Antik Yunan’ın yazarları ve düşünürleri bizim bugün “gurur”, “kibir” dediğimiz kavrama karşılık gelen bir kavram kullanmaktaydılar: Hybris. Dilimize basitçe, kibir olarak geçmiştir ancak tercümesi kolay bir kavram değildir. Azra Erhat (1996) bu kavramı şöyle tanımlamaktadır: “ insanı suç işlemeye iteleyen ölçüsüzlük, hırs ve kendine aşırı güvendir. Birçok tragedya kişilerinin başlarına gelen belalar hep bu Hybris yüzündendir.” Brittanica’da (t.y) ise tanım daha çarpıcıdır: “Düzenli evrende, Tanrısal sınırları göz ardı eden insani eylem.” Basitleştirerek söyleyecek olursak insanın kendisini tanrılarla eş tutması; kendi eşlerini aşağılaması ve evrensel düzeni bozmasıdır hybris. Bu felaket getiren kibrin tarihsel ve felsefi anlamına girmeyeceğim o bambaşka bir şey. Ancak kavramsal zeminimi yeteri kadar açıkladığını düşündüğüm için bu kavrama temel bir önem atfediyorum. Sebebi ise şudur: Tarihte her topluluğun belirli derecede gerçekleştirmek zorunda olduğu ortak bazı amaçlar bulunmaktadır (yasalara uymak, cana ve mala kast etmemek vs). Bu zorunluluklar dönüşse de, temelde bugün hala geçerliliğini korumaktadır. Ancak zaten hasar almış olan kendi mikro kozmosumuz, politik ve toplumsal kişilerin aşırı güven, hırs ve kibrinden ötürü bazı ortaklıkları net olarak tamamlayamakta; bu da işleyişi tamamen aksayan toplumun, öfkeli kalabalıklara dönüşmesine neden olmaktadır. Bahsedeceğim konu basit derecede söylemleri ortaya koymak ve buradaki kibrin artık nasıl bir yönetim şekline dönüştüğünü ifade etmekten ibaret olacaktır. Bu sebeple büyük ifadeler bekleyenler yazının bu kısmından dönebilirler.
Bianet’in (2021) haberine göre cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yangın söndürme uçakları ile ilgili ifade edilen bilgilere ve söylentilere karşılık şöyle demiştir: “Böyle bunların anlattığı gibi değil. THK’nın uçakları varmış da… Neye göre söylüyorsun bunu?” Verilere girmeden metnin okumasını yapmaya çalıştığımda şunu görmekteyim: Cumhurbaşkanı Erdoğan, bürokratik varlık hakkında konuşacak özne olarak, ortaya iddia atanları yalanlamaktadır. Ancak bu yalanlama içinde güzel bir kibir örneğini taşır görünür. Çünkü devlete ait bir mal varlığının bilgisi ancak kendi şahsıyla onaylandığı takdirde gerçek halini alır. Dışarıdan görmeye çalışan ve hatta göremeden iddia ortaya atanlar, aynı bilgiden pay almadıkları için kendiliğinden hatta mecburen yalan söylemektedirler. Başka haber siteleri bu sözün devamında “buralarda rahatlıkla kullanılabilecek uçak yok.” (Sözcü, 2021) eklemesi yapsa da niyet çok da farklılaşmamaktadır. Kullanılan ya da kullanıl(a)mayan veya gerçekten hiç olmayan uçakların bilgisi, iktidarın tekelinden çıkmasa da onda doğrulanmak mecburiyetindedir. Bu mecburiyet de, bir erişim yetkisi, benzerlerinin erişemediği bir bilginin yarattığı hiyerarşiyle kibre dönüşmektedir.
Ortaya bırakılan bu kibir, siyasal muktedirin izniyle dolaşıma girerek bürokratik kurumların, medya kuruluşlarının da kullanımına açılmaktadır. Ancak bu kullanım, sözün doğrudan kendisi için söylendiği değil; muktedir için araç olduğu bir ortamda belirmektedir. TRT Haber’in (2021) 3 Ağustos tarihli haberi bu araca uygun görülmektedir. Habere göre, sosyal medya üzerinden başlatılan HelpTurkey başlığının amacı Türkiye’yi zayıf, yetersiz ve çaresiz göstermektir. Doğal felaketler sırasında uluslararası yardımlaşma bilindiği üzere normal hatta gerginlikleri bile normalleştiren bir durumdur. Çünkü Doğa’nın sahibi yoktur. Belki de yapay olarak çizilen sınırları gösterdiği etkilerle aşan mükemmel bir örnektir. Hatay’daki bir doğa olayı Suriye sınırını ve yazılı yasaları, tabelaları görerek geri dönmez. Bu sebeple Doğa sahiplenilemez. Ancak bu ortaklığı tehditkâr bir sahipliğe çeviren iktidar (burada yönetilen özneleri de katıyorum) kendi içinde bu meseleyi çözebileceğini başkasına ihtiyacı olmadığını bildirmektedir. Hatta daha ileri giderek örnekler vermek gerekirse, yardım istemektense her yerin kül olmasını tercih edenlerin de olduğunu rahatlıkla söylenebilmektedir. Burada en uygun örnek sanatçı Nilüfer’in yaptığı açıklamadır. Açıklamaya göre Nilüfer (Sabah,2021): “Benim içime sinmedi paylaşmadım. Türkiye’nin dünyaya karşı böylesine aciz durumda görünmesi milli duygularımı yaralıyor. Benim içime sinmedi ve paylaşmadım. Bunu yapacaksa diplomatik yollarla devlet yapmalıdır .” Mesele sahiplik değil ortaklık bile olsa bu ortaklığı sahiplenecek bir bürokratik kurum olmalıdır. Kişiler, özneler ya da normatif denkler (en azından hukuk önünde eşitler) eğer yetki onunla paylaşılmadıysa bunu yapmaya hakları yoktur. Çünkü en basitinden bu eşitler arasındaki birincinin ya da birincilerin yapabileceği bir kabiliyettir. Bu kabiliyet Sosyal Medya Yönetimi herkese eşit derecede verilmemiştir.
Kibrin göstergelerinden biri, tabi narsist bir belirti olarak, çevresindeki eylemlerin amacında kendisinin yattığını düşünmesidir. StrongTurkey başlığı altında atılan tweetlere bakıldığında, hedefin yardım ya da doğa olmadığı; iktidarın kendisi, iktidarı yerinden etmek olduğu açıkça görülmektedir. Bahsetmiştik, bir yardım istenecekse bile bunu yapacak olan, kabiliyete ve yetkiye sahip; yetkiyi Bir’den alan kurum ve kişilerdir. Bunun dışındaki alternatifler kapatılmıştır. Çünkü alternatiflerin niyeti, bilgisi, sezgisi bilinemez; bu sebeple de onlara güvenilemez. Güvenilecek olan, benzer yerleri paylaşan, benzer şeyleri düşünen ve söyleyen Bir’in türevleridir. Bu sebeple söyleyen ve söyleyerek eyleyen hakikatin kitlesi, sıradan, yozlaşan ve hakikat olmayan bilginin karşısında bir tür savaş vererek; misyoner gibi gerçeği yaymaya çalışmaktadır. Amaç artık dünyevi (yangınlar) değil; gerçeğin (uçakların var olması) dillendirilmesidir. Peki, bunun gerçek olduğuna kim karar verecek? İşin tehlikeli kısmı burada yatmaktadır. Gerçek, kibir sahibinin ağzından çıktıktan sonra sahiplenilir. Totaliter siyasal sistemlerdeki kısıtlı ve kontrollü iletişim kanalları, kibir yönetiminde de aynen devralınır. Burada gerçek yoktur çünkü ilk paragrafta beliren sınır aşılmıştır.
Aşılan sınır garip bir fütürizme bağlı kılınır. Bu fütürizmin içinin boş olduğunu düşünüyorum. En basit örneğini Süleyman Soylu’nun açıklamasında olduğunu görebiliriz. Bakan Soylu 5 Haziran 2021 tarihli habere göre şu açıklamayı yapmıştır: “Temmuz ayından sonra Türkiye ekonomisi sıçrama yapacak.” (TRTHaber, 2021). İçi boş olduğunu düşünmemin sebebi, bu tarz ifadeler aslında daha uzun planlı yapılır. Örneğin, 2023, 2053,2071 gibi. Daha uzun planlı gelecek vaatleri, sorumluluğu zamandan ötürü sözü verenin üzerinden alan bir kolaylık sağlayabilir pekâlâ. Ancak bu kısa vadeli gelecek planı ne anlama gelmektedir? Şimdi biraz antropolojiden yararlanarak, büyük oranda yanılma payını da üstlenerek şu çıkarımı yapacağım. Pierre Clastres (1991) ilkel topluluklarda konuşma görevinin şefte olduğunu belirtir. Ancak şef sözlerini dinlensin diye konuşmamaktadır. Dinleyenler de şef önemli bir şey söylediği için dinlemezler. Onların önemsediği şey atalarının yaşadığı aynı gök altında yaşadıklarını hissetmeleridir. Yani söz bir tür nostalji tecrübesi yaratma görevi görür. Nostalji ile garip bir fütürizm arasında sıkıştırılan kitle, sözün söylenmesini bir güvence olarak kabul eder. Kabul edersiniz ki burada artık doğruluk payı önemsizleşmiştir. Tabi buraya kadar herhangi bir kibir göstergesi yok. Bu geçmiş özlemi ile gelecek –ya da olması arzulanan/planlanan gelecek- arasında garip bir sıkışma örneği olarak görülebilir. Bu noktada aşılan sınır, İçişleri Bakanı’nın ekonomi adına açıklama yapması hatta belki de yapmayı kendine hak görmesidir. Platon Devlet adlı eserinde adaleti tanımlarken, hiyerarşik bir sınır çizer ve bu sınırların aşılmasını adaletsizlik olarak tanımlar. Adaletsizlik bugün kullandığımız gündelik hayatta denk geldiğimiz basit haksızlıklar olarak görülmemelidir. Bu cosmosun dengesini bozan yıkıcı kibir hubris gibi, toplumun dengesini, işleyişini ve hiyerarşisini bozmaktadır. Bu sebeple hak gaspı bu sefer gerçekten eşitleri arasından birine uygulanmıştır.
Eğer özne hubris sahibi kişi ya da kişilerse buraya söz ancak kendisinden gelebilir (kendi içlerinden değil). Kişi sadece kendisinin eleştirisini yapabilir. Bir eleştiri yapılacaksa bu özneleri aşan ve açıkçası onların umurunda olmayan kurum ya da kuruluş adına yapılabilir. Burada Erdoğan’ın iki ayrı açıklamasını alıp bir yerde değerlendirmeye çalışacağım. İlk açıklama 2017 yılından. Uluslararası Şehir ve Sivil Toplum Kuruluşları Zirvesi’nde konuşan Erdoğan şu cümleleri sarf etmiştir: “(İstanbul’u kast ederek)…Biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz. Ben de bundan sorumluyum” (Hürriyet, 2017). Bu açıklama zamanına gelinceye kadar yapılan eleştirileri kulak arkası eden Erdoğan’ın bu açıklaması bir uyanış değildir. Aksine uyanıklığın devamıdır. Çünkü bir eleştiri yapılacaksa, beyaz adamın siyah adama yaptıklarını yine beyaz adamın kendisine söylemesi gibi, yine söz hakkı olan, konuşma hakkı olan, alçakgönüllü de olabilen Ben’dir. Bu aslında bir eleştiri olarak da görülmemelidir; Kendini tekrar üreten, üretirken de söz hakkı ile onayan bir girişimdir. Diğer yanda İstanbul’a yapılanlarla ve sorumlu olmasıyla ihanet ettiğini söyleyen Erdoğan 2021 tarihli açıklamasında “dikey mimariye karşı olduğunu” belirtmiştir (Hürriyet, 2021). Hangisinde samimi olunduğu ya da doğru olduğu hiç önemli değildir. Burada vurgulanmak istenen, hatanın da erdemin de söylenen söz ile birlikte, zaman ve mekânın boyunduruğuna girmeden söyleyenin varlığıyla birleşmesidir. Ya da en azından birleştiği düşünülerek söylenmesidir.
Burada birbirinden farklı örneklerle kibir yönetimine dair birkaç açıklama yapmaya çalıştım. Bunları genelleştirerek belirli başlıklar altına toplamak gerektiğini düşünüyorum. Tabi bu düşünce binlerce farklı vaka ile genişletilebilir. İlk olarak kibir sahibi, bilginin gerçekliği ile ilgilenmez. Bunu söyleyenin konumu sözü etkili yapan etmenlerden biridir. Sen benim kıratım değilsin ifadeleri, karşılık verilecek söz tipinin, söyleyen ile belirlendiğine dair sanırım güzel bir örnek oluşturur. Eğer kişi kendi dengi olmadığını düşünüyorsa, söz sadece söylenmek için ortada olacaktır. Ötesi gündelik politikada hamaset yapılacak bir veri tabanıdır. Eğer kibri taşıyan en yüce Bir değil de bir kitle ise burada kolektif bir paranoyadan söz edilebilir. Ki bu paranoya yapılan her hareketin hedefinde, merkezinde kendisinin olduğu sanrısına yol açar. Atılan tweetlerin amacının Türkiye’yi güçsüz göstermeyi amaçladığına inanılması gibi.. Artık her eylem, hatta yangın söndürme operasyonlarına yardım eden sivillerin fotoğraflarının paylaşılması bile, devletin bürokratik gücüne halel getirmektedir. Bu ve benzeri her şey bir saldırı olarak görülebilmektedir. Geçmiş ve geleceğin bulanıklaşması hatta önemsizleşmesi de bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sonucu doğuran ilke ise, ilk ilkeyle bağlantılı olarak –hatta bunu karizmatik otorite ile bağdaştırmak mümkündür- zaman önemsizleşerek söze odaklanılmasıdır. Doğalgaz rezerv müjdesini defaatle veren iktidar, her defasında coşkuyu ilk kezmiş gibi, zamandan kopararak, vermektedir. Son ve bence en önemlisi ise kibir yönetimine dâhil olanların yönetimi bir yarış ve kendini gösterme alanı olarak görmesi sebebiyle, kibrin sadece dışarı değil kendi denklerine de çevrilmesidir. Bu noktada hiyerarşik denkler (normatif denkler değil) sözlerinin geçerliliğiyle değil çokluğuyla kendilerini göstermeye çalışırlar. Bu sebeple bir düzlemdeki öznenin, aynı düzlemdeki denk adına konuşması mümkündür hatta bir zorunluluk olarak bile belirebilir. Bu sebeple bu yönetimin temel aktörü kibir sahibi bireylerdir. Topluluk olma durumu dışarıdan bir saldırı gelirse ya da öyle davranmak zaruri olursa belirebilir. Aksi halde burada herkes doğa durumunda olduğu gibi tek başınadır. Bir diğeri her zaman kendisi için güvenilmez olmak zorundadır.
Hakan KARADİKEN – Akademi Koordinatörü
[email protected]
Kaynakça
Bianet (2021), https://bianet.org/bianet/siyaset/247934-erdogan-thk-nin-elinde-ucak-filan-yok.
Britannica (t.y), https://www.britannica.com/topic/hubris.
Erhat, Azra (1996). Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul.
Sözcü (2021). https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/cumhurbaskani-erdogandan-yangin-aciklamasi-6565025/
TRT Haber (2021). https://www.trthaber.com/haber/gundem/bakan-soylu-temmuz-ayindan-sonra-turkiye-ekonomisi-sicrama-yapacak-586385.html
TRT Haber (2021). https://www.trthaber.com/haber/gundem/help-turkey-dezenformasyonu-desifre-oldu-599407.html
Clastres, Pierre (1991). Devlete Karşı Toplum, Çev: Mehmet Sert, Nedim Demirtaş, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
Hürriyet (2017). https://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-erdogan-biz-bu-sehre-ihanet-ettik-hala-da-ihanet-ediyoruz-40618271.
Hürriyet (2021). https://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-haberi-cumhurbaskani-erdogandan-gundeme-dair-onemli-aciklamalar-41866342.