Ortadoğulunun Bitmeyen Çilesi

Ortadoğulunun Bitmeyen Çilesi: Büyük Devletlerin Ortadoğu’ya Egemen Olma Arzuları

Ortadoğu’nun en hassas ve incelemeye başlayan herkesin bu konudan başladığı bir sorun olan büyük devletlerin emellerini ya da ayrıntılarını tanımlamadan önce Ortadoğu bölgesinin nereler olduğunu belirtmekte fayda olduğunu düşünüyorum. İlk olarak 17. yüzyıllarda bu isim kullanılmasına rağmen hala tam bir tanımı yoktur.

Yakındoğu ile Uzakdoğu’nun ortasında olduğu içinde böyle söyledikleri oluyor. Kimileri geniş anlamda kimileri dar anlamda orta doğuyu tanımlamaktadır. Aslında Ortadoğu sabit anlamı olmayan bir kavramdır. Devletlerin çıkarlarına göre anlam kazanır. Bir yere isim verebilmek için oranın homojen özellikleri olması lazımdır. Fakat Ortadoğu’ya baktığımızda bunu göremiyoruz. Bir çıkar bölgesidir ve doymak bilmeyen bir iştahı anlatır. Aynı zamanda da daha taşlar yerine tam oturmamıştır.  Yine de genel olarak baktığımızda dar anlamda kuzeyde Türkiye, güneyde Yemen, batıda Mısır, doğuda İran devletlerinden oluşmaktadır. Geniş anlamda ise kuzeyde Türkmen Cumhuriyetleri, güneyde Yemen, batıda Fas ve doğuda Afganistan-Pakistan’dan oluşmaktadır.

Genel itibariyle baktığımız zaman Ortadoğu oldukça stratejik bir bölgedir. 2 okyanus, 6 deniz, 3 kıtayı kapsar. Ayrıca Yahudilik, İslamiyet ve Hıristiyanlığın doğduğu yerdir. Bu bakımdan Kudüs’te önemli duruma gelmektedir ve paylaşılamaz durumdadır. Bazılarına göre tarih burada başlıyor ve burada bitecektir Ortadoğu bu bakımdan da önem arz etmektedir. Bu kadar hassas bir bölge oluşunu göz önüne aldığımızda burada çatışma çıkmaması elden değildir. Bölgedeki çeşitli kültürler zaman zaman karşı karşıya gelmek zorunda kalmışlardır. Çünkü bölge uzun zamandır ticaret, göç, savaş ve kaos bölgesidir. Kimi zaman içindeki inanç sistemleri çatışmış kimi zamanda kültürü çatışmıştır. Ancak gerçek olan şu ki galip gelmeyi de başarabildi durumlar vardır.

Ortadoğu üzerinde kimin çıkarları varsa ona göre şekil almış bir bölgedir. Büyük devletlerin menfaatleri doğrultusunda bölge genişleyip daralmaktadır. Dönem dönem Ortadoğu’da hegemon güçler yer değiştirmiştir. Sömürgecilik özellikle etkin rol oynamıştır. Çünkü Ortadoğu sömürge imparatorlukları ile sömürgeleri arasında bir ulaşım yoludur. Yani burada jeostratejik ve jeoekonomik özellikleri iç içe geçmiş durumdadır.

Büyük devletlerin her birinin farklı amaçları vardı. Kendi içinde çıkar çatışmaları olan bir yerdi. Özellikle Avrupalı devletler burada hâkimiyet kurmak istemişlerdir. Bunu kimi zaman içten karıştırarak, kimi zaman askeri operasyonlarla, kimi zamanda diplomasi yoluyla ortaya koymuşlardır. Ortadoğu kavramı ilk ortaya çıktığında İngiltere’nin sömürgelerine ulaşması için stratejik bir öneme sahipti. Çünkü sömürgeleriyle yol güzergâhı arasında bulunuyordu. Bu dönem Ortadoğu Almanya, Fransa, Rusya ve İngiltere’nin çıkarları arasında sıkışıp kalmıştır. Zaten Rusya’nın yüzyıllardır sıcak denizlere inme politikasını ve Fransa’nın hâkimiyet politikasını da göz önünde bulundurursak bölgenin önemin daha da iyi anlarız. Bu süper güçlerin ideallerine ulaşması elbette zaman almıştır. Osmanlı’yı Orta Asya’ya sürme politikaları olan Şark meselelerini tam olarak gerçekleştiremeseler de bu dönem 1918’lere tekabül etmektedir. Osmanlı Devleti’ni tam olarak ortadan kaldıramasalar da özellikle Fransa İngiltere gibi devletler Osmanlı himayesinde bulunan sömürgeleri aralarında paylaşma yoluna gitmişlerdir. 2.Dünya Savaşı Ortadoğu’da büyük tehlikeyi anlatır. Bu tarihler İngiltere ve Fransa’nın Ortadoğu’dan çekilmesidir fakat tam Batı’nın pençesinden kurtulduğu fikrine kapılmışken bu seferde okyanusun ötesinden Amerika gelmiştir.

Ortadoğu’ya büyük devletlerin kendi istekleriyle müdahil olmalarının yanı sıra bölge halklarının da kimi zaman onlardan medet umduğu görülmektedir. Buda onların istediğini altın tepside sunmaktan başka bir şey değildir. Hatta bölge devletlerinin kimi çatışmalarının arkasında duran güçler olarak doğu ve batının karşı karşıya geldiği bile görülmektedir. Kültürel, tarihi ve dini yakınlıklar ya da hedefler büyük devletlerin Ortadoğu da belli devletleri koruyup kollamasında, bazen de orta doğudaki devletlerin kendi çıkarları doğrultusunda onların yandaşı olmasında etkili olmuştur. Nitekim ABD’nin İsrail’i koruması ya da Türkiye’nin Avrupa hayali bu yöndedir.

Bölgede emeli olan devletlerin buraya girmesine olanak sağlayan birçok sebep vardır. Bunlar: Ortadoğu’nun önemli ulaşım yolu olması, Doğu’yla Batı arasında kalması, İsrail’in kurulması ve ABD’nin buna desteği, çıkar çatışmaları, kutuplaşmaların yaşanması ve en önemli sorun petrol gibi bir kaynağın bu bölgede yer almasıdır. Bunların hiç birisi göz ardı edilemez bir öneme sahiptirler. Ortadoğu ülkeleri de bu durumun hassasiyetinin farkına vardıklarından petrolü bazen bir silah olarak kullanmaktan geri kalmamışlardır. Ancak ne kadar kendilerini vazgeçilmez olarak atfetseler de büyük devletlerin karşısında ne birlikte hareket edebilmiş ne de bir başarı elde edebilmişlerdir. Ayrıca bölge devletlerinin hiçbir ortak noktalarının olmaması, kültürel farklılıklar, dinlerinin ve dillerinin dahi farklı olması işlerini kolaylaştırmıştır. Bölgede petrolden başka bir doğal kaynak olan su da zaman zaman kargaşalarının yaşanmasına sebep olmuştur. Büyük Ortadoğu Projesi’nin kapsamına bakarak da Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmek istendiğini anlayabiliriz.

Bölgede bırakın terörü, tehdidi barış dahi büyük devletlerin gerçekten isteyip elini taşın altına koymasıyla oluyor. Zayıf olan devlet barış yapamaz önemli olan karşısındaki güçlü devletin ya da karşısının arkasında yer alan gücün bunu istiyor olması gerekir. Ülkelerin halklarından çok devletlerin başındakilerin istekleri önemli. Ortadoğu’da yıllardır süregelen tavır bu yöndedir. Yanlış diplomasi kimi zaman burayı dünya tehdidi yapmıştır. Halkın çoğu ülkede arka plana itilmesi aslında son günlerde Ortadoğu’da yaşananlara da sürpriz gözüyle bakmamıza engel olmuştur. Diktatörlüklerden, ekonomik istikrarsızlıktan memnun olmayan halk en sonunda isyan çıkarmıştır. Hemen hemen aynı politikayı güden devletlere de günden güne sıçramıştır, halada devam etmektedir.

Özetlemek gerekirse büyük devletlerin isteği ve etkisi doğrultusunda şekil alan ve bir taşı hafifçe yerinden oynattığınızda domino etkisi yaratan bölgede çıkarlar, kargaşalar, anlaşmazlıklar, ince hesaplamalar ve savaş hiçbir zaman bitmeyecektir. Bunların ortadan kalkıp yerini barışa bırakacağını beklemek sadece güzel bir hayalden ibarettir. Bölgenin kaynakları, coğrafi konumu, ekonomisi, birbirinden farklı rejimleri, bölge devletleri arasında yanlış anlaşılmalar, duyulan güvensizlik ve bunun doğrultusunda ortaya çıkan endişe sürdükçe barış burada bir süreç olarak kalacaktır.

 

Gözde MURAT

Gazi Üniversitesi

Uluslararası İlişkiler Bölümü 3.Sınıf

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Srebrenitsa Soykırımı Mahkumu Radislav Krstic’in Mektubu

Srebrenitsa’da soykırımın desteklenmesi ve yardım edilmesi suçundan Lahey’de 35...

Trump’ın Ukrayna’da Batı/NATO Barış Gücü Planına Yönelik 10 Engel

Andrew Korybko 10 Obstacles To Trump’s Reported Plan For Western/NATO...

Türkiye-AB İlişkilerinde Kırılma Noktası: AK Parti Döneminde Yaşanan Gelişmeler ve Güncel Durum

Dr. Aziz Armutlu Giriş: Türkiye AB İliskileri Türkiye ile Avrupa Birliği...

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...