Modernleşme Kuramı

Batılı sosyal bilimciler tarafından, gelişmekte olan bütün toplumların, batı toplumlarına benzer aşamalardan geçecekleri anlayışından hareketle oluşturulmuş bir kavram olan modernleşme, en yalın tanımıyla, modernliğe doğru yaşanan süreci niteler. Modernlik ise, 17. ve 18. yüzyıllarda Batı Avrupa’da başlayan, ancak esas görünümlerine Kuzey Amerika’da rastlanılan ve o zamandan bu yana Batı dışı dünyaya yayılan ya da dayatılan bir toplum biçimine karşılık gelmektedir.

Batılı olmayan toplumların değişim süreçleri, II. Dünya Savaşı sonrasında, Amerika’da başlıca tartışma alanlarından birisi haline gelmiştir. Bu dönemde, Amerikan entelektüel yaşamında genel olarak toplumlararası ilişkilerin düzenlenmesi kaygısıyla, Batı dışı dünyaya ilişkin yoğun bir bilgi üretimi söz konusu olmaya başlamıştır. Batı dışında kalan toplumların öncelikle, endüstrileşmeden farklı olmakla birlikte, artan bir ekonomik dönüşümle özdeşleşen ve giderek büyüyen iş bölümü, yönetim tekniklerinin kullanımı, teknolojinin ilerlemesi ve ticari yeteneklerin artması gibi unsurları bünyesinde barındıran iktisadi bir çerçevede tartışıla gelen gelişme sorunu önem kazanmıştır. Zamanla artan okuma yazma oranı, kentleşme süreci ve giderek geleneksel otoriterliğin zayıflaması gibi öğelerden oluşan toplumsal, genellikle sekülerleşme ve ulusalcı ideolojiye bağlılığın üretildiği kültürel ve siyasi partiler, parlamentolar, oy hakkı gibi katılımcı karar vermeyi destekleyen, anahtar kurumları içeren siyasal bir modernleşmeyi içine alan boyutlar da ele alınır hale gelmiştir.

1945 sonrasında gündeme gelen ve Batı dışı toplumların kalkınma süreçleri ile ilgilenen gelişme çalışmalarına iktisatçılar, sosyologlar, antropologlar ve siyaset bilimciler ilgi duymaya başlamış ve süreç içerisinde gelişme yazını olarak nitelenecek bir birikim gün yüzüne çıkmıştır. Konuya farklı disiplinlerin ilgi duyması, modernleşme kuramı olarak adlandırılan ve 1950’li ve 60’lı yılların hakim bakış açısını oluşturan teorik bir çerçevenin yaratılması sonucunu doğurmuştur. Bir toplumsal değişme teorisi olarak beliren modernleşme kuramı, modernleşme sürecinin evrenselliği vurgusundan hareketle Batı dışında kalan toplumların da bu sürece katılmasının, şu ya da bu biçimde, mümkün olduğunu varsayarak Batı’nın izlediği tarihsel seyri, inceleme nesnesi olarak aldığı toplumlara izlenmesi gereken bir model olarak sunmuştur. Batı dışı toplumların gelişmesi süreci ile ilgilenen modernleşme kuramı, savaş sonrasında Batı dışı dünyanın değişim süreçlerinin incelenmesinde ve belli önerilerin ortaya konmasında etkin bir konum elde etmiştir. Modernleşme kuramının gündeme getirdiği yaklaşımlar yalnızca Amerikan sosyal bilim çevrelerinde değil, aynı zamanda Batı dışı toplumlar içerisinde de karşılık bulmuştur. II. Dünya Savaşı sonrasında, Batı dışı toplumlar içerisinde de batılılaşma, modernleşme ve kalkınma gibi toplumsal değişme süreçleri üzerinde yoğunlaşılmış ve bu süreçlere duyulan ilgi, kuramsal zeminlerden siyasal iktidarlara kadar etkisini hissettirmiştir. Batılı olmayan toplumların birçoğunda gelişme süreçlerine ilişkin değerlendirmeler modernleşme paradigmasından ciddi biçimlerde etkilenmiş ve fiili durumun da kışkırtmasıyla bu coğrafyalarda kalkınma, bir amaç halini almıştır.

Kalkınma problemini merkeze alarak ekonomik büyüme konusunu işleyen W. W. Rostow, diğer modernleşmeci düşünürler gibi, gelişme sürecini her şartta gerçekleşmek durumunda olan kaçınılmaz bir süreç olarak görür ve toplumların kendi kendisini besleyebilen bir ekonomik büyümeye ulaşabilmeleri için geçirmek zorunda oldukları beş aşamadan bahseder. Bu aşamalardan birincisi geleneksel toplum aşamasıdır. Bu aşama fiziksel dünyaya Newton-öncesi dönemin gözüyle bakan, Newton öncesinin bilim ve teknoloji anlayışı üzerinde temellenen ve sınırlı üretim fonksiyonlarına sahip olan bir toplum yapısını bünyesinde barındırır. Bu toplum yapısı modern bilim ve teknolojiyle ya tanışmadığından ya da onu düzenli ve sistematik olarak uygulamadığından (uygulayamadığından) oldukça sınırlı bir verimle karşı karşıya kalmaktadır. İkinci aşama, atılıma hazırlık aşamasıdır. Bu aşama gelenekselden moderne doğru bir geçiş süreci yaşayan toplumları bünyesinde barındırır. Atılım için hazırlık aşaması ilk ve en açık biçimiyle 17. yüzyıl sonu 18. yüzyıl başı Batı Avrupası’nda kendisini göstermiştir. Geleneksel toplumla hazırlık süreci arasındaki geçişte gerek ekonominin kendisinde gerekse de toplumsal değerler dengesinde yaşanan köklü dönüşümlerin etkisine değinse de ona göre bu süreçte esas dönüştürücü güç siyasal erktir. Güçlü ulus-devletlerin ortaya çıkması ile birlikte, geleneksel örgütlenmeleri büyük oranda tahrip eden ulusalcı anlayışın gündeme gelmesi ve sömürgeciliğin ortaya çıkması en önemli iki siyasal gelişme olarak kendisini göstermektedir. Rostow’un sıralamasında üçüncü aşama olarak atılım aşaması karşımıza çıkar. Atılım aşaması devam edegelen büyümeye karşı süregelen engellerin ve direnme mekanizmalarının artık bütünüyle çaresiz kaldığı ana işaret eder. Büyüme bu aşamada normal ortamını bulur. Genel olarak atılım aşaması yalnızca toplumda sermaye artışını, tarımda ve endüstride teknolojik gelişmeyi değil, aynı zamanda ekonominin modernleşmesini ciddi ve önemli bir politik pratik haline getirmeye aday bir siyasi elitin de doğuşunu içerir. Dördüncü aşama olgunluğa yönelme aşamasıdır. Bu aşamada ulusal gelirin yüzde onu ila yirmisi yatırım olarak değerlendirilmekte ve üretim miktarının nüfus artış hızından düzenli olarak yüksek olması sağlanmaktadır. Rostow, genel olarak, atılım aşamasının başlangıcından sonraki altmış yıl içerisinde bu aşamaya ulaşılabileceğini belirtmektedir. Rostow beşinci ve son aşamayı kitlesel tüketim çağı olarak niteler. Bu aşamada yüksek bir kitlesel tüketimle karşı karşıya kalınır ve başlıca sektörler kendilerini tüketicilerin taleplerine göre ayarlarlar. Rostow’a göre yirminci yüzyılda bu aşamaya ulaşmayı başaran toplumlar iki şeyi gerçekleştirmişlerdir. Bunlardan birincisi, söz konusu toplumlarda kişi başına düşen gelir artmış ve insanların birçoğu temel yaşam ihtiyaçlarının üzerinde bir tüketim olanağına kavuşmuşlardır. İkincisi ise, işgücünün yapısı değişmiş ve bu değişim kendisini yalnızca kentli nüfus oranının toplam nüfus içerisindeki artışında değil, aynı zamanda bürolarda ve bilgi gerektiren işlerde çalışan insan sayısının artışında da göstermiştir. Rostow bu aşamaya ulaşan Batılı toplumların büyüyen ekonomiyi toplumsal refahın ve güvenliğin sağlanmasına adamayı yeğlediklerini belirtmektedir.

Ancak modernleşme kuramının günümüzde bir hayli itibar kaybettiğini düşünen Giddens’a göre 1960’lardan bu yana kuramın, dünya sisteminin kendisine önemli katkılarda bulunan işleri gördüğünün de kabul edilmesi gerekir. Bunun nedeni; bu kuramın dayandığı varsayımların, üçüncü dünya ile karşılıklı ilişkiye girdikleri zaman Batı yönetimlerince ve Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası vs. gibi kuruluşlarla bağlantılı kalkınma amaçlı unsurlarca paylaşılmasıdır. Rahat içinde yüzen sanayi düzeni, kalkınmanın göstergeleri olarak kabul edilmekte ve sanayileşmiş ülkelere dönük olarak izlenecek siyasal ve ekonomik politikaları yönlendirmede kullanılmaktadır. Giddens’a göre, bunların bir sonucu olarak dünya ekonomisi gittikçe rayından çıkan bir eğilim içine girmiştir; çünkü modernleşme kuramı bir takım “sakat” önermelere dayanmaktadır. Bu çerçevede bir dereceye kadar Batı kapitalizminin dünya üzerindeki egemenliğinin ideolojik yönden savunulmasına yaramıştır. Wallerstein’ın ‘’ekonomik model olarak kapitalizm’’ görüşüne katılan ve bunu modernleşme kuramı ile ilişkilendiren Giddens az gelişmişliğin ya da az gelişmiş toplumların kapitalizmin hiç dokunmadığı toplumlar için kullanılan bir terim olmasını yadsır ve ‘’Kapitalizmin yayılması az gelişmişliğin doğmasına sebep olmuştur’’ der.

Ayşegül Yıldırım

TUİÇ Staj Programı

Kaynakça:

Altun, F. (2000).Modernleşme kuramı ve gelişme sorunu. Divan: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi, 123-186

Şimşek, A. (2008). Anthony Giddens; Modernleşme Kuramı. Politika Dergisi. Web adresi: http://www.politikadergisi.com/makale/anthony-giddens-modernlesme-kurami 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...