NATO, Libya Ve Türkiye: Krizden Çıkış Arayışları

BM’de alınan 1970 ve ardından 1973 sayılı kararların ardından 19 Martta koalisyon güçlerinin Libya’da Kaddafi’ye bağlı güçlere karşı başlattığı hava operasyonları  Londra Konferansı sonrası doğrudan NATO’nun komutası altına girerken, NATO’nun Libya misyonu hakkında da oldukça farklı tartışmaların da yaşanmasına yol açmıştır. Nitekim 27 Martta NATO Genel Sekreteri Rasmussen’in 1970 ve 1973 sayılı BM kararlarının tam olarak uygulanmasını sağlamak adına NATO’nun Libya’daki tüm askeri operasyonları üstleneceğini açıklamış NATO üyeleri arasında Libya misyonu hakkında yürütülen görüşmelerin ardından NATO 31 Martta sorumluğu tam alarak ele almıştır. 1 Nisan’da NATO tarafından yapılan açıklamada Libya misyonunun üç unsurdan oluştuğu açıklanmıştı. Silah ambargosunun denetlenmesi, uçuşa yasak bölge uygulanması ve saldırı veya saldırı tehdidi karşısında sivillerin korunması görevlerini yürütmek [1].

Diğer yandan hem açıklanan NATO metinlerinde hem de BM’de alınan ve güç kullanmayı meşrulaştıran 1973 sayılı Güvenlik Konseyi kararı doğrudan Kaddafi’yi devirmeye cevaz vermiyorsa da NATO üyesi bazı ülke liderleri tarafından yapılan açıklamalarda Libya operasyonunun hedefinin Kaddafi’yi devirmek olduğu açıkça ifade edilmiştir [2]. Diğer yandan Türkiye ise NATO’nun Libya’daki iç savaşa doğrudan askeri olarak taraf olacak bir misyonunun olmadığını farklı şekillerde dile getirmesi dikkat çekicidir. Bu bağlamda NATO üyeleri arasında Libya misyonu konusunda net bir görüş birliğinin oluşmadığını görülmektedir. Ayrıca Başbakan Erdoğan’ın Libyalı muhalifleri silahlandırmayı düşünmüyoruz demesine karşın Amerikan yönetiminden yapılan açıklamalarda ise muhaliflerin silahlandırılabileceği ifade edilmiştir. ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Susan Rice, ABD yönetiminin Libya lideri Muammer Kaddafi’ye karşı mücadele veren muhalifleri silahlandırma seçeneğini göz önünde bulundurduğunu açıklamıştır [3]. NATO üyesi ve Libya operasyonunun öncülerinden Fransa ve İtalya Bingazi’de kurulan Geçici Konseyi diplomatik olarak tanırken Türkiye hem muhaliflerle hem de Kaddafi rejimiyle ilişkilerini sürdürmektedir. Bu bağlamda NATO üyeleri arasında Libya krizine farklı yaklaşımları çoğaltmak mümkündür. Dolayısıyla her ne kadar NATO Libya misyonunun komutasını üstlenmişse de, NATO üyesi ülkelerin Libya krizinde farklı politikaları sahip olduğu görülmektedir. bununla birlikte 5 Nisan’a gelindiğinde askeri anlamda ne muhaliflerin ne de Kaddafi’ye bağlı güçlerin Libya’yı kendi kontrolü altına alacak güçte olmadıklarının ortaya çıkmış olması NATO’nun bundan sonra izleyeceği stratejinin de oldukça önem kazanmasına yol açmıştır.

NATO Misyonu ve Libya Çıkmazı

NATO’nun Libya misyonunun çerçevesi 1970 ve 1973 Sayılı kararlar ortaya koymaktadır. Bu bağlamda NATO tarafından açıklanan belgelerde de NATO misyonunun silah ambargosunu denetlemek, uçuşa yasak bölgenin denetlenmesi ve sivillerin korunmasını olarak tanımlandığı dikkat çekmektedir. Ancak bu noktada da farklı tartışmaların yapılması kuvvetle ihtimaldir. Tartışmaların başında silah ambargosunun denetlenmesi, uçuşa yasak bölgenin nasıl uygulanacağı ve sivillerin korunmasının nasıl sağlanacağı yönündedir. İlk iki unsur üzerinde nispeten anlaşılabilmekle birlikte son dönemde muhaliflerin silahlandırılması gibi söylemler karşısında NATO’nun nasıl bir yöntem izleyeceği açık değildir. NATO silah ambargosunu uygulamak adına muhaliflere silah verilmesini engelleyecek midir? Bir diğer soru işareti ise Akdeniz dışında NATO’nun karadan Libya’ya silah girişlerini kontrol edip etmeyeceği yönündedir. NATO Mısır’dan Libya’ya silah girişlerini kontrol edeceği yönünde bugüne kadar herhangi bir açıklama yapılmış değildir. Muhaliflere Mısır üzerinden silah akışına göz yumulması NATO’nun 1973 Sayılı kararlarını tam olarak uygulayıp uygulamadığı sorusunu gündeme taşımaktadır.

İkinci bir konu ise sivillerin korunmasına yöneliktir. Bu noktada da sivillerin kim olduğu tartışması ortaya çıkmaktadır. Örneğin, muhaliflerin sivil olup olmadığı tartışmasının pek yapılmadığı dikkat çekmektedir. Oysa basın yayın organlarında açık bir şekilde görüldüğü kadarıyla sivillerin de silahlı olduğu ve Kaddafi denetiminde olan şehirlerin alınması için askeri güce başvurmaktadırlar. Bu bağlamda muhaliflerin saldırısı karşısında yaşamları tehdit altına giren sivillerin korunması konusunda NATO’nun nasıl bir rol oynadığını tartışmak gerekir. Görüldüğü kadarıyla NATO muhalif güçlerin baskısı altında olan sivillerin korunmasını sağlamaktan oldukça uzak durmaktadır. Uçuşa yasak bölge ve hava saldırılarının askeri kapasiteye sahip olan muhaliflerin korumak gibi bir görev yüklenmesi gelecekte NATO’nun benzer krizlerde oynayacağı rolü tartışmalı hale getirecektir. Ayrıca böyle bir görev ve misyon tanımlaması NATO’nun Libya krizinde çözümü getirecek stratejiler bulmasını da zorlaştıracaktır.

NATO’nun bir diğer çıkması ise üye ülkelerin Libya’daki iç savaşta sahip oldukları politik duruştur. Özellikle Fransa, İtalya ve İngiltere gibi ülkelerin Kaddafi’yi devirmek gibi bir amaca sahip olduklarını açıklamış olmaları ve 19 Mart sonrası başkent Trablus dahil ülkenin bir çok bölgesinde hava saldırıları düzenlemeleri dikkat çekicidir. Oysa her hangi bir uluslararası krizde çatışmaların çözümünde yalnızca askeri gücün kullanılmasının yeterli olmadığını 2003 Irak kriziyle bir kez daha doğrulanmıştı. Çatışmaların çözümünde askeri güç kadar diplomatik çözümler üzerinde de durmak gerekir. Eğer Batılı ülkelerin çatışmaların bir tarafını oluşturan gruplarla diplomatik çözümler konusunda tüm alternatiflere kapalı olursa, sorunun çözümü de oldukça zorlaşır. NATO üyelerinin Libya misyonunu tanımlarken sorunu güvenlik politikalarının dışında alternatif çözüm opsiyonları da geliştirmeleri gerekmektedir. Başta Türkiye olmak üzere bir çok ülkenin Libya’daki sorunun çözümünde hangi barışçıl çözüm önerileri getirdiğini tartışmakta yarar vardır. Dolayısıyla NATO’nun Libya’da ciddi bir kriz yaşamaması için üye ülkelerin diplomatik çözüm için bazı spesifik öneriler üzerinde de durması ve bunu gerektiğinde hem Libyalı hem de müttefikler arasında tartışması gerekmektedir. 29 Aralıkta Londra’da toplanan yaklaşık 35 ülkenin Dışişleri Bakanları ile BM, Arap Ligi, İslam Konferansı Örgütü ve Afrika Birliği temsilcileri Libya krizinde izlenecek stratejiyi tartışmışlardır. Ancak, Londra Konferansında Kaddafi rejiminin meşruiyetini yitirdiğini bir kez daha dile getirmekten öteye hiçbir somut karar alınamadan sona ermiştir. Söz konusu toplantıda sivillerin korunması, bir Temas Grubunun oluşturulması, rejimin eylemlerin sorumlu tutulması ve Libya halkının kendi geleceğini belirlemesi konusunda uzlaşılmasına karşın, muhaliflerin Libya’nın meşru temsilcisi olarak tanınması ya da silahlandırılmaları gibi konularda ortak bir politika belirlenememiştir [4].

NATO’nun Libya Krizinde Çıkış Stratejileri

Libya’daki askeri ve siyasi duruma bakıldığında muhaliflerin ağırlıklı olarak doğu Libya topraklarında Kaddafi’ye bağlı güçlerin de güney ve Batı Libya’da etkili otorite oldukları görülmektedir. Batı’da Zintan, Zaviye ve Misurate gibi yerleşim birimlerinde çatışmaların sürmesine karşın coğrafik olarak bu bölgelerin Doğu Libya’daki muhalif grupların etkisinde uzak olması bu bölgedeki direnişi daha da zorlaştırmaktadır. Bu noktadan itibaren bir analiz yapacak olursak Libya topraklarının fiili olarak birbirine rakip ve birbiriyle askeri ve siyasi olarak mücadele eden iki güç arasında bölündüğü görülmektedir. 19 Martta başlayan askeri operasyonlar ilk başlarda Kaddafi’yi bağlı güçlerin askeri olarak zayıflatılması ve muhaliflerin daha fazla toprak kazanmasını sağlamaya yönelik iken daha sonra NATO ile birlikte yoğun hava saldırıları yerini sınırlı saldırılara bırakmış oldu. Bu noktada da farklı tartışmaların yaşanması kaçınılmaz olmuştur. Tartışmalar üzerinde gidecek olursak: Libya’nın toprak bütünlüğünü muhalifleri fiili olarak desteklemek ne kadar mümkündür. daha açık bir deyişle NATO şayet fiili durumu korumaya yönelirse uzun dönemde NATO’nun doğrudan Libya’yı iki ayrı devlete bölmesi gündeme gelecektir. Libya’nın bölünmesini sağlayan uluslar arası kurum ise NATO olacaktır. Çünkü NATO bir yandan muhalifleri korurken diğer yandan da Kaddafi’yi iktidardan düşürecek herhangi bir kara operasyonu veya yoğun hava operasyonları gerçekleştirmezse, Libya’nın hem fiili hem de hukuki olarak bölünmesinin aracı olacaktır.

Bu bağlamda NATO’nun bir kara operasyonu düzenlemesi oldukça riskli olduğu kadar ciddi bir direniş karşısında başarısız olması de kuvvetle muhtemeldir. Afganistan’da NATO’nun ne kadar başarısız olduğu ortadadır. Dolayısıyla Libya’da da salt askeri çözümde dayatmak ya Libya’nın bölünmesine ya da NATO’nun başarısız bir operasyona komuta etmesine yol açabilir.

NATO’nun Libya krizinden çıkış için çözümler aradığı bir dönemde başvurulması gerekilen en önemli strateji ise hem muhalifleri hem de Kaddafi’ye bağlı güçleri yeni bir formül üzerinde uzlaştırmak olmalıdır. Dolayısıyla her iki tarafla da görüşen ülkeler Libya krizinde NATO’nun mutlak bir başarısızlığının önüne geçebilirler. Fransa, İtalya ve İngiltere’nin yalnızca muhaliflere dayalı Libya politikası NATO’nun içine sürüklendiği Libya krizinden çıkış formülleri geliştirmesini engellemektedir. ABD ise askeri anlamda Libya’daki sorumluluğunu azaltma yönünde adımlar atarak krizin aşılmasında ikinci planda kalmayı tercih etmiştir.

Tüm bunlardan hareketle Libya krizinden çıkış için NATO’nun daha fazla Türkiye’nin rolüne dönük açılımlar yapacağı öngörülebilir. NATO Genel Sekreteri’nin Ankara ziyareti de bunun açık işaretlerini içermektedir. NATO Libya krizinde daha fazla sorun yaşamamak için acil bir çözüm bulma çalışmasında Türkiye’nin daha fazla politik rol oynaması konusunda önemli bir adım atmış bulunmaktadır. Bu aşamadan sonra Türkiye’nin yapması gereken ise daha özgün çözüm formülleri geliştirmesi ve Libyalı grupları bu çözümler konusunda ikna edebilecek enstrümanları kullanması gerekir. Türkiye tüm taraflarla konuşmanın ötesine geçerek artık doğrudan masaya çözüm önerileri koyması gerekir. Nitekim, son dönemde Lübnan ve Yemen krizlerinde Türkiye’nin istediği şekilde rol olamamasının en önemli nedenlerinden bazı faktörlerin yanı sıra biri de özgün çözüm modellerini masaya getirememesinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Ancak, NATO’nun Libya krizinden çıkabilmesi için Türkiye’nin alternatif çözüm modelleri üzerinde çalışmasının zamanı gelmiştir.

Doç.Dr.Veysel AYHAN

ORSAM Uzmanı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Öğretim Üyesi

http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=1704

________________________

[1] Official NATO web site, “NATO and Libya”,http://www.nato.int/nato_static/
assets/pdf/pdf_2011_04/20110402_110402-oup-update.pdf

[2] Özellikle Fransa ve İngiltere tarafından yapılan açıklamalar dikkat çekicidir. Bkz.: Leon Mangasarian, “NATO Allies Look to Tripoli Residents to Topple Qaddafi in Libyan Endgame”, Bloomberg News, Mar 29, 2011, http://www.bloomberg.com/
news/2011-03-29/nato-allies-look-to-tripoli-residents-to-topple-qaddafi-in-libyan-endgame.html

[3] ABD Libya’daki muhalifleri silahlandırmayı düşünüyor, 29 Mart 2011, http://www.bloomberght.com/guncel-siyaset/haber/869774-abd-libyadaki-
muhalifleri-silahlandirmayi-dusunuyor

[4] Foreign Secretary statement following the London Conference on Libya

29 March 2011, 29 Mar 2011, http://www.fco.gov.uk/en/news/latest-news/?view=News&id=575592482

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...