Son günlerde Meksika sokaklarda bulunan kafasız cesetler, uyuşturucu kartellerinin savaşları ve ABD’den yapılan silah kaçakçılığı gündeme oturmuş durumda.
Meksika Birleşik Devletlere sınır komşusu ve uyuşturucu sevkiyatının son durağı konumda. Özellikle Meksika’nın sınır eyaletlerinde uyuşturucu faaliyetleri ve karteller son derece işler durumda. Hatta o kadar işler bir durumda ki yöre halkının bu kartellerle ilişkiye girmeden yaşamaları mümkün değil. Şu anda Meksika’da 7 büyük uyuşturucu karteli bulunmaktadır. Bu karteller sadece Meksika içinde faaliyette bulunmamaktadırlar[1]. Genel olarak bütün Latin Amerika’ya yayılmış durumdadır. Uyuşturucunun çıkış noktasından Meksika’ya gelene kadar izlediği yolları tutmaktadır. Bu yüzden uyuşturucu sorunu aslında bütün bir Orta Amerika ve Kuzey Amerika sorunudur.
Uyuşturucu Trafiğinde Meksika’nın Önemi
Birleşik Devletlere ulaşan uyuşturucunun %60’i Latin Amerika’dan gelmektedir. Genel olarak bu uyuşturucunun büyük çoğunluğu Kolombiya’dan gelmektedir. Yine Bolivya ve Peru’da uyuşturucu üretiminde özellik de kokain üretiminde bulunan ülkelerdir.
Güney Amerika’da üretilen kokain genel olarak kara yolu ile Kolombiya üzerinden Orta Amerika’ya geçmekte oradan da Birleşik Devletlere girebilmek için Meksika’da toplanmaktadır. Buradan sonra uyuşturucular Birleşik Devletleri ve Kanada’ya ulaşmak üzere yola çıkar. Esas paranın kazanıldığı ve karın yapıldığı yer Kuzey Amerika’nın bu iki ülkesidir. Aynı zamanda bu ulaştırma kısmı işin en tehlikeli ve en pahalı kısımlarından biridir. Uyuşturucunun fiyatı esas olarak bu aşamalarda pahalılaşır.
Fakat Meksika artık sadece uyuşturucunun nakliyatı sırasında yaşadığı sorunlar nedeniyle değil, Başkan Felipe Calderon’nun Birleşik Devletleri’de arkasına alarak başlattığı uyuşturucu savaşı ve Birleşik Devletlerde medikal amaçlı hint keneviri yetiştirilmesinin yasallaştırılması Meksika’nın uyuşturucu kartellerine ağır bir darbe indirmiştir. Bu darbe karları ve satışları azalan kartelleri daha da fazla cinayet işlemeye ve karteller arası savaşa itmektedir[2].
Felipe Calderon ve Uyuşturucu Savaşı
Başkanlığa geldikten sonra 2006 yılında uyuşturucuya karşı savaş başlatan Felipe Calderon bu konuda Birleşik Devletlerden destek almaktadır. Merida Girişimi ile Plan Colombia’ya benzer bir anlaşma imzalayan bu iki devlet daha çok askeri önlemler almaya yönelik çalışmalar yapmaktadır.
Bu anlaşma ve Felipe Calderon’un uyuşturucu savaşı ülkede başarısızlık ve kendi pisliklerini örtemeye çalışıyor şeklinde yorumlanmaktadır. Yine Birleşik Devletler açısından bakıldığında aslında başarısız olunmasına rağmen ana amacın uyuşturucu ile mücadele olduğu değil Birleşik Devletlerin Amerikan çıkarları ve devlet politikaları doğrultusunda Meksika’yı kontrol etme çabası şeklinde yorumlanmaktadır[3].
Dikkatlice incelendiğinde Birleşik Devletler’in Latin Amerika’daki en önemli iki müttefiği uyuşturucunun odak noktası olan Kolombiya ve Meksika’dır. Yine Peru’da Birleşik Devletler çıkarlarına ve siyasetlerine çok ters düşmeyen bir ülkedir. Her iki ülkede stratejik öneme ve önemli doğal kaynaklara sahiptir. Plan Colombia kapsamında Kolombiya’da uyuşturucu ile mücadele denenmiş fakat başarılı olunamamıştır. Meksika’da en az Kolombiya kadar zor bir ülkedir. Hatta daha bile zor olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü esas para kazandıran işi Meksikalı karteller yapmakta ve en fazla karı onlar elde etmektedirler. Hatta uyuşturucu o kadar yaygınlaşmıştır ki ülkede ki güvenlik birimlerinden bazı insanların çok yaygın bir şekilde uyuşturucu ticaretine yardım ve yataklık yaptığı herkesçe bilinmektedir. Meksika artık Narko Devlet olarak anılmaya başlanmıştır.
Uyuşturucu ticareti ve şiddetin bu kadar sıradanlaştığı bir ülkede Kolombiya’da ise yaramayan bir stratejinin tekrar kullanılması akıllarda soru işareti bırakmaktır. Sonuçta Birleşik Devletler hem Kolombiya hem de Meksika’da uyuşturucu ile mücadele de başarısız olmuş fakat bu iki ülkeye uyuşturucu ve çetelerle savaş kapsamında aktardığı yüksek miktardaki paralar artarak devam etmektedir. Ve her iki ülke içinde bu aktarılan paraların ne kadarının uyuşturucu ile savaş kapsamında kullanıldığı tam olarak bilinmemektedir[4].
Meksika’da yürütülen bu savaş en başından çok zor olduğu belli olan bir savaş olmasına karşın Birleşik Devletlerce ordunun kartellere karşı kullanılmasının aslında bir işe yaramadığını gösteren bir diğer gösterge ise durmadan artan şiddet ve insan hakları ihlalleridir. Meksika hükümeti şiddetin azaltmaya gücü yetmediği gibi durdurmayı bile başaramamıştır. Devlet kartel savaşlarına sadece seyirci kalmış kendi gücünü ortaya koyamamıştır.
Uyuşturucu Kartellerinin Gücü
Şu aralar en çok gündemde olan uyuşturucu kartellerinden biri Los Zetas yani Zetalar. Zetalara bağlı bir ticari şirkette bulunuyor fakat şu anda gündemde olmalarının sebebi yüksek miktarlarda silah kaçakçılığına başlamaları. Bu kaçakçılık seçimleri sabote edecekleri endişesinin duyulmasına yol açıyor.
Diğer kartel ise Golf karteli. PRİ’dan (Devrim Enstitüsü Partisi)aday olan Rodolfo Torre Cantu’yu 28 Haziran Pazartesi sabahı Golf Uyuşturucu Karteli’nin adamları öldürdü. Cinayetten sonra güvenlik önlemleri artırılsa da pek çok siyasetçi bu karteller tarafından tehdit edilmeye devam ediyor[5].
Pek çok kişiyi öldüren karteller, çocuk, gazeteci veya sıradan vatandaş dinlemiyor. Cinayetleri çözmeye çalışan savcıları da öldürerek cinayetlerin çözülmesini tamamen engelliyorlar. Çeteler aralarında savaşıyor, diğer çetelere mensup olanları acımasızca öldürüyor, kafalarına kesip topluca bir kenara bırakıyor. Çetelerin öldürme sitilinden genel olarak hangi kartel olduğu bilinse de cinayetler genelde sonuçsuz kalıyor.
Her türlü kaçakçılık işinde bulunan karteller silah kaçakçılığı yanında tank bile yaptılar. Savaş helikopterine sahip karteller de var. Yine kaçak dvd ve futbol da el attıkları konular arasında.
Sonuç
Meksika’nın kuzeyi tamamen uyuşturucu kartellerine teslim olmuş durumdadır. 2006’dan bu yana 30.000 den fazla insan öldürüldü ve öldürülmeye de devam ediyor. Pek çok polis memuru da uyuşturucu operasyonları sırasında görevden alındı.
Merida girişimi ve Calderon’un seçilmesi ile başlayan uyuşturucu savaşı süratle devam ediyormuş gibi görünse de aslından pastadan alınan pay küçülmüştür ve bu da kartellerin birbirine düşmesine yol açmış ve daha da acımazsız ve sert davranmalarına sebep olmuştur. Her ne kadar en önemli uyuşturucu kaçakçılarından Edgar Valdez yakalanmış olsa da kaçakçılık faaliyetleri olduğu gibi devam etmektedir.
Öte yandan Birleşik Devletler Meksika’ya devamlı bir para akışı sağlayarak kontrolü elinde bulunduruyor ve Meksika’nın diğer Latin ülkeleri ile yakınlaşmasını engelliyor aynı zamanda seçimlerde kendi desteklediği adayların ülkesinde güçlenmesini de sağlıyor.
Meksika ise kendi iç çatışmaları üzerinden ülkeye sıcak para akışı sağlıyor, ülkenin ekonomik sorunlarını az da olsa rahatlatıyor, yoksul kesim baskı altında tutulmaya devam ediliyor ve devlet başkanı Felipe Calderon kendi konumunu sağlamlaştırarak ülke içindeki popülaritesini artırmaya devam ediyor.
Fakat çeteler, polisler, çetelerle beraber çalışan polisler ve askerler arasında kalıyor bu da şiddet sarmalını tırmandırıyor. Çetelerle ilgili sonuç alınamazken cinayet sayısı gün geçtikçe artıyor.
Aslıhan Başer
Akdeniz Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler
[1] http://haber.sol.org.tr/bizimamerika/meksikadaki-vahset-latin-amerikayi-ve-insanligi-tehdit-ediyor-27094 17.07.2011, 18.30
[2] http://www.ntvmsnbc.com/id/25074178/ 17.07.2011, 19.20
[3] http://bianet.org/biamag/dunya/123491-meksika-da-neler-oluyor 17.07.2011, 19.15
[4] http://www.birgun.net/forum_index.php?news_code=1295879836&year=2011&month=01&day=24 17.07.2011, 20.13
[5] http://www.ekopolitik.org/public/printnews.aspx?id=4334 17.07.2011, 21.45