Amerika Başkanı Woodrow Wilson, Ocak 1917’de Amerika Senatosu’nda ilk defa bir “barış cemiyeti” kurulması ihtiyacından söz etmişti. Wilson, bu konuşmasında sadece uluslararası bir organizasyonun üye devletler arasındaki saldırganlığı önleyebileceğine olan inancını dile getirmişti. Daha sonra ise, ABD Kongresinde Wilson Prensipleri olarak adlandırılan 14 ilkeden bahsetmiş ve sonuncu ilkenin Milletler Cemiyeti’nin kurulmasına yönelik olduğunu “büyük ve küçük devletlerin politik bağımsızlık ve toprak bütünlüklerini garanti etmek amacıyla, belirli sözleşmeler esası üzerinde ulusların genel bir birlikteliği oluşturulmalıdır” [1] şeklinde ifade etmiştir.
Diğer müttefik güçlerin de bir güvenlik organizasyonunun oluşturulmasını kendi barış planlarının bir parçası olarak görmeleri üzerine 18 Ocak 1919 yılında düzenlenen Paris Barış Konferansı’nda Cemiyetin kurulması ana gündem maddesi olarak ele alınmıştır. Bu görüşmelerin ardından temel amacı ülkeler arasında yaşanabilecek sorunları barışçı yollarla çözmek olan Milletler Cemiyeti 10 Ocak 1920 tarihinde İsviçre’de kurulmuştur. Cemiyet kurumsal anlamda devletler arası ilişkilerde bir devrim niteliği ve ilk uluslararası organizasyon olma özelliğini taşımaktadır.
Milletler Cemiyeti Sözleşmesi’nin başlangıç bölümünde, cemiyetin genel amaçları ve üyelerin yüklendikleri sorumluluklar şu şekilde belirlenmiştir: “Uluslararasında işbirliği geliştirmek ve uluslararası barış ve güvenliği sağlamak için, savaşa başvurmamak konusunda birtakım yükümlülükler kabul etmek, gizlilikten uzak, adaletli ve onurlu uluslararası ilişkiler sürdürmek; hükümetlerce, bundan böyle eylemsel davranış kuralı kabul edilen uluslararası hukuk kurallarına kesinlikle uymak; örgütlenmiş halkların karşılıklı ilişkilerinde adaleti korumak ve antlaşmalardan doğan bütün yükümlülüklere titizlikle saygı göstermek.” [2]
Bu amaçların gerçekleştirilebilmesi ve genel işleyişin sağlanabilmesi için üç temel organ oluşturulmuştur. Bu organlar sırasıyla, Genel Kurul, Konsey ve Sekreterliktir. Yıllık toplantılarını Cenevre’de düzenleyen Genel Kurul, daimi ve Genel Kurul tarafından seçilen bazı daimi olmayan üyelerden oluşmaktaydı. “Genel Kurulun Cemiyet içindeki görevleri şöyle sıralanabilir: 1) Yeni üyelerin Cemiyete kabulü, 2) Bütçenin kontrol edilmesi, 3) Daimi olmayan üyelerin Konseye seçimi, 4) Konsey üyelerinin seçimi ve görev sürelerine ilişkin kuralların belirlenmesi ve 5) Antlaşmaların gözden geçirilmesinde teşvik edici düşüncelerle önerilerde bulunmak.”[3] “Üyelerden herhangi birinin veto hakkı olmadığı ve genellikle kararların oy birliği ile alındığı Konsey ise şu görevleri yüklenmişti: 1) Anlaşmazlıkları yatıştırıp uzlaşma yolları bulmak, 2) Sözleşmeyi ihlal eden Cemiyet üyelerinin uzaklaştırılması, 3) Mandaların gözetim ve denetimi, 4) Sekreterlik çalışanlarının kabul ve atanması, 5) Cemiyet merkezinin bir yerden başka bir yere taşınması, 6) Silahsızlanma için planların yapılması, 7) Anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesi için Sözleşme şartlarının yerine getirilmesinde uygun metotlarla öneride bulunmak ve ambargoların uygulanması, 8) Uluslararası barışa herhangi bir tehdidin söz konusu olduğu durumlarda, Cemiyet üyelerinden birinin çağrısı üzerine toplanmak.”[4] Genel Sekreterin başkanlık ettiği ve çeşitli uluslardan tarafsız memurların çalıştığı organizasyonun hizmetinde bir organ olan Sekreterlik ise Cenevre’de bulunur ve genellikle örgüt buradan yönetilirdi. “Konsey ve Genel Kurulun gündemini oluşturmak ve düzenlenen toplantılardan sonra raporlar yayınlamak Sekreterliğin görevleri arasında yer alırdı.”[5]
Birleşmiş Milletler’in temeli sayılabilecek bu organizasyon, Yunanistan’ın Bulgaristan’a saldırısı, ve Türkiye-Irak arasında yaşanan sınır meselesinin çözümünde başarılı olmuştur. Fakat, temel amacı sorunların barışçıl yollarla çözülmesini sağlamak olan Cemiyet, II. Dünya Savaşı’nı önleme konusunda başarılı olamamıştır. Bunda Cemiyetin kuruluşunda en önemli desteği sağlayan ABD’nin Cemiyete üye olmaması büyük etkiye sahiptir. ABD’nin cemiyete girememesi, Cemiyetin evrensellik iddiasını zayıflatmış ve saldırgan ülkelere karşı etkili bir yaptırım uygulanması konusunda yetersiz kalınmıştır. Bunun yanında Sovyetler Birliği’nin de Cemiyette yer almaması, Cemiyetin Fransa ve İngiltere’nin çıkarlarını sağlamaya yönelik bir örgüt olmasına neden olmuştur. 1930’lardan sonra ise Japonya’nın Mançurya’ya karşı saldırısı ve İtalya’nın Etiyopya’yı işgali gibi büyük güçlerin de taraf olduğu sorunların çözümünde Cemiyetin ne kadar yetersiz olduğunu görmek mümkündür. 1939 yılında Almanya’nın Versailles Antlaşmasını tanımaması ve Polonya’yı işgali üzerine, Fransa ve İngiltere’nin Almanya’ya karşı savaş ilan etmesi Cemiyetin kurmaya çalıştığı uluslararası sistemin çökmesine neden olmuştur. Bunun üzerine 18 Nisan 1946’da Cenevre’de toplanan konferansta Cemiyetin dağılmasına karar verilmiştir.
Sonuç olarak, Milletler Cemiyeti, I. Dünya Savaşı sırasında bozulan dünya düzeninin yeniden oluşturulması, dünya barış ve istikrarının sağlanması, savaşların önlenmesi gibi amaçlarla yola çıkmış, ancak ciddi bir varlık gösterememiştir.
Gizem Nida MERCAN
TUİÇ Staj Programı
Kaynakça:
1) KIRAN, Abdullah, “Milletler Cemiyeti ve Önlenemeyen Savaş”, Girne Amerikan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:3, 2008 [1], [3], [4], [5]
2) ERİM, Nihat, “Milletler Cemiyeti Üzerinde Düşünceler”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 1, Sayı 1 , 2004 [2]
3) ULUSAN, Şayan, “Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne Girişi”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırma Dergisi, Cilt 5, Sayı 16-17, 2008