Batı medeniyetinin çöküş sürecinin psikolojik rezonansı, felsefi yıkımını tamamlamasının ardından zahiri rezonanslarının da tetikçisi oldu.
Zahir rezonans kendini en güçlü olarak iktisadi sahada gösterdi. İktisadi sahadaki güçlü yankı, esasen bu sahadaki yıkımın diğer sahalardakinden daha fazla olduğundan değil, devletlerin ve toplumların diğer sahalardaki(aile kurumu, sosyal yapı, eğitim, yüksek öğretim v.b.) yıkımlarını iktisadi alandaki yıkım gibi önemsememiş, önemseyememiş olmasından kaynaklanıyor.
Batının iktisadi yapılanması, aslında medeniyetinin de son kalesiydi. Batılı devletlerin feryadının semaya yükselmesi son kale olan iktisadi kalenin yıkımının ardından gerçekleşti.
Kapitalizm tabir edilen, tüm felsefi, psikolojik ve fizyolojik yapıların madde temeline oturtulduğu bir sistemin çöküşünün ilk tezahürünün zaten başka türlü gerçekleşmesini öngörmek sistemi kavrayamamak olurdu. Batı açısından hazin olan da zaten bu. Sistemin zavallılığı, maddenin manayı kucaklayabileceği savına dayandırılmasından ileri geliyor. Bu sistemde, tüm felsefi ve psikolojik yapılar yıkılmadan, fizyolojik yıkımın gerçekleşemeyeceği gerçeği, çöküşün öngörülmesini ya da gerekli tedbirlerin alınmasını imkansız kıldı. Sistemi kurarken ilk olarak felsefesini ve ardından psikolojik yapısını yok eden bir sistemin, çöküşün felsefi ve psikolojik değerlendirmesini yapabileceğini düşünmek abesle iştigal olur.
Batıdaki batış rezonansının tepe noktası, doğuda arap ülkesi merkezli olarak doğuş rezonansının başlangıç zamanına denk geliyor. Şu zamanlarda doğudaki bu rezonans Mısır’da tepe noktasını aştı. Arap ülkesindeki titreşimin varacağı noktayı idrak etmekte zorlanan Batılı devletler, Mübarek’in gitmesiyle kendi anladıkları haliyle bir demokrasinin Mısır’da kurulabileceği zannına kapılmışlardı. Olayın vehametinin farkına ise Muhammed Mursi’nin yönetimi ele almasının ardından ancak varabildiler. Mübarek’in devrilmesine uzanan isyanın, Ortadoğu’da kendi anladıkları manasıyla bir “demokrasi” anlayışının Arap toplumunda yaygınlaşabileceği zannına kapıldılar.
Sanki kendi çöküşünü en çok kendi istiyormuş gibi davranan Batı Medeniyetinin öncüsü devletler, İsrail’in Gazze’de “can havliyle” yaptığı katliamı baştan itibaren desteklediklerini açıklayarak, uçurumun kenarında bulunan medeniyetlerini adeta arkadan itmek suretiyle yerçekiminin merhametine(!) teslim ettiler. Artık Batı, yerçekimi kanunlarına göre yönetiliyor. Yerçekimi kuralı çok nettir; giderek artan bir hızla yere çakılırsınız ve ne kadar yüksek bir potansiyelde konuşlanmışsanız, yere çakılmanız da o kadar şiddetli olur.
Bu noktadan itibaren dünyayı çok daha zorlu günlerin beklediğini ifade etmek gerekir. Çünkü 1000 kollu bir ahtapot gibi Batı, tutunmak suretiyle düşününü durdurmak ya da en azından etrafındaki diğerlerini de çekmek için her bir koluyla bir noktaya, sanki düşmanının boğazına sarılır gibi sarılacaktır.
İlk olarak Gazzeye sarılan ahtapotun bir kolu Mısır ve Türkiye öncülüğünde 10 dan fazla arap ülkesi tarafından koparıldı. Ahtapot Gazzede bir kolonu bıraktı, Gazzede verdiği zayiat ortada. Bu çabayla batı düşüşünü durdurmayı denedi. Olmadı!
Mısır’ın İsrail ile Gazze arasındaki sözü dinlenen ağabey rolünü üstlenebilmiş olması Avrupalı devletlerin elini ayağını dolaştırmışa benziyor. Batı, Mısır’ın bölgedeki yeni misyonunun diğer Arap devletleri tarafından muteber hale gelmemesi için elindeki tüm kozlarını masaya koyacaktır. Tam da bu sebepten ötürü, öyle görünüyor ki ahtapotun bir diğer kolu da şu anda Mısır’ın boğazına sarılmış durumda. Fakat bu tutunma bu kez kurtulma çabasından değil, Mısır’ı da yerçekimi kanununa teslim etme çabasından kaynaklanıyor.
Son günlerde Mısır’da yaşanan hareketlenmeler, doğudaki rezonansın Mısır’daki grafiğinin devamı niteliğinde. Hal bu ki, Mısır’da rezonans, tepe noktasını çoktan aştı. Hiç bir rezonans, tepe noktasından hemen sonra dip noktasına ulaşmaz. Bundan dolayıdır ki, son günlerdeki bu hareketi “rezonansın artçı dalgaları” şeklinde nitelemek yanlış bir tanımlama olmaz kanaatindeyiz.
10 bin kişiyi geçmeyecek toplanmalar, sanki yeni bir devrimmiş gibi lanse edilmeye çalışılıyor batılı medya tarafından. Batılı devlet başkanları dün “ahmakça” Mübarek gitsin derken, bugün “can havliyle” Mursi gitsin demeye başladılar.
Rezonansın artçı dalgaları diye tabir ettiğimiz bu süreçte, Mısır’da çatışmalar, gösteriler, ölümler olmayacağını öngörmek çok doğru olmaz belki ama, hiçbir rezonans grafiği tepe noktasına iki kez ulaşmaz.
Dikkatleri “can havli” noktasında yoğunlaştırmak ihtiyacı, batı medeniyetinin yıkılışının, henüz yeni bir medeniyet anlayışı geliştirememiş olan islam dünyasının da esasında ölüm kalım savaşı haline dönüşebileceği kaygısından doğmaktadır. Büyük ahtapot hızla dünyanın üzerine çöküyor. İslam dünyasının işi bu noktada çok daha zor, zira hem çöküşün altında kalmamak hem de dünyada yeni bir medeniyetin kökleşmesini sağlamak misyonu islam dünyasını hazırlıksız yakalıyor.
Sinan DEMİR