Mısır’da yaklaşık bir ay önce başlayan hükümet karşıtı gösteriler, halkın direnişi 11 Şubat Cuma günü meyvesini verdi; otuz yıllık Mübarek hükümeti devrildi. Şimdi artık, Mübarek’ten sonra Mısır’da nasıl bir rejimin kurulacağı merak ediliyor. Yani asıl süreç bundan sonra başlıyor. Ama burada önemli olan liderin gitmesi değil, kurulacak olan yönetimin altyapısının var olup olmadığıdır. Ancak bundan sonra halk ayaklanmasının başarıya ulaşıp ulaşmadığını söyleyebiliriz.
Önemli bir ülke olan Mısır, halk ayaklanması ile Ortadoğu ve çevresinde domino etkisi yaratmış, halkların yönetimlerine karşı çıkmasında adeta bir öz güvene sebep olmuştur. Nitekim Tunus, Yemen, Libya, Cezayir’deki olaylar halkın değişim istediğini ve hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını göstermektedir. Halk ayaklanmalarının tesadüf olmadığı üzerinde durulsa bile olaylara yönelik olarak sadece dış aktörlerin etkisinin olduğundan söz edemeyiz. Siyasi, ekonomik ve sosyal olayların etkisini yok saymak, sadece dış faktörlerin etkili olduğunu söylemek Ortadoğu dengelerini yanlış yorumlamamıza neden olabilir. Bu sebeple yaşanan olaylarda hem iç hem de dış dinamikleri bir arada yorumlamakta fayda vardır. Mısır’daki olayların anlık bir netice olmadığını, halkın ekonomik geri kalmışlığı ve yoksulluğunun temel sebep olduğunu söyleyebiliriz. Şu bir gerçek ki Arap Ülkelerinin başını çeken Mısır’daki bu olaylar yeni bir dönemin habercisi durumundadır.
Öte yandan Türkiye’nin bölgeye yönelik etkisi ‘model ülke’ tartışmalarını tekrar gündeme getirmiştir. Model kavramı Soğuk Savaş’ın sona erdiği 1990’lı yıllarda Türkiye’nin Orta Asya politikasında işe yaramamıştı. Bu yönüyle bakıldığında “model ülke” kavramı Türkiye’ye bir fayda sağlamamış aksine ABD’nin bölge politikalarına hizmet etmiştir. Dolayısıyla bugün söylenen ‘Ortadoğu için model’ söylemi Türkiye’yi Ortadoğu’da pasif bir duruma sokabilir. Çünkü bu kavram, Ortadoğu’daki siyasal dönüşümün yapılanmasında Türkiye’nin aktif görev almasını engelleyecektir. Eğer ABD’nin demokrasiyi kılıf olarak kullanıp çıkarlarına hizmet edecek yönetimlerin kurulmasını istediği düşünülürse model kavramını anlamak daha kolay olacaktır. Ayrıca Mısırla iyi bir müttefik ilişkisine sahip olan ABD, Mübarek yönetimini hedef alan açıklamalardan ve halkın direnişini destekleyen kesin ifadelerden kaçınmıştır. Açıkçası ABD’nin bu tutumuyla ayaklanmaların sorumlusu olmaktan kaçındığı söylenebilir. Mübarek yönetimi sona erdiğine göre, şimdi ABD demokratikleşme ile olaylara kendi rotasını veremeye çalışacaktır.
Türkiye’nin Ortadoğu barış sürecine arabuluculuk ya da müzakereler yoluyla katkıda bulunmaya çalışması, değişen uluslararası ortamda komşuları ve diğer Arap Ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmesi, aslında Türkiye’nin bölgede mimar olma yolundaki niyetini göstermektedir. Türkiye açısından dikkat edilmesi gereken husus budur. Önümüzdeki süreçte Türkiye, istikrarlı bir Ortadoğu için demokratikleşme çağrılarıyla birlikte arabuluculuk gibi sosyal, kültürel ve ekonomik faaliyetlerine devam etmelidir. Tunus ve Mısır’da yaşanan olaylar Ortadoğu’daki diğer yönetimleri de endişelendirmektedir. Bunun en güzel örneği 8 Şubat’ta Bahreyn prensi Salman’ın Türkiye ziyaretinde yaşananlardır. Ticari ilişkilerin geliştirilmesi konu olsa bile gündem Mısır’daki olaylar olunca Türkiye demokratikleşme ve reformlar yönünde Bahreyn’e telkinlerde bulunmuştur.
Şimdi, Mısır’da yönetimi seçimlere kadar devralan ordunun nasıl bir tutum izleyeceğinin yanı sıra nasıl bir yönetimin oluşacağı ve eylüldeki seçimler tartışılan konular arasındadır. Eğer yapı itibariye düşünürsek ordu hiçbir zaman iktidara hâkim ya da sivil hareketin lideri olamaz. Bu sebeple ordunun yönetimi aldığı şu günlerde Mısır’da ciddi sorunlar yaşanabilir. Ordu, siyasal dönüşümün kendi aleyhine olmaması ve kendisine fayda sağlayan mevcut yapının devamı için halkın güvenini kazanma yoluna gidecektir. Fakat asıl önemli olan bundan sonraki süreçte neler yaşanacağı, halk ayaklanmasının amacına ulaşıp ulaşmayacağıdır.
Sonuç olarak, Antik çağın en büyük medeniyetlerinden, Firavunların ana vatanı, Nil Nehri’nin can verdiği önemli bir ülke olan Mısır’ın istikrarlı, huzurlu ve halkın iradesini yansıtan bir yönetime kavuşması Ortadoğu dengeleri ve stratejisi açısından önem arz etmektedir. Geçiş sürecini devralan ordu himayesinde demokratik sürecin başladığını söyleyemesek de halkın kararlı iradesi Mübarek yönetimini devirmek açısından başarıya ulaşmıştır. Ayrıca Türkiye’nin bu süreçte Mısır’daki siyasal dönüşüme aktif katılımı etkili ve anlamlı olacaktır.
Tuba AKTAŞ
Karadeniz Teknik Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü