Özet
Bu çalışma; otoriter popülizmin, iktidarların toplumsal cinsiyet bağlamında medyada yer alan söylemlerini ve cinsiyet politikalarını nasıl şekillendirdiği sorusuna Türkiye ve Polonya örnekleri üzerinden cevap arayacaktır. Çalışma Bugoric ve Mudde’nin popülizm kuramını esas almakta ve araştırma yöntemi olarak eleştirel söylem analizini kullanmaktadır. Bulgular göstermektedir ki; Türkiye’de İslam dininin değerlerini esas alan otoriter popülist söylem, ‘biz’i oluşturan Müslümanları ve Müslüman olmayan ‘diğer’lerinden ayırmaktadır. Aile kavramını odağına koyan iktidar söylemi, biz ve onlar ayrımını derinleştirerek İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilme hususunda etkili olmuştur. Polonya’da ise Katolik Kilisesi’nin siyasal ve toplumsal hayat üzerindeki etkisi toplumsal cinsiyet politikaları üzerinde belirleyicidir. ‘Biz’ ve ‘onlar’ ayrımının keskinleştirilmesinde kürtaj yasası örneğinde görüleceği üzere milli sınırlara atfedilen önem de belirleyici olmuştur. Heteronormatif söylem, her iki ülke iktidarının söylemlerinde yeniden üretilmiştir.
Anahtar kelimeler: otoriter popülizm, Türkiye, Polonya, toplumsal cinsiyet, eleştirel söylem analizi.
Abstract
This study seeks to answer the question of how authoritarian populism shapes the discourses and gender policies of these governments, as will be examined in the examples of Turkey and Poland. This study is based on Bugoric and Mudde’s theory of populism and uses critical discourse analysis as a research method. The findings show that the authoritarian populist discourse based on the values of the Islamic religion in Turkey, separates the Muslims who make up the ‘us’ and the non-Muslim ‘others’. The discourse of the ruling party, which puts the concept of family at its center, has been effective in withdrawing from the İstanbul Convention by deepening the “us” and “them” distinction. In Poland, the influence of the Catholic Church on political and social life is a determinant of gender policies. As seen in the example of the abortion law, the importance attributed to national borders has also been decisive in sharpening the distinction between ‘us’ and ‘them’. Heteronormative discourse is reproduced in the discourses of the governments of both countries.
Keywords: authoritarian populism, Turkey, Poland, gender, critical discourse analysis.
Giriş
Popülizm; en geniş anlamda, toplumu saf insanlar ve yozlaşmış seçkinler olarak homojen ve antagonist iki grup olarak ele alır (Bugoric, 2019, s. 392; Mudde, 2005). Birçok popülist iktidar, cinsiyet eşitliğini ve LGBTQ+ topluluklarını destekleyen politikaları kınamışlardır. Trump hükümetinin Birleşmiş Milletler dokümanlarından gender (toplumsal cinsiyet) kelimesini kaldırması ve LGBTQ+’lar için korumaların geri çekilmesi adına yollar araması buna örnek olarak verilebilir (Chako, 2020, s. 204). Bu çalışma, otoriter popülist iktidarların toplumsal cinsiyet politikalarıyla olan ilişkisini Türkiye ve Polonya örnekleri üzerinden araştıracaktır. Polonya’da Ocak 2021’de kürtaj yasasında yapılan değişiklik ile kürtajın ülkede fiilen yasak hale gelmesi, Türkiye’de ise Mart 2021’de Cumhurbaşkanlığınca İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının alınması; toplumsal cinsiyet karşıtı otoriter popülist söylemler ve toplumsal cinsiyet politikalarının etkileşimini inceleyeceğimiz çalışmamızda bu iki ülkeyi örnek olarak seçmemizde etkili olmuştur. Bu bağlamda araştırma sorumuz ve araştırmanın amaçları aşağıdaki gibidir.
Araştırma Sorusu: “Türkiye ve Polonya örneklerinde inceleneceği üzere otoriter popülizm, bu iktidarların toplumsal cinsiyet bağlamında medyada yer alan söylemlerini ve cinsiyet politikalarını nasıl şekillendirir?”
Araştırma otoriter popülizmin ortaya çıkma ve yükselişe geçme koşullarını da göz önünde bulundurarak Türkiye ve Polonya örneklerinde otoriter popülizmin iktidarların medyaya yansıyan söylemi üzerindeki etkisini araştırmayı; bu bağlamda otoriter popülizmin toplumsal cinsiyet politikalarını nasıl şekillendirdiğini anlamayı amaçlamaktadır. Bunun yanı sıra çalışma, Polonya ve Türkiye’de toplumsal cinsiyet politikaları bağlamında ne tür benzerlik ve farklılıklar olduğunu bu iktidar söylemleri üzerinden ortaya koymaya çalışacaktır.
1. Kavramsal ve Kuramsal Çerçeve
Bir ideoloji olarak popülizm; ahlaki bir topluluğu temsil ettiği iddiasına dayanmaktadır. “Biz” olarak tanımlanan basit ve erdemli “insanlar”, sosyo-politik gücü elinde bulunduran rüşvetçi ve kendi çıkarını düşünen elitlerden ayrılırlar (Singh, 2021, s. 252). Popülist liderlerin sergilediği otoriter özellikler ise günümüzdeki popülist dalganın kendine has bir durumudur. 2008’de yaşanan ve günümüzde etkileri hala sürmekte olan küresel ekonomik krizin; gelir ve servet eşitsizliğini, işsizliği ve yoksulluğu arttırması birçok ülkede alt ve orta sınıfı kapsayan geniş toplumsal kesimin biriken öfke ve tepkisini egemen siyasi düzene, liberal demokrat değerlere ve siyasi elitlere yöneltmesine sebep olmuştur. Artan eşitsizliğin getirdiği memnuniyetsizlik bir yandan ırkçı, etnik ve cinsiyetçi ayrımcılığı körüklerken bir yandan da liberal demokrasinin yerleşmiş kurumlarına duyulan güveni sarsarak otoriter popülist lider ve partilerin yükselişe geçmesine zemin sağlamıştır (Eser, 2020). Köklü demokratik geçmişe sahip olmayan ülkelerde seçimle başa gelen popülist liderler, seçim sürecini etkileyen kara propaganda ve manipülasyonları yetersiz kaldığında iktidarlarını sürdürebilmek için giderek otoriterleşmektedirler (Esen & Gümüşcü, 2016). Otoriter popülist liderler; hesap verilebilirlik, şeffaflık, yargı denetimi gibi demokrasinin temel prensiplerini aşındırarak yargı ve medya kurumlarını, düşünce ve ifade özgürlüğünü, azınlık haklarını, kadın ve LGBTİ+ haklarını hedef almaktadırlar (Eser, 2020).
Siyasi iktidarlar homojen bir millet tanımı yaparlar. Homojen milletin oluşmasındaki en etkili araçlardan bir tanesi de dildir. Söylemsel olan, toplumsal olan ve siyasal olan iç içedir. “Toplum söylemsel alanda inşa edilir. Popülizmin en temel referansı “halk” olgusu da bu söylemsel alanda belirli bir mantık çerçevesinde inşa edilir” (Köroğlu, 2020, s. 83). Toplumda karar mercii konumundaki Başbakan ve Cumhurbaşkanı gibi kişilerin söylemleri, toplumsal cinsiyet eşitliğinin oluşmasında veya engellenmesinde bu açıdan önemli bir yere sahiptir.
Buradan yola çıkarak Türkiye ve Polonya örneklerine bakarsak, iki ülkenin hükümetleri söylemlerinde geleneksel aile değerlerine sık sık vurgu yaparak toplumsal cinsiyet eşitliğine saldırıda bulunurlar. Özkazanç’ın “Sembolik düzenin krizi, iktidar tarafından aile krizi olarak görülüyor ancak aileyi kurtaralım derken aile değil, aslında erkeklik gücü ön plana çıkarılıyor” (Özkazanç, 2020, s. 23) açıklaması bunu anlamada yardımcıdır. Aileye ait alanın düzenlenmesi çok büyük ölçüde kadınların cinselliklerini, yaşam tarzlarını düzenlemekten geçmektedir. Türkiye özelinde boşanmalar zorlaştırılmakta, boşanmak isteyen kadınlar öncellikle dini kurumların üstlendikleri ve hizmet verdikleri danışma merkezlerine yönlendirilerek boşanmamaları konusunda telkin edilmektedirler. Ayrıca, Türkiye’de kürtaj yasal olmasına rağmen pratikte bunu uygulayan devlet hastaneleri çok azdır (DW Türkiye, 2019). Erdoğan bunu direkt olarak ifade etmekten çekinmemiştir: “Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum” (Özdemir & Çakın, 2012). Ulusal Hukuk ve Adalet başkanı Kaczynski de kürtaj karşıtlığını şu sözlerle ifade etmiştir: “Kadınlar yurtdışında kürtaj ayarlayabilirler” (Notes from Poland, 2021). İki ülkede de geleneksel aile değerlerini koruma ve aileyi disipline etme isteği; kadın bedeninin üzerinde iktidarın söz sahibi olmasıyla, sahip olduğu hakların elinden alınmasıyla ve insan haklarının ihlaliyle sonuçlanmaktadır.
Homojen millet tanımına girmeyen tüm bireyler popülist liderler tarafından düşman ilan edilir ve ötekileştirilmeye çalışılır. Polonya ve Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden çok benzer nedenler öne sürerek ayrılmışlardır. Erdoğan yaptığı bir konuşmada şunu söylemiştir: “Bu lezbiyenlerin mezbiyenlerin söylediklerine takılmayalım biz analarımıza bakalım. Ailenin direği anne. Bu annelerimizle birlikte geleceğe emin adımlarla yürüyeceğiz” (Euronews, 2021). Polonya eski devlet başbakanının da benzer bir söylem kullandığını görmekteyiz. “Hükümet politikasının nihai hakemi olan PiS başkanı Jaroslaw Kaczynski, geleneksel Hıristiyan kültürünü korumak için Polonya’da Batılı değerlerden ve özellikle “LGBT ideolojisinden” kaçınılması gerektiğini söylüyor” (Plucinska, 2020). Kısacası, otoriter popülist iktidarlar heteronormativiteyi söylemleriyle ve politikalarıyla tekrar tekrar üreterek bunun toplum tarafından içselleştirilmesine; kadınların ve LGBTİ+’ların haklarının ihlal edilmesine yol açmaktadır.
Bütün bunlara dayanarak diyebiliriz ki, popülizm, kendini inşa etmek için ötekine ihtiyaç duymaktadır. Karşıt olarak konumlandığı şeye karşı bir tavır alarak kendi konumunu meşrulaştırmaya çalışır, hegemonyasını kurar ve kendini bütünü temsil eden bir norm olarak dayatır. Popülizmin toplumsal cinsiyet bağlamında hegemonyasını heteronormativiteye uyan ve uymayanlar şeklinde bir ikilik üzerinden kurduğunu görmekteyiz. İktidarların söylemlerinde heteroseksüellik doğal, sağlıklı ve norma uygun olarak topluma iletilmektedir. Heteroseksüelliğin dışında kalan yönelimler ise bunu tam tersi bir konumda sağlıksız, dışarıdan -özellikle Batı’dan gelen- dayatmalardır ve anormaldir. Oluşturulan bu ikilik hem kişileri taraf seçmeye hem de karşıt konumda olana karşı bir tavır almaya sevk etmektedir.
2. Araştırma Yöntemleri
Araştırma sorusu doğrultusunda çalışma eleştirel söylem analizini en uygun araştırma yöntemi olarak değerlendirmektedir. Eleştirel söylem analizi iktidar, hegemonya, eşitsizlik ve önyargı gibi sosyal fenomenlerin söylemsel kaynaklarını ortaya çıkarmak üzere metinler ve konuşmalar, ayrıca nesneler, jestler, fotoğraflar, görüntüler vb. üzerinde çalışır; bu söylemsel kaynakların ve belirli sosyal, politik ve tarihsel bağlamlarda nasıl sürdürüldüklerini ve yeniden üretildiklerini araştırır (Şah, 2020, s. 211; Van Dijk, 2001). Amaç bireylerin dili kullanarak gerçekleştirdikleri açıklama belirtme, inşa etme ve meşrulaştırma süreçleri sonucu oluşan toplumsal eşitsizliği eleştirel bir bakış açısıyla incelemektir (Ercan & Danış, 2019, s. 529; Wodak, 2001, s. 2). Bunlar göz önünde bulundurulduğunda bu çalışma otoriter popülizmin toplumsal cinsiyet bağlamında iktidarların söylem ve politikalarını nasıl şekillendirdiğini eleştirel bir bakış açısıyla çözümlemeyi amaçlamaktadır. Bu çalışmada, Fairclough’un eleştirel söylem analizi için geliştirdiği metin söylemsel pratiğin ve sosyal pratiğin çözümlemesi modelini kullanacağız (Fairclough, 2003; Jørgenson & Phillips, 2002).
Türkiye ve Polonya örneklerini araştırma sorusu çerçevesinde incelemek için bu çalışma, iki ülke iktidarlarının ve/veya siyasi gücü temsil eden temsilcilerinin söylemlerini haber kaynaklarında arayacaktır. Örnekleme yöntemi olarak amaçlı örnekleme yöntemi tercih edilmiştir. Amaçlı örneklemede araştırmacılar, araştırma sorusuna cevap vermek için en yararlı örneklemeyi kasıtlı ve amaçlı olarak seçerler (Farrugia, 2019, s. 70). Örnekleme, Polonya’da Ocak 2021 yılında yürürlüğe giren kürtaj yasası (BBC News Türkçe, 2021) ve Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılışı hakkında yapılan söylemleri içermektedir.
Çalışmanın kapsamı sebebiyle her iki ülke için de iki haber kaynağı seçilecektir. Bu çalışmayı yürüten biz araştırmacıların Lehçe diline hâkim olmayışı sebebiyle Polonya için toplanacak veriler İngilizce ve/veya Türkçe haber kaynaklarından seçilecektir. Polonya örneğinin Lehçe üzerinden incelenememesi araştırmanın kısıtlamalarından biri olarak değerlendirilebilir. Bunun dışında Türkiye örneğine işaret edecek olan söylemler Türkçe haber kaynaklarından seçilecektir. Haber kaynakları internet ortamında elektronik olarak yayımlanmıştır.
Doküman Listesi:
Metin | Ülke İsmi | Medya İsmi | Haber Tarihi | Haber Başlığı | Söylemi Yapan Kişi/Kurum |
1 | Polonya | Notes from Poland | 25 Mayıs 2021 | There is no abortion ban in Poland says Kaczyński. Women “can arrange abortion abroad”i | Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) Başkanı Jarosław Kaczyński |
2 | Polonya | Republic World | 27 Ekim 2020 | Poland’s PM Defends Abortion Ruling, Condemns Protestsii | Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki |
3 | Türkiye | Millî Gazete | 10 Aralık 2019 | Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul Sözleşmesi’ni eleştirdi! | Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan |
4 | Türkiye | Yeni Şafak | 14 Nisan 2021 | Cumhurbaşkanı Erdoğan: İstanbul Sözleşmesi ne ülkemizde ne dünyada kadın haklarına saygıyı getirmedi | Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan |
Çözümleme
3.1. Metin Çözümlemesi
Metin analizi, araştırma sorusu ve amaçları doğrultusunda haber kaynaklarının içerdiği Türkiye ve Polonya iktidarlarına ait söylemlerde dilin nasıl kullanıldığını çözümlemektedir. Bunun için, aşağıda Erdoğan’a ve Kaczyński’ye ait iki alıntıda dilin nasıl kullanıldığını inceleyeceğiz.
(1) “Bizim dinimizde kadına şiddet haramdır. Biz bu sözleşmenin [İstanbul Sözleşmesi] daha adilini, daha güzelini, daha güçlüsünü yapar onunla yola devam ederiz” (Yeni Şafak içinde Erdoğan, 2021)
Yukarıdaki alıntı yapmak fiili İstanbul Sözleşmesi’nden daha adil, daha güzel ve daha güçlü olan bir sözleşme ile biz zamirini birbirine bağlamaktadır. Burada etken bir dil söz konusudur. Bu da söylemin sahibinin eylemdeki etkisini göstermektedir. Bir zarf olarak daha kullanılması yapılması mümkün olan sözleşmenin niteliklerinin var olandan daha üstün olacağına işaret eder. Buna ek olarak kadına şiddetin haram olması istenilmeyen bir durumu belirtir. Bizim dinimizin kullanılmasına dayanarak söyleyebiliriz ki kadına şiddetin, söylem sahibi olarak Erdoğan’ın kendini ait gördüğü topluluğun dininde haram olması dogmatik olarak kabul edilen bir durumdur. Böylece kadına şiddetin haram olması değerler sistemi içerisinde ajansı olmayan, doğal kabul edilen bir olgudur. Burada Cumhurbaşkanı olarak Erdoğan’ın Türkiye’yi temsil ettiği düşünülürse, belirttiğimiz topluluğu Türkiye Cumhuriyeti topluluğu olarak analiz edebiliriz.
(2) “It is nonsense to say that abortion is prohibited,” Kaczyński told Wprost. “It is still permissible if the pregnancy [results from] a crime or if it endangers the woman’s life or health. It is only about [foetuses diagnosed with] Down or Turner syndromes where the possibility of abortion has been removed.” (Notes from Poland içinde Kaczyński, 2021)
Bizim çevirimiz:
Kaczyński, Wprost’a “Kürtajın yasak olduğunu söylemek saçmalık” diye belirtiyor. “Eğer hamilelik bir suçun sonucu ise veya kadının hayatını veya sağlığını tehdit ediyorsa [kürtaja] hâlâ izin verilebilir. Sadece Down ve Turner sendromları [tanı konulan fetüslerin] durumlarında kürtaj olasılığı kaldırıldı.”
Bu alıntıya baktığımızda çözümlemeyi metinde belirtilen orijinal dil üzerinden yapmak analizi daha nitelikli kılacaktır. Öncelikle yasaklamak anlamına gelen prohibit fiili edilgen bir şekilde kullanılmıştır. Bu da kürtajın yasaklanmasına ilişkin olarak dilde birinin iradesinin belirtilmediğini gösteriyor. Tehlikeye atmak anlamına gelen endanger fiili hamileliği ve bir suçu veya kadının hayatını veya sağlığını birbirine bağlamaktadır. Burada kürtaja ulaşımın sınırları çizilmiştir, bu da metin üzerinde ideolojiyi göstermektedir. Yine kürtaj olasılığı ile Down ve Turner sendromları tanısı konulan hamilelikleri birbirine bağlayan ve kaldırmak anlamına gelen remove fiili cümle içerisinde edilgendir. Bu da kürtaj olasılığının kaldırılmasında bir irade belirtilmediğini göstermektedir.
Her iki ülke için de metinlerden alıntılanan söylemlerin analizine baktığımızda, dilin kullanımında, özellikle Erdoğan’ın söyleminde, yaratılan biz ve onlar ikiliğine yaslanarak popülist ideolojiye yer verildiğini söyleyebiliriz. Kaczyński’nin söylemine baktığımızda ise kürtajın yasaklanması ve kaldırılması konularına ilişkin olarak edilgen bir dil kullanılmış, bu konularda bir kimsenin veya kurumun iradesi belirtilmemiştir.
3.2. Söylemsel Pratiğin Çözümlemesi
Söylemsel pratiğin çözümlenmesi kısmında farklı metinlerde hangi söylemlerin ortaklaşa kullanıldığını analiz ederek söylemler arası bir çözümleme yapacağız. Öncelikle belirtilmelidir ki, bulgulardaki her bir metin bir haber kaynağı olarak üretilmiştir. Bulgulara söylemler arası bir çözümleme ile yaklaştığımızda metinlerde söylemler popülist, heteronormatif ve dinî söylemlere atıfta bulunmaktadır.
Heteronormatif söylemi toplumsal cinsiyet politikalarından farklı olarak posta seçimleri ile ilgili olarak görmekteyiz. Buna göre, Hukuk ve Adalet (PiS) partisi Başkanı Kaczyński’nin Başbakan Moraewiecki’nin Polonya’daki posta seçimleri için gereken düzenlemeleri imzalaması üzerine “Başbakan’ın bir erkek gibi davrandığına inanıyorum” (Notes from Poland içinde Kaczyński, 2021) şeklindeki söylemi heteronormatif bir söyleme atıfta bulunmaktadır. Bu, Notes from Poland (2021) isimli haber kaynağında yer alan haberde ‘içerisi’ ve ‘dışarısı’ söylemi ile belirginleşmektedir. Metinde yer alan Kaczyński’nin söyleminde Polonya’da Down ve Turner Sendromlu fetüsün kürtajının yapılmayacağı; ancak Polonyalı kadınların bunu yurtdışında ucuza ve kolayca gerçekleştirebileceği belirtiliyor (Notes from Poand içinde Kaczyński, 2021). Söylem kürtaja Polonya içinde ve Polonya dışında farklı değerler iliştirildiğini göstermektedir. Metin üzerinde söylemin muhalefet bir siyasetçi olan Radosław Sikorski tarafından din ile ilişkilendirildiğini de görüyoruz. Sikorski, Kaczyński’nin Polonya içinde belirli durumlarda yasak olan kürtajın yurtdışında yapılabilmesi durumunun kiliseyi memnun etmek için olduğunu belirtiyor. Böylece metinde dinî çizgide bir söylemin gerçekleştiğini de söyleyebiliriz.
Söylemin dinî değerlere atıfta bulunması Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmesine atıfta bulunan metinlerde de görülmektedir. Metin çözümlemesinde belirttiğimiz Erdoğan’ın söyleminde de görüldüğü gibi kadına şiddetin haram olarak kabul edilmesi (Yeni Şafak içinde Erdoğan, 2021) söylemin dinî değerlerle ilişkilendirildiğini gösteriyor. Bir başka örneği de popülist söylem ile ilişkilendirilmiş bir şekilde görmekteyiz; “Müslümanlığımızın en önemli alamet-i farikalarından biri de aile kurumumuzun gücüdür. Bugün geleceğini tehdit altında gören toplumların tamamının da ortak özelliği, aile kurumunu zayıflatmış, çarpıtmış ve ifsat etmiş olmalarıdır […]” (Millî Gazete içinde Erdoğan, 2019). Burada, Müslüman olan ve olmayan toplumlar üzerinden aile kurumunun farklı değerlendirildiğini ve bununla ilişkili olarak “biz”im de içinde bulunduğumuz Müslüman toplumların, sahip oldukları belirtilen güçlü aile kurumu sebebiyle geleceği teminat altında olan bir toplum olarak resmedildiğini görmekteyiz. Aynı zamanda aile kurumu güçlü olmayan, Müslüman olmayan ve gelecekleri tehdit altında olan ‘diğer’ toplumlara atıfta bulunulmaktadır. Bir başka bulgu ise şu şekildedir. “[…] İnsanlığın bugünkü gelişmişlik seviyesinin temelleri İslam coğrafyasında atılmış olmasına rağmen, Müslümanların günümüzde yaşadığı sıkıntıların sebeplerini iyi düşünmeli, analiz etmeli ve çözüm yolları üretmeliyiz. Aksi takdirde, sadece şikâyet etmekle, sadece dövünmekle, sadece konuşmakla bir yere varamayız. Hele hele çareyi başkalarından beklemekle elde edeceğimiz hiçbir şey olamaz. İslam Medeniyetini hak ettiği yere çıkarmanın sorumluluğu bizlere, yani Müslümanlara düşüyor” (Millî Gazete içinde Erdoğan, 2019). Bu alıntıda da biz Müslümanlar ve ‘diğerleri’ vurgusunun işlendiğini görmekteyiz. Bu alıntılara baktığımızda metnin ve Erdoğan’ın söylemlerinin Müslüman olanlar ve olmayanlar ikiliği üzerinden kurulan popülist bir söyleme işaret ettiğini söyleyebiliriz.
3.3. Sosyal Pratiğin Çözümlemesi
Söylem düzeni
Sosyal pratiğin çözümlemesi için ilk olarak söylem düzenine bakacağız. Buna göre, belirli anlam kurma yolları belirli bir söylem düzeninde baskındır ve dolayısıyla bunun dışında kalanlar marjinal ya da alternatif olacaklardır (Şah, 2020, s. 214). Bununla birlikte, hegemonya kavramı da önem kazanmaktadır. Hegemonya, söylem düzenindeki belirli tarzda bir sosyal yapılanmanın hegemonik hale gelmesi ve böylece gündelik hayattaki sağduyunun
hükümran ilişkilerin sürdürülmesine ve meşrulaştırılmasına hizmet etmesi şeklinde ifade edilebilir (ibid, s. 214).
Bulgulara baktığımızda söylem düzenin tekrar ettiğini, toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden üretildiğini görmekteyiz. Örneğin, Kaczyński’nin “Başbakan’ın bir erkek gibi davrandığına inanıyorum” (Notes from Poland içinde Kaczyński, 2021) söylemi toplumsal cinsiyet rollerini ve dolayısıyla heteronormatif söylemi yeniden ürettiğini göstermektedir. Bunun yanı sıra Republic World haber kaynağında da kadınların kendi vücut bütünlüğüne dair karar verme hakkının, kadınların sadece sağlıklarını tehdit eden bir durum olduğunda veya tecavüz ve ensest suçları sonucu kullanılmasına izin verilmesine atıfta bulunması ile de metin var olan heteronormatif söylemi yeniden üretmektedir. Buna dayanarak da heteronormatif söylemin bulgularda hegemonik söylem olarak yer almaktadır.
Söylemin Sosyal Matrisi
Polonya’nın kürtaj yasasına baktığımızda, özellikle Kaczyński’nin işaret ettiği içerisi ve dışarısı söylemi komünitaryan bir ideolojiye işaret etmektedir. Komünitaryanlar, bireyler olarak kimliğimizin içine doğduğumuz topluluğa ve kültürümüze tamamen bağlı olduğumuza ve onlara karşı ayrı yükümlülüklerimiz olduğuna inanırlar (Göksel, 2021, s. 1071; Sandel, 1984, s. 90). Buna dayanarak, Kaczyński’nin söylemi, Polonyalı kadınların Polonya içinde Down ve Turner sendromlu fetüsler için yaptıracakları kürtaja yönelik Polonya dışına göre daha fazla sorumluluk taşımaları gerektiğine inandığı şeklinde analiz edilebilir. Aynı zamanda bu söylem çerçevesinde kadınların yurtdışında kürtaja isterlerse ‘ucuza’ ulaşılabileceklerinin belirtilmesi de sınıfsal farklılıkların ve imkânların görmezden gelindiğini göstermektedir.
Yukarıda belirttiğimiz gibi muhalif siyasetçi Sikorski, Kaczyński’nin Polonya içinde belirli durumlarda yasak olan kürtajın yurtdışında yapılabilmesi durumunun kiliseyi memnun etmek için olduğunu belirtmiştir (Notes from Poland, 2021). Böylece, Polonya’da Katolik kilisesinin ve dini liderlerin, iktidar söylemleri ve toplumsal cinsiyet politikaları üzerinde etkili olduğu çıkarımını yapabiliriz. Katolik öğretide fetüsün anne karnında oluşmaya başladığı andan itibaren yaşam niteliği taşıdığı için korunması gerektiği anlayışı (Taşdemir & Tellioğlu, 2016, s.122) aynı zamanda Kilise’nin özellikle 1989 komünizmin çöküşü itibariyle siyaset üzerindeki etkisi bu söylemin oluşmasında etkilidir (ibid).
Erdoğan’ın kadına şiddetin haram olduğunu belirttiği söylemine (Yeni Şafak, 2021) baktığımızda, söylemin dinî değerler tarafından şekillendirildiği gözükmektedir. Söylemin
etkilendiği değerlere baktığımızda, aile kavramının söylem üzerinde etkili olduğunu da görmekteyiz. Aile kavramı, özellikle Müslüman toplumların değerleri ile ilişkilendirilmiştir (Millî Gazete, 2019). Metinde “Aile yapımıza zarar veren etkenlerin tamamı’ İstanbul Sözleşmesi’nin ta kendisiydi” (Millî Gazete, 2019) şeklinde ifade edilen söylem, Erdoğan’ın aile ve dini değerlere vurgu yapan söylemlerini İstanbul Sözleşmesi ile ilişkilendirmiştir.
Sonuç
Seçimle iktidara gelen popülist liderler, 2008 küresel ekonomik krizinin ardından gitgide otoriterleşme eğiliminde olmuşlardır. Bu süreçte; kadınlar ve LGBTİ+’lar, otoriterleşmenin etkisini üzerinde en çok hisseden toplumsal gruplardandır. Araştırmamız kapsamında, son zamanlarda sık sık toplumsal cinsiyet karşıtı söylemlerde bulunan iki otoriter popülist iktidar örneği olarak Türkiye ve Polonya incelenmiştir. Araştırmamızın gösterdiği üzere, her iki ülkede de söylemleri yoluyla kadın bedeni üzerinde tahakkümünü sağlamlaştırmaya, LGBTİ+’ları ise marjinalleştirmeye ve düşmanlaştırmaya çalışan otoriter popülist politikacılar; bu söylemler doğrultusunda toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtı politikaları uygulamaya koymaktan da çekinmemiştir. Otoriter popülist iktidarların kadınları ikincilleştiren ve heteronormativiteyi kutsayan söylem ve politikaları, toplumsal cinsiyet rollerini yeniden üretirken kadın ve LGBTİ+ hakları için büyük tehlike oluşturmaktadırlar.
Gülşah Suileten, Hümeyra Tutkun, Şevval Yurdakul
Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Staj Programı
Kaynakça
BBC News Türkçe. (2021). Polonya’da kürtaj yasağı protestoları üçüncü gününde. Ağustos 30, 2021 tarihinde BBC News Türkçe: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya 55839716 adresinden alındı
Bugoric, B (2019). The two faces of populism: Between authoritarian and democratic populism. German Law Journal, 20, 390-400.
DW Türkiye. (2019). Türkiye’de Kürtaj Hizmeti: Fiilen Yasak. Eylül 17, 2021 tarihinde DW Türkiye: https://www.dw.com/tr/türkiyede-kürtaj-hizmeti-fiilen-yasak/a-47130847 adresinden alındı
Ercan, G., & Danış, P. (2019). Söylem, Söylem Çözümlemesi ve Eleştirel Söylem Çözümlemesi: Tanımları ve Kapsamları. DEÜ Edediyat Fakültesi Dergisi, 6(2), 527- 552.
Eser, U. (2020). Neoliberal Popülist-Otoriterleşme, Demokrasi Krizi ve Türkiye Deneyimi Üzerine Kısa Notlar. İktisat ve Toplum, (111), 29-32.
Eylül 17, 2021 tarihinde < http://www.iktisatvetoplum.com/wp content/uploads/2020/01/ugur-eser.pdf > adresinden alındı
Eser, U. (2020). Otoriterleşen Popülizm ya da Yükselen Yeni Otoriterlik. İktisat ve Toplum, (120), 1-13. Eylül 17 tarihinde <https://www.academia.edu/44787157/OTORİTERLEŞEN_POPULİZM_YADA_YÜKSELE N_YENİ_OTORİTERLİK > adresinden alındı
Euronews. (2021). LGBT bireyler Türkiye’de artan homofobik söylemlerden dolayı endişeli. Eylül 16, 2021 tarihinde Euronews: https://tr.euronews.com/2021/02/23/lgbt-bireyler turkiye-de-artan-homofobik-soylemlerden-dolay-endiseli adresinden alındı
Fairclough, N. (2003). Analysing discouse: Textual analysis for social research. New York: Psychology Press.
Farrugia, B. (2019). WASP (Write a Scientific Paper) : Sampling in a qualitative research. Early Human Development, 133, 69-71.
Göksel, G. U. (2021). Göçmen kimliklerinin inşası: bir çokkültürlülük ve tanınma teorisi eleştirisi. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 22(41), 1067-1092.
Jørgensen, M., & Phillips, L. J. (2002). Discourse analysis as theory and method. SAGE Publications. https://www.doi.org/10.4135/9781849208871
Köroğlu Kıvrak, E. (2020). Farklı Popülizm Üzerine Bir Değerlendirme. Pamukkale Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (39), 73-87.
Özdemir, G., & Çakin, Ü. (2012). Başbakan Erdoğan: Kürtajı ‘cinayet’ olarak görüyorum. Eylül 16, 2021 tarihinde Milliyet: https://www.milliyet.com.tr/siyaset/basbakan erdogan-kurtaji-cinayet-olarak-goruyorum-1545183 adresinden alındı
Özkazanç, A. (2020). Bir Musibet; Yeni Türkiye’de Erillik, Şiddet ve Feminist Siyaset. Ankara: Dipnot yayınları.
Plucinska, J. (2020). Polish ruling party faces internal struggle over LGBT, women’s rights. Eylül 17, 2021 tarihinde Reuters: https://www.reuters.com/article/us-poland-politics idUSKBN2672WI adresinden alındı
Sandel, M. (1984). The procedural republic and the unencumbered self. Political Theory, 12(1), 91-96.
Singh, P. (2021). Populism, Nationalism, and Nationalist Populism. Studies in Comparative International Development, 56(2), 250-269.
Şah, U. (2020). Eleştirel Söylem Analizi: Temel Yaklaşımlar. Kültür Araştırmaları Dergisi, (7), 210-231.
Tellioğlu, O. & Taşdemir, H. (2016). 1989 SONRASI POLONYA’DA KATOLİK KİLİSESİ’NİN ROLÜ. Akademik Hassasiyetler, 3(5), 117-134.
Van Dijk, T. A. (2001). Multidiscipllinary CDA: A Plea for Diversity. R. Wodak, & M. Meyer (Ed.) içinde, Methods of Critical Discourse Analysis (s. 95-120). London: Sage.
Wodak, R. (2001). What CDA is about- A summary of its history, important concepts and its developments. M. Meyer, & R. Wodak içinde, Methods of Critical Discourse Analysis (s. 1-13). London: Sage.
Ekler
Yeni Şafak, (2021). Cumhurbaşkanı Erdoğan: İstanbul Sözleşmesi ne ülkemizde ne dünyada kadın haklarına saygıyı getirmedi. Eylül 12, 2021 tarihinde Yeni Şafak: https://www.yenisafak.com/gundem/cumhurbaskani-erdogandan-istanbul-sozlesmesi aciklamasi-3618479 adresinden alındı
Millî Gazete, (2019). Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul Sözleşmesi’ni eleştirdi!. Eylül 12, 2021 tarihinde Millî Gazete: https://www.milligazete.com.tr/haber/3412853/cumhurbaskani erdogan-istanbul-sozlesmesini-elestirdi adresinden alındı
Republic World, (2020). Poland’s PM defends abortion ruling, condemns protests. Eylül 12, 2021 tarihinde Republic World: https://www.republicworld.com/world-news/europe/polands pm-defends-abortion-ruling-condemns-protests.html adresinden alındı
Tiles, D. (2021). There is no abortion ban in Poland, says Kaczyński. Women “can arrange abortions abroad”. Eylül 12, 2021 tarihinde Notes from Poland: https://notesfrompoland.com/2021/05/25/there-is-no-abortion-ban-in-poland-says-kaczynski women-can-arrange-abortions-abroad/ adresinden alındı
Otoriter Popülizm ve Toplumsal Cinsiyet Otoriter Popülizm ve Toplumsal Cinsiyet Otoriter Popülizm ve Toplumsal Cinsiyet Otoriter Popülizm ve Toplumsal Cinsiyet