CIA’nin evvelki adı Stratejik Hizmetler Bürosu idi (OSS). Ama şimdiki adı daha bir şık ya da –nasıl derler–“kitsch” duruyor. Google haritası elinde. Disneyland coğrafyalarını çoğaltmak istiyor. Yeni nesil çocuklara iyilik yapmak için çırpınıyor. Banka hesaplarındaki bir liralık değişimden haberdar.
IBAN, sanki “I ban” ironisi ile çıkıyor karşınıza! İstediği zaman, internette sosyal paylaşım sitelerinde yazılanlar elinde. Hatta gmail vb. e-posta şirketlerinin verdiği bütün hesapları tarayabiliyor. Silseniz bile, internet ortamında yazılan her şey aslında kayıtlı kalıyor. Internet zaten kontrolünde olabiliyor. Beynelmilel joystickler de elinde.
İkinci Dünya Savaşında kurulan örgütün amacı “düşman hatlarında” ajanlık yapmaktı. 1947 yılına gelindiğinde, OSS CIA oldu. “Sabotaj, anti-sabotaj, imha ve boşaltma önlemleri ve “yer altındaki” direniş güçlerine, gerillalara, “özgürlük hareketlerine” ve mahalli komünist karşıtı unsurların desteklenmesi” amaçları arasındaydı. Hayattan özgürleştirmek de özgürlükler arasında yer aldı.
CIA’nin temel amaçları arasında yabancı hükümetler, şirketler ve kişiler hakkında bilgi toplamak ve politika yapıcıları bilgilendirmek var. Bunun uzantısı olarak da gizli operasyonlar düzenlemek ve paramiliter oluşumlara her türlü destek vermekle kalmıyor. Para ve militer oluşum teminlerinde uzman bir örgüt.
Aynı zamanda, “Özel Faaliyetler Birimi” ile dış politikada adeta belirleyici bir konuma oturmakta. Bu nedenle George Bush ve Samuel Huntington dâhil siyasi ve akademik olarak birçok esas CIA bağlantılı oldu. Soros aynı çıkarların ekonomik alandaki uzantısı olarak CIA ile yolu kesişenlerden oldu.
CIA’nin işleri özellikle 2004 yılında belirgin şekilde evirildi, değişti. Bu tarihten önce ABD hükümetinin tek istihbarat örgütü CIA idi. Değişiklik İstihbarat Reform ve Terör Önleme kanunuyla geldi. Böylelikle sadece ülke dışında değil ülke içinde de operasyon yetkisi kazandı.
Daha da ilginç olanı onca ümitlerle ve daha zerre kadar bir şey yapmadan kendine Nobel Barış Ödülü bahşedilen Başkan Obama döneminde CIA’in bütçesi 80 milyara dolara ulaştı. Bu miktar sadece kayıtlı olan bütçeyi ifade ediyor. Bir de örtülü ödenek kısmı var ki onun da az olmadığı biliniyor… “Kara” operasyonlar için aktarılan kara para kayıtlara girmiyor.
Yani, 80-100 milyar dolarlık yıllık bütçesi, 20 bin civarında çalışanı olan bir örgüt CIA. Aslında ABD’nin ikinci ordusu gibi. Ordunun “anayasal” olarak yapamadıklarını CIA kendi yasalarını oluşturarak yapıyor. ABD silahlı kuvvetlerinin yıllık bütçesi kabaca 500 milyar dolar.
CIA’nin bütçesi İngiltere ordusunun bütçesinden daha fazla. İngiliz silahlık kuvvetlerinin 69 milyar, Çin’in 58 milyar, Fransa’nın 54 milyar, Japonya’nın “nefsi müdafaa” güçlerinin yıllık bütçesi 44 milyar dolar. Tabii bu paranın aktığı yerler var CIA başarıları için: basın, hükümetler, asker ve sivil taraftar. Başarılı operasyonların ufak maliyetleri oluyor.
Başarıların bir kısmına gelince… 1952’de Mısır’da darbe oldu. “Özgür Subaylar Hareketi” yapmıştı. Nedeni bilinmiyor. J Mısır Kralına Özgür Subaylar kızmıştı. İsrail’le olan savaşta ülke çıkarlarına aykırı davranmıştı Kral. Darbe oldu. Nasılsa darbe sonrasında İsrail’in işleri daha bir kolaylaştı bölgede.
1953 yılında İran lideri Musaddık’ın darbeyle iktidardan düşürülmesi geldi akabinde. Musaddık sömürülen ülke kaynaklarını kamulaştırmak istemişti…
1958’de Cezayir’de bir başka filmin senaryosu çıktı. CIA Cezayirli öğrencileri Cezayir’in Fransa’ya karşı “istiklal” savaşında destekledi. Hatta o dönemde Charles De Gaulle’ün CIA tarafından suikasta kurban edileceği haberleri çıktı. Arada müttefiklerin de “didişmeleri” olabiliyor tabii… Ama iyi niyetli olmak lazım. ABD o dönemde Fransa-Cezayir rabıtasının Cezayir’i komünist Rusya’nın pençesine düşmesinden endişe ediyordu.
1960 yılında Türkiye’de Menderes hükümetini düşüren güç yine CIA idi. Menderes halkı arkasına aldığını sanmıştı. Ha bir de Sovyetlere yaklaşmıştı biraz… Darbecilerin ilk açıklamaları arasında “demokratik süreç” ve beynelmilel anlaşmaları tanıdıkları ifadeleri vardı. Tanıdılar, sıdk ile tanıdılar hem de. (Türkiye’deki 12 Eylül askeri darbesinde de tanımışlardı. Darbe kardeşliklerinin göz yaşartan sahneleri böyle yaşandı.)
Tevafuklar devam etti… Mısır’da darbe olmuştu çok geçmeden benzer yıllarda. Libya’da 1963 yılında monarşi devrildi birden. Yine “genç subaylar” vardı devrede. Devrim Komuta Konseyi petrol fiyatlarını artırma çabasında oldu, artırdı da. Arap milliyetçiliği de vardı işin içinde. İsrail karşıtlığı da. ABD-Libya ticareti 1968 yılında Libya lehine 800 milyon dolar artıda oldu.
1970’lerde Araplara ilham olan bir ülke oldu Libya. Nasılsa petrolün ellerinde bir silah olduğunu anlamıştı Arap dünyası… Kaddafi ile George Bush arasında zihniyet farklı yoktu aslında. İkisi de askerdiler ve güneş gözlükleri vardı yani.
Ama Kaddafi’den kesesi, CIA’den gelir sesi türden şeyler var. CIA 1981 yılında Kaddafi’yi ortadan kaldırmak için operasyon yaptı. Sonra iddialar saçıldı ortaya: Kaddafi Avrupa ve Afrika’da teröristlere yardım ediyordu! (Sahnenin devamı Bush döneminde 2005 yılında geldi Libya’ya. Ama Kaddafi o zaman hayatta kaldı.)
Fas’ta olanlar ayrı bir konu tabii. Fas muhalefet lideri Mehdi Ben Barka kaçırılması ve kırklara karışması bir türlü anlaşılmadı. İnsan Hakları İzleme Derneği CIA’den defalarca gizli belgeleri açıklamasını istedi. Ama olmadı işte! 1965 yılında Ben Barka Paris’te gündüz gözüne kaçırılmış ve cesedi bile bulunamamıştı. Ahmet Buhari yıllar sonra ışığın New York’taki Özgürlük Anıtının meşalesinden geldiğini açıkladı.
Enteresandır 9/11 olaylarında CIA yetersiz de kalmıştı! Sonrasında seyyar bir El-Kaide petrolün çıktığı her yerde fışkırır olmuştu. Irak’ta, Afganistan’da, Pakistan’da derken, Yemen hedefe konuldu. Sonrası bildik masallar…
Obama’nın açıklamasının ardından ABD medyasında Yemen haberlerine geniş yer verilmeye başlandı. Gazetelere konuşan kimi “adını vermek istemeyen” kaynaklar, Yemen’deki El Kaide örgütünün ABD topraklarında bir saldırı yapabilecek çapta olduğunu iddia etmeye başladılar. “Yemen kökenli bomba tehlikesinin ardından” ABD yönetimi bu ülkeye CIA ajanlarını göndererek “teröre karşı mücadele başlatıldığını” açıkladı.
“Terör” en güzel diploması sermayesiydi. Ha bir de kitle imha silahları olurdu arada! Vurmak için gerekçe terör olmazsa, bu sefer “demokrasi” devreye girerdi.
ABD ve İngiltere’nin ilgi alanına giren Yemen’in kuzey bölgesindeki Şii Husiler Yemen hükümeti ile savaşıyordu. Bu savaş nedeniyle Yemen’deki ABD destekli hükümet oldukça zayıflamış durumdaydı. Suudi Arabistan ise Kuzey bölgesindeki bu isyanı kendi ulusal güvenliği için tehlike olarak tanımlıyordu. Bu nedenle, Yemen ordusu ve Suudi Arabistan’a bağlı güçler geçtiğimiz yıl içinde Kuzey Yemen’de operasyonlar yapmıştı. Bu operasyonlar Kızıldeniz’e konuşlanmış ABD savaş gemilerinden atılan füzelerle de destekleniyordu.
Araştırmacı Rick Rozoff ise, Yemen’de gizli bir ABD operasyonu olduğunu belirtiyordu. Rozoff’a göre, bu operasyon ABD kadar NATO tarafından da genişletiliyordu ve Yemen’in ileride Afganistan ya da Irak gibi işgale uğramaması için hiçbir neden yoktu. Rozoff gibi gazetecilerin dikkat çektiği husus, Kızıldeniz ve Basra Körfezi’nde NATO etkinliğinin artıyor olmasıydı.
Çevre ülkelerden Somali’de NATO koordinasyonunda “korsan avı” başlatılırken, ABD Cibuti’de bir üsse yerleşiyordu. Fransa ise Basra Körfezi’nde bir üs inşası başlatıyordu. Rozoff’a göre amaç, Orta Asya’dan Avrupa’ya uzanan rotanın en önemli güzergâhını ABD’nin kontrolü altına alınmasıydı. Çin sadece seyretmiyordu tabi ki.
İşte böyle…
CIA dünya çapında bu kadar yoğun bir NGO. Amacı yurtta sulta, cihanda sulta. Başını kaşıyacak vakti olmayan bir örgütün bugün Fas, Cezayir, Tunus, Yemen, Mısır, Libya, Suriye, Türkiye gibi ülkelerde operasyon yapıyor derseniz kimseyi inandıramazsınız. Hatta Suriye konusunda demokrasi gelsin diye en çok uğraşan örgüt de CIA oldu.
Yine “özgür subaylar” veya “özgür ordu” mensupları devreye girdi. Osmanlı’ya karşı onca desteklenen Baasçılık birden karabasan oldu. Türkiye’nin Suriye’ye müdahale etmesi gerekleri arasında bu da yer alıyordu. Türkiye ayak direyince PKK terörü tırmandırarak hükümeti zorlamak istiyorlar Küresel Karadul.
Sonbahar gelmek üzere, ancak “Arap Baharı” ne menem şeyse bir türlü bitmedi. Üç maymun hikâyesinin bölgesel bir teslise dönüştüğü açık. Hedef şaşırtan propagandalar sonucunda bölgenin enerji kaynakları tamamen Küresel Karadulun emrine girecek. Bir Kürdistan molası verilecek elbette. Ancak Büyük İsrail’in koridoru olarak kalacak.
CIA tüm hasta, hamile ve kafayı çeken personeli haricinde tam kadro Disneyland’deler. Disneyland’a tam kadro sığmadıkları için coğrafyada değişiklik yaptılar sadece. Disneyland’in enerji kaynaklarına yakın olması muhtemel kesintileri önlemek için. Çocuklar aniden karanlıkta kalmasınlar. Aksi halde demokrasi sinemasında ürkek alışırlar. “Good Night and Good Luck!” filmi gösterimde… Küresel Karadul canını hangi ülke sıkarsa oraya “demokrasi” sokuyor.
Evet…
Suriye’de demokrasiye az kaldı. Dilerim Türkiye için de öyle değildir.
Metin BOŞNAK
Uluslararası Saraybosna Üniversitesi Öğretim Üyesi