Özet
Bu çalışmanın amacı, kişilerde olumlu ve olumsuz duygular aktive olduğunda, anlık yüz ifadelerinin ne anlama geldiğine dair doğru yanıtlar verip veremediklerini incelemektir. Ölçme aracı olarak SuperLab 4.0 programıyla oluşturulan deney düzeneği kullanılmıştır. Deneylerin sonuçları IBM SPSS Statistics 21 programı ile analiz edilmiştir. Araştırmanın bulgularına göre aktive edilen olumlu ve olumsuz duygular ile verilen cevapların doğruluğu arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır. Ayrıca olumlu duyguların aktivasyonundan sonra seçimlerin de daha olumlu yönde olacağı ve olumsuz duyguların aktivasyonundan sonra seçimlerin de daha olumsuz yönde olacağına dair hipotez test edilmiştir. Bu hipotez için yapılan analizlerde anlamlı bir fark bulunmuştur.
Anahtar kelimeler: Olumlu duygular, olumsuz duygular, yüz ifadeleri, duygu aktivasyonu.
Abstract
This study aims to examine whether right choices about the meaning of instant emotion expressions are made up when positive and negative emotions are activated. As the measurement tool, an experiment that was created on SuperLab 4.0 was used. Results of the experiments was analyzed with IBM Statistics 21. According to results, there is no significance between activation of positive and negative emotions and correctness of the choices. Also hypothesis about more positive choices would be made up after the activation of positive emotion and negative choices would be made up after activation of negative emotion was tested. According to results, there is significance in these analyses.
Key words: Positive emotions, negative emotions, emotion expression, emotion activation.
Giriş
Duygular her yerdedir; sevdiğimiz bir yemeği yerken, televizyona dalmışken, yolda yürürken, hoşlanmadığımız birisiyle konuşurken… Sağlıklı her insan çeşitli duyguları hayatının her anında deneyimler. Duygunun net bir tanımı yapılamamış olsa da kabaca herhangi bir içsel ya da dışsal nesneye yönelik tecrübe, motivasyon ve değerlendirmeler ışığında, o nesneye yönelik gösterilen uyarılma, yüz ifadeleri gibi fiziksel ve zihinsel süreçleri içeren durum olduğu söylenebilir (Smith ve Kosslyn, 2017). Bu duyguları bazen dışa vurur, bazen ise vurmayız. Bazı zamanlarda da duygularımızı içimizde tutmak istesek bile dışarıya gerçek duygularımız hakkında ipuçları veririz.
Çoğu zaman kişinin içinde bulunduğu duygu durum, kişinin algılarını etkiler (Er, 2006). Bower’ın yaptığı çalışmaya göre (2014) kişilerin kısa süre için mutlu, üzgün, kızgın gibi duygu durumlarına girmeleri sağlandığında, mesajı aldıkları kişilerin bu duyguları uyandırmayacak bağımsız davranışları bile mesajı alanlar için kendi duygu durumlarına bağlı önyargılara varmalarına yol açmış. Yani örneğin mutluluğun aktive edildiği bir kişi karşıdaki kişinin sözlerini daha olumlu algılarken, kızgınlığın aktive edildiği bir kişi de karşısındaki kişinin davranışlarını saldırgan algılayabilmektedir. Bunun yanında bu duygu aktivasyonlarından TAT hikâyeleri ve karşısındaki kişinin ani kararlarının altında yatan sebeplere dair inançları da etkilenmektedir.
Duygular çok çeşitlidir. Bunlardan birkaç tanesi temel ve evrenseldir. Bunlar: mutluk, şaşkınlık, üzüntü, korku, tiksinti ve öfkedir (Ekman ve Friesen, 1986). Plutchik’e göre ise sekiz temel duygu vardır ve bu duygulardan türeyen, daha doğrusu yoğunlukları farklılaşan duygular ve duyguların birleşimiyle oluşan “ikili” duygular vardır (Wikipedia, 2020). Duygular karmaşık yapılar olduğu için onları bu şekilde temel düzeye indirgemek ve sınıflandırmak aslında onların anlaşılması ve araştırılması için kolaylık sağlayabilir.
Duyguların fiziksel çıktılarından biri olan yüz ifadeleri iletişimde duyguların anlaşılmasını en çok etkileyen etmenlerden biri diyebiliriz. İnsanlar karmaşık duygularının yüze yansımaları da karmaşık olur. Çoğu zaman bu karmaşık yüz ifadeleri, gerçek duyguları daha iyi yansıtır. Çünkü biz insanlar her zaman salt temel duyguları hissetmeyiz; geçmişte mutlu bir anıyı hatırlar ve o günlere dönemeyeceğimizi bildiğimiz için üzülebilir, nefret ettiğimiz birisinden aynı anda tiksinebilir, korkumuzu bastırmak veya onu belli etmemek için gülümsemeye çalışabiliriz.
Duyguların olumlu ve olumsuz olarak ayrıştırılması çok uzun zamanlardan beri yapılmaktadır. Duyguların bilincine varmak insanlıkla birlikte ortaya çıktığı için –insanlar bilinç sahibi oldukları için- bu ayrımın çıkışını kesin olarak saptamak zor olabilir. Peki duyguları neye, hangi kriterlere göre sınıflandırmalı? Solomon ve Stone (2002) duyguları değer kavramının felsefik ve etik temellerine inerek değerlendirmiş ve duyguların değer ve kutuplaşması üzerine ayrım yapmışlardır. Bu çalışmada Solomon ve Stone’un oluşturdukları listeden; Watson, Clark ve Tellegen tarafından oluşturulan, Tülin Gençöz (2000) tarafından Türkçeye uyarlaması yapılan Pozitif ve Negatif Duygu Ölçeği’nden ve son olarak kaçınma-yaklaşma teoreminden yararlanılarak duyguların olumlu ve olumsuz olarak sınıflandırılması yapılmıştır.
Pozitif ve negatif yüzlere verilen tepki hızlarının ölçüldüğü bir çalışmada iki tür duygu arasındaki fiziksel farklılıklar kontrol edilmiş. Yüz ifadelerini meydana getiren 3 ana kısım olduğu için (kaş, göz, ağız-burun), olabildiğince temel düzeyde fiziksel farklılıkları kontrol etmek istediklerinden dolayı şematik yüz ifadeleri kullanılmış. Temelde mutluluk, üzüntü ve nötr yüz ifadeleri çizilmiş fakat kaşlar silinmiş. Bu şekilde sadece ağız yapısının duyguların algılanmasında tepki süresi bakımından bir farklılık yaratıp yaratmayacağına bakılmış. Sonuçlara bakıldığında normalde olduğu gibi mutlu yüz ifadeleri, üzgün yüz ifadelerinden daha fazla doğru tanınmış. Verilen şematik yüz ifadelerinde kaşların olmaması, göz ve burunların üç yüz ifadesinde de aynı olması, mutlu ve üzgün ifadeler arasındaki tek farkın birinin diğerinin 180 derece çevrilmiş hali olmasına karşın (bu sayede nötr ifadedeki ağızdan ikisi de aynı derecede farklılık gösterecek) mutluluğun daha doğru tanımlanmasının altında yatan nedenlerin nötr ifadeden uzaklaşmadan daha farklı bir neden olduğu sonucuna varılmış (Leppanen ve Hietanen, 2004).
Duyguların sözsüz bir şekilde iletildiği durumlarda bunu algılayabilmek kişilerarası ilişkilerin iyi olmasıyla ilişkilidir. Buradan insanlarla kaliteli ilişkiler kurmanın, duyguların anlaşılması konusunda daha fazla pratik yapmayı sağlaması ve bunun da iletişimi kolaylaştırmasıyla aralarında döngüsel bir ilişki olduğu sonucuna varabiliriz (Carton, Kessler ve Pape, 1999). Duyguları algılamak için de ilk önce onların ne olduğu ve ne ifade ettiğini bilmeliyiz. Bir duygunun ne ifade ettiğini bilebilmek için de onu ilk olarak kendimiz deneyimlemeliyiz. Kısacası başkalarını anlamak, kendi duygularının farkında olmaktan geçer.
Duyguların gösterilmesi genelde kısadır. Kişi bütün gün kızgın olabilir ama bunun dışavurumu o kadar da uzun olmaz. Eğer kişi bütün gün boyunca kızgın olduğuna dair ifade takınıyorsa bu kişinin duygu durumu (modu) haline gelmiştir. Bir duygu yüzde yaklaşık olarak en fazla 10 sn kalır. Buna makro-ifade denir. 10 saniyeden daha uzun sürmesi için duygunun çok yoğun olması gerekir. Diğer bir yandan 1 saniyeden kısa süren mikro-ifadeler vardır. Aslında mikro-ifadeler çok iyi bilgi sağlayabilmelerine karşın, konuşurken yüze dikkat edilmemesi/bakılmaması sonucunda kaçırılabilmeleri çok olasıdır. Genelde bu ifadeler gerçek duyguların saklanmaya çalışılması sırasında anlık olarak belirir (Ekman ve Friesen, 2003).
Bir çalışmada mikro-ifadelerin kişiler tarafından ne kadar doğru bilinebileceğine bakılmış. Çok kısa sürelerde (10-50 ms) mutluluk, şaşkınlık, tiksinme, kızgınlık, üzüntü ve korku duyguları verilmiş, bu şekilde kişilerin gerçekten bu kadar kısa sürede ortaya çıkıp sönen duyguları algılayıp doğru sonuçlara varıp varamayacağı görülmüş. Çalışmanın sonucuna göre cevaplarda yüksek oranda doğruluk bulunmuş. Yani insanlar çok ani beliren ifadeleri bile doğru değerlendirebilmektedirler (Kirouac ve Dore, 1984).
Peki, daha karmaşık ifadeler ve hikâyelerle karşılaştığımızda durum ne olmakta? Carroll ve Russel (1996) yaptıkları 3 aşamadan oluşan bir çalışmada 6 temel duygunun yanında bu sefer umut, kararlılık, acı hissiyatı ve kafa karışıklığını hikâyelerine eklemişler. Bu duyguları içeren kısa hikâyelerin anlatımından sonra katılımcılara gösterilen yüz ifadelerinin hangi duyguları yansıttığı sorulduğunda verdikleri cevaplar genellikle hikâyeye bağlı olmaktaydı. Her ne kadar katılımcılar sadece yüz ifadeleri verildiğinde daha fazla ortak kanıya varsalar da işin içine farklı duyguları içeren hikayeler girince yüz ifadelerini de o yönde algılamak eğilimindeydiler.
Willis ve Todorov’un (2006) yaptıkları bir çalışmada ise katılımcılardan güvenirlik, yeterlilik, sevilebilir olma, agresiflik ve çekicilik açısından 100 ms, 500 ms ve 1000 ms’de gösterilen yüzleri değerlendirmeleri istenmiş. Bu çalışmaya göre 100 ms, herhangi bir yargıda bulunmak için yeterli görünmektedir. 500 ms koşulunda yargılarda anlamlı bir değişiklik olmayıp sadece cevaplardan emin olma durumu artmıştır.
Daha önce de bahsettiğimiz gibi kişinin içinde bulunduğu duygu durum, onun algılarını da etkiler. Çok üzgün olduğumuzda etrafımızdaki insanların bizden uzaklaştığını düşünebilir ya da mutlu olduğumuzda üzgün bir kişinin durumunu istemsizce göz ardı edebiliriz. Dahası, iletişim halindeyken arada yakaladığımız mikro-ifadelere verdiğimiz anlamlar da duygu durumumuza bağlı olarak değişebilir. Böyle durumlarda yanlış anlaşılmalar olması kaçınılmazdır. Peki, duygu durumumuzun farkında olmak bu tür yanlış anlaşılmaların önüne geçebilir mi? Aslında bu soru daha sonraki aşamaların sorusudur. Bu soruya cevap bulabilmek için ilk önce şu soruyu cevaplamak gerekir: İçinde bulunduğumuz duygu durum ya da kısa süreli hislerimiz, karşımızdaki kişide gördüğümüz anlık ifadelerin ne olduğuna dair yorumumuzu etkiler mi? Bu çalışma ilk olarak bu soruya cevap aramaktadır.
Yukarıda bahsedilen bilgiler ışığında bu çalışmada test edilecek hipotezler şunlardır:
- Olumlu duyguların aktivasyonundan sonra daha fazla doğru cevap verilmesi beklenmektedir.
- Olumsuz duyguların aktivasyonundan sonra daha az doğru cevap verilmesi beklenmektedir.
- Olumlu duyguların aktivasyonundan sonra yüz ifadelerinden daha olumlu olanların seçilmesi beklenmektedir.
- Olumsuz duyguların aktivasyonundan sonra yüz ifadelerinden daha olumsuz olanların seçilmesi beklenmektedir.
1. Yöntem
Örneklem
Örneklem 16-67 yaş aralığında 9 kişiden oluşmaktadır. Katılımcılardan biri 28 yaşında erkek, 8 kişi ise kadındır. Hepsinin okuma-yazma ve okuduğunu anlama becerisi olup, meslekleri öğrencilikten emekliliğe kadar uzanmaktadır. Katılımcılardan ikisinin bilgisayar kullanma becerisi olmayıp, deney sırasında yanlarında bulunulmuş ve seçenekleri işaretlemelerinde aracılık edilmiştir. Bunu yaparken sözlü veya davranışsal olarak hiçbir müdahalede bulunulmamış, sadece katılımcıların işaret ettiği seçenekler seçilmiştir.
Veri Toplama Araçları
Bu araştırma bilgisayar temelli bir deney düzeneği ile yapılmıştır. Deney, SuperLab 4.0 programı ile oluşturulmuştur. Her bir deneğin cevapları otomatik olarak kaydedilmiştir. Analizler bu veriler ile IBM SPSS Statistics 21 programı kullanılarak yapılmıştır.
İşlem
SuperLab 4.0 programı ile oluşturan deneyde ilk olarak yönerge verilmiştir. Ardından bir video gösterilmiştir. Bu videoda kişilerde mutluluk duygusunu aktive etmek amacıyla, kahkaha atan bir grup insan yer almaktadır. Videodan sonra tekrar bir yönerge verilmiştir. Sonrasında 10000 ms süre ile nötr bir surat gösterilmiştir. Bunun amacı yüz ifadelerinin ne anlattığı konusunda karar vermelerinden önce modelin ifadesiz suratının görünümüne dair aşinalık oluşturmaktır. Bu adımdan sonra 1000 ms oluşan nötr olmayan yüz ifadesi ile hemen sonrasında seçim yapmaları gereken, bu ifadelerin ne anlatabileceğine dair iki seçenek verilmiştir. Bu son iki adım 27 kez farklı yüz ifadeleri ve seçenekler ile tekrarlanmıştır. Deneyin ilk aşaması bittikten sonra en başından bütün adımlar tekrarlanmıştır fakat bu sefer video kişide üzüntü uyandıracak, önyargı temalı bir videodur. Ayrıca deneyin bu aşamasında seçenekler aynı kalmış olup, bu sefer yüz ifadeleri olarak diğer seçeneklerin ifadeleri konulmuştur. Bunu yapmanın amacı olası ezber ihtimalini ortadan kaldırmaktır. Bu aşama da bittikten sonra teşekkür yazısı ile deneye son verilmiştir. Deney için resimler seçilirken aynı kişinin modellik yaptığı fotoğraflar kullanılmıştır. İlk olarak bütün ifadeler duygularına göre ayrılmış, sonrasında da her bir ifade kaş, göz ve ağız-burun olmak üzere 3’e ayrılarak değerlendirilmiştir. Örneğin korku- şok ifadesi ile şaşkın ve etkilenmiş ifadelerde kaşlar ve gözler büyük oranda benzerlik gösterirken, ağızlarda farklılık vardır. İfadeler buna benzer şekillerde gruplandırıldıktan sonra da aynı sıfatlara sahip ifadeler gruplandırılmıştır. Ardından aynı gruplardaki fotoğraflar yan yana getirilerek görsel değerlendirme ile birbirine en çok benzeyen ifadeler ikili gruplara tekrardan ayrılmıştır. Örneğin şaşkın-korkmuş, kendisini şaşkınlığa uğratan bir duruma sevinmiş ve bunu belli eden, yine kendisini şaşkınlığa uğratan bir duruma sevinmiş ama bunu bilinçsize yansıtan ve anlatılanı sorgulayan ifadeler bir grup olarak ele alınmıştır. Bunlar ikili olarak eşleştirildiğinde mutluluğu bilinçli olarak yansıtan ile sorgulayan yüz ifadeleri birlikte gruplandırılmıştır. Seçenekler de bu gruplara göre oluşturulmuştur. Yüz ifadelerinin 1000 ms verilmesi ile de anlık algıların değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Öncesinde verilen duygu aktive edici videolar ile bu algıların etkilenip etkilenmeyeceği görülmek istenmiştir.
2. Bulgular
Bir örnekleme iki aşamadan oluşan deney yapıldığı ve denek sayısı yeterli çoğunluğu sağlamadığı için, yapılan iki deney sonuçları arasındaki farkı incelemek amacıyla Wilcoxon Uyumlu Çiftler İşaretli Sıralar Testi yapılmıştır. Analiz sonucuna göre iki deneme arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır (p > .05).
Olumlu duyguların aktivasyonundan sonra yüz ifadelerine verilen tepkilerin (X = 8,18 , SS = 1,25), olumsuz duyguların aktivasyonundan sonra verilen tepkilere (X = 1,82 , SS = 1,60) göre daha olumlu olup olmadığına görebilmek amacıyla yapılan analize bakıldığında tepkiler arasında anlamlı bir fark saptanmıştır (p = .008). Buna göre sadece 1 kişinin olumsuz duygu aktivasyonundan sonra verdiği olumlu tepkiler, olumlu duygu aktivasyonundan sonra verdiği olumlu tepkilere göre daha düşük çıkmıştır. Bir kişinin olumlu duygu aktivasyonundan sonra verdiği olumlu tepkiler ile olumsuz duygu aktivasyonundan sonra verdiği olumlu tepkiler eşittir. 9 kişinin ise olumsuz duygu aktivasyonundan sonra verdiği olumlu tepkiler, olumlu duygu aktivasyonundan sonra verdiği olumlu tepkilerden daha yüksektir.
3. Tartışma
Bu çalışmanın amacı başta söylediğimiz üzere duygu aktivasyonuna göre anlık yüz ifadelerinin doğru anlaşılıp anlaşılmayacağını tespit etmekti. Bu şekilde günlük iletişimlerimizde karşımızdaki kişiyle konuşurken ya da onların bizlere verdiği tepkileri gözlemlerken kendi duygularımızın bu gözlemleri etkileyip etkilemeyeceğine dair bir fikir oluşturacaktık. Acaba mutluyken bize gösterilen bir sahte gülümsemeyi gerçek algılıyor muyuz ya da üzgünken karşımızdaki kişi anlık bir şaşkınlık yaşarken biz onun bizden tiksindiği kanısına mı varıyoruz? Eğer böyle ise duygularımızın farkına varmak yanlış anlaşılmaların önüne geçmek konusunda bize yardımcı olur mu?
Analizlerin sonuçlarına baktığımızda ilk iki hipotezin çürüdüğünü görüyoruz. Sonuçlara göre olumlu ya da olumsuz, duygu aktivasyonundan sonra verilen cevapların doğruluğu açısından herhangi bir fark yoktur. Bu bulgu Bower’ın (2014) çalışması ile de uyuşmamaktadır.
Yapılan diğer analizlere baktığımızda ise olumlu duygu aktivasyonunun, cevapları da olumlu yönde etkileyeceğine ve olumsuz duygu aktivasyonundan sonra verilen cevapların da daha olumsuz olacağı yönündeki beklenti kısmen de olsa karşılanmıştır. Analizlerde anlamlılık vardır fakat olumsuz duygu aktivasyonundan sonra verilen cevaplar daha olumlu olmuştur. Bunun sebeplerinden biri bir ihtimal video seçiminin doğru olmaması olabilir. Ön yargı konulu olan video üzücü bir hikâyeyi içermekle ve katılımcıların geri dönüşlerine göre onları duygulandırmakla birlikte belki de üzüntünün yanında olumlu olabilecek başka duyguları da aktive etmesi sebebiyle istenen etkiyi vermemiş olabilir. Mutluluk uyandırması beklenen videoda ise kahkaha atan bir kişi ve bu kişiden etkilenip gülen insanlar yer almaktaydı. Katılımcıların birçoğunun videoyu izlerken güldüğü gözlenmiştir. Fakat bu gülme etkisi o videoyla sınırlı kalmış olup, sonrasında gelen odaklanma gerektiren görev başladığında etkisi geçmiş olabilir. Yani insanları mutlu etmekten ziyade sadece o an güldürmüş olabilir.
4. Sınırlılıklar
Çalışmada pek çok sınırlılık barındırmaktadır. Bunlardan bir kısmını teknik aksaklık oluşturmaktadır. Kullanılan SuperLab 4.0, programın eski bir sürümüdür. Bu sürümde videoların oynatılmasında pek çok sorun görülebildiğini biliyorduk fakat deney ilk oluşturulduğunda, hatta ilk 3 denemede sorunsuz çalıştı. Fakat sonrasında görüntü olmasına rağmen ses gelmediği konusunda deneklerden geri dönüt alındı. Bu yüzden videoları manuel olarak açmak durumunda kalındı. Bu durum belki bir kopukluğa neden olmuş olabileceği düşünülmektedir.
İkinci teknik aksaklık ise 3 defa farklı zamanlarda farklı uyaranları program göstermemesidir. Bu aksaklığın sebebi bilinmemekte olup daha önceden bu programın bu sürümünün kullanımı sırasında bu tarz aksaklıklar meydana gelmemiştir. Uyaranı verilmeyen, dolayısıyla rastgele yapılan seçimler tespit edilip analizlerden çıkarılmıştır.
Üçüncü aksaklık ise örneklem ile ilgilidir. Zaman kısıtlılığı ve deneyin uzaktan yürütülemeyecek olmasından kaynaklı olarak örneklem sayısı çok düşüktür. Ayrıca yaş aralığı çok geniştir. Bu yüzden dağınık bir tablo çizilebilir.
Bu çalışmada tepki sürelerine bakılamamıştır. Çünkü katılımcıların arasında okuma yazması iyi derecede olan, okuduğunu anlayan bireyler olmasının yanında bilgisayar ile bu zamana kadar herhangi bir pratiği olmamış ya da az pratiği olan kişiler vardı. Dolayısıyla tepki süreleri de çok uzundu.
Bir diğer kısıtlılık ise ortam ile ilgiliydi. Deneyin uygulandığı yerlerde her ne kadar sessiz ve dikkat dağıtıcı uyaranların olmadığı ortamlar sağlanmaya çalışılmış olsa da her bir ortam birbirinden farklıydı. Kontrolün büyük ölçüde sağlanmış olmasına rağmen yine de ortam farklılığı karıştırıcı bir etki yaratmış olabilir.
Son olarak da katılımcı sayısının azlığından dolayı karşıt dengeleme uygulanamamıştır. Yani her katılımcıya deneyin ilk kısmında mutluluk uyaran video, ikinci kısmında ise üzüntü uyaran video gösterilmiştir. Oysaki karşıt dengeleme kullanılarak -grubun yarısına deneyin ilk kısmında üzüntü uyaran video, ikinci kısmında mutluluk duygusunu uyaran video verilerek- duyguların uyarılışının öncelik sırasının tepkileri etkilemesi olasılığı elimine edilmiş olunurdu.
5. Öneriler
Teknik sorunlar için ne tür çözümler getirilebileceğinden pek emin olunmamakla birlikte, bir ihtimal programın en yeni sürümünün kullanılmasının bu aksaklıkların giderilmesine yardımcı olabileceği düşünülmektedir.
İleriki çalışmalarda örneklemin genişletilmesi çok önemlidir. En azından karşıt dengeleme yapılabilecek kadar genişlikte 2 grubun olması gerekmektedir. Ayrıca katılımcılar, algı ve tepki sürelerinin farklılık gösterebilmesi ihtimalinden dolayı yaş gruplarına ayrılabilir. Çünkü bu konuda herhangi bir araştırma yapmamış olmakla birlikte, orta yaş gurubundaki insanların ortalama görsel algı eşiği 1000 ms olabilirken, yaşlı grubunun ortalama görsel algı eşiği 1500 ms olabilir. Bu çalışma Ekman’ın (2003) ifadesine göre mikro ifade olarak adlandırılan 1000 ms’lik ifadeler üzerinden yola çıkılmıştır. Fakat görsel uyaranların algılanması süresiyle ilgili bir bilgi vermemiştir. Algılamaksızın verilen rastgele cevaplar da keza sonuçlarda hatalara yol açabilir.
Bilgisayar hakkında ufak da olsa bir tecrübeye sahip bir kişi için oldukça rahat uygulayabileceği bir deney olmasına karşın bir fikri olmayan kişilerin bilgisayarın kullanımından ziyade deneye odaklanmalarını kolaylaştırmak amacıyla deney öncesinde ufak bir bilgisayar eğitimi verilebilir. Bu deney sadece fare kontrolü ve farenin sol tuşuna basma ile gerçekleştirildiği için bu eğitimin karmaşık olmaması gerektiği kanısındayım. Ya da bu deney farklı biçimlerde de uygulanabilir. Örneğin fare yerine klavyedeki sağ-sol tuşları kullanılabilir. Her halükarda bilgisayar kullanma becerisine sahip olmayan kişiler için ufak bir alıştırma yapılmalıdır.
Bu çalışma duygular açısından geliştirilebilir. Yani bu deneyde aktive edilen duygular mutluluk ve üzüntü idi. Sunulan duygular ise çok geniş bir skaladandı.
İleriki çalışmalarda duygu aktivasyonu için daha farklı teknikler ya da videolar kullanılabilir. Asıl hipotezin duygu yoğunluğu ve sadece aktive edilmek istenen duyguları vermemesi ihtimalinden kaynaklı olabilecek şekilde anlamlı çıkmaması durumunu elimine edecek şekilde diğer yöntemler kullanılabilir.
Elif Aslı GÜLEÇ
Psikoloji Çalışmaları Staj Programı
Kaynakça
Bower, G. H. (2014). Mood Congruity Of Social Judgements. Joseph P. Forgas (Ed.). Emotion And Social Judgments. New York: Psychology Press.
Carroll, J.M., & Russell, J.A. (1996). Do Facial Expressions Signal Specific Emotions? Judging Emotion From The Face İn Context. Journal Of Personality And Social Psychology, 70(2), 205-18.
Carton, J.S., Kessler, E.A. & Pape, C.L. (1999). Nonverbal Decoding Skills and Relationship Well-Being in Adults. Journal of Nonverbal Behavior 23, 91–100.
Edward E. S., Stephen M. K. (2017). Duygu ve Biliş. Muzaffer Şahin (Çev. Ed.). Bilişsel Psikoloji: Zihin ve Beyin içinde (s. 325-365). Ankara: Nobel.
Ekman, P., ve Friesen, W. V. (1986). A New Pan-Cultural Facial Expression of Emotion. Motivation and Emotion, 10(2), 159-168.
Ekman, P., Friesen, W. V. (2003). Unmasking The Face: A Guide To Recognizing Emotions From Facial Clues. Los Altos: Malor Books. 10, 12-14.
Er, N. (2012). Duygu Durum Sıfat Çiftleri Listesi. Psikoloji Çalışmaları, 26(0), 21-44.
Gençöz, T. (2000). Pozitif Ve Negatif Duygu Ölçeği: Geçerlik Ve Güvenirlik Çalışması. Türk Psikoloji Dergisi, 15(46), 19-26.
Kirouac, G. ve Dore, F. Y. (1984). Judgment Of Facial Expressions Of Emotion as a Function of Exposure Time. Perceptual and Motor Skills, 59, 147-150.
Leppanen, J. M. ve Hietanen, J. K. (2004). Positive Facial Expressions are Recognized Faster Than Negative Facial Expressions, But Why? Psychological Research, 69, 22-29.
Solomon, R. C., & Stone, L. D. (2002). On “Positive” And “Negative” Emotions. Journal For The Theory Of Social Behaviour, 32(4), 417–435.
Wikipedia. Plutchik’s Wheel Of Emotions. (5 Aralık 2020). Erişim adresi: https://en.wikipedia.org/wiki/Robert_Plutchik (Erişim tarihi: 18 Eylül 2021).
Willis, J. & Todorov, A. (2006). First Impressions: Making Up Your Mind After a 100-Ms Exposure to a Face. Psychological Science, 17(7), 592–598.