Orta Doğu’da otoriter rejimlere karşı Tunus’ta başlayan olaylar domino etkisi göstererek Mısır, Bahreyn, Yemen, Libya gibi birçok ülkeye sıçramıştır. Tunus’ta Cumhurbaşkanı Bin Ali’nin ülke dışına çıkarılması, Mısır’da 30 yıllık Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in 11 Şubat’ta istifasıyla sonuçlanan olaylar, Libya’da ise BM’nin müdahale kararı almasıyla savaşla devam etmektedir. Dolayısıyla bu olaylardan sonra Arap dünyası ve uluslararası kamuoyu dikkatini bölgeye vermiştir. Olaylarla ilgili her devlet kendi politikası gereğince açıklamalarda bulunmuştur. Bu açıklamaların en çarpıcısı, belki de Orta Doğu’da ilk değişim ve dönüşüm hareketinin 1979 İran İslam Devrimi olması sebebiyle İran tarafından yapılmıştır. İran’da yönetim ve muhalefet olaylara farklı açıklamalar getirmiş, her biri kendi pencerelerinden bakmıştır.
İran Yönetiminin ve Muhalefetinin Olaylara Yaklaşımı
İran yönetimi Mısır, Tunus, Bahreyn ve Yemen’de gerçekleşen olaylara açıkça destek vermiştir. Halkın haklı taleplerini desteklemiş ve bunların karşılanması gerektiğini vurgulamıştır. İran Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada Tunus ve Mısır’da gelişen olayların ‘İslami Uyanış’ olduğu belirtilmiştir. İran yönetimi bu halk hareketlerinin 1979 İran Devrimi’ni kendilerine model aldığını ve onun bir uzantısı olduğu görüşünü benimsemiştir. İran yönetimine göre Mısır ve Tunus’taki halk, 1979’da İran’da olduğu gibi Amerika’nın kölesi olmuş diktatörleri kendi deyimleriyle bir rönesansla yönetimden kovarak İslami bir “uyanış” gerçekleştirmişlerdir. Tunus ve Mısır yönetimlerinin ABD ile yakın ilişkiler kurarak ve İsrail’in Filistin’deki tutumu karşısında sessiz kalarak halkın tepkisini çektikleri ve bugün yaşanan olaylara sebebiyet verdiği İran yönetiminin bir diğer görüşüdür. İran yönetimine göre ABD Mısır’daki devrimi bastıramadığı için devrimi gasp etmek istemekte ve halk hareketlerini kendi politikası lehine sonuçlandırmak istemektedir [1]. 1979 İslam Devrimi’nden beri dış politikasını ABD ve İsrail karşıtı olarak belirleyen İran’ın, İsrail’in Gazze saldırıları sırasında Hüsnü Mübarek’in tavrına ve ABD ile olan yakın ilişkisine tepki olarak halk hareketlerini desteklemesi beklenen bir gelişmedir. Fakat aynı hareketlerin İran’da yaşanması gündeme geldiğinde İran yönetiminin söylemleri değişiyor ve halkın taleplerini dile getirmesine bile izin verilmiyordu.
Orta Doğu’da değişim söylemleriyle beraber halk hareketlerinin başlamasıyla 2009 yılında ‘Yeşil Devrim’ adıyla isyanlar yapan ve uzun süredir sessiz olan ‘Yeşil Hareket’ cesaret bulmuş ve harekete geçmeye çalışmıştır. Mir Hüseyin Musevi ve Ayetullah Kerrubi liderliğindeki Yeşil Hareket, Mahmud Ahmedinecad’ın 2. kez cumhurbaşkanı seçildiği 2009 seçimlerinde, sayımda usulsüzlük ve hile yapıldığı gerekçesiyle “Benim oyum nerede?” sloganıyla geniş çaplı protesto hareketleri düzenlemişler ve hükümetin sert tepkisiyle karşılaşmışlardır. Bu olaylarda pek çok kişi hayatını kaybetmiştir. Orta Doğu’daki halk hareketlerinin etkisiyle Mısır ve Tunus’a destek vermek amacıyla 14 Şubat’ta gösteri düzenlemek isteyen hareket, yeniden hükümetin sert tepkisiyle karşılaşmıştır. Bunu dış güçlerin planladığını öne süren yönetim gösteri yapılmasına izin vermemiş, internet ve telefon bağlantılarını kesmiş ve hareketin liderleri Musevi ile Kerrubi tutuklanarak ev hapsine mahkum edilmiştir. Bu baskılar sonucu tepkisi artan halk yine de sokağa çıktı. ABD ve Batılı güçler yaptıkları açıklamalarla İran halkını ve muhalefeti desteklediklerini belirttiler. Protestolar pek çok kişinin tutuklanması, iki öğrencinin ise hayatını kaybetmesiyle sonuçlandı. Bu noktada İran yönetiminin çift taraflı bir politika izlediği görülmektedir. Diğer Orta Doğu halklarının taleplerini haklı ve karşılanması gereken talepler olarak görürken; kendi halkının taleplerini görmezden gelmekte ve yapılan eylemleri ‘fitne’ olarak adlandırmaktadır. İran’da yönetici kadronun muhalefet hareketlerini dini ve siyasal değerlerden çıkarılan terimlerle toplum nezdinde itibarsız kılmaya çalışması, devrimin ilk yıllarında da görülmüş ve bu adımlar başarılı olmuştur. Özellikle Halkın Mücahitleri Örgütü’nün “Halkın Münafıkları Örgütü” olarak adlandırılması ve toplumda bu adlandırmanın kendisine zemin bulması Tahran yönetimini bu yönde hareket etmeye yöneltmektedir. Ama bu defa Tahran yönetiminin silahlı ve düzenli bir örgütsel yapıyla karşı karşıya olmayan ve istemleri hukuki zemin bulan muhalifler karşısında ‘fitne’ gibi dini değerlerden beslenen terimlerle bu muhalefet hareketlerini bastırmaya çalışmasının başarılı olup olmayacağı şüphelidir [2].
Yeşil Hareket, Orta Doğu’daki halk hareketlerinin İslami bir uyanıştan çok halkın demokrasi talebi olarak görmektedir. Tek adam yönetimlerine karşı bir tepki olarak gördüğü halk hareketlerini, 2009 seçimleri sonrası oluşan davalarına benzetmektedirler. Zaten Mısır ve Tunus’tan da, İran’ın isyanları 1979 Devrimine benzetmesine yönelik tepkiler gelmiştir. Müslüman Kardeşler Örgütü yaptığı açıklamada, Mısır’daki Hristiyanlar da dâhil, tüm halkın Mısır için mücadele ettiğini dile getirmiştir. Sonuç olarak Ortadoğu’daki halk hareketleri İran’ı bir dereceye kadar etkilemiştir. İran, diğer Orta Doğu ülkelerine göre daha farklı bir yapıya sahiptir.
Diğer ülkelerin aksine İran’da, 1979 Devrimi’nden bu yana mevcut sistem içinde güçlü bir muhalefet olmuştur. Ahmedinejad ile birlikte sistem içi muhalefeti etkisizleştirme çabaları ve ülkedeki kötüleşen ekonomik durumun düzelmemesi, iktidara yönelik tepkileri arttırmıştır. Haziran 2009 seçimlerinde yolsuzluk yapıldığı iddiaları da muhalefetin gösterilerine ve buna bağlı olarak çatışmaların çıkmasına neden olmuştur. İran’da yaşananlar, Tunus ve Mısır olaylarının devamı değil, İran’ın Haziran 2009’daki olaylı seçimlerinin ardından yapılan gösterilerin devamıdır. Mısır’daki olaylar sadece muhalif hareketleri cesaretlendirici bir etkide bulunmuştur. İran’daki muhalefet, rejim karşıtı değil iktidar karşıtıdır. Şimdiki muhalefet hareketinin lideri olan Musevi, 1981-1989 yılları arasında dini lider Humeyni’nin desteği ile başbakanlık yapmıştır ve rejimin bir parçasıdır. Ahmedinejad’dan tedirgin olan Mollalar da muhalif hareketleri desteklemektedir. Mollaların rahatsızlığın sebebi de rejimin temel ilkeleri değil, mevcut iktidar, yani Ahmedinejad’dır. Muhafazakâr kesimin önünü kesmek isteyen ve sanayi burjuvazisinin desteğini alan eski cumhurbaşkanı Rafsancani’nin de muhalif olan reformcuları desteklediği bilinmektedir. Dini lider Hamaney ise, Ahmedinejad’ı desteklemektedir. Rejimin koruyucusu ve “rejim tehlikedeyken kendini de tehlikede hisseden ordu” da doğal olarak Ahmedinejad’ı destekleyenler arasındadır [3].
İran’daki muhalefet, sistem içi bir hareket olması sebebiyle diğer Orta Doğu ülkelerinde farklılık göstermektedir. Bu özellik, İran’ı domino taşı olmaktan çıkarmaktadır.
Şafak ÖZŞİMŞİR
Kaynakça
[1] Arıkan Sinkaya, Pınar. Ortadoğu’daki Halk Hareketlerinin İran’a Yansımaları. Ortadoğu Analiz Cilt:3, sayı:27 Mart 2011, s.s.31-32
[2] Dilek, Dr. Kaan. İran’da Fitne ve Politik Oyunlar. http://www.sde.org.tr/tr/kose-yazilari/749/iranda-fitne-ve-politik-oyunlar.aspx e.t.24.03.2011
[3] Düğen, Turgay. Devrilen Domino Taşları ve İran. https://www.tuicakademi.org/index.php/yazarlar1/92-turgay-dugen-tum-yazilari/933-devrilen-domino-taslari-ve-iran e.t.08.03.2011