AB Komisyonu 2021 Türkiye Raporu: Geleceğimiz Gerçekten Avrupa’da mı?

Avrupa Birliği Komisyonu, 1998 yılından itibaren aday ülkelerin üyelik süreçlerine uyumu ve bu konudaki ilerlemelerinin ve eksikliklerinin değerlendirildiği yıllık raporlar yayımlamaktadır. Komisyon’un görüşlerini yansıtan bu raporlar 2014 yılına kadar ‘İlerleme Raporu’, 2015 yılından itibaren ise ‘Ülke Raporu’ olarak isimlendirilmiştir (T.C. Dışişleri Bakanlığı AB Başkanlığı, 2021). 2021 yılı Ülke Raporları da 19 Ekim tarihinde yayımlanmıştır. İngilizce olarak yayımlanan Türkiye Raporu ise 128 sayfadan oluşmuştur. AB Komisyonu, raporun hatırı sayılır kısmında Türkiye’ye yönelik birçok konuda, önemli eleştirilerde bulunmuştur. Bu yazıda; bahsi geçen eleştiriler, Türkiye tarafından verilen resmi yanıt ve bu doğrultudaki dış politika çehresi değerlendirilmiştir.

Raporun girişinde Avrupa Komisyonu, Türkiye için 2018 yılından itibaren kullandığı ‘hâlâ kilit bir ortak’ ifadesini yinelemiştir. Raporun hemen başında yer alan bu ifadeyi Komisyon, ilk kez 2016 Raporu’nda yalnızca ‘kilit ortak’ olarak kullanmıştır. 2018 yılı raporunda ise bu ifadenin başına ‘hâlâ’ kelimesi eklenmiştir. Aslında bu bir kelime bile AB’nin gözünde değişen Türkiye imajı için net bir ipucu oluşturmaktadır. Sanki AB, Türkiye’ye her şeye rağmen ‘hâlâ’ der gibidir (Avrupa Komisyonu, 2021).

Öncelikle raporda Türkiye’nin eleştirildiği konu başlıklarından ve içeriklerinden kısaca bahsedeyim. Raporun özet kısmında, gerileme yaşandığı belirtilen alanlardan ilki olarak demokratik kurumların işleyişinden bahsedilmiştir. Bu doğrultuda; kurumların işleyişindeki ciddi eksikliklere, demokratik gerilemeye, başkanlık sisteminin yapısal eksikliklerine ve Meclis’in işlevini doğru şekilde yerine getirmemesine atıflar yapılmıştır. Özellikle TBMM’nin hükümetin hesap verebilirliğini sağlayacak gerekli araçlardan yoksun olmaya devam ettiği belirtilmiştir. Yine; kuvvetler ayrılığı ilkesinin temin edilmemesi ve yetkilerin Cumhurbaşkanlığı’nda merkezileştirmeye devam etmesinden, denge-denetim mekanizmalarındaki eksikliklerden dolayı yürütmenin demokratik hesap verebilirliğinin seçimlerle sınırlı kalmasından, muhalefet partilerinin hedef alınmaya devam ediliyor olmasından ve bunun siyasi çoğulculuğun zayıflamasına katkıda bulunmasından bahsedilmiştir. Ayrıca, raporun hazırlanma döneminde Cumhurbaşkanı’nın Merkez Bankası Başkanı’nı 2 kez görevden alması da raporda yer almıştır (Avrupa Komisyonu, 2021).

Bir sonraki başlıkta Güneydoğu’da endişe verici durumların devam etmesi ele alınmıştır. Bu doğrultuda, hükümetin Irak ve Suriye’de gerçekleştirdiği sınır ötesi operasyonlardan bahsedilmiştir. Raporda AB’nin, terör eylemlerine karışan gruplar listesinde yer verdiği PKK’nın saldırılarının kınandığı ve terörle mücadelenin hükümetin meşru hakkı olduğu belirtilmekle birlikte barışçıl ve sürdürülebilir bir çözüme ulaşmak için herhangi bir gelişme kaydedilmediği ve insan hakları örgütleri ve muhalefet partilerinin, güvenlik güçleri tarafından ciddi insan hakları ihlallerinin gerçekleştirildiğini bildirdiğine yer verilmiştir (Avrupa Komisyonu, 2021). Özellikle son cümlede bahsi geçen bildirime raporda yer verilmesi, aslında AB Komisyonu’nun bu ihlallerin gerçekleştiğini kabul ettiği anlamını ortaya çıkarmaktadır.

Üçüncü başlık ise sivil topluma yönelik konularda devam eden ciddi gerilemeye dairdir. Komisyon Raporu’na göre, Türkiye’de sivil toplum sürekli baskıya maruz kalmış ve ifade ve örgütlenme özgürlüğü kısıtlanarak özgür hareket etme alanı azalmaya devam etmiştir. Bunun yanı sıra Cumhurbaşkanlığı sistemi kapsamında güvenlik güçlerinin sivil denetiminin güçlendirilmesinden bahsedilmiştir. Rapora göre bu hamle ile hükümet, güvenlik güçlerinin sivil kontrolünün daha da güçlendirilmesi için adımlar atmıştır (Avrupa Komisyonu, 2021).

Kamu yönetimi reformu başlığında, Türkiye’nin bu alana belirli düzeyde hazırlıklı olduğu belirtilirken idarenin hesap verebilirliği ve insan kaynakları yönetimine ilişkin endişelerin devam ettiği, politika oluşturma sürecinin kanıta dayalı veya katılımcı olmadığı, idarenin siyasileşmesinin devam ettiği ve bürokrasinin üst kademelerinde kadın temsilinin düşük kalmaya devam ettiği ifade edilmiştir. Devamında gelen yargı sistemi başlığında ise Türkiye’deki yargı sisteminde 2016’dan bu yana süregelen gerilemenin devam ettiği bildirilmiştir. Yeni İnsan Hakları Eylem Planı’nda bazı olumlu tedbirlerin öngörüldüğü ancak yargı bağımsızlığına ilişkin önemli eksikliklerin hiçbirine yer verilmediğine değinilmiştir (Avrupa Komisyonu, 2021). Bu noktadaki eleştirinin temelini, Türkiye’ye yönelik uzun süreli tavsiyelerden olan ‘kuvvetler ayrılığı ilkesine riayetin iyileştirilmesi veya Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun yapısının ve üyelerinin seçim sürecinin iyileştirilmesi’ne yönelik adımların atılmaması oluşturmaktadır. Zira raporun bu bölümünün devamında darbe girişiminin ardından ihraç edilen hâkim veya savcılardan hiçbirinin, beraat etmelerine rağmen görevlerine iade edilmemesinden ve hâkim ve savcıların mesleğe alınmasında ve terfisinde nesnel, liyakate dayalı ve önceden belirlenmiş kriterlerin bulunmamasından bahsedilmiştir (Avrupa Komisyonu, 2021).

Altıncı başlıkta ise yolsuzlukla mücadele yer almıştır. Bu noktada Türkiye’nin hâlâ erken aşamada olduğu ve rapor döneminde herhangi bir ilerleme kaydedilmediği belirtilmiştir. Kurumsal mimarideki eksikliklerin yolsuzluk davalarının soruşturma ve kovuşturma aşamalarında usule aykırı bir biçimde siyasi baskı kurulabilmesine imkân vermesinden bahsedilirken kamu kurumlarının hesap verebilirliği ve şeffaflığının iyileştirilmesi gerektiğine dair atıflar yapılmıştır. Yolsuzlukla mücadele stratejisinin ve bir eylem planının olmamasının yolsuzlukla kararlı bir şekilde mücadele etme iradesinin bulunmadığını gösterdiği; Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubunun (GRECO) tavsiyelerinin birçoğunun henüz yerine getirilmediği ve bu nedenlerden yolsuzluğun hâlâ yaygın ve endişe kaynağı olmaya devam ettiği ifade edilmiştir (Avrupa Komisyonu, 2021). Bu konuda Türkiye açısından bir diğer önemli gelişme, AB Komisyonu Raporu yayımlandıktan 2 gün sonra gerçekleşmiştir. OECD’ye bağlı Mali Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından yapılan açıklamada, Türkiye’nin kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede eksikleri olduğu için daha sıkı izlenmesini gerektiren ve Arnavutluk, Fas, Suriye, Güney Sudan ve Yemen’in de dâhil olduğu 23 ülkenin bulunduğu gri listeye alındığını duyurmuştur (BBC, 2021). AB Komisyonu da raporun örgütlü suçlarla mücadele başlığında, FATF (Financial Action Task Force) ve Venedik Komisyonu’nun bazı kanunlar için verdiği tavsiyeler doğrultusunda Türkiye’nin iyileştirilmeler yapması gerektiğini belirtmiştir (Avrupa Komisyonu, 2021). FATF’nin bu hamlesi, AB Komisyonu Raporu’nun bu bölümünde yapılan eleştirilerin ve bahsi geçen eksikliklerin farklı uluslararası kurumlar tarafından da gözlemlendiğini göstermektedir. Kaldı ki FATF, AB’den bir adım daha öteye giderek bu doğrultuda Türkiye’yi daha fazla negatif etkileyecek bir adım atmıştır. Zira hâlihazırda yabancı yatırımcı çekmekte zorlanan Türkiye’nin bu kararla daha da zora girebileceği ekonomistler tarafından öngörülmekte ve beklenmektedir.

Devam eden başlıkta ise insan hakları ve temel haklar konusuna yer verilmiştir. Kuşkusuz raporun bu bölümü, yargı sistemi başlığı ile birlikte en fazla eleştirinin yer aldığı iki bölümden biri olmuştur. Bu noktada öncelikle, OHAL döneminde yürürlüğe giren birçok tedbirin halen yürürlükte olmasından bahsedilmektedir. Yasal çerçevenin genel güvenceleri içerdiği ancak mevzuatın ve uygulamanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ile uyumlu olmadığı belirtilmiştir. Raporda; ifade özgürlüğü alanındaki gerileme; gazeteciler, insan hakları savunucuları, avukatlar, yazarlar, muhalif politikacılar, öğrenciler ve sosyal medya kullanıcılarının faaliyetlerine ve eleştirel seslere getirilen geniş kapsamlı kısıtlamalar ve bunlara karşı açılan ceza davalarının devamı ve buna bağlı olarak ortaya çıkan otosansür; İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme ve İnsan Hakları Eylem Planı’nda kritik konuların ele alınmaması ‘endişeyi sürdüren ve arttıran konular’ olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca, tekrar eden yasaklamaların, barışçıl gösterilerde orantısız müdahalelerin ve aşırı güç kullanımının, soruşturmaların, idari para cezalarının ve barışçıl göstericilere yönelik “terörle bağlantılı faaliyetler” suçlamalarıyla yürütülen kovuşturmaların, Türkiye’de toplanma ve örgütlenme özgürlüğü konusunda çok daha ciddi gerilemeler meydana getirdiği keskin bir şekilde ifade edilmiştir (Avrupa Komisyonu, 2021). Tabi ki tüm bunlara ek olarak bahsi geçen konu Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş hakkındaki davalarda Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulamayı reddetmesidir. Fakat bu konuda, içlerinde ABD ve Almanya gibi ülkelerin de bulunduğu 10 ülkenin büyükelçisi tarafından yayımlanan 18 Ekim tarihli bildiri, kamuoyunda Komisyon Raporu’ndan çok daha fazla yer tutmuştur. Bu konu ve yine hükümetin yanıtı ve tepkileri ile ilgili düşüncelerime de yazımın devamında yer vereceğim. Komisyon’un bu başlıktaki son eleştiri konusu ise dezavantajlı grupların ve azınlık mensuplarının haklarının daha iyi korunması gerektiği şeklindedir. Toplumsal cinsiyet temelli şiddet, ayrımcılık ve nefret söylemi ile azınlıkların gittikçe kötüleşen yaşam şartlarının altı ‘endişe kaynağı’ olarak çizilmiştir (Avrupa Komisyonu, 2021).

Raporda önemli eleştirilerin bulunduğu son başlık dış politika olarak yer almıştır. Burada ilk olarak Türkiye’nin destek verdiği sınır ötesi operasyonlar işaret edilerek Türkiye’nin, Ortak Dış ve Güvenlik Politikası (ODGP) ve Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası’na (OGSP) ters düştüğü ve bu politikalara katılımını sağlayan kurumsal çerçeveye uyumunun %14 gibi çok düşük bir oranda kaldığı belirtilmiştir. Bunun yanı sıra, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de geri adım atarak hidrokarbon aramalarına son vermesinin olumlu karşılandığı ifade edilirken, Nautical Geo adlı geminin Doğu Akdeniz’de sismik arama yapmasının Türk savaş gemileri tarafından engellenmesi ve Türkiye’nin Kıbrıs’ta yer alan kapalı Maraş’ın statüsünü değiştirmeye yönelik eylemleri kabul edilemez olarak nitelendirilmiş ve bu adımların derhal geri çevrilmesi gerektiği çağrısı tekrarlanmıştır (Avrupa Komisyonu, 2021).

Ekonomik kriterler başlığı, Komisyon tarafından Türkiye’ye yönelik kısmi olumlu yorumların yapıldığı bir başlık olmuştur. Bunlardan ilki ‘Türkiye ekonomisinin çok ileri düzeyde olduğu’ ifadesidir. Yine, Kovid-19 salgını sürecinde alınan önlemler ile ekonominin daha 2020’nin üçüncü çeyreğinde kriz öncesi seviyelere ulaşarak, krizden süratle çıktığı belirtilmiştir. Fakat kurumsal ve politika koordinasyonuna ilişkin zayıflıklara, ani Merkez Bankası Başkanı değişikliklerine, öngörülebilirlik, şeffaflık ve düzenlemelerin uygulanması ile ilgili sorunlara ve dengesizlikler artmasına atıflar yapılarak liradaki zayıflama ile enflasyon ve dolarizasyondaki artışa dikkat çekilmiştir (Avrupa Komisyonu, 2021).

Son olarak, raporda tamamı olumlu yorumlanabilen tek başlık göç ve iltica politikaları alanı olmuştur. 18 Mart Mutabakatı’nın sonuç vermeye devam ettiği ve Türkiye’nin, Doğu Akdeniz rotasındaki göç akınlarının etkili bir şekilde yönetiminin sağlanmasında kilit rol oynamaya devam ettiği belirtilmiştir. Türkiye’nin, dünyadaki en büyük mülteci nüfusuna ev sahipliği yapmak ve ihtiyaçlarını karşılamak için önemli çabalar sarf etmeye devam ettiği ve Doğu kara sınırının gözetim ve koruma kapasitesinin güçlendirilmesi konusunda bazı ilerlemeler kaydettiğinin altı çizilmiştir (Avrupa Komisyonu, 2021).

Özetle Komisyon Raporu’nun ana fikri; Türkiye’nin üyelik yükümlülüklerini üstlenebilme yeteneği bakımından AB müktesebatıyla uyumunun genel olarak çok sınırlı kaldığı ve mevzuat uyumu konusunda önemli ilave çabalara ihtiyaç duyulduğu şeklindedir (Avrupa Komisyonu, 2021).

Peki, bu rapor Türkiye için neyi ifade etmektedir ve ifade ettiklerine Türkiye tarafından yeterince önem gösterilmiş midir?

Öncelikle ikinci sorumdan başlamak gerekirse cevap net bir ‘hayır’. Zira geçmişe dönüp bakıldığında AB tarafından yapılacak açıklamaların, yayımlanacak raporların ya da görüşlerin Türkiye açısından bir heyecan/beklenti yarattığı görülecektir (Arısan Eralp, 2021). AB Komisyonu’nun 2021 Raporu ise yalnızca Dışişleri Bakanlığı’nın resmî sitesinden yazılı paylaşılan bir yanıt kadar gündemde kalmıştır. Kuşkusuz buradaki en büyük etken aynı hafta içerisinde yaşanan Büyükelçi Krizi’dir. Komisyon Raporu’ndan, bu krizin %20’si kadar bahsedilmemiş, raporun yanıtı, bildiriye verilen yanıtın %20’si kadar ana akım medyada ya da iktidarın söylem gündeminde yer almamıştır. 10 ülkenin büyükelçisi tarafından yayımlanan bildiri ve bunun yapılış şeklinin, içeriğinin haklı/haksız olmasından bağımsız şekilde, sınırı aştığı su götürmez bir gerçektir. Zaten 10 büyükelçinin bir araya gelerek bir ülkeye karşı bildiri yayımlaması da tarihte eşi benzeri görülmemiş bir olaydır. Fakat burada Türkiye’ye de verilmek istenen bazı mesajlar vardır. Bildiride Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden bahsedilmektedir. Bu sözleşme Türkiye’nin ‘kurucu’ üyesi olduğu ve 1949 yılında kurulan Avrupa Konseyi’nin bir sözleşmesidir ve Türkiye de doğal olarak bu sözleşmeye taraftır. Bunun sonucunda da bu sözleşmeden doğacak AİHM kararlarına uymakla yükümlüdür. AİHM kararlarına uymamak Türkiye’ye özel bir durum olmamakla birlikte, başta Rusya ve İtalya gibi birçok ülke bu konuda listenin başlarındadır. Fakat bahsi geçen davalarda Türkiye’nin kararlara uyması konusunda daha evvel birçok uyarı farklı yöntemler ile yapılmıştır. Bu bildirinin amacı da 30 Kasım’da gerçekleşecek Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısında Türkiye eğer hala bu kararlara uymamış olursa başlayacak muhtemel ‘ihlal süreci’ için son bir uyarı yapmaktır. Başlayacak ihlal süreci ile Türkiye mevzubahis dava hakkında 6 ay süreyle izlenecek ve karara uymaması durumunda kurucu üyelerinden olduğu Avrupa Konseyi üyeliğinden ihraç edilmeye varacak yaptırımlar ile karşılaşacaktır (Türmen, 2021). Bu durum düşünüldüğünde, her ne kadar yöntemi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni küçük gören bir zihniyetin ürünü de olsa bu bildiriye verilmesi gereken cevabın, bu bildiride yer alan büyükelçilerin tamamını ‘persona non grata’ ilan etmek olmadığı da açıktır. Bu, Türkiye siyasetinde yıllardır süregelen bir durumun ve iç siyasetteki kötü gidişatı ters çevirmek için dış politikanın iç politikaya alet edilmesinin bir örneği teşkilindedir. Dış politika hakkında bir fikre sahip olan herkes, bu yanıtın krizi çok daha derinleştireceğini ve hâlihazırda zaten uluslararası konjonktürde pek iyi durumda olmayan Türkiye için durumu çok daha kötüye götüreceğini öngörebilir. Bu üzerine hiç düşünülmeden ve alelacele verilmiş, çok yanlış bir cevap olmuştur. Fakat büyükelçilerin geri adım atmasıyla böyle bir duruma gerek kalmamış, Türkiye de bir bakıma kendi kendini ittiği uçurumdan düşmeden kurtulmuştur.

Tekrar rapora ve ilk soruma dönmek gerekirse, bahsettiğim olay tıpkı bu yazıda olduğu gibi AB Komisyonu Raporu’nun önüne geçmiştir. Rapora gösterilen tek tepki belirtisi olan Dışişleri Bakanlığı’nın resmi yanıtında ise rapor ‘Türkiye’ye karşı sorumlulukların göz ardı edildiği ve ülkemizle ilişkilerde yine çifte standartlı yaklaşımın sergilendiği bir Türkiye Raporu’ olarak nitelendirilirken; özellikle ‘siyasi kriterler ile yargı ve temel haklar fasıllarındaki mesnetsiz iddiaların ve haksız eleştirilerin’ kabul edilmediğinin altı çizilmiştir (T.C. Dışişleri Bakanlığı, 2021). Yanıtın en ilginç kısmı ise kuşkusuz ‘AB’nin, yalnız kendi çıkarlarına hizmet eden alanlarda bizimle günlük al-ver ilişkisi yürütmek istemesi’ cümlesi olmuştur. Böylece diplomasi terminolojisine ‘günlük al-ver ilişkisi’ kelime grubu da Türk Dışişleri tarafından dâhil edilmiştir. Bu durum, iç politikada kullanılan siyasi söylemlerin artık dış politikaya da bütünüyle yansıdığının net bir resmidir aslında. Türkiye açısından raporun yalnızca Dışişleri düzeyinde yanıtlanması Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı “Kendimizi başka yerlerde değil, Avrupa’da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz.” (DW Türkçe, 2020) açıklaması ile net bir tutarsızlık göstermektedir. Aslında mesele yine Türkiye’nin dış politikasındaki belirsizlik/plansızlık konusuna varmaktadır. Sürekli değişen söylemler, yapılan sözlü açıklamalardaki giderek artan ses tonu ve tek taraflı tavırlar, Türkiye’nin uluslararası kamuoyundaki imajına oldukça zarar vermiştir. Dış politikada belirli bir vizyonun olmayışı ile zarar gören ilişkilerin ve imajımızın ise diplomaside yer almayan terimler ve iç siyasette kullanılan söylemler ile düzeltilemeyeceği aşikârdır.

Raporu Avrupa Birliği tarafından ele aldığımızda, Türkiye konusundaki birçok eleştirinin haklı olduğunu görmekteyiz. Fakat Avrupa Birliği de yalnızca göç ve Suriyeli mülteciler meselesi gibi kendisinin de ortak çıkarlara sahip olduğu konularda olumlu görüşler bildirerek tarafsızlığından ödün vermektedir. Kaldı ki raporda bahsi geçen 18 Mart Mutabakatı’nın, AB tarafından kabul edilen ve halen yerine getirilmeyen yükümlülüklerinden hiç bahsedilmemiştir. Yine, raporların tamamını içerisinde barındıran Genişleme Strateji Belgesi, tüm aday ve potansiyel aday ülkeler açısından hazırlanırken; belgelerde AB’nin, Batı Balkanlar Genişlemesi doğrultusunda sadece Balkan ülkelerine odaklandığı da Türkiye’nin raporunda, yerine getirilmesi gereken sorumlulukların veya iyileştirilmelerin sonucu olarak hiçbir noktada tam üyelikten bahsedilmemesiyle açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu durum da AB’nin, Türkiye’nin adaylık sürecine artık gereken önemi göstermediğinin ve bunu göz ardı ettiğinin kanıtı niteliğindedir.

AB tarafının da hatalarına rağmen düzeltilmesi ve iyileştirilmesi gereken daha çok noktaya sahip olan taraf Türkiye’dir. Hükümet, dış politikanın partiler ve siyaset üstü olduğunu bir an evvel hatırlayarak oy oranını arttırmaya ya da iktidarını sürdürmeye yönelik, diplomatik olmayan söylemlerinden derhal vazgeçmeli ve Batı ile ilişkilerini şahsi çıkarlar doğrultusunda değil, ülke çıkarları doğrultusunda iyileştirecek adımlar atmalıdır. Yoksa Türkiye’yi içerisine düşeceği durumdan kurtarmak çok daha zor bir hal alacaktır.

Ömer Faruk GÜMÜŞ

 

Kaynakça

Arısan Eralp, N. (2021, Ekim 20). AB’nin Türkiye raporu. (I. Eliçin, Röportaj Yapan) Medyascope. Erişim tarihi: 29 Ekim, 2021. https://medyascope.tv/2021/10/20/abnin-turkiye-raporu-turkiyede-demokratik-kurumlarin-isleyisindeki-ciddi-gerilemenin-cumhurbaskanligi-hukumet-sistemiyle-ozdeslestirilmesi-dikkat-cekici-nilgun-arisan-eralp-ile-soylesi/

Avrupa Komisyonu. (2021, Ekim 19). 2021 Türkiye Raporu. Erişim tarihi: 29 Ekim, 2021. https://www.ab.gov.tr/siteimages/2021_trkiye_raporu_tr.pdf

BBC. (2021, Ekim 21). Türkiye gri listede: OECD’ye bağlı Mali Eylem Görev Gücü (FATF), Türkiye’yi izlemeye aldı. 29 Ekim, 2021. https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-59001937

DW Türkçe. (2020, Kasım 21). Erdoğan: Kendimizi Avrupa’da görüyoruz. 30 Ekim, 2021. https://www.dw.com/tr/erdo%C4%9Fan-kendimizi-avrupada-g%C3%B6r%C3%BCyoruz/a-55686063

T.C. Dışişleri Bakanlığı. (2021, Ekim 19). No: 351, 19 Ekim 2021, Avrupa Komisyonu 2021 Türkiye Raporu Hk. Erişim tarihi: 29 Ekim, 2021. https://www.mfa.gov.tr/no_-251_-avrupa-komisyonu-2021-turkiye-raporu-hk.tr.mfa

T.C. Dışişleri Bakanlığı AB Başkanlığı. (2021, Ekim 28). Avrupa Komisyonu Tarafından Hazırlanan Türkiye Raporları. Erişim tarihi: 29 Ekim, 2021. https://www.ab.gov.tr/46224.html.

Türmen, R. (2021, Ekim 20). Büyükelçilerin Osman Kavala açıklaması. Erişim tarihi: 30 Ekim, 2021. https://t24.com.tr/yazarlar/riza-turmen/buyukelcilerin-osman-kavala-aciklamasi,32880

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...

Küresel Göç Yönetiminde Sivil Toplumun Etkisi: Sivil Toplumun Katkısı ve Sınırları

Kaancan Koçak  Sivil Toplum Çalışmaları O-Staj Programı Özet Göç insanlık tarihinin en...