Orta Güçler ve Anlaşma Sanatı

Middle Powers and the Art of the Deal

Anne-Marie Slaughter

Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüş yaptığı bir haftada, Hindistan, Brezilya, Endonezya, Güney Afrika, Nijerya, Suudi Arabistan ve Meksika gibi Batı dışı orta güçlerin artan gücüne ve etkisine vurgu yapmak garip görünebilir. Sonuçta Trump, başkanlık yemin töreninde, “Amerika, dünyanın en büyük, en güçlü ve en saygı duyulan ülkesi olarak hak ettiği yeri yeniden kazanacak ve tüm dünyaya hayranlık ve saygı ilhamı verecek” diyerek, ABD’nin Panama Kanalı’nı da “geri alacağını” duyurmuştu.

Ancak Asya’da üç haftalık bir seyahatin ardından – akademisyenler, devlet yetkilileri, turist rehberleri ve otel çalışanlarıyla yapılan pek çok görüşme dahil – dünyanın geri kalanının Amerika merkezli düşünme biçiminden giderek uzaklaştığı açıkça görülüyor. Elbette konuştuğum pek çok kişi ABD hakkında güçlü görüşlere sahipti: Bazıları ülkeye ve yeni başkanına hayranlık duyarken, diğerleri ise neredeyse nefretlerini gizleyemiyordu. Genel olarak ise, Amerika’nın ne yapıp yapmayacağından çok, kendi ülkelerinin karmaşık küresel düzende nasıl bir yer edineceği konusunda daha fazla endişe taşıyorlardı.

İronik bir şekilde, Trump yönetimi, birçok ülkenin kendi çıkarlarını daha özgürce savunabileceği küresel düzenin hızlanmasını sağlayabilir. Trump’ın dünya görüşüne göre, nükleer, askeri, ekonomik veya stratejik güce sahip büyük devletlerin liderleri, komşu ülkelerin görüşlerini veya uluslararası kuralları dikkate almadan anlaşmalar yaparak geleceği şekillendirebilirler. Aynı zamanda Trump, başkalarının savaşlarını yürütmenin pek de değerli bir uğraş olduğuna inanmıyor; bunun yerine, önce yüksek sesle konuşup büyük ticaret tarifelerini gündeme getirerek pazarlık masasına oturmayı tercih ediyor.

Bu tamamen işlem odaklı bakış açısı, 21. yüzyılda ulusal gücün kaynaklarına dair yeni bir perspektif sunuyor. Anlaşmaların belirleyici olduğu bir dünyada en önemli unsur pazarlık gücüdür; yani diğer ülkeleri, kendi çıkarlarınıza hizmet edecek anlaşmalara zorlayabilme yeteneği. Bu tür bir uluslararası sistemde, geleneksel büyük güçlerden daha küçük, daha yoksul ve askeri olarak daha zayıf olsalar da, orta güçler birçok avantaja sahiptir.

19. ve 20. yüzyılın başlarında, devletlerin güç kullanımı neredeyse hiçbir yaptırıma tabi olmadan gerçekleşebiliyordu. Bu dönemde güç, büyük ölçüde askeri ve ekonomik kapasiteye bağlıydı ve bu da doğrudan toprak büyüklüğü, nüfus, doğal ve insan kaynaklarının mevcudiyeti ile bunların devletin amaçları doğrultusunda nasıl seferber edilebildiğine dayanıyordu. Büyük güçler, ordularını ve pazarlarını kullanarak neredeyse sınırsız şekilde müdahale edebilecekleri etki alanları oluşturuyorlardı.

Ancak günümüz dünyasında, Hindistan’ın “çok yönlü hizalanma” (multi-alignment) olarak adlandırdığı sistem sayesinde, orta güçler hem büyük güçlerle hem de birbirleriyle farklı amaçlara yönelik anlaşmalar yapabilmektedir. Örneğin Hindistan, güvenliğini artırmak için Japonya, Avustralya ve ABD ile müzakereler yürütürken, petrol ve doğalgaz için Rusya ile pazarlık yapabilir, yeşil enerji konusunda ise Singapur ve diğer ASEAN ülkeleriyle iş birliği geliştirebilir.

Trump’ın “Önce Amerika” (America First) söylemi, orta güçlerin çıkarlarına oldukça uygundur; zira bu yaklaşım, onların da benzer bir strateji izlemelerine olanak tanımaktadır. Büyük güçlerin küresel ölçekte hegemonya kurma iddiası azalırken, orta güçler kendi ulusal önceliklerini esas alan esnek ittifaklar ve stratejik ortaklıklar kurarak uluslararası sahnede daha etkili hale gelmektedirler.

Harvardlı ekonomist Dani Rodrik’in vurguladığı gibi, orta güçler değişken koalisyonlar kurabilme esnekliğine sahip olmak istemektedir. Bu ülkelerin çoğu, başlangıçta Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın oluşturduğu ve adını bu ülkelerin baş harflerinden alan BRICS+ grubunun üyeleridir. Zamanla genişleyen grup, Mısır, Etiyopya, İran, Birleşik Arap Emirlikleri ve Endonezya’yı da içine almış, ayrıca Türkiye, Tayland ve Malezya gibi ülkeler de üyelik başvurusunda bulunmuştur. Her şeyden önce, BRICS+, üyelerinin geleneksel Batı merkezli kurumlar içinde toplu pazarlık gücünü artırmalarına yardımcı olan, geçici ittifaklara zemin hazırlayan bir platform işlevi görmektedir.

BRICS+ üyeleri arasındaki ticaret hızla büyümektedir. Bunun ötesinde, BAE, İran ve Endonezya’nın yanı sıra yeni BRICS+ ortakları olan Nijerya ve Kazakistan da önemli petrol üreticileri ve ihracatçılarıdır. Hâlâ üyeliğini “değerlendirme” sürecinde olan Suudi Arabistan da BRICS+’a katılmaya karar verirse, OPEC ülkelerinin BRICS+ zirvelerinin kulislerinde toplantılar yapmaları olası hale gelecektir. Küresel ekonomide önemli bir aktör olan ve Orta Doğu ile Doğu-Batı ilişkilerinde kritik arabuluculuk rolleri üstlenen Suudi Arabistan için temel soru, bu üyeliğin pazarlık gücünü artırıp artırmayacağıdır.

Bazı gözlemciler, BRICS+’ı 1964’te Birleşmiş Milletler’de kurulan ve bağlantısız ülkelerden oluşan G77 koalisyonunun 21. yüzyıldaki muadili olarak görüp küçümsemektedir. Ancak, bağlantısız ülkeler güç kazanmak için birlikte hareket ederken, çok yönlü hizalanma stratejisini benimseyen ülkeler, ABD, Çin, Avrupa Birliği ve diğer küresel aktörlerle bireysel veya çok taraflı pazarlık güçlerini artırmak için geniş bir yelpazede hem resmi hem de gayriresmî ilişkiler kurabilmektedir.

Müzakerelerde en güçlü koz, masadan kalkabilme yeteneğidir. Bu da, alternatif uyuşmazlık çözüm uzmanlarının BATNA (Best Alternative to a Negotiated Agreement – Müzakere Edilmiş Bir Anlaşmaya En İyi Alternatif) olarak adlandırdığı unsura bağlıdır. Orta güçler, Batı’nın belirlediği koşullar altında yapılan anlaşmalara alternatifler oluşturarak bu stratejik esnekliği artırmaktadır.

Dört yıl önce, eski ABD Başkanı Joe Biden, göreve başlama konuşmasını demokrasinin ülke içinde ve dışında yeniden güçlendirilmesine odaklamıştı. Otokrasi tehdidine karşı küresel bir demokratik blok oluşturmayı hedeflemiş, ancak başkanlığı boyunca ABD’nin iş yapmak zorunda olduğu demokratik olmayan ülkeleri de kapsayacak şekilde bu pozisyonunu değiştirmişti. Bu durumu “Demokrasiler+” olarak adlandırabiliriz.

Öte yandan, Trump, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’i yemin törenine davet ederek diplomatik angajmana – yani müzakereye – verdiği önemi göstermek istemiştir. Bu hafta yaptığı açıklamada ise, “barış yapıcı ve birleştirici” olacağını, savaşları sona erdirip yenilerinin başlamasını önlemeye çalışacağını ilan etti. Her şeyden önce, “kazanmaya” ve sürekli kazanmaya odaklanıyor, ancak bunu askeri yollarla değil, anlaşmalar yoluyla gerçekleştirmek istiyor.

Böylesi bir ortamda, en sert pazarlık yapan taraf üstünlük kuracaktır. Birçok ülke, müzakere masasına gelmeye istekli olacak, ancak kendilerine sunulan anlaşma beklentilerini karşılamadığında masadan kalkma gücüyle donanmış olacaklardır. Bu durum, ne tam anlamıyla tek kutuplu ne de çok kutuplu bir dünya düzenine işaret etmektedir. Aksine, dünya artık büyük bir pazarı (bazaar) andırmaktadır; burada en iyi anlaşmayı yapabilen taraf en büyük kazancı elde edecektir.

Anne-Marie Slaughter, ABD Dışişleri Bakanlığı’nda Politika Planlama Direktörlüğü yapmış, düşünce kuruluşu New America’nın CEO’su ve Princeton Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Profesörü Emeritus unvanına sahiptir. Renewal: From Crisis to Transformation in Our Lives, Work, and Politics (Princeton University Press, 2021) adlı kitabın yazarıdır.

Kaynak:
Bu makale ilk olarak Project Syndicate’te 24 Ocak 2024 tarihinde yayımlanmıştır.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Suriye’de Mücadele: Türkiye ve İsrail

Bu makale, 14 Şubat 2025 tarihinde Shlomo Ben-Ami imzasıyla...

Türkiye’nin Toplumsal Haritası: TGSS 2024

Türkiye’nin Toplumsal Haritası Türkiye Genel Sosyal Saha Araştırması (TGSS), Türkiye’nin...

Almanya Yol Ayrımında

Bu makale, 14 Şubat 2025 tarihinde Ulrike Malmendier, Thilo...

Afrika’da Savaş Ağaları ve Dış Müdahaleler: Belirsizliklerle Dolu Bir Yıl

Bu makale, 12 Şubat 2025 tarihinde Adekeye Adebajo imzasıyla...