Mısır’da Devrim Evrime mi Dönüşüyor?

Mısır halkının önemli bir bölümü bugünlerde yine Tahrir Meydanı’nda toplanmıştır. Mübarek’in devrilmesini ve Arap Baharı’nın vites arttırmasını beraberinde getiren toplumsal ayaklanmanın üzerinden henüz 1,5 yıl geçmişken Mısır halkının yeniden bu meydanda toplanmış olması, toplumun önemli bir kesiminin ülkenin gidişatına ilişkin ciddi endişeleri olduğunu kanıtlamaktadır. Tabii Tahrir Meydanı’nın gerek Mısır halkı gerekse de uluslararası arena bağlamında bir toplumsal meşruiyet kaynağı olarak ele alınır hale gelmesi de bu noktada önemli bir göstergedir. Tahrir Meydanı’nda toplanan grupların profiline baktığımızda ise önemli bir eksik göze çarpmaktadır. Mübarek’in devrilmesi aşamasında, sahip olduğu ideolojik meşruiyet ve örgütlenme kapasitesi ile çok büyük bir rol oynayan Müslüman Kardeşler, bu kez Tahrir’e çıkmamıştır. Üstelik çıkan grupları da protesto etmektedir. Meydana çıkan gruplara göz gezdirdiğimizde ise liberaller, sosyalistler, Nasırcılar ve Mübarek yanlılarının önemli bir yer kapladığını görürüz. Yani Mısır ekseninde ortaya çıkan siyasal kutuplaşma, Türkiye’de özellikle AKP’nin iktidara gelmesinden sonra yaşanan siyasal cepheleşmenin neredeyse tamamen aynısıdır. Demokratik siyasetin ideolojik temelde yanlış yorumlanması ve muhafazakâr siyasal hareketlerin, toplumsal meşruiyetlerine rağmen sistem dışına itilmesi çabası Mısır’ın bugün yaşadığı problemin temelinde yatmaktadır. Ne var ki, Mısır Devlet Başkanı Muhammed Mursi’nin de Mısır’ın tamamına hitap edebilme ve muhalefetin eleştirilerine ve hassasiyetlerine cevap verebilme hususunda yetersiz kaldığı da ortadadır.

Müslüman Kardeşler kökenli bir isim olan devlet başkanı Mursi, 22 Kasım 2012’de aldığı bazı kararlar ile devlet örgütü içerisindeki Mübarek yanlılarına önemli bir darbe indirmiştir. Daha önce Yüksek Askeri Konsey eliyle oluşturulmaya çalışılan askeri vesayet rejimine son vermiş olan Mursi, bu kez de Mübarek yanlısı tutumuyla bilinen Yüksek Yargı Organlarının çıkarlarına ve yönetim üzerindeki vesayetçi tutumlarına karşı savaş açmıştır. Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce demokratik yöntemlerle seçilmiş ve çoğunluğunu Müslüman Kardeşler ve Selefilerin oluşturduğu “Devrim Meclisini” feshetmişti. Muhammed Mursi göreve başladıktan sonra bu fesih kararını iptal etmiş, ancak Yüksek Yargı organları ile Mısır Ordusu’nun karşıt tutumu nedeniyle geri adım atmak zorunda kalmıştı. Ne var ki, Mursi’nin Yüksek Askeri Konsey’i denklemin dışına itmesinin hemen ardından Anayasa Mahkemesi ve diğer Yüksek Yargı Organları en önemli müttefiklerini kaybetmişlerdir. Zira Mursi, yasama yetkisini de eline almış ve yeni bir kurucu meclis toplayarak anayasa hazırlama çalışmalarına devam etmiştir. Ancak son günlerde, Anayasa Mahkemesi’nin bu kurucu meclis ile Şura Meclisi’ni de feshedeceğine dair dedikodular ayyuka çıkınca, Mursi sürece el atmak zorunda hissetmiş ve dikta rejimlerine öykünen yanları da olan bazı kararlar almıştır. Muhammed Mursi’nin bu noktada yaptığı en önemli yanlış, bu kararları almadan önce toplumun tüm kesimlerini temsil eden siyasi partiler ile görüş alışverişinde bulunmaması ve kendi kişiliği üzerinden kurgulamaya çalıştığı siyasal meşruiyet yaratma girişiminin toplum tabanında nasıl karşılanacağını öngörememesidir. Yani mevcut vesayet rejimini ortadan kaldırmak isterken, kendi ideolojisi üzerinden yeni bir yönetimsel vesayet yaratmaya çalıştığı kanısını güçlendirecek bir uygulamaya girişmiştir. Muhammed Mursi’nin bu hatası, Mısır’ın ilerlemesinden çok kendi konumunu korumaya çalışan Yüksek Yargı Organları’nın, kendilerini Mısır muhalefetiyle aynı potada eritme şansına sahip olmalarına ve böylece toplumsal bir meşruiyet kazanmalarına neden olmuştur.

Mursi’nin aldığı kararların en önemlilerine göz atarsak, her şeyden önce Mısır Cumhuriyet Başsavcısının görevden alındığını görürüz. Alınan karara göre, Mısır Cumhuriyet Başsavcısı’nı atama görevi cumhurbaşkanına verilmiştir. Bunun yanı sıra, herhangi bir mahkeme, Anayasa taslağını hazırlamakla görevli Kurucu Meclis’i feshedemeyecektir. Bu kararla Mursi, yeniden feshedileceği konuşulan Kurucu Meclis’i korumaya almış ve Meclis üzerinde ciddi bir etkinliğe sahip olmuştur. 22 Kasım’da alınan kararlardan en önemlilerinden biri, Mursi’nin göreve gelmesinden sonra yayınlanan anayasal bildirge, yasa veya kararnamelerin herhangi bir kişi ya da kurum tarafından iptal edilmesinin önüne geçilmesi ve itiraz yolunun da kapatılmasıdır. Özellikle muhalefet partileri bu karara çok yoğun bir tepki göstermişler ve bu karar dâhilinde Mursi’nin kendi dikta rejimini oluşturmaya çalıştığını kaydetmişlerdir. Feshedilmesi engellenen Kurucu Meclis’e anayasayı hazırlaması için 2 ay daha süre verilmesi ve Şura Meclisi’nin feshinin de önlenmiş olması, Yüksek Askeri Konsey’in ortadan kalkmasının ardından Müslüman Kardeşler ile mücadele noktasında yalnız kalan Mübarek yanlılarının son kalesi Yüksek Yargı’nın tam manasıyla silahsızlandırılması anlamına gelmektedir.

Mısır toplumu nezdinde rahatsızlık yaratan bir diğer husus da Kurucu Meclis’in hazırladığı anayasa taslağının içeriğidir. Taslağın içeriği, Muhammed El Baradey’in liderliğini yaptığı liberal kesim ile Hamdin Sabahi’nin çevresinde toplanmış milliyetçileri (Nasırcılar) çok rahatsız etmiştir. Öyle ki, El Baradey hazırlanan taslağın çöpe atılması gerektiğini dahi söylemiştir. Amr Musa’nın liderliğini yaptığı ve Mübarek yanlılarını bir araya getiren Kongre Partisi ile eski bir Müslüman Kardeşler üyesi olan ve başkanlık seçimlerinde aday olmasına karşın Müslüman Kardeşler’den destek alamayan Abdülmunim Ebu’l Fütuh da hazırlanan anayasa taslağına karşı çıkmıştır. Taslağa destek veren en önemli aktörler ise Kurucu Meclis’te çoğunluğu oluşturan Müslüman Kardeşler ile Selefilerdir. Anayasa taslağına getirilen eleştirilerin en önemlileri, Mısır kanunlarına İslam Şeriatı’nın yol göstereceğinin belirtilmesi ve İslam Şeriatı’nın yorumlanması noktasında El Ezher Üniversitesi’ndeki din adamlarına yetki verilmesidir. Aslında Mısır kanunlarının Şeriata uygun olması gerektiğine dair kanun Mübarek döneminde de geçerliydi. Yani bu yönden herhangi bir değişim olmamıştır. Ancak Mısır muhalefeti, anayasal anlamda dine referans gösterilmesini reddetmekte ve ülkenin yönetiminin dine referans gösteren aktörlerin ve partilerin eline geçmesinden endişe etmektedir.

Görüldüğü üzere, Mısır’daki toplumsal kutuplaşma da tıpkı Türkiye’de olduğu gibi dinsel muhafazakârlık ve laiklik bağlamında oluşmuştur. Muhafazakâr bir devlet başkanının, kendi yetkilerini arttıran kararlar alması ve anayasa taslağında Şer’i hükümlerin altının çizilmesi, toplumun bir bölümünde ciddi bir kaygı yaratmıştır. Mursi’nin Mübarek döneminin kalıntısı olan yapıları ortadan kaldırma girişimi ise, ortadan kaldırılmak istenen yapıların derin bağlantıları üzerinden direnişe başlamalarına neden olmuştur. Oluşan gerginlik nedeniyle Mısır Ordusu’nun kışlasından çıkma emareleri göstermesi, Mursi’nin 22 Kasım’da yürürlüğe koyduğu kararları geri çekmek zorunda kalmasına neden olmuştur. Bunun yanı sıra, anayasa taslağının referandum sonucu kabul edilmemesi durumunda anayasayı hazırlayacak yeni bir komisyonun oluşturulması için seçim yapılacağının açıklanması, Mısır Devrimi’nin siyasal evrim çerçevesinde anlamlandırılmak istendiğini kanıtlamaktadır.

 

Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU

Giresun Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...