Son günlerde yaşanan şiddet ve Mısırdaki özellikle de Tahrir Meydanındaki görüntüler, aslında Mısır Baharının bitmediğini, bununda ötesine geçip Mısır Kışına girildiğini göstermektedir. 11 Şubat 2011 tarihinde, Mısır halkı yine aynı meydanda toplanmış ve Mübarek’in görevinden ayrıldığı haberleri üstüne, başardık, kazandık sloganları atıyordu.
Fakat unutulan ve aslında zafer sarhoşluğuyla pek dikkat edilmeyen bir diğer nokta ise Hüsnü Mübarek’in “geçiş döneminin kontrollü bir şekilde başarıya ulaşabilmesi için, geçiş hükümetini Mısır ordusuna bıraktığını” (1) açıklamasıydı. Şu an yaşanan olayların kilit noktasını aslında bu sözcükler oluşturuyordu. Resmi olarak yapılan ve Anayasaya aykırı olan uygulamaya göre Hüsnü Mübarek geçiş hükümeti kurulmasını sürecini sivil halka değil, Mısır ordusuna bırakmıştı. Nitekim Mübarek’in görevden ayrılmasın üzerinden yaklaşık 9 ay geçmesine rağmen, geçiş dönemi bitmemiş ve sivil toplum kesimleri Yüksek Askeri Konsey’de kendilerine yer bulamamışlardır. Ordu kontrollü geçişi sağlamak için yasama yetkilerini elinde tuttuğunu söylüyor; fakat halkın demokrasiye geçiş taleplerine cevap vermiyordu. Tüm bunlardan ziyade, en son yapılan açıklamalarda, Yüksek Askeri Konsey’in Mısır’ın yönetiminde her zaman var olacağına vurgu yapılıyordur. Dolayısıyla son yaşanan olaylar, halkın isyanını göstermiş ve halkın yanında yer olan ordunun şuan halkın karşısına bir demokrasi engeli olarak dikildiğini gözler önüne sermiştir.
Hüsnü Mübarek’in istifasından sonra, iktidarı elinde tutan ordu, 1952 yılından beri süre gelen, iktidar – ordu ilişkisinin devam ettiğini göstermiştir. Mısır baharını gerçekleştirmek için binlerce kişi otokratik ve askeri yönetiminin yerini, sivil yönetime bırakması için meydanlarda toplanmış, 30 yıllık rejimin sembolü olan Mübarek’i devirmiş, fakat geçiş hükümetinin Ordu da kalmasına şüphe ile yaklaşsa da, gösteriler sırasında ordunun halka müdahale etmemesinin verdiği güvenle itiraz etmemiştir. New York Times’a Göre, “Ordu Mübarek’in devrilmesinden sonra geçiş süresince kilit nokta olarak görülmüştür. İslamcılar, Orduyu, kendilerinin de yönetimde rol alacağı bir erken seçime götüreceğini, Liberaller, Ordu’nun İslamcı güçlerin önüne geçeceğini ve Obama Yönetiminin ise Ordunun iyi bir partner olduğunu, Amerikan güvenliğini koruyup, çıkarına yardım edeceğini” düşündüklerini belirtmiştir” (2). Halk ise Ordunun demokratik bir düzene geçişte önemli bir kontrol mekanizması olduğunu düşünmüştü. Buradan da anlaşıldığı üzere aslında orduya çok fazla misyon yüklenerek, Yüksek Askeri Konsey’in başından beri yönetimde rol oynayacağı planları göz ardı edilmiştir.
Ordunun gerçek yüzü Nisan ayında, sivillere şiddet uygulaması ve binlerce aktivistin tutuklu kalması ve sorgulanmasıyla ortaya çıkmıştır. Buna karşın 6 Nisancılar ve 25 Ocak Devrimci Gençlik Konseyi başta olmak üzere diğer protestocular, Tahrir meydanında gösterilerine devam etmişlerdir. Geçen Cumartesi, gösteriler sırasında hayatını kaybetmiş şehitler için kurulan çadırlara yöneltilen saldırılar ve Yüksek Askeri Konseyin seçim sürecinde ve sonrasında yasama güçünü elinde tutacağını ve yeni anayasa oluşturulmasında da daha fazla yetki alacağını ortaya koyması, gösterilerin dalga dalga büyümesine, başta Tahrir meydanı olmak üzere, İskenderiye ve Sina gibi diğer yerleşim yerlerine de sıçramasına sebep olmuştur. Aynı zaman da başkanlık seçiminin anayasal düzenlemelerden sonra yapılacağını ve bu tarihin 2013’e sarkabileceğini açıklamaları, halkın öfkesinin artmasına sebep olmuştur. Artan öfkeyle beraber, göstericiler ve güvenlik güçleri meydanlarda karşı karşıya gelmiş ve yapılan açıklamalara göre, 35 sivil hayatını kaybetmiş ve 3250 kişi yaralanmıştır. (3) Gösteriler sırasında yoğun bir şekilde kullanılan göz yaşartıcı gazlar ki bunların zehirli gazlar olduğu iddia ediliyor ve gerçek mermiler, şiddetin ne kadar büyük olduğunu göstermektedir. Dikkati çeken bir diğer husus ise kullanılan şiddet araçlarının Hüsnü Mübarek döneminden kalan Amerikan yapımı gazlar ve silahlardır. Sağlık Bakanı Amr Helmy, “Bu gazların Amerika’da yapıldıklarını ve yanıcı olmadıklarını, eğer yanıcı olsaydı etkisinin daha az olacağını” (4) belirtti. Ordunun hala Amerikan desteğiyle yoluna devam ettiğini görebilmekteyiz. Dolayısıyla, Mısır halkının gerçekleştirdiğini sandığı devrim, Amerikan destekli askeri bir darbeye mi dönüştürülüyor sorusu hala akılları karıştırmaktadır.
Bu bağlamda, Hüsnü Mübarek’in istifasında etkin olan grup ve partiler tekrar harekete geçmiş ve milyonların tekrar meydanlarda toplanması için çağrılarda bulunmuşlardır. 37 Grubun Ordu karşıtı yaptığı ortak açıklamada şu ifadeler dikkat çekicidir: “Eski yönetimin devamı” “Devrimi askeri darbeye dönüştürme” girişimi, “ülkeyi kaosa sürükleme” (5) gibi ifadeler ortak bildirilerinde yer almıştır. Bu ifadelerden de anlaşıldığı üzere, göstericiler, Orduya olan güvenlerini yitirmişlerdir ve onlara karşı mücadelelerini sürdüreceklerdir. 25 Ocak Devrimci Gençlik Konseyi üyesi olan İslam Lofty, Ordu’nun ve Mübarek’in aynı olduğunu ve aralarına artık kan girdiğini belirtti. Öte yandan, Müslüman Kardeşlerin taleplerini dile getiren Dr. Mohamed Saad Katatni şu açıklamalarda bulundu: “Derhal tüm yetkiler ve iktidar sivillere teslim edilmelidir. En geç 2012’ye kadar seçimler gerçekleştirilmelidir. Özgürlük eylemleri, barışçıl protestolar için oturma eylemi yapan göstericilerin haklarına saygı duyulmalıdır. Mısır’ı kurtarmak için acilen tüm grupların bir araya gelerek toplantı gerçekleştirilmelidir” (6). Mısır’da yaşanan bu gelişmeler ve ardı ardına gelen açıklamalar, halkın ve siyasi aktörlerin, Mısır yönetiminin bir an önce barışcıl bir şekilde halka devredilmesinin isteğini vurgulamaktadır. Buradan yola çıkarak şunu diyebiliriz ki, Mısır devrimi henüz gerçekleşmemiş ve “Mısır Kışı” da “Mısırı Baharı” gibi oldukça sıcak ve kanlı geçmektedir.
Halkı sakinleştirmek için Askeri Konsey Başkanı Mareşal Muhammed Hüseyin Tantawi, halk eğer isterse, yönetimi bırakabileceklerini, 28 Kasım’da seçimlerin yapılacağını, Ordunun ülkeyi yönetmede hevesli olmadığını açıkladı. Aynı zamanda Askeri Konsey’in 2013 yılında yapılacak başkanlık seçiminin de Temmuz 2012 yılından önce yapılacağını da ekledi. Kesin tarihler vererek, halkın bir nebzede sakinleşeceğini düşünen Mareşal Tantawi, İsam Şeref kabinesinin de istifa ettiğini ve Konseyin de bu istifayı kabul ettiğini de belirtti. Fakat yeni geçiş hükümeti oluşturuluncaya kadar, aynı şekilde görevde kalacaklarını da sözlerine ekledi.
Mareşal Tantawi’nin konuşmasına en ağır tepkiyi 6 Nisancılar şu sözlerle verdi: “Askeri Konsey’in kalıp kalmaması için referandum yapılacağını belirtildi. Sen referandumla mı geldin ki gitmen için tekrar referandum yapılsın? Biz sana bir emanet verdik. Ama sen kalktın bu emanete ihanet ettin. Halk katledilirken sen neredeydin ki şimdi kalkmış halka sığınıyor ve kalmak için halk referandumuna gidiyorsun? Binlerce masum gözlerini kaybetti ve birçok kişi canlı kurşuna hedef oldu. Sen bu süreçte sükûtunu bozmadın. Ne zamanki şiddetin ve bastırmanın devrimcileri etkilemeyeceğini bilakis bizim ısrar ve hedeflerimizi elde etmek için gösterdiğimiz gayretleri anladın, o zaman bu konuşmada bulunma tenezzülünde bulundun. Konuşmanda şehitlerimize şehit deme lütfünde bile bulunmadan kurbanlar olarak isimlendirdin”. (7) 6 Nisan Hareketi üyeleri, Tantawi’nin konuşmalarının samimi olmadığı görüşündedirler. Aslında Al Cezire Haber ajansına göre, Tantawi’nin konuşmasının yüzde 80’i, Ordunun başarılı bir şekilde görevini sürdürdüğüne yönelikti. Dolayısıyla, yapılan konuşmadan, Tantawi’nin yaşanan şiddetle ilgilenmediğini, askere yöneltilen eleştirilerin yersiz olduğunu açıklamakla yükümlü olduğunu çıkarabiliriz. Bu durum da 6 Nisan Hareketinin yaptığı açıklamanın, yerinde tespit olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu sözlerden de anlaşıldığı üzere, Meydanlardaki öfke dinmeyerek, artış göstermeye devam etmektedir.
Yüksek Askeri Konsey, siyasi partilerle yaptığı toplantı sonucunda, seçimi Temmuz’da gerçekleştirecekleri konusunda uzlaşı sağladıklarını belirttiler. Buna karşın göstericiler, yönetimin sivillere devredilmesine kadar meydanları boşaltmayacaklarını söylemeye devam ediyorlar. Sonuç olarak, Mısır kanlı ve sıcak kışını yaşıyor ve daha da yaşayacak gibi görünüyor. Yönetimde pay sahibi olmak isteyen ordu ile yönetimde Ordunun hiçbir etkisinin olmasını istemeyen halk arasında nasıl bir uzlaşı sağlanır bilinmez ama Mısır’ın bu kışı sıcak geçireceği kesin gibi gözüküyor.
Nazlı Ayhan Algan
ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı
A.İ.B.Ü. Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans Programı
Kaynak: ORSAM
Kaynaklar
[1]Nazlı Ayhan, “Mısır Halk Devrimi mi Yoksa ABD Kontrollü Ordu Darbesi mi?”
http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=1524,
[2] The New York Times, “Egypt News—Revolution and Aftermath”
http://topics.nytimes.com/top/news/international/countriesandterritories/egypt/index.html, 11.24.2011
[3]Al Jazeera, “Violence ends brief truce at Egypt protest”
http://www.aljazeera.com/news/middleeast/2011/11/2011.11.2318264965551.html.
[4] http://www.almasryalyoum.com/en/node/517936, 11,23,2011.
[5] Al Masry Al Youm, “Revolutionary groups demand cabinet resignation”. http://www.almasryalyoum.com/en/node/516938, 11,23,2011.
[6]İkhwanweb, “FJP Statement in Response to Field Marshal’s Speech”
http://www.ikhwanweb.com/iweb/index.php?option=com_content&view=article&id=32730&catid=10387&Itemid=858, 11.23.2011.
[7] Haber Editör, “6 Nisan Hareketi’nden Tantavi’ye: Defol !”
http://www.habereditor.com/news_detail.php?id=81308, 11.24.2011