Medya, Politika ve Tüketim Üzerine

Latince ortam, araç anlamından türeyerek dilimize yerleşen medya günümüzde televizyon, gazete veya internet şeklinde hayatımıza girmiş durumda. Sinsi bir kavram olan medyanın, politika ile artık ayrılmaz bir parça olduğunu iddia edebiliriz. Bu yakınlık politikanın, bilhassa demokrasinin amaçları doğrultusunda yararlı bir durum olsa da kolayca manipüle edilebilen bir ortakla çalışmanın bazen yarardan çok zararı olabiliyor.

50 yıl önceki gazetenin muazzam gücünden bahsetmemek saygısızlık olabilirdi ama günümüzde medya o kadar çeşitli ve o kadar donanımlı ki insan, tabiri caizse medyanın bir parçası artık. En basit örneği ise Twitter. Bu özerk kuruluş 140 karakter kısıtlaması ile insanları hem yaratıcılığa sürüklüyor hem de bilginin hızlı tüketilmesini sağlıyor. Twitter’ı ilginç yapan onun haber kaynağı haline gelmiş olması. Koç Üniversitesi’nde taşeron şirketinin okul içindeki görevliler üzerine yaptığı değişikliği televizyonda ya da bir gazete de görmek mümkün değilken Twitter’da öğrenciler seslerini duyurmayı başardı. Öğrencilerin bu küçük başarısı basit bir örnek gibi görünebilir; ama Facebook ve Twitter gibi sosyal paylaşım kanalları birçok politik aktivitede önemli bir yer elde edecek ve ediyor da.

Birkaç yıl önce başlayıp sadece bulunduğu bölgeyi değil, tüm dünyayı etkileyen bir akım, bu sosyal ağlar olmasa pek de iyi organize olamayan küçük çaplı gösteriler olarak kalabilirdi ya da sesini tüm dünyaya duyuramayabilirdi. Neden mi bahsediyorum? Arap Baharı’ndan.                     

Arap Baharı eylemleri sırasında görüldü ki toplulukları kolayca idare etmenin en zekice yolu sosyal ağları kullanmaktı. Politik açıdan demokrasi baharını getiren ve hala da getirmeye çalışan medyanın bu paylaşıma açık tarafının yanı sıra onu olumsuz bir kavram haline getiren bir tarafı da var. Kolayca manipüle edilebilen bir araç olan medya bazen hedefini çabucak şaşırıp felaketlere de yola açabilecek bir silah haline gelebiliyor.

Ruperd Murdoch’dan medya etiğine…

Rupert Murdoch, Avustralya doğumlu ve şu an dünyanın en zenginleri listesinde yer alan bir medya patronu. O, medyayı kullanarak insanları manipüle etmekle suçlanan kişilerden sadece biri. Irak savaşı sırasında elinin altında bulunan 175 yayın organını kullanıp savaşı destekleyen içerikte yayın yaparak halkın sempatisini kaybetmiş biri. Fakat gücü hala Amerika ve İngiltere medyasında tartışmasız bir şekilde üstün.

Rupert Murdoch’un durumunda sadece bireyin gücünden bahsetmek haksızlık olur. Murdoch’un medya patronu olarak yükselişe geçtiği sıralarda hem Amerika’da hem de İngiltere’de yükselişe geçen milliyetçi ve muhafazakâr düşüncelerin medya üzerindeki etkisi tartışılmaz bir biçimde önem taşıyor. Bu durumu Türkiye’deki medya sorununa kolayca yansıtabiliriz.

Dünyanın neresinde olursa olsun medya da dâhil olmak üzere güç gerektiren kurum ve kuruluşlarda tekelleşme normal bir süreçtir; fakat tekelleşmeyi asıl zararlı hale getiren şey objektifliğini kaybetmiş bir icraat haline gelmesidir. Türkiye kapsamında olaya baktığımızda ise son zamanlarda türeyen “AKP medyası’’ nın yanı sıra sansürlenen, yasaklanan ve tutuklanan medya mensuplarından bahsetmemek yanlış olur.

Son zamanlardaki ekonomik büyüme ve demokratikleşme sürecinde AKP genelde özgürlükler alanında eleştiriliyor ama objektif olmak adına olaya her açıdan bakmakta yarar var. Her ne kadar medya üzerinde baskının arttığı söylense de medya da tıpkı demokratik süreç gibi bir açılım içine girdi. Yıllarca televizyonlarımızda tek kanal olarak hükmünü sürdüren TRT, Kürtçe yayın yapan kanalı ile değişikliğe açıklığını gösterdi.                            

Başka bir açıdan bakmak gerekirse özellikle yazılı basında objektiflik, yani yazılı basının ana amaçlarından biri kaybediliyor. Muhalefet olanlar ya daha da çok muhalefet oluyor, savunanlarsa daha çok savunuyor ve ipin ucu maalesef kaçıyor. Peki dengeyi sağlayan ne? Genç okurlar doğru ve objektif bilgiye nasıl ulaşacak? Yansız medya olur mu? Bu gibi soruları cevaplamak için öncelikle medya etiği üzerine tartışmak gerekir. Bazılarımız için medya etiğin içine girmeyecek kadar sübjektif bir organdır ama bazılarımız için 5N1K ilkelerine ulaşmanın tek yolu bu etiği medyanın içinde iyice işleyebilmektir.

Medya’da üretken tüketiciliği tartışmak

Kafamızda medya üzerine biriken bunca belirsizlik ve sorudan önce bir şeyin bilincine varmak gerek; biz medyayı “tüketiyoruz’’. Daha da önemli olan şeyse medyayı nasıl tükettiğimiz.

Modern insanın tüketim alışkanlığını değiştirmesi gerektiğini ve hayatını her yönden etkileyen bu alışkanlığın bilincine varması gerektiğini yeni yeni anladık. Bu alışkanlıkların değişmesini sağlamanın yollarından biri de pasif tüketici olmaktan çıkıp üreten bir tüketici haline gelmek. Belki de bu yüzden Twitter gibi basit yapıda olan bir internet sitesi başarıya ulaştı. Objektif kanalı aramaya çalışan gençlerin önüne bir fırsat olarak çıkan Twitter her kişi için bir araçtan amaç haline geldi.

Tüketimi bir kenara bıraktığımızda sorularımıza geri dönüyoruz. Medya ve etiğin ilişkisi nedir? Bu zor sorunun cevabı aslında bu yazıyı okuyan sizde gizli. Etik gibi kişisel bir kavramı medya gibi objektif bir kurumla birleştirerek bir sonuca ulaşmanın tek yolu sizin vereceğiniz cevaba bağlı.

Geriye kalan birçok sorudan biri olan medya ve politika arasındaki dengeyi sağlayan yapıdan bahsetmek gerekirse politika gibi ahlak üstü bir kavram ile ahlakla ilişkisi muallâkta olan bir kurumu yan yana getirmek zorunda kalıyoruz. Belki de konuyu bu kadar çekici kılan da bu dayanılmaz çelişki. Ama politik açıdan kaçınılmaz olan bir gerçek var ki o da demokratik gayeler içinde olan bir devlet, bu gayeleri sadece belli zaman ve mekânda değil insan hayatını kapsayan her alanda uygulamaya sokmalıdır. Medya da bu alanlardan biridir.

Genel olarak baktığımızda her kişinin medya tanımının çok farklı olduğunu görebiliriz. 15 yaşındaki bir bireyin medya anlayışı ile emekli bir memurun medya anlayışı kaçınılmaz olarak farklı olacaktır. Fakat medya topluma hizmet eden bir araç olarak bu çeşitliliğe cevap vermek yolunda yaşayacağı değişim ve gelişimlerde ağır deformasyonlara uğraması halinde bunun sonucundan kimlerin etkileneceği daha önemli bir sorudur.

Özlem TUNÇEL

Boğaziçi Üniversitesi

Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi 1.Sınıf

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...