Myanmar’daki (Burma) olaylar ilk duyulduğunda bunun Asya, Afrika gibi yerlerde sıklıkla yaşanan sıradan etnik veya dini nitelikli toplumlar arası çatışmalardan biri olduğu izlenimi uyandı. Ancak olaylarla ilgili ayrıntılar netleştikçe Arakanlı (Rohingyalı) Müslümanların yaşadığı dramın basit bir toplumsal çatışmadan öte etnik temizliğe hatta soykırıma doğru giden bir süreç olduğu anlaşıldı. Durumun vahametini artıran başka bir husus da Myanmar yönetiminin bu olayları kışkırtması. Dolayısıyla olay sadece Budistlerin Müslümanlara tepkisel olarak saldırmasıyla sınırlı olmayıp devlet destekli bir politika olarak gözüküyor. Myanmar’ın Kamboçya Büyükelçisi Müslümanların Myanmara’a ait olmadığını ve ülkeyi terk etmeleri gerektiğini açıkça kamuoyuna bildirdi.
Daha da önemlisi Myanmar Devlet Başkanı Thein Sein, Müslümanlarla ilgili BM’nin üstlenmesi gereken yegâne görevin onları mülteci kamplarında toplayarak başka ülkelere gönderilmesi olduğunu açıkladı. Devlet başkanının böyle bir açıklamasının siyaseten anlamı tüm devlet kurumlarına, güvenlik güçlerine ve Budist çoğunluğa Müslümanları hedef göstermektir. Adeta soykırımın işaret fişeğidir. Bu yaklaşım 1990’ların ilk yarısında Bosna-Hersek ve Ruanda’da yaşanan soykırımları hatırlatıyor. Tıpkı Bosna-Hersek’te Sırplar ve Hırvatların Müslüman Boşnakları ve Ruanda’da Hutuların Tutsileri yok etmeye çalıştıkları gibi, şimdi Myanmar’da Burmalı Budistler Arakanlı Müslümanları bertaraf edilmesi gereken bir halk olarak görüyorlar. Arakanlı Müslümanlara ülkeyi tamamen terk edin yoksa sizi öldüreceğiz mesajı veriliyor.
Arakanlı Müslümanların diğer bir talihsizliği ise uluslararası konjonktürün tamamen aleyhlerine olması. Myanmar uzun zamandan beri komşusu Çin’le çok yakın ilişkilere sahip. Diğer büyük komşusu Hindistan da Çin’i dengelemek için Myanmar’la ilişkilerini geliştiriyor. 1997 yılından beri üyesi olduğu ASEAN diğer üye ülkelerin kendi azınlık sorunlarından dolayı Myanmar’ın azınlıklar politikasını sorgulayamıyor. Batılı ülkeler ise 2010 sonrasında yapılan bazı demokratik reformlar karşılığında Myanmar’la ilişkilerini normalleştirdi. 2012 yılı başında ABD Myanmar’la diplomatik ilişki kurarken, AB ülkeleri de Myanmar’a uyguladığı ekonomik yaptırımları kaldırdı. Hint Okyanusu’nun doğusunda önemli bir stratejik konuma sahip olan Myanmar ile herkesin iyi geçinmek istediği bir ortamda Myanmar yönetimi Müslüman toplumu tasfiye etmek için cesaretlenmiş gözüküyor.
Arakanlı Müslümanların Temel Sorunları
Arakanlı Müslümanların öncelikle can güvenlikleri tehdit altında. Evvela buradaki Müslümanlara yönelik şiddet olaylarının sona erdirilmesi gerekiyor. Myanmar hükümeti bunun Müslümanlarla Budistler arasında yaşanan toplumlararası bir çatışma olduğunu iddia etse de durum devlet destekli etnik temizlik hareketini andırıyor. Myanmar’da devletin yetersizliği yüzünden Müslümanlar şiddete maruz kalmıyor, bizzat devlet destekli Budist milisler tarafından hedef haline getiriliyor. Dolayısıyla Arakan bölgesinin öncelikle dışa açılmaya ve şeffaflaşmaya ihtiyacı var. Bağımsız uluslararası medya kuruluşlarının yanısıra uluslararası insan hakları kuruluşlarının bölgede serbestçe faaliyet göstermesi gerekiyor.
İkinci aşamada mülteci durumuna düşmüş gerek Myanmar’ın içindeki gerekse Bangladeş’teki Arakanlı Müslümanlara insani yardım ulaştırılması gerekiyor. Uluslararası yardım kuruluşlarının BM gözetiminde acilen Arakan bölgesinde faaliyet göstermesi şart. İnsani yardımlarla ilgili en temel sorun Myanmar hükümetinin Arakan bölgesini dış dünyaya açmaması. Bangladeş hükümeti de daha fazla mülteci gelebileceği endişesiyle Arakanlı mültecilerin yaşadığı kamplara yardımların ulaşmasına izin vermiyor.
Üçüncü olarak Arakanlı Müslümanların vatandaşlık dâhil olmak üzere temel haklarının verilmesi için Myanmar hükümetinin ikna edilmesi gerekiyor. Anlaşılan Myanmar hükümeti ülkenin batı sahillerindeki stratejik önemi yüksek Arakan eyaletinde Müslümanların yaşamasını istemiyor. Üstelik bu sadece askeri hükümetin değil tüm Burmalı Budistlerin ortak görüşü gibi gözüküyor. Nobel Barış ödüllü muhalif lider Aung San Suu Kyi’nin Müslümanların yaşadıkları trajediye sessiz kalması, demokrasiye geçilse bile Myanmar’da Müslümanların durumunda pek bir şey değişmeyeceğinin göstergesi.
Türkiye’nin Oynayabileceği Rol
Doğrudan Myanmar üzerinde siyasi baskı kurabilecek güçlü bir ülke veya ciddi bir uluslararası müdahale olmadan merkezi hükümeti Müslümanları tasfiye politikasından vazgeçirmek zor gözüküyor. Türkiye’nin Myanmar ile ilişkileri ise yok denecek kadar az. Şimdiye kadar Türkiye ve Myanmar arasında siyasi ve ekonomik anlamada pek ilişki kurulamamış. Ankara, yeni Asya strateji çerçevesinde Myanmar’daki büyükelçiliğini henüz Mart 2012’de hizmete soktu. Myanmar’ın ise hâlâ Ankara’da büyükelçiliği yok. Dolayısıyla bu konuda Türkiye’nin üstlenebileceği rol, uluslararası kuruluşları harekete geçirerek bu trajedinin durdurulmasına yönelik girişimlere öncülük etmek olabilir.
BM, AB, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), ASEAN gibi kuruluşların harekete geçirilmesi öncelikli önem taşıyor. Yine Uluslararası Af Örgütü gibi uluslararası insan hakları kuruluşları süreçte daha aktif rol alabilir. Ayrıca BM Güvenlik Konseyi üyeleri başta olmak üzere Myanmar üzerinde baskı kurabilecek ülkelerin devlet yetkilileriyle bire bir görüşmeler yapılarak insani trajedinin durdurulması için harekete geçmeleri istenebilir. Türkiye her şeye rağmen Myanmar hükümetiyle yapıcı bir dil geliştirmeli ve ancak uluslararası örgütler vasıtasıyla Myanmar’ı olumlu adımlar atmaya zorlamalıdır.
Bu süreçte Arakanlı Müslümalar için kamuoyu ve medya desteği büyük önem taşıyor. Medya ve iletişim çağının yaşandığı hatta sosyal medyanın ülkelerin dış politikasını bile etkilediği bir dünyada ABD, Çin, Hindistan gibi ülkeler uluslararası kamuoyu baskısıyla harekete geçmeye zorlanabilir. Türkiye’nin uluslararası kamuoyu desteğini artıracak medya çalışmalarına destek vermesi, Arakanlı Müslümanların sorunlarıyla ilgili özellikle İngilizce haber, yayın, rapor ve kitaplar yayımlanması büyük önem taşıyor. Arakanlı Müslümanların sorunlarıyla ilgili piyasada çok az bilginin olması, uluslararası kamuoyu oluşturma adına böyle etkili bir medya ve yayın desteğini gerekli kılıyor.
Uluslararası kamuoyunda destek ararken mutlaka temel insan haklarına referans veren objektif ve hukuki bir dil kullanılmalı. Türkiye ve diğer İslam ülkelerinde kamuoyu desteğini artırmak için Müslüman dayanışması harekete geçirilebilir. Ancak aynı söylem uluslararası alana taşınır ve olay Budist-Müslüman çatışması şeklinde algılanırsa, hiç şüpheniz olmasın Müslüman olmayan dünya Budistlere sempati duyacaktır. Neticede 11 Eylül sonrasında Müslümanların dünyanın pek çok yerinde bir imaj sorunu yaşadığı da bir gerçek. Ayrıca Myanmar üzerinde baskı uygulayabilecek Çin, Hindistan ve ABD gibi ülkelerin tamamında İslamiyet bir azınlık dini konumunda bulunuyor. Üstelik El kaide gibi teröre bulaşmış radikal örgütlerin Myanmar’da eylemlere başlaması gibi bir durum sözkonusu olursa, Arakanlı Müslümanlara duyulan tüm sempati kaybolur ve merkezi hükümete karşı kaderleriyle baş başa kalırlar.
Arakanlı Müslümanların yaşadığı sorunlar temel insani değerler açısından zaten yeterince trajik olduğu için insani boyutun ön plana çıkartılması uluslararası kamuoyu desteği alma adına yeterli olacaktır. Ayrıca bunun bir Budist-Müslüman çatışması olarak algılanmaması için Dalay Lama gibi dünyanın önde gelen Budist dini liderleriyle diyalog geliştirilmeli ve tepkiye yol açabilecek Budizm karşıtı söylemlerden özellikle kaçınılmalı. Budist din adamlarının Burmalı Budistlere itidal tavsiye etmesi, Müslümanlara yönelik şiddeti durdurmak için İslam dünyasının vereceği tepkiden çok daha fazla etkili olacaktır.
Son olarak, Arakanlı Müslümanların sorunlarının bugünden yarına bir anda çözülmesi mümkün gözükmüyor. Sorunların çözümü aylar belki yıllar alabilir. Bu durumda da çok önemli olan uluslararası kamuoyu desteğinin sürekli canlı tutulması gerekiyor. Dolayısıyla Arakanlı Müslümanların sorunlarını sürekli gündemde tutacak kurumsal bir takip mekanizması oluşturulmalı. Aksi halde Myanmar hükümeti uluslararası kamuoyunun ilgisi azalana kadar sorunu soğuttuktan sonra Müslümanlara tekrar baskı uygulamaya başlayabilir. Bunun için BM veya en azından İİT bünyesinde Arakanlı Müslümanlar için bir platform veya inisiyatif kurulabilir.
Selçuk Çolakoğlu
USAK Uzmanı
Adnan Menderes Üniversitesi Öğretim Üyesi
Kaynak: USAK Gündem