Mısır “Devrimi” takiben, 84 yaşındaki Hüsnü Mübarek’in devrim sırasında işlenen suçlardan sorumlu tutularak mahkeme tarafından ömür boyu hapis cezasına çarpıtılması birçok tartışmanın da yaşanmasına yol açmıştır. Temel eleştirilerin başında ise yargı sürecinin ve sonucunun eski rejimin varlığını sürdürdüğünün göstergesi olduğu yönündedir. Mahkemenin kararını açıkladığı dakikalarda, karara tepki gösteren halk, kitleler halinde bir kez daha ve tüm baskılara rağmen sokaklara dökülmüştür. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Askeri Konsey üyesi ve Mübarek’in son Başbakanı Ahmet Şefik’in ikinci tura kalmasının ardından, Yargının da Mısır halkının beklentilerine cevap verememesi, devrimi başarıya ulaştırmak isteyen halkın talepleriyle, eski rejiminin kalıntıları arasındaki mücadelenin amansız bir şekilde sürdüğünü göstermektedir. Esasında eski diye adlandırılan ancak rejimin tüm köşe başlarını tutan Mübarek’in adamlarının, görünen bir gölge misali Mısır siyaseti ve bürokrasisi üzerindeki etkilerini sürdürdükleri dikkat çekmektedir.
Ancak, 25 Ocak Devrim Hareketi’nin, Mübarek’in devrilmesiyle sonuçlanmasının ardından, Mısır halkı büyük bir coşkuyla istifayı karşılamış ve devrimi gerçekleştirdiklerine dair meydanlarda kutlamalar yapmıştı. Fakat Yüksek Askeri Konseyin yönetimi devralması ve Meclis seçimlerine rağmen iktidarı sivillere devretmemesinin yanı sıra, Mübarek dönemi bazı bürokratların eski yerlerinde durması, devrimin geriye gitmesini sağlamaya yönelik girişimler olarak algılanmıştır. Buna karşın, halk hala sokaklardan ayrılmamış ve bir an önce demokratik, adaletli ve eşit ilkelere dayalı bir sivil yönetim talep etmişlerdir. Askeri Konsey’in Meclisin iki kanadı için gerçekleşen seçimleri tanımasına karşın, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday göstermesi dikkat çekmiştir. Her ne kadar Mayıs ayında yapılan Cumhurbaşkanlığı 1.Tur seçimleri eskiye nazaran, daha demokratik koşullarda gerçekleştiyse de, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde son iki adayın biri olan eski Başbakanlardan Şefik’in ikinci turda yer alması, halkı büyük hayal kırıklığına düşürmüş ve öfkelerinin artmasına yol açmıştır. Halkın seçimlerin hemen ardından odaklandığı bir diğer konu ise Hüsnü Mübarek’in bağımsız yargı önünde adil, şeffaf ve tarafsız bir şekilde yargılanması olayıydı. Ancak, her üç unsur açısından da Mısır Yargısının başarısız bir sınav verdiği görülmektedir. Halk, devrim sırasında öldürülen yaklaşık 800 kişinin sorumlusu olarak Mübarek’i görürken, Mahkemenin de yaklaşık 30 yıllık dikta rejimin insan hakları ihlalleri, yolsuzluk, ülkeyi yönetememe ve gücü kötüye kullanma çerçevesinde yargılanmasını beklemekteydi. Belki de Mısır tarihinde ilk kez askeri vesayet rejimi ile yaşanacak hesaplaşmaya tanık olmak istemekteydiler.
Diğer yandan devrik Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, İçişleri Bakanı Habib Al Adly’nin yanı sıra Hüsnü Mübarek’in oğulları Cemal ve Ala’nın da yargılanması, Mısır tarihi açısından oldukça önemli bir adım olmuştur. Yaklaşık 30 yıllık Mübarek rejimi sırasında işlenen suçların gündeme getirilmediği, rejimin birkaç kişiyi yargılayarak geçmişle hesaplaşmaktan çekinmesi ve yargılamayı yapan yargıçların ve savcıların Mübarek döneminin ürünü olan mahkeme salonunda devrik lidere geçmişle ilgili suçlamalarda bulunmaması beklenen bir gelişmeydi. Açıkçası, tüm Mısırlıların kilitlendiği ve merakla beklediği yargılama süreci, Cumartesi günü, adeta devrimi destekleyen halkın iradesine bir darbe indirircesine sonuçlanmıştır. Zira yargılamanın başında da suçlamaların yalnızca protesto gösterilerinde 800 kişinin ölümüne dönük olacağının açıklanması ve Mübarek’in oğullarına da yolsuzluk, haksız kazanç gibi birkaç suçlama ile davanın açılması sonucu önceden belli bir yargılama sürecinin yaşanmasına yol açmıştır. Mahkeme heyeti devrim sırasında öldürülenlere yönelik kimin emri verdiği veya suçu işlediği konusunda delil yetersizliğinden karar veremezken, yolsuzluk gibi ekonomik içerikli konularda, 10 yıl öncesine ait olduğu için zamanaşımı maddesini uygulamıştır. Sonuç itibariyle mahkeme iki kişinin 25’er yıllık hapse mahkûmiyetine karar verilmenin ötesinde ciddi bir karar verememiştir.
Devrik başkan Hüsnü Mübarek ve İçişleri Bakanı Habib Al- Adly’nin 25 yıl hapsine, fakat Cemal ve Ala Mübarek’in ve İçişlerine bağlı 6 görevlinin tahliyesine karar verilmesi, halkı öfkelendirmiş ve sokaklara dökülmesine yol açmıştır. Hüsnü Mübarek’in, devlet başkanı olarak insanların ölümünü engelleyememesinden dolayı ömür boyu hapse mahkûm edilmesi, diktatörlüğün ve rejimin yargılanmadığının bir kanıtıdır. Ayrıca yargının sürdüğü bir dönemde Yüksek Askeri Konsey üyelerinin de Mübarek’in suçsuzluğunu kanıtlama girişimleri olmuştu. Hüseyin Tantavi mahkemede verdiği ifadesinde Mübarek’in doğrudan halkının öldürülmesi yönünde bir talimat vermediğini belirtmişti. Anayasa değişikliğinin henüz yapılmadığı Mısır’da Mübarek’in askerler tarafından yazılmış Anayasa göre yargılandığını belirtmek gerekir. Öte yandan, Mübarek’e bağlı askerlerin halen iktidarda olduğu Mısır’da yargıçların karar verirken çok da bağımsız olmadığını belirtmek gerekir. Dolayısıyla, kısmi cezalar vererek, halk yatıştırılmaya çalışılmış ama insan hakları ve demokrasi korunmayarak ve sorgulanmayarak, diktatörlük ve rejim yargılanmamıştır. Nitekim tepkiler yalnızca Mısır içinden değil aynı zamanda Kahire dışından da olmuştur. Uluslararası Af Örgütünün Orta Doğu ve Afrika direktör yardımcısı Ann Harrison, yargının ve kararın, protesto sürecinde öldürülen ve yaralananların ailelerin adalete olan güvenini sarstığını ifade etmiştir. [1] Adaletin yerine getirilmemesinden ziyade, devrimi gerçekleştirmeye çalışan insanların hem umutları yıkılmış hem öfkeleri ve kızgınlıkları artmış hem de eski rejimin tekrardan zorla yönetimi ele geçireceği kaygıları oluşmuştur. Özellikle, devrim sürecinde yakınlarını yitiren aileler, verilen kararı tepkiyle karşılamış ve yakınlarının bu kararla birlikte bir kez daha öldüğünü söyleyerek, adalet sisteminin adaletsizliğini gözler önüne sermişlerdir.
Bu bağlamda öncelikli olarak Müslüman Kardeşlerin Cumhurbaşkanı adayı Muhammed Mursi’nin seçimi kazanması durumunda yargılamanın tekrar gerçekleştirileceğini açıklaması önemlidir. Aynı şekilde arkadaşını protestolarda kaybeden Abdel Celil, geçiş sürecinde dikta rejiminin varlığını sürdürmeye çalıştığına tanık olduklarını ancak eski rejimin kalıntılarını da yok etmek için sokaklarda varlıklarını sürdüreceklerini belirtmiştir. [2] Dolayısıyla devrimi destekleyen halk, verilen karardan memnun olmayarak, Hüsnü Mübarek’in idam edilmesini talep etmiş ve politik partiler de davanın bir kez daha yapılmasını dile getirmiştir. Ahmet Şefik beklendiği gibi kimsenin adaletin üstünde olmadığı yönündeki açıklamalarıyla, sürecin adaletli olduğunu ileri sürmüştür.
Diğer yandan Mübarek’in mahkûmiyet kararlarının doğrudan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde önemli rol oynayacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü karar tepki duyan Ayman Nur gibi birçok liberal siyasetçi de Mübarek konusunda Müslüman Kardeşlerle aynı nokta da yer almaktadır. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine etkisi bağlamında düşünüldüğünde kararın doğrudan Muhammed Mursi’ye verilen desteğin artmasıyla sonuçlanması ihtimali bulunmaktadır. Mübarek’i tekrar yargılayacaklarını açıklayan Mursi’nin birçok kesimden destek alması kuvvetle muhtemeldir. Ahmet Şefik ise tam tersi bir şekilde mahkemenin verdiği karara saygı duyulması gerektiğinin altını çizmiştir. Dolayısıyla, eski rejimden memnun olmayan ama Muhammed Mursi’ye de pek sıcak bakmayan kesimler Müslüman Kardeşlerin adayını desteklemek seçeneği öne çıkabilir. Çünkü yargı sisteminin de tarafsız davranmaması, eski rejimin ülkenin kontrolünde etkin bir şekilde olduğunu göstermiş ve halkın bir kez daha birlik içinde olmalarına ışık tutmuştur. Demokrasi taleplerinin karşılık bulmaması ve hala ülkedeki yaşanan baskılar, halkın Ahmet Şefik’in karşısında yer almasına yol açabilir. Buna ilaveten, Müslüman Kardeşlerin, kararın açıklanmasından hemen sonra yaptıkları açıklamalar da, seçmenleri olumlu etkileyecek niteliktedir. Çünkü yapılan açıklamalarda, bir kez daha yargılanma sürecine gidileceği, ölümlerden kimin sorumlu olduğunun sorulması, cezanın yetersiz olduğu gibi söylemler halkı mobilize edebilecek seviyededir. Ayrıca, Muhammed Mursi’nin meydanlarda protestocuların yanında yer alması da seçmenleri etkileyebilir.
Diğer yandan, yargının taraflı tutumu, baskıların sürmesi, Ahmet Şefik’in oy çokluğuyla ikinci olması gibi bazı olayların vuku bulması ters bir etkiye de yol açabilir. Vesayet rejiminin sürmesinden yarar sağlayan kesimler daha güçlü bir şekilde Ahmet Şefik’in yanında yer alabilirler. Ayrıca, Askeri Konsey üyeleri de doğrudan iktidarın gücünü kullanarak Ahmet Şefik’in kazanmasını sağlamaya yönelebilirler. Bu bağlamda halkın mahkemenin sonuçlarına sınırlı düzeyde tepki göstermesi Askeri Konsey’in seçimlere hile karıştırma konusunda cesaretlendirebilir. Dolayısıyla, aslında verilen bu karar, sadece ülkenin karanlık günlerinin üstünün kapatılmasıyla kalmamış, aynı zamanda halkı psikolojik açıdan da etkileyecek bir özelliğe sahiptir. Halk ya Devrim sürecini başarıya ulaştırmak için Mursi’nin yanında yer alacak ya da Yüksek Asker Konsey üyesi Ahmet Şefik’i destekleyerek Mübarek dönemiyle hesaplaşmaktan vazgeçecektir. Tahrir’e bakıldığında birinci seçeneğin daha ağır bastığını belirtmek gerekir.
Nazlı Ayhan Algan
ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı
A.İ.B.Ü. Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans Programı
Kaynak: ORSAM
[1] http://www.amnesty.org/en/news/egypt-mubarak-2012-06-02
[2]http://www.egyptindependent.com/news/fury-follows-joy-outside-mubaraks-courtroom