Son zamanlarda “Açılım” kelimesi tüm ülkenin kelime dağarcığında önemli bir yer edindi. Temelde iç politikadaki sorunların çözümüne yönelik planlanan açılımlara hükümet Ermeni açılımını da ekleyerek, “açılım” kelimesini dış politikanın da bir parçası haline getirdi. Malumunuz Türkiye Ermenistan’la uzun yıllara dayanan ciddi sorunlar yaşıyor, Ermenistan’ın yürüttüğü sözde soykırım propagandası yıllardır Türkiye’yi uluslararası camiada zor duruma düşürüyor. Ermenistan’ın 90’ların başında Azerbaycan’ın toprağı olan Karabağ’ı işgal etmesi ve buna istinaden Türkiye’nin Ermenistan sınırını kapatması zaten minimum düzeyde olan ilişkileri bitme noktasına getirmişti.
Öncelikle sorulması gereken soru Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin şu anda hangi aşamada olduğu, neden bir açılıma ihtiyaç duyulduğudur. Türkiye’nin Ermenistan’la olan sorunu Dağlık Karabağ Bölgesi’nin işgal altında olması ve Ermeni Diasporası’nın yürüttüğü sözde soykırım propagandasıdır, tabii ki ASALA terör örgütünün yıllar önce katlettiği diplomatlarımızı da unutmamak gerek. Peki Ermenistan bizden neleri talep ediyor buna bakalım. Karabağ meselesinde kendilerini haklı gördükleri için sınırın kapalı olmasını anlamsız buluyorlar. Sınırın açılması öncelikli talepleri arasında. Diğer bilinen talepleri ise “3T” denen, sözde soykırımın tanınması, tazminat ve toprak. Ermeni diasporası bu amaca yönelik olarak yıllardır propagandalarını sürdürüp, Türkiye’yi adeta köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar. Sırası gelmişken söylemekte yarar var, diaspora dünya çapındaki lobicilik faaliyetlerinde oldukça başarılı, en azından Türk lobisini geçmiş durumdalar.
Türkiye ile Ermenistan’ın arasında yaşanan gerginlik, ABD’yi de rahatsız etmekte.Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından bölgede yaşanan kaos ortamının yıllar geçtikçe sona ermesiyle, istikrarı sağlamak ve sürdürmek için Türkiye ve Ermenistan’ın iyi ilişkiler kurması ABD açısından son derece önemli. Yani Ermeni açılımında ABD’den bir talep geldiğini söylememiz mümkün. Tabii ABD Ermenistan üzerinde de ciddi baskılar kurmakta ve Türkiye’yle ilişkilerini normalleştirmesi yönünde zorlamakta. Bu bağlamda, iki üllke diplomatik temaslarını geliştirmek adına birtakım adımlar attı, Cumhurbaşkanı Gül’ün Ermenistan’a milli maçı izlemeye gitmesi, Sarkisyan’ın Türkiye’ye maçı izlemeye gelmesi bunlardan en önemlileri. Bunların ardından geçtiğimiz yıl imzalanan protokolle ilişkilerin normalleştirme sürecinin başlatılması için önemli bir noktaya gelindi. Ancak ABD’nin de baskısıyla masaya oturtulan Ermenistan hükümeti, protokolün onay sürecinde birtakım zorluklar çıkardı, Ermenistan anayasa mahkemesine de takılan protokolün akıbeti hala belli değil. Erdoğan hükümeti ise protokolü görüşülmek üzere TBMM’de bekletiyor.
Başbakan Erdoğan’ın sözde soykırım iddialarına yönelik yıllardır tekrarladığı oldukça mantıklı ve akılcı bir önerisi var. Diyor ki sayın başbakan, gelin tarihten gelen sorunları tarihçilere bırakalım. Ermeni tarafı yıllardır 1915 olaylarıyla ilgili arşivlerini tarihçilerin incelemesine açmadı. Bu noktayı son derece iyi algılamak gerektiği kanaatindeyim, diyeceksiniz ki Türkler bize soykırım yaptı, atalarımızı bilinçli ve sistematik bir şekilde öldürdü, ama bu olayların nasıl gerçekleştiğiyle ilgili tarihsel gerçeklerin olduğu arşivleri tüm dünyadan gizleyeceksiniz. Burada çok ciddi bir samimiyetsizlik var. İmzalanan protokolde ortak bir tarih komisyonunun kurulmasına karar verilmişti. Ermeni hükümetinin bu protokolü ne kadar baskı altında imzaladığını iç politikada aldığı ağır eleştirilerle daha iyi anlayabiliriz. Ermeni tarafı ortaya çıkacak bilimsel gerçeklerden korkuyor olacak ki hala tarih komisyonunun kurulmasına yanaşmıyor, protokolleri onaylamıyor. Geçtiğimiz günlerde Ermenistan meclis başkanı ilişkilerin normalleşme sürecinin sekteye uğramasının sorumlusunun Türkiye olduğunu ve bunun aşılması için Türkiye’ye daha fazla baskı uygulanması gerektiğini beyan etti. Bu sözlerden çıkarılacak yargı Ermenistan’ın ne kadar köşeye sıkıştığıdır. Şu anda tüm çabaları protokolün yürürlüğe girmesini bir şekilde önlemek ve bunun sorumlusunun Türkiye olduğu kanısını tüm dünyaya yaymak. Ermenistan öyle zannediyor ki normalleşme sürecini engellemeye çalışıp, Türkiye’yi suçlu ilan ederse, bir şekilde Türkiye köşeye sıkışacak ve sınırı tekrar açacak. Sınırın açılması Ermenistan ekonomisi için son derece önemli, zira sınır kapatıldığında Ermenistan’ın milli geliri 30% civarında düşmüştü. Bu nokta dikkate alındığında Ermeni tarafından gelen tüm bu açıklamalar ve uzlaşmaz tavır köşeye sıkışmış bir devletin çığlıkları.
Ermenistan içerisinde bulunduğu uzlaşmaz ve Türkiye’yi suçlayan tavrıyla esasında kendine zarar vermektedir. İki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesi Türkiye’den çok Ermenistan’ın çıkarınadır, sınırın açılması Ermeniler için hayati bir meseledir. Kurulacak tarih komisyonuyla 1915 olaylarının soykırım niteliği taşımadığının ortaya çıkma ihtimali Ermenistan’ın en büyük korkusu, sözde soykırım iddiaları çürütüldüğünde Türkiye’ye karşı ellerinde hiçbir dış politika aracı kalmayacak. Ermenistan’ın niyeti açıkça tarihsel gerçekleri çarpıtmak suretiyle uluslararası arenada bir acındırma politikası sürdürerek çıkar elde etmekten başka bir şey değil. Bu bağlamda Erdoğan’ın yıllardır savunduğu tarih komisyonu fikri son derece önemli. Türkiye’nin Ermenistan’la diyalogunu arttırması, Ermenilerin tarih komisyonunun kurulmasından kaçmasını bir süre sonra imkansız hale getirecek ve Ermenistan tarihsel gerçekleri dünyadan gizlemeye devam edemeyecektir.
{jcomments on}
Uluhan Ceran
KKTC Doğu Akdeniz Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü