Müzakerelerde uzun zamandır alt yapı hazırlığı yapılan “Al-Ver” Süreci’nin bu gün başlaması gerekiyor ama ne Rum lider Hristofyas, ne de Rum tarafı bu süreci başlatacak gibi görünmüyorlar.
“Al-Ver”in adını bile ağızlarına almak istemeyen Rumlar, müzakerelerin resmi dili olan İngilizce’de sürece bir türlü “Give’n Take” diyemiyor.
Çünkü, Rum yöneticilerin korkuları var.
Hem Rum halkına “Türklerin kurulacak devlette eşit ortak olacaklarını” nasıl açıklayabileceklerinin kâbusunu yaşıyorlar, hem de Rum Ulusal Konseyine bunun hesabını nasıl vereceklerini.
Asıl korkuları da Rum Ulusal Tarihine adlarının “Topraklarımızı Türklere Veren Vatan Hainleri” olarak geçmesi.
Bu nedenle de sürecin adını “Give’n Take”nden “Trade Off”a çevirdiler.
“Al-Ver” kelimesi yerine “Dengeleme” veya “Denge Kurma” manasında bir tanım kullanılacak Rum siyasiler.
Bunun, Kıbrıs Rum halkının şimşeklerini üzerlerine çekmeyecek bir tanım olduğunu düşünüyorlar.
Bir arkadaşım toplantıların bir tanesinde bana “Rumlar çok iyi taktisyen, Türkler de çok iyi stratejist” demişti. Devamla “1963’de başlattıkları süreci uyguladıkları müthiş taktiklerle kendi lehlerine çevirdiler ve ulusal diplomaside başarı kazandılar ama 1974 yılında Türklerin uyguladıkları uzun vadeli stratejinin altında ezildiler” diyerek sonlandırmıştı sözlerini.
Şimdi Rumlar yine bir “Taktik” uygulamaya başladılar “Al-ver” süreci konusunda.
Hedefleri bu süreci olduğunca geciktirmek.
Liderlerin Salı günü yapılan toplantısı “Al-Ver”e geçme şeklinde planlanmıştı ama toplantıda “Al-Ver”in nasıl yapılacağı, nereden başlanacağı ve ilk konunun ne olacağı tartışılacakken onun yerine sadece yöntemine, -o da yüzeysel olarak- değinilebildi.
Hristofyas’ın kendisi cismen ara bölgede yapılan müzakerelerdeydi ama aklı Güney Kıbrıs’ta kalmıştı.
Kısacası, Rum liderin başı iyice dertte.
Sıkıntısı sadece masada olsa neyse.
Üç ana başlığın yanında başka sorunlarda var başında.
Venizelos Florakis Deniz Üssündeki patlama ile ilgili yayınlanan Raporun Hristofyas’ı tek suçlu göstermesi, Hristofyas’ın Politik hayatına büyük bir darbe vurdu. Hristofyas her ne kadar bu raporu ve sonucunu kabul etmese de ok bir kere yaydan çıktı ve sonuç kamuya mal oldu.
12. Parselde doğalgaz araştırmalarına tüm uyarılara rağmen, muzaffer bir komutan edası ile devam etmesi, neredeyse tek haneli sayılara düşmüş olan popülarite eğrisinin yukarılara doğru dönmesine yol açtı ama, Türkiye’nin bölgeye araştırma gemisi göndermesine mani olamadığı için gene gözden düştü.
“Kıbrıs adasının Münhasır Ekonomik Bölgeleri Kıbrıs Cumhuriyetine aittir, egemenliğimizi kimse sorgulayamaz” diye atıp tutarken, KKTC’nin Türkiye ile Kıta Sahanlığı Belirleme Anlaşması yapması ve Koca Piri Reis Sismik Araştırma gemisinin 12. Parselde araştırma yapmasına müdahale edememesi, iyice prestijini sarstı, kendini yerin dibine soktu.
Bu süreçte zevahiri kurtarmak için yapabileceği ve uygulayabileceği tek taktik, Al-Ver sürecini çıkmaza sokmak, Türkleri “Çözüm istemiyorlar, vermeden almak İstiyorlar” diyerek suçlayıp sorun çıkarmak, çeşitli bahane ve ithamlarla masadan kaçmaya çalışmak olacaktır.
Bırakın “Al-Ver Süreci”ni, müzakerelerin devamı bile, Hristofyas’ın içine düştüğü bu sıkıntılı politik durum nedeni ile tehlike altında.
Umarım görüşmeler devam eder ve bugün “Al-Ver” süreci başlar.
Prof. Dr. Ata ATUN