NATO’nun Stratejik Konseptinde ‘Yeni’ Bir Dönüşüm mü Yaşanıyor?

24 Şubat’ta başlayan ve hala devam eden Rusya’nın Ukrayna’ya topyekûn saldırısı uluslararası toplumda büyük tepkilere neden olmuştur. Bunun üzerine birçok devlet ve uluslararası kuruluş kritik toplantılar düzenlemiştir. Önümüzdeki dönemlerde de bu girişimin birçok aktörün stratejilerini değiştireceği aşikardır. Bu yazıda bu aktörlerden dünya güvenliğini sağlamayı kendine misyon edinmiş, revizyonist güçlerin tehdidine karşı kendine konseptler geliştiren Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü yani kısa adıyla NATO’nun kuruluş aşamasından itibaren geliştirmiş olduğu konseptleri inceleyerek, Rusya-Ukrayna krizi çerçevesinde şekillendirebileceği yeni konseptleri ele alacağım.

NATO, 4 Nisan 1949 tarihinde Washington’da 12 ülkenin imzasıyla kurulduğundan beri sürekli bir dönüşümle varlığını devam ettirmiş ve yeni güvenlik tehditlerine göre stratejilerini belirlemiştir. Kurulduğu tarihten SSCB’nin dağıldığı 1991 yılına kadar süren Soğuk Savaş döneminde NATO’nun temel stratejisi “savunma” ve “caydırıcılık” (defence and deterrence) üzerine kurulmuştur. Böylece Sovyetler Birliği ve uydu devletlerinin tehdidine karşı Atlantik ve Avrupa’nın güvenliğinin sağlanması hedeflenmiştir (NATO, 1997).

Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından NATO’nun varlığı sorgulanır hale gelmiştir. O dönemde birçok kişiye göre NATO miadını doldurmuştu. Nitekim Birlik’in kurulmasındaki en etkili motivasyon Sovyet yayılmacılığının müttefik devletleri tehdit etmesiydi. Buna karşın NATO, varlığını devam ettirme motivasyonunda olup kendine yeni stratejik konseptler edinmiştir. Bu çerçevede, Avrupa ve Atlantik bağlamını korumak adına dönemin önemli bir güvenlik sorunu olan siyasi istikrarsızlıkları gündemine almıştır. Böylece, ekonomik, sosyal ve politik anlamda sorunlara yol açabilecek etnik çatışmalar ve toprak anlaşmazlıklarının çözümlenmesini amaçlamıştır. Nitekim bu dönemde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin onayı olmadan NATO, 24 Mart 1999 yılında Kosova’ya müdahale etmiştir. Müdahalenin ana motivasyonunun insani amaçlarla yapılıp yapılmadığı günümüzde hala tartışılır bir konu olsa da NATO’nun bu müdahalesi sonucu Avrupa kıtasının da güvenliği sağlanmıştır. Bu dönemde NATO sadece Avrupa’da değil, dünyanın her yerinde aktif bir rol oynama gayesiyle iş birliği ve ortaklıklar oluşturmuştur. Sonrasında ise terörizm, kitle imha silahları, haydut devletlerin güç kazanması gibi 21. yüzyılın yeni güvenlik sorunları NATO’nun gündemine girmiş ve bu sorunları stratejik konseptine dâhil etmiştir.

ABD’nin liderliğinde, dünyanın en güçlü askeri birliğinin hayatta kalma çabası bir tesadüf değildir. NATO’nun hayatta kalma motivasyonunun Sovyetlerin yıkılmasının ardından Batı hegemonyasının statükoyu sürdürmesindeki arzuya dönüştüğünü belirtmek gerekir. Bu nedenle, sanıldığı gibi Sovyetlerin yıkılışı NATO için bir çözülme olmamış, aksine statükoyu korumak daha büyük bir motivasyon olmuştur. Öyle ki 1949 yılında 12 üyeyle kurulan NATO, 1952 yılında Türkiye ve Yunanistan’ın, 1955 yılında Doğu Almanya’nın (Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra Federal Almanya), 1982 yılında ise İspanya’nın katılmasıyla Soğuk Savaş döneminde 16 üyeye ulaşmıştı. Soğuk Savaş sonrası ise büyük çoğunluğu eski Sovyet etkisinde olan ülkeleri de dâhil ederek üye sayısını 30’a ulaştırmıştır (NATO, 2020).

Şekil 1. NATO’nun Doğu Genişlemesi

Kaynak: BBC, ‘Ukrayna krizi: Rusya, NATO’ya neden güvenmiyor?’ https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-60138458, (13.03.2022).

Detaylandırmak gerekirse, NATO’nun konseptlerini, Soğuk Savaş sonrası dönem (1949-1991), 11 Eylül saldırıları sonrası dönem (2001-2010), ve 2010 Lizbon Zirvesi ile başlayan dönem olarak üçe ayırmak mümkündür (Tavukcu, 2021).

Daha önce bahsettiğim gibi Soğuk Savaş sonrası dönemde NATO, iş birliğini arttırmaya odaklanmış, BM’nin barış operasyonlarını devralmada istekli olmuş ve Doğu Avrupa ülkelerini de Birlik’e alarak Avrupa’nın kıtasal bütünlüğünü sağlamıştır. Bu dönemde, Avrupa’nın ve Atlantik’in güvenliğinin yanı sıra bütün dünyanın güvenliğini sağlamada rol alabileceğini belirterek küresel bir güvenlik örgütüne dönüşmüştür (ANKASAM, 2017).

NATO’nun Soğuk Savaş sonrası ikinci dönem konseptine bakacak olursak, 11 Eylül 2001 saldırıları ABD’nin güvenlik reflekslerini değiştirmiş, bu da NATO’nun stratejik konseptine yansımıştır. ABD, terörizme karşı adeta uluslararası bir savaş başlatmıştır. ABD eski Başkanı George Bush, “terörizme karşı ya bizdensiniz ya da onlardan” diyerek kimseye seçme şansı bırakmamıştır (Miş, 2019). Terörizme karşı mücadele her aktörün rolüdür, şeklinde düşünebilirsiniz. Ancak terörün keskin tanımlarını yapmak mümkün olmadığından kimine göre terör örgütü olan bir yapılanma kimine göre terör örgütü olarak kabul edilmeyebiliyor.  Bugün ABD’nin terör örgütü olarak nitelendirdiği veya tam tersi nitelendirmediği yapılanmalara bakıldığında bir tutarlılık görmek mümkün olmadığından, ABD’nin kendi terör tanımlamasını mutlak doğru olarak kabul etmek doğru olmayacaktır. Ancak o dönemde ABD kendi tanımlamasını bütün aktörlere dayatmıştır. NATO da bundan nasibini alan, hatta buna öncülük eden ilk aktör olmuştur demek yanlış olmayacaktır.  

Son olarak, 2010 Lizbon Zirvesi’nde ise, NATO’nun yeni konsepti belirlenerek, küresel sorumlulukları açıkça öne çıkarılmıştır. Konseptte, Avrupa ve Atlantik bölgesinde barışın sağlandığını ancak dünyanın diğer yerlerinden kaynaklanan sorunların NATO’nun güvenliğine tehdit oluşturduğu belirtilerek NATO’nun küresel rolü vurgulanmıştır (Miş, 2019).  21. yüzyılın yeni güvenlik sorunları olan siber güvenlik, küresel terörizm, kitle imha silahlarının yayılması gibi tehditlere değinilmiştir. Bu dönemde NATO’nun Rusya için bir tehdit olmadığı ve karşılıklı iş birliğinin arttırılması gerektiği vurgulansa da bu göreceli iyi hava 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesiyle son bulmuştur (Noi, 2022).

Kırım’ın ilhakının ardından, 2014 Galler Zirvesi, 2016 Varşova Zirvesi, 2018 Brüksel Zirvesi, 2019 Londra Zirvesi ve 2021’de tekrar Brüksel Zirvesi düzenlenmiştir. Bütün bu zirvelerde Rusya’nın tehdidi gündeme gelmiş ve buna karşı Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerinde NATO’nun ortak savunma kapasitesini güçlendirmesine karar verilmiştir.

2019 Londra Zirvesi’yle beraber NATO’nun yeni bir konsepte ihtiyacı olduğu belirlenmiştir. Bunun üzerine, bugünün ve yarının zorluklarına Birlik’i hazırlamak için NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in önderliğinde “NATO 2030: Yeni Çağ için Birliktelik” raporu hazırlanmıştır. Rapora göre, nükleer silahların azaltılması, NATO’nun küresel rolünün devamı, ittifakın sınırları dışındaki güvenliği sağlamak için aktörlerle ortaklık yapması ve demokratik değerleri sağlayan bütün Avrupa devletlerine “açık kapı politikası” uygulanması gerekliliğinin altı çizilmiştir (Karaosmanoğlu, 2014: 15-16). 2021 Brüksel Zirvesi’nde ise Birlik üyeleri hazırlanan rapor doğrultusunda NATO stratejik konseptinin güncellenmesi konusunda anlaşmıştır. Ayrıca zirvede NATO’yu, bugünün ve yarının zorluklarına hazırlamak için adımlar atılmıştır. Bu adımlar arasında Rusya’nın saldırgan davranış modeline karşı önlemler alınması gerektiği kararı kayda değerdir. 2022 Madrid Zirvesi’nde ise NATO’nun yeni stratejik konsepti belirlenecektir.

Günümüzdeki gelişmeler NATO’nun yeni konsepti hakkında bilgi verir niteliktedir. Örneğin, 2022’nin başında, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman tarafından NATO’nun açık kapı politikasının engellenemeyeceğinin altı çizilmiştir (Amerika’nın Sesi, 2022). Yine aynı şekilde Rusya’nın agresif tutumlarına karşı zirvelerde alınan kararlara bakıldığında Rusya tehdidine karşı çok daha kolektif bir şekilde hareket edecekleri gözükmektedir.

Burada belirtmek gerekir ki, Soğuk Savaş sonrasında düzenlenen bütün zirvelerde Rusya bir şekilde gündem olmuş veya nükleer tehdidin öneminin altı çizilmiştir. Ancak, yıllar sonra NATO’nun kontrolü veya gözlemi dışında ilk defa 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesiyle beraber Avrupa haritası değişime uğramıştır. Bundandır ki Galler Zirvesi’yle beraber Rusya’nın oluşturduğu tehditlere karşı ayrı bir önem atfedilmiştir.

Günümüze gelindiğinde ise, NATO’nun giderek artan çok kutuplu dünya düzeninde statükosunu koruma ihtiyacının giderek arttığı görünmektedir. Nitekim 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ile başlayan süreç, günümüzde Ukrayna’ya karşı topyekûn işgal girişimine dönüşmüştür. NATO ise 2014 yılından itibaren Rusya başta olmak üzere, revizyonist devletlerin yol açtığı tehditlerin altını çizmiştir.

NATO’nun 2014 yılından itibaren düzenlenen zirvelerinde her ne kadar Rusya tehdidinin öneminin altı çizilse de an itibariyle NATO için Rusya adeta Soğuk Savaş dönemindeki kadar tehlikeli bir devlet olarak algılanmaya başlamıştır. Ayrıca, Rusya’nın nükleer silahlarını kullanma tehdidi de NATO’nun güvenlik reflekslerinde değişime neden olmaktadır. Görüldüğü gibi, Soğuk Savaş sonrası sürekli değişime uğrayan NATO, özellikle 2014 sonrasında Rusya’yı önemli bir tehdit olarak ele almış ve en son 2021 yılında Brüksel Zirvesi’nde Rusya’nın saldırgan tutumu da dikkate alınarak NATO’yu, bugünün ve yarının zorluklarına hazırlamak için adımlar atılmıştır. Bu kapsamda 2022 yılında hazırlanacak yeni konseptte NATO müttefiklerinin birliğe daha sıkı bağlanacağı aşikârdır.

Mevcut konjonktürün en önemli güvenlik tehdidi olan Rusya’nın Ukrayna’ya karşı topyekûn saldırısı yakın geçmişte NATO tarafından beklenen bir girişimdi (Bag, 2021). Ancak, böyle bir girişim olmadan NATO’nun bugünkü kadar kenetlenmesi mümkün olamazdı. Sonunda Rusya’nın topyekûn işgal girişimi sonrası özellikle eski Sovyet ülkelerinin oluşturduğu Doğu Avrupa ve Baltık ülkeleri savunma kapasitelerini arttırmış, NATO askeri ittifakına sıkı sıkıya bağlanmış ve Rusya’nın yanı başında olan Finlandiya ve İsveç, NATO’ya daha da yakınlaşmıştır (Cumhuriyet, 2022). Rusya’nın askeri tehdidi, NATO müttefiklerinin Birlik’e daha sıkı bağlanmalarına ve hatta yeni üyelerin NATO’ya katılma isteğine neden olmaktadır. Ayrıca, Rusya artık Avrupa kıtası için doğrudan bir tehdit oluşturmaktadır. 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı işgaliyle başlayan Avrupa kıtasındaki değişimin, 2022 yılında bütün Ukrayna’yı ele geçirme girişimine dönüşmesi şüphesiz NATO’nun bu sene Madrid Zirvesi’nde belirleyeceği yeni konseptini doğrudan etkileyecektir.

Revizyonist güçlerin yükselmesi ve bunun sonucunda statükoyu değiştirmeye yönelik hareketleri NATO’nun dünyadaki ‘bir numara’ olan küresel rolünü koruma politikası ile çelişmektedir. Bu nedenle yeni konsept, özellikle müttefiklerin kenetlenmesi açısından eskiyi aratmayacak şekilde, Soğuk Savaş dönemindeki savunma ve caydırıcılık odaklı konsepte dönüşeceğe benzemektedir.

Mustafa Burak ŞENER

 

Kaynakça

ANKASAM (2017). Dönüşerek Varlığını Devam Ettirmeye Çalışan NATO’nun 2000’lerdeki Yeni Rolü: DEAŞ/Terörizmle Mücadele, https://www.ankasam.org/donuserek-varligini-devam-ettirmeye-calisan-natonun-2000lerdeki-yeni-rolu-deas-terorizmle-mucadele/, (13.03.2022).

Bag, M. (2021). Rusya ile Ukrayna arasında savaş çıkma ihtimali var mı, riskleri neler, NATO müdahil olur mu?, https://tr.euronews.com/2021/11/24/rusya-ile-ukrayna-aras-nda-savas-c-kma-ihtimali-var-m-riskleri-neler-nato-mudahil-olur-mu, (16.03.2022).

Cumhuriyet (2022). Stoltenberg duyurdu: NATO’dan Finlandiya ve İsveç hamlesi, https://www.cumhuriyet.com.tr/dunya/stoltenberg-duyurdu-natodan-finlandiya-ve-isvec-hamlesi-1912961, (14.03.2022).

Karaosmanoğlu, A. L., (2014). “NATO’nun Dönüşümü”. Uluslararası İlişkiler, Cilt 10, Sayı 40, s. 3-38.

Miş, N. (2019). Teröre Karşı “Ya Bizdensin Ya Onlardan…”  https://www.setav.org/terore-karsi-ya-bizdensin-ya-onlardan/, (12.03.2022).

NATO (1997). NATO Strategy Documents (1949-1969), https://www.nato.int/docu/stratdoc/eng/intro.pdf, (09.03.2022).

NATO (2020). Member Countries, https://www.nato.int/cps/en/natolive/topics_52044.htm, (10.03.2022).

Noi Ünver, A., (2022). NATO ve Rusya ilişkileri: Nereden nereye?, https://www.aa.com.tr/tr/analiz/nato-ve-rusya-iliskileri-nereden-nereye/2523737, (15.03.2022).

Tavukcu, S., (2021). NATO’nun Kuruluşu ve Konsept Değişiklikleri: “NATO 2030 Konsepti”, https://www.sde.org.tr/sinan-tavukcu/genel/natonun-kurulusu-ve-konsept-degisiklikleri-nato-2030-konsepti-kose-yazisi-22857, (11.03.2022).

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...

Küresel Göç Yönetiminde Sivil Toplumun Etkisi: Sivil Toplumun Katkısı ve Sınırları

Kaancan Koçak  Sivil Toplum Çalışmaları O-Staj Programı Özet Göç insanlık tarihinin en...