Bu röportaj, Başkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi Dr. Öğr. Üyesi Haluk Karadağ ile NATO- AB’nin Tehdit Algılamasındaki Değişim: Stratejik Ortaklık Birbirine Ne Kadar Yakın? üzerine yapılmıştır.
1) Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
Haluk Karadağ, Başkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktayım.
2) Popülizmin tehlikeli jeopolitiğinde NATO ve AB’nin bu konumda yapabilecekleri sizce nelerdir?
NATO ve AB dünya üzerinde kurumsallaşmış iki önemli yapıyı temsil etmektedir ve ortaya çıkış süreçleri, üye ülkeler ve takip ettikleri süreçler benzerlik arz etmektedir. NATO’nun bir nevi AB’nin savunma gücü olarak algılanması bu nedenlerden dolayı pek de yanlış sayılmaz. Her iki yapı özellikle Soğuk Savaş dönemi boyunca ortak düşman olan Sovyetler Birliği’ne karşı birlikte hareket etmişlerdir. 1990’lı yılların ardından bu birliktelik aynı hızda ve ivme kaybetmeden devam etse de ABD’nin Irak’ı işgali ile birlikte bazı üye devletlerde soru işaretleri ortaya çıkmaya başlamış ve özellikle NATO’nun varlığı sorgulanmaya başlamıştır. Burada en temel neden ABD’nin kendi çıkarlarını çok fazla öncelemesi olmuştur.
3) ABD ile AB devletlerinin ikili anlaşmazlıklar sizce sona erer mi?
AB ile NATO arasında çıkarların uyumu ve karşılıklı bağımlılık devam ettiği sürece birliktelik sorunsuz devam edecektir. Ancak burada en temel nokta “tehdit” veya “ortak düşman” olarak inşa edilen hususların sürekliliği ve kabul görmesi olacaktır. Aksi takdirde söz konusu yapılar içerisinde bazı üye devletler kendi çıkarlarını önceleyerek yapılardan bağımsız hareket edeceklerdir. AB’de yaşanan BREXIT hadisesi ve NATO’da Fransa’nın zaman zaman muhalif çıkışları bunun göstergesi olmaktadır.
4) AB’nin güvenlik ve savunma politikalarının NATO ile uyuşmazlığının nedenlerini nasıl açıklarsınız?
AB içerisinde yer alan devletlerden Almanya ve Fransa lokomotif görevi gören önemli aktörlerdir. Özellikle AB’nin en güçlü ekonomisi olan Almanya NATO ittifakının sorunsuz ilerlemesini ve Fransa’nın askeri gücünün AB içerisinde hakim güç olmasını istemezken Fransa kendi çıkarları ile uyuşmadığı zamanlarda Kuzey Atlantik Örgütü’nün varlığını sorgulayacak adımlar atabilmektedir. Sarkozy’nin yakın geçmişte NATO için “beyin ölümü gerçekleşmiştir” şeklindeki ifadesi bunun somut göstergesidir.
5) ABD – Çin yarışında Transatlantik ilişkilerinin geleceğini nasıl değerlendirirsiniz?
ABD küresel ekonomik rekabette Çin’i dengelemek amacındadır. Bu husus Trump yönetimi döneminde açıkça görülmüştür. Ancak burada önemli olan husus ABD ekonomisinin Çin ile tek başına rekabet edecek pozisyonunun olup olmadığı sorusudur. Çin ile rekabet sürecinde ABD, AB üye ülkeleri ve Japonya, Güney Kore, Avustralya gibi diğer etkileşimde olduğu ülkelerle birlikte hareket etme durumundadır. NATO da bu durumun önemli bir aracı konumundadır. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in Çin hakkında Avrupa için tehdit oluşturduğu algısına yönelik sarf ettiği sözler bu kapsamda önem arz etmektedir.
6) AB – Çin’i hem rakip, hem de stratejik ortak görmesini nasıl yorumlarsınız?
AB, Çin ile ilişkilerde tek sesli bir görünüme sahip değildir. Çin de bunun farkında olarak topluluk içerisinde her ülkeyle ayrı ikili ticari ilişki geliştirmektedir. Böylece kendisine oluşturulacak toplu uygulamalara karşı kendisini garantiye almaktadır. Söz konusu karşılıklı karmaşık bağımlılık ilişkileri başta Çin olmak üzere diğer devletlerin de çıkarları ile uyum arz etmektedir. Almanya’nın başta otomotiv olmak üzere ürettiği birçok ürünü Çin pazarına ihraç etmesi ve yaklaşık 1.3 milyar nüfusa sahip bir pazarı kaybetmek istememesi bu duruma güzel bir örnek teşkil etmektedir. Bu ve bunun gibi uygulamalar ABD’nin Çin ile rekabetini zorlaştıran etmenlerdir.
7) NATO – AB ilişkileri, Avrupa güvenliğinin ve savunmasının geleceği bakımından düşünceleriniz nelerdir?
Her ne kadar AB ile NATO arasında yukarıda bahsetmiş olduğumuz birtakım sorunlar bulunsa da ittifakın uzun zaman önce inşa edilmiş olması, aradan geçen sürede birtakım zorlukların birlikte aşılmış olması ve NATO’nun en büyük askeri kuvvetine sahip olan ABD’nin halen süper güç konumunu sürdürmesi nedenlerinden dolayı AB ile NATO arasındaki uyumun özellikle kısa vadede sona ermesi için herhangi bir neden bulunmamaktadır.
8) Birleşmiş Milletler ‘in bir ordusu yok fakat NATO ve AB’nin ortak koalisyon oluşturamaması ve genel olarak barış inşasındaki başarısızlığını nasıl yorumlarsınız?
Birleşmiş Milletler ‘in hazırda teşkil edilmiş bir ordusu bulunmamakla birlikte NATO ve AB’nin yapmış olduğu birçok operasyon BM Güvenlik Konseyi kararlarına dayanmaktadır. Dolayısıyla hukuki alanda BM’nin meşruiyetini askeri alanda da destekleyen organlardan birisi olmaktadır NATO. Bu bağlamda NATO’nun özellikle Avrupa’da güvenliği sağlayan en önemli aktör konumunu sürdüreceği ifade edilebilir. AB’nin de NATO’dan ayrı olarak kendisine ait bir ordu oluşturabilmesi için bu fikrin sahibi Fransa’nın yanına başka üye ülkeleri çekmesi gerekmektedir. AB ordusu ile ilgili birtakım girişimlerin başlatılmasına rağmen başta Almanya olmak üzere birçok üye ülke başarısı tescillenmiş ve sistemi oturmuş bir örgüt olan NATO’yu devre dışı bırakacak yeni bir gücün ortaya çıkmasına henüz maddi ve manevi olarak hazır görünmemektedir.
MERT ÖZSEN
Uluslararası Örgütler Staj Programı