Uluslararası kamuoyunun günlerdir kaygıyla izlediği Mısır’daki gelişmeler “mübarek” kabul edilen Cuma günü devlet kanalında yapılan açıklamayla farklı bir aşamaya taşınmış oldu. Tarihte İran Şah’ının görevden çekildiği güne denk gelen 11 Şubat günü, Devlet Başkan Yardımcısı Ömer Süleyman’ın halka Hüsnü Mübarek’in istifa ettiğini açıkladığı ve 30 yıllık Mübarek rejiminin resmi olarak bittiğini belirten bir dönüm noktasıdır.
Hüsnü Mübarek, istifa ederek, geçiş döneminin kontrollü bir şekilde başarıya ulaşabilmesi için, geçiş hükümetini Mısır ordusuna bıraktığını ifade etmiştir. 18 günlük halk ayaklanmasından sonra Mısır’ın resmi gazetesi olan El Cumhuriye gazetesinde yayınlandığı gibi “25 Ocak Devrimi Kazandı” söylemine yer verilmiş olsa da, Mısır’daki halk devriminin gerçekten başarıya ulaşıp ulaşmadığı sorusu henüz yanıtlamamıştır. Öte yandan, bu durum Mübarek’in istifasının Mısır halkının büyük bir başarısı olduğu gerçeğini gölgelememektedir. Halk günlerce sokak eylemlerine destek vermeseydi, olası bir istifa kararının gerçekleşme olasılığı yok denecek kadar azdı. Bununla birlikte iktidarın sivil güçler yerine askeri güçlere verilmiş olması muhalefetin taleplerinin karşılanması noktasında ciddi sorunları beraberinde getirebilir.
Nitekim iktidar mücadelesinin başından beri, Ordu kilit noktayı oluşturmakla beraber, halk eylemlerine karışmayacağını, protestoların özgür bir ifade biçimi olduğunu söylemesiyle sokaktaki eylemcilerin güvenini kazanmıştır. Dolayısıyla, Mübarek yanlısı bir tutum sergilemediklerini eylemleriyle göstermiş oldular. Bu çerçevede erken seçim kararının henüz alınmamış ve sivil aktörlerin yeni kurulan iktidar yapısı içinde henüz yer almamış olmasına rağmen istifa kararı büyük bir coşku ile karşılanmıştır. Halk Mübarek’in istifasını Tahrir ve İskenderiye başta olmak üzere ülkenin diğer kesimlerinde büyük bir zafer havasıyla kutlamayı sürdürmektedir. Bununla birlikte bazı kesimlerde yönetimin Ordu’ya bırakılması tedirginliğe de yol açmıştır. Mübarek’in istifasıyla birlikte halk devriminin gerçekleşip gerçeklemediği ya da halksız bir devrimin devrim olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği soruları şimdi hareketle tartışılmaktadır. Otoriterliğin ve yolsuzluğun baş aktörü sadece ABD ve İsrail yanlısı Mübarek’ miydi? Askeri cunta artık bir halk devrimi olarak mı nitelendiriliyor? Mısır halkının coşku sergiledikleri meydanlardan yavaş yavaş çekilmelerine rağmen bir kısım göstericilerin özgürlük meydanını terk etmemeleri, onlarında aslında akıllarında soru işaretleri olduğunun göstergesi olarak nitelendirilebilir. 25 Ocak gösterilerinde önemli rol oynayan 6 Nisan Gençlik Hareketi, oluşturmuş oldukları Devrim Komitesi ile 13 Şubat günü bildiri yayınlayarak “Eylemcilerin taleplerinin karşılanana kadar devrim devam edecektir” [1] açıklamasını yapmıştır. Aynı zamanda geçiş hükümeti içerisinde sadece bir askere görev verilmesi talebeni de belirtmişlerdir. Dolayısıyla halkın aslında geçiş hükümeti sürecinde askeri konseyin oluşturulmasına kuşku ile baktıklarını göz ardı edilemez.
Bu kapsamda yakın Mısır tarihine bir göz atmak yararlı olacaktır. Bilindiği üzere Mısır Ordusu 1952 yılından beri, Hür Subayların gerçekleştirdiği askeri darbe ile beraber, Mısır yönetiminde ve Mısır’ın geleceğinin şekillenmesinde kilit noktayı oluşturmaktadır. İktidarın başına Devrim Komite Konseyi adına ilk başlarda General Necip getirilmesine karşın herkes iktidarın gerçek sahibinin Albay Nasır olduğunun farkındaydı. Ardından da 1805’den itibaren Mısır yönetimini ellinde tutan Mehmet Ali Paşa hanedanlığına son verilerek Cumhuriyet rejimi adı altında aslında askeri bir yönetim kurulmuştu. Nasır’dan hemen sonra yine asker kökenli Enver Sedat iktidara getirilmiş ve söz konusu dönem İsrail- Mısır CampDavid Barış anlaşmasıyla Sina Yarımadası İsrail işgalinden kurtarılmıştı. Ancak İsrail’le yapılan barış antlaşmasını kendi hayatıyla ödemek zorunda kaldı. Fakat Enver Sedat sonrası dönemde iktidar asker kökenli olan ve aynı zamanda söz konusu dönemde Devlet Başkan Yardımcısı olan Hüsnü Mübarek’in eline geçmişti. Kısacası 1952’den günümüze kadar Mısır’da Ordu her zaman hükümetin başında olmuştur ve siyasal süreçte etkin bir rol oynamıştır. 2011 Şubatında Mübarek’in istifa kararının ardından Ordu, sivil hükümet beklentisinin aksine tekrardan ayrıcalığını koruyarak yetkileri devralmıştır. Yetkilerin Ordu’ya bırakılması, yumuşak bir askeri darbenin gerçekleştiği gözler önüne seriyor. Çünkü Anayasa’da Devlet Başkanının yetkilerini kendi iradesiyle askeri birimlere devretmesi yönünde herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Yetki devri konusunda 82. ve 84. Maddeler oldukça açıktır. [2] Nitekim 10 ve 11 Şubat tarihlerinde askerler tarafından yayınlanmaya başlanan bildirilerde askeri birimlerin iktidarı ele geçirdiğini göstermektedir. Yapılan açıklamalara bakıldığında Yüksek Askeri Konseyin ilk aşamada, demokratik seçimlerin gerçekleştirecek anayasal düzenlemeleri gerçekleştireceği ifade edilmiştir. Ayrıca Mısır’ın yapmış olduğu anlaşmalara da sadık kalacaklarını bildirdiler. Sivil bir anayasanın oluşturulma süreci ve sivil bir hükümetin kurulacağı tarihi belirtmemeleri, ABD tarafında desteklenen Ordu’nun ABD kontrolü altında bir zaman mı kazanıyor sorusunu akıllara getirtmiştir. Bilindiği üzere, “Mısır’a yılda 1,3 milyar dolarlık yardım yapan ABD” [3], Ordu’nun modernize olmasında boş rolü oynamaktadır. ABD ve Ordu arasında ekonomik yardımlardan ziyade stratejik eğitimler de iletişimi güçlendiriyor. Sokakta gösterilerin kitlesel hal alması üzerine, ABD ile Ordu arasında gerçekleşen görüşmeler trafiği, Ordu’nun ABD ile birlikte hareket ettiğine dair bir izlenim doğurmuştu. 25 Ocak günü başlayan eylemlerin hemen ardından, Mullen’ın sözcüsü Yüzbaşı John Kirby, ”Oramiral Mullen, Enan’a, devam eden temaslar için teşekkür etti, durumun normale dönmesi arzusunu yineledi ve Mısır ordusunun ülkede güvenliği sağlama yeteneğine duyduğu güveni ifade etti’‘ [4] demişti. Tüm bunlar ABD’nin Mısır Ordu’sunu desteklediği ve rejim değişikliği sürecinde önemli rol oynayacağını göstermişti.
30 yıllık otoriter, hatta Alman medyasında “Batının Tiranı” olarak adlandırılan Hüsnü Mübarek gitti ve yerine 20 yıldır Hüsnü Mübarek’in yakınındaki bir isim olan, Wikileaks belgelerinde “Değişime dirençli” sözleriyle nitelenen Mısır Savunma Bakanı Hüseyin Tantawi geldi. Tantawi askeri konseyin liderliğine geçerek geçiş sürecinde hükümetin başına getirildi. Peki “Değişime dirençli” Tantawi, halkın demokratik reformlarını gerçekleşmesinde yardımcı olabilecek mi? 20 yıldır Savunma Bakanlığı görevi gören Hüseyin Tantawi rejimin en önemli savunucuları arasında yer almıştır. Aynı zamanda Askeri Konseyin yönetimi devralması bir anlamda Hür Subaylar dönemine bir referans olarak algılanmaktadır. Hüseyin Tantawi, Ordu vasıtasıyla ülkedeki iç dinamiklerin taleplerini gerçekleştireceğini, Mısır’ın artık özgür olduğunu vurgulasa da, Mübarek rejiminin bir parçası olduğu inkâr edilemez.
Hüseyin Tantawi 1956 yılında Ordu’ya katılmış, 25 Ocak öfke gününün başlamasıyla beraber, ABD ile olan görüşmeleriyle gündeme gelmiştir. Ancak aynı zamanda Özgürlük meydanındaki göstericilerle doğrudan görüşme yapmış bir lider olarak da tarihe geçmiştir. Obama’nın rejim değişikliğinden duyduğu mutluluğu dile getirmesi ve demokrasi yönünde Konseyin hızlı bir geçiş sürecini gerçekleştirmesi dilekleri iyi niyetle söylenmiş ifadeler olarak önemli olmuştur. Ancak Mısır’ın geleceği Wikileaks belgelerinde “Ulusal birlik konusunda aşırı tutucu, Mısır’daki politik ve inançsal ayrılıkların inisiyatif almasına karşı” ve “Mübarek Finosu” [5] olarak nitelendirilen Tantawi’ye devredilirken, Devrimin gerçekleştiğini söylemek için henüz oldukça erken olduğu görülmektedir. Aynı zamanda Askeri Konsey’in içinde sivil şahsiyetlerin ve liderlerin bulunmaması da askeri darbenin nasıl bir yönde kararlar alacağı konusunda şüpheler doğurmaktadır. Tüm bunlardan yola çıkarak şu soruyu sormamız gerekmektedir: Statükoyu koruyan ve değişime açık olmayan Tantawi, demokratik sürecin gerçekleşmesinde reform hareketlerine uygun adım atabilecek mi? Önümüzdeki günlerde atılacak adımlar, gidişatın ne yönde olacağı konusunda bazı ipuçları verecektir. Tantawi’nin geçiş sürecinde oynayacağı rol, Mısır’ın geleceğinin kimlerin elinde olduğu konusunda daha net veriler sağlanmış olacaktır.
Sonuç olarak 25 Ocakta başlayan halk gösterilerinin henüz istenilen değişimi getirmediğini ve iktidar mücadelesinin Yüksek Askeri Konseyin yönetime el koymasıyla farklı bir aşamaya geldiği görülmektedir. Mareşal Tantawi’nin bu süreçte nasıl bir yol izleyeceği ise henüz belirgin olmamakla birlikte, Mısır halkının taleplerini karşılayabilecek bir lider konumunda olup olmadığı hem yerli hem de yapancı uzman ve halk tarafında ciddi şekilde tartışılmaktadır. Bu süreçten sonra, Ordu’nun izleyeceği yol ve halkın göstereceği tepki ve muhalefet gruplarının bir sonraki atacakları adım önem teşkil etmektedir. Tarihi henüz belli olmayan, demokrasinin ve sivil idarenin gerçekleşeceğine dair verilen sözler, Mısır Devriminin tarihe ne şekilde geçeceğini belirleyecektir. Ancak her şeye rağmen Mübarek’in istifası etmek zorunda kalmasıyla birlikte Mısır halkının tarihte kendi diktatörünü deviren bir halk olarak adını yazdıracağını ve bunun etkisinin tüm Ortadoğu’da ciddi bir değişim hareketi yaratacağını şimdiden ileri sürebiliriz.
Nazlı AYHAN
ORSAM Uzman Yardımcısı
http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=1524
________________________
[1] Veysel Ayhan, “Mısır’da Değişim Sürecinin İstikrarı: Mübarek’in Görevde Kalması mı? İstifa Etmesi mi?”, ORSAM Dış Politika Analizi,
http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=1489
[2] Haber Vakti, “ Yapacak çok İşimiz var” , 13.02.2011, http://www.habervakti.com/?page=news_details&id=41310
[3] Bloomber Haber, “Beyaz Saray: “Mısır’da değişim zamanı geldi”, 02.02.2001,
http://www.bloomberght.com/kuresel-piyasalar/haber/861421-beyaz-saray-misirda-degisim-zamani-geldi
[4] http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/5309.htm
[5] http://www.nytimes.com/interactive/2010/11/28/world/20101128-cables-viewer.html#report/egypt-08CAIRO2091