1- Mihaela Hanım bize kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?
Merhabalar ben Mihaela. 1971 yılında Romanya Ploieşti’ de doğdum. İlk, orta ve lise eğitimimi Ploieşti’de tamamladım. Kendimi bildim bileli hayallerimi süsleyen renklerle oynamayı seviyorum. Hayallerime; sadece paletimdeki boyalarla değil, okuduğum kitaplarda en özgür haliyle şekil veriyorum. Gerçek dünyayı da yüreği hayallerle dolu sanatseverlerin renklendireceğine inanıyorum. Tıpkı bir kar tanesi gibi; kurumuş̧, buz kesmiş̧ gönüllerde açan bir bahar mevsimidir sanat. Çünkü sanat var olduğu her yeri güzelleştiriyor. Tüm bu güzellikleri yaşamak ve ilham kaynağımı bulmak, çok da zor olmadı benim için. Tarihin ve coğrafyanın muhteşemliğini yaşayabileceğim bir memleket, İstanbul olmalıydı. Yeteneğimi keşfetmem ve sanatı gerçek anlamda öğrenmem için iyi bir eğitim almam gerekiyordu. 2002 yılında Kubbealtı Nakışhanesi’nde Gülnür Duran hocadan ilk tezhip derslerini almaya başladım. Sonraki yıllarda Mamure Öz ve Semih İrteş hocaların eğitim verdiği Topkapı Sarayı Türk Süsleme Sanatları kursunu bitirdim. Aynı hocalarımla İhtisas sınıfı ile eğitimime uzun yıllar devam ettim. Taner Alakuş Hoca ile 5 yıl süren Minyatür çalışmalarıma 2009 yılında başladım. Bu süreçte yarışmalar, sergiler ve birçok etkinlikte yer aldım. Türkiye’nin en iyi hocalarından aldığım eğitim hayatımı ödüllerle süsleyerek ilerlemeye devam ettim.
2- İlgilendiğiniz el sanatları arasında tezhip ve hat sanatlarının da mevcut olduğunu görmekteyiz. Bu üç geleneksel el sanatını birleştirmek zor oluyor mu? Örneğin tarihi işlerken genellikle üzerinde durduğunuz konular mevcut mu?
Tıpkı Tezhip gibi Minyatür sanatına da derin bir tutkuyla bağlıyım. Minyatür, başlı başına eşsiz bir sanattır. Her insanın iç̧ dünyasını dışa vururken, kendini ifade ettiği ve mutlu olduğu birçok sanat dalı vardır elbet. Bu mutluluk benim için geleneksel sanatlardan geçiyor. Tarih boyunca birçok sanatçı için ilham kaynağı İstanbul, başlı başına bir sanat eseri gibi. Adına şiirler yazılan, şarkılar söylenen İstanbul… Romen Kültürü ve sanatlarıyla yetişen bir sanatçı için İstanbul’un ayrı bir yeri vardır. İstanbul’u gezerken hemen her sokakta yaşayan bir tarih ve güzellikle karşılaştım. Bizans ve Osmanlı’dan kalan yüzlerce camii, saraylar, çeşmeler, su kemerleri, sarnıçlar, boğazın güzelliği ve bir martının kanat çırpışı bile sizi büyülüyor. Her tasarım öncesi heyecan sarıyor beni. Sanki tarihin koridorlarında dolaşıyorum. Bulduğum tüm güzellikleri bugüne getiriyorum. Mesela “Kapalı Çarşı’’ eserim. Çizmeye başlamadan önce hayalimde çarşıda dolaştım ve alışveriş yaptım. Böylece tasarıma başlamadan önce adeta yaşamış gibi oldum. Osmanlı sanatları arasında önemli bir yeri olan hat sanatını, minyatür sanatı ile kullanmayı çok seviyorum. Türk Minyatür sanatında bunu ilk uygulayan sanatçılardan biriyim. Osmanlı bir Hat karalaması incelerken harflerin estetik güzelliği beni büyüledi. “Bu güzelliği minyatür sanatına dahil edemez miyim?”, diye düşündüm. Böylelikle ‘”İstanbul Beyoğlu’’ kişisel sergimin ana teması olan “İstanbul Görünümleri Bir ve İki’’ eserlerim ortaya çıktı. Bazı eserlerim de mimari öğelerle hat sanatını harmanlamaya çalıştım. Bazılarında ise kaybolmuş meslekler ve sokak satıcılarını da işledim.
3- Minyatürlerinizi oluştururken kullandığınız motiflerin zamanın ruhunu yansıtmasına dikkat ederek mi oluşturuyorsunuz?
Bugüne kadar minyatürlerimde hat ve tezhip sanatlarından da yararlanarak geçmişin büyüsünü ve yine bana göre İstanbul’un eşi bulunmaz coğrafi ve sosyal dokusunu tasvir etmeye ve yakalamaya çalıştım. Tezhiplerimde ise öncelikle tezhibin “Hüsnü Hattı’’ süsleme ana fonksiyonunu göz ardı etmeden ve ön planda olması gereken yazıyı ikinci plana itmeyen renk ve motif tasarımları kullandım.
4- Minyatür sanatı 8. Yüzyıl Uygurlar zamanından günümüze ulaşan 1300 senelik bir sanat dalı olarak karşımıza çıkıyor. Geleneksel Türk El Sanatlarının postmodern dönemde de yer aldığını görmekteyiz. Peki siz bu etkileri yapmış olduğunuz çalışmalarınıza yansıtıyor musunuz?
Minyatür İtalyanca kökenli bir kelime olup adını “Minia” denilen turuncu ve kırmızı renkten almıştır. Kırmızı renk bu boyayla yapılan eserlerde minyatür adını almıştır. Eskiden yalnızca bir kitap sanatı olan minyatür, günümüzde bir materyale uygulanabilen bir sanata dönüşmüştür. Minyatürün en büyük özelliği perspektifin ve gölge ışığının olmamasıdır. Boyut olmadığı gibi padişah gibi önemli kişilerin özelliğini vurgulamak için diğerlerinden büyük çizerler. Minyatürler geçmişin fotoğraflarıdır. ‘’İstanbul Güzellemesi’’ adlı eserimde “İkinci Yeni’’ akımının şairlerinden olan Edip Cansever’in İstanbul’u anlatan bir şiirini ağaç detayında hat sanatını kullanarak işledim. Elbette küçük de olsa yansıtıyorum.
5- Sizin açınızdan ifade ettiği anlam ve öneminin en farklı olan eseriniz hangisidir?
“Mimar Sinan ve Erguvan İmparatorluğu’’ eserlerim gerek yapılış gerekse benim için taşıdıkları anlamlardan dolayı diğerlerinden oldukça farklıdır.
6- “Bu İstanbul şehri eşsiz değerdedir, paha biçilmez, bir taşına bütün bir Acem mülkü feda olsun,” kasidelerinin şairi olan Nedim İstanbul’a olan aşkını bu şekilde ifade etmiş. Siz İstanbul’u tüm tarihi ve doğallığı ile ifade ederken hangi motifleri kullanıyorsunuz?
İstanbul geçmişte de birçok sanatçıya ilham kaynağı olmuş büyüleyici bir kenttir. Hele benim gibi yurt dışında büyümüş bir yabancı iseniz doğal güzelliği ve tarihsel zenginliği ister istemez sanatçıyı cezbeder ve içine çeker. İstanbul’un içine girdikten sonra ise çıkamıyorsunuz ve her şeyi tasvir etmek istiyorsunuz. O dönemdeki satıcılar şimdi kaybolmuş meslekler, surlar Bizans’tan kalan eserler yüzlerce cami veya bir martının kanadı her şeyi ama her şeyi sarıp sarmalıyor. Tasarımlarımda Hat ve Minyatür sanatlarını bir arada uyguladıktan sonra bu ikiliye Tezhip sanatını da ekledim.
Örneğin “İstanbul Güzellemesi’’ adlı eserim… Üç güzel sanatın bir arada kullanıldığı ilk eserdir. İstanbul; güzellikleriyle süslenmiş̧ kocaman bir tarihi kitap olsa sanırım kapağını bu şekilde süslerdim. Siz nereden bakarsanız bakın, İstanbul en güzel haliyle görünür. Tezhip sanatıyla; sanki bir pencereden bakıyor gibi nakışla süsledim. Erguvan ağacını Hat sanatıyla işledim. Minyatür tekniği ile tarihi yarımadaya Üsküdar’dan bakıyorum. Erguvan ağacı altında dinlenen iki kadın ve yaşayan bir güzellik. Yine ödül alan bir eserim. Hat sanatını ağaç̧ formunda kullandığım bir eser “Erguvan İmparatorluğu” “Sokak Bileyicisi” adlı eserimde de minyatür sanatını ebru sanatı ile birlikte kullandım.
7- Şu an yaşadığınız yer olan Bodrum, Kanuni’nin Rodos Seferi sırasında yaptırdığı birçok kümbet şeklindeki su kuyularına ev sahipliği yapıyor. Bu konular hakkında yeni projeler var mı?
Henüz kesinleştirmemek ile birlikte sanat bakış açımız ve yaklaşımımız aynı olan sanat danışmanım Nergis Orhon Soydaner ve Muhip Sueltürk ile İstanbul dışındaki bazı şehirlerin kültürel dokusunu yansıtacak bir proje hazırlığı içerisindeyiz. Umarım gerçekleşir. Bakış açınız güzel olduğu sürece sanatla iç içe bir yaşam sizi yeni bir keşif için hazırlar. İster kendi yeteneklerinizi keşfedin, isterse çevrenizdeki güzellikleri… Yeterli mi? Bulduğum bu güzellikleri sizlerle paylaşmak için yeni eserlerimle, yeniden keşfetmeye devam edeceğim.
SILA BAL
Siyasi Tarih Staj Programı