Türkiye artık Küresel bir oyuncu konumunda.
ABD, AB, Çin, Rusya ve İsrail ile hem ekonomik hem de askeri bir güce dayalı bir diplomasi yürütüyor.
Gerçekte ilk gücünü BM Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliği sırasında göstermiş ve Avrupa Bölgesinden aday olarak karşısındaki Avrupalı rakibine büyük oy farkı atmıştı. O günlerde pek fark edilmemişti bunun nedeni.
İsrail’in Mavi Marmara gemisine saldırı düzenlediği 31 Mayıs 2010 tarihi, Orta Doğu tarihinde bir Milat konumunda artık.
İsrail Mavi Marmara gemisine saldırmakla Türkiye’yi komşu Arap ülkeleri ile aynı sınıfa koyma hatasını yaptı.
Hata yaptığını ise çok geç fark etti.
Fark etmesi bir başka gerçeği de ortaya çıkardı.
Artık birçok İsrailli ve Batılı diplomat, İsrail’in Orta Doğu’da tek bölgesel güç olmadığının, 1967’den beri sürdürdüğü “Tek Güç” konumunun da aynı Osmanlı Devleti”nde olduğu gibi “Duraklama Devri”ne dönüştüğünün farkında ve bunu da zaman zaman dile getiriyorlar.
ABD’li politikacılardan gelen haberler ABD’nin İsrail’i artık Orta Doğu denkleminden dışarı çıkardığı yolunda.
Bu çok önemli bir karar ve uygulama. ABD artık İsrail’in Orta Doğu’da belirleyici aktör olma kapasitesinden ve rolünden uzaklaştığı inancında.
T.C. Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 5+1 maddelik açıklaması, yıllar sonra Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de kimin sözünün geçtiğinin diplomatik yolla dile getirilmesinin güzel bir örneği.
İlk defa bir Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanı “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de egemenliği vardır, haklarımı ihlal ederseniz, vatandaşlarıma uluslararası sularda saldırırsanız, ben de gerekli olduğu yerde askeri gücümü kullanırım” mesajını açık ve net olarak verdi.
İşte İsrail’in kırılma noktası burada başladı.
İsrail, Türk Silahlı Kuvvetlerini (TSK) çok iyi tanıyor ve Türklerin geleneklerinin içinde “Dövüş Sanatı”nın çok önemli bir yerde olduğunu da çok iyi biliyor.
TSK’nın hiçbir Kara, Deniz ve Hava kuvvetleri taşıt, aygıt ve silahlarında İsrail yazılımı, donanımı ve makine parçası yok. Aselsan, Havelsan, MKE ve benzeri kuruluşlar son iki yıl içinde yerli yazılım, donanım ve makineye geçtiler. TSK artık dışa bağımlı değil.
İsrail Başkanı Golda Meir’in çok ünlü bir sözü var, “İsrail Devletinin savaş kaybetmek gibi bir seçeneği yoktur. Savaşı kaybettiği gün haritadan silinir.”
Yılların bölgesel voyvodası ve hukuk tanımaz İsrail’i, geçmiş yıllarda aklında her estiğinde Lübnan’a, Suriye’ye, Ürdün’e ve Mısır’a saldırmaktan hiç çekinmezken, Türkiye’yi karşısına almaya bir türlü cesaret edemiyor.
Aklı başında İsrailli politikacılar ve gazeteciler İsrail’in Türkiye’yi ‘bölgesel düşman’ edinmemesi görüşünde.
7 Eylül Çarşamba günü çok kritik bir gün. Belki de Orta Doğu’nun önümüzdeki 50 yılının kaderini değiştirecek önemde.
Bunu fark eden aklıselim İsrailliler Başbakan Netanyahu’ya ve hükümetine seslenmeye başladılar. KKTC’nin “Kıbrıs”, Türkiye’nin “Hürriyet” Gazetesi konumundaki İsrail’in Haaretz gazetesindeki “Baş Yazı” İsrail Hükümetini Türkiye ile çatışmaya girmemeye, üzüntülerini ifade etmeye, tazminat ödemeye ve bir çeşit özür dileme ile ilişkileri düzeltmeye davet ediyor.
İsrail’in tirajı en yüksek gazetesinin başyazısı bu konuyu işliyorsa ve de hükümete çağrı yapıyorsa, olay çok önemli boyutta demektir.
Kıbrıs Rum tarafı ise hala devekuşu gibi kafasını kuma sokmuş, olayların farkında bile değil.
Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Erato K. Markulli’nin, AB Dışişleri Bakanları Gayrı Resmi toplantısında Türkiye’nin tutumunu gündeme getirerek ve “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de çıkarma niyetinde olduğu her türlü krizi önlemenin AB’nin sorumluluğu olduğunu” söylemesi, gerçeklerden ne kadar uzakta olduklarını gösteriyor.
Diplomatik yoldan kendilerine “oturun oturduğunuz yerde, boyunuzdan büyük işlere karışmayın” dendi ama anlamadıkları kesin.
Anladıklarında da aynen 20 Temmuz 1974’de olduğu gibi çok geç olacak.
Prof. Dr. Ata ATUN