ABD’de 32. Derece Mason olan Sami Yılmaz Oruç ile Röportaj
Not: Kendisiyle bir akşam yemeği etkinliğinde tanışma fırsatı bulduktan sonra özellikle Masonlukla ilgili bu röportaj teklifimi sevinçle karşıladı. Evinde misafir etti. Bir Mason’a dair her alanda merak edilen soruların sorulduğu bu röportajı keyifle okumanız dileğiyle. Küçük düzenlemeler dışında orjinalliği bozmamak adına hiç bir ekleme ya da eksiltme yapmadım.
Çekdar Aközel: Efendim, öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
Sami Bey: İsmim Sami Yılmaz ORUÇ. 1934 yılında Ankara Hamamönü’nde doğdum. 1950 senesinde Ankarayı terk edip İstanbul’a yerleştim ve Deniz Astsubay okuluna müracat edip astsubay olarak 1952 senesinde Yassıada’dan mezun oldum. Bu arada bir ay Kasımpaşa Deniz Alayı’nda kalmıştım. Bilahare, bendenizi Yavuz Cruiser’ına gönderdiler, atandım. Altı ay Yavuz’da eğitim gördüm. Daha sonra beni ve sınıfımı Heybeliada Deniz Lisesi’ne gönderdiler. Altı ay orada eğitim gördüm. Sonrasında Yassıada Astsubay okulu kuruldu. Bu okulun ilk talebelerinden biriyim. 1952 senesinde mezun olup Gaziantep Muhribinde görevlendirildim ve ilk NATO tatbikatında görev alabilmek için İtalya’ya gittim. Bu sırada Deniz Kuvvetleri Kumandanlığı’ndan Denizaltı filosuna eleman arandığı talimatı geldi. Gönüllü olarak 1953 senesinin ilk aylarında denizaltılarında hizmet görmek üzere müracat ettim ve kabul edildi. Altı ay Erkin gemisinde denizaltı eğitimi gördükten sonra 1953’ün sonuna doğru Gür gemisine atandım. 1954 yılında, o dönemde hizmet gördüğümüz denizaltılar Amerika Marshall yardımından Türkiye’ye verilmiş denizaltılardı. Onların ana bakım ve tamir işlerini yapabilecek kapasitemiz olmadığı için Gür ile 1954 senesinde Amerika’ya geldim. Bir sene kadar kaldık, bu arada denizaltı da revizyondan tamirden geçti ve 1955 senesinin ilk aylarında anavatana döndük. 1958 yılında Gür’ü tekrar Amerika’ya getirdik. Gemimiz Philadelphia tersanelerinde tamir edildi. Burada şimdiki eşim Rose hanımla tanışmıştık. 1959 senedinde tekrar anavatana döndük. Yıl sonunda tesadüf eseri İkinci İnönü Denizaltısı’na tayinim çıktı. 1961 senesinde tekrar 2.İnönü ile Amerika’ya geldiğimde Rose hanımla evlendim. Mecburi hizmetim bittiği için istifa edip Deniz Kuvvetleri’nden ayrıldım ve 1962 Mart ayında temelli olarak Amerika’ya göç ettim.
Çekdar Aközel: Efendim Mason kelimesi ile ilk olarak nerede ve ne zaman karşılaştınız? Sizde ilk bıraktığı izlenim nasıldı? Serüveninizi kısaca bizimle paylaşır mısınız?
Sami Bey: Washington otobüs şehir hatları şirketinde çalışmaktaydım. Çalıştığım arkadaşlarımın çoğu Mason’du. Bazen işe geldikleri zaman takım elbise ve kravatla gelirlerdi. İlk Masonlukla mesai arkadaşlarım vasıtasıyla tanıştım. Sonradan bilgi edindiğime göre Masonluk bir kardeşlik teşkilatı imiş bende de bu izlenimi bırakmıştı. 1973 senesinde bir Mason arkadaşa nasıl Mason olabileceğimi sordum ve beni memnuniyetle Masonluğa davet ettiler. 1973 senesinde Mason oldum. Birlikte çalıştığım insanlardan aldığım bilgilere intibaha göre bunların iyi bir insan olduklarını sezdim ve bende kendi kendime dedim ki niye ben de böyle bir insan olmayayım. Bu arzuyla müraacat ettim.
Çekdar Aközel: Efendim Mason olmaktaki amacınız neydi? Şimdi geçmişe dönüp baktığınızda bu amaç için değdiğini düşünüyor musunuz?
Sami Bey: Masonluğun genel prensibini çok hoş karşılamıştım. Mesela Amerika’da genel olarak iyi bir insanı Masonluğa alıp daha iyi bir insan olarak topluma kazandırmak gayesi hoşuma giden en iyi Masonik prensiplerden bir tanesidir.
Çekdar Aközel: Peki başvuru sürecinde siz arkadaşınıza bu niyetinizi belirttikten sonra ki süreç nasıl işledi? Başvuru sırasında bir aksaklık oldu mu?
Sami Bey: Evet mâli bir aksaklık oldu. Müracatımdan sonra icap eden konulara hazırlanmakta iken -locaya üye olurken ve sonrasında- mâli külfetler yüklenmek icap ettiği için maddiyatımın o dönemde yetersiz olduğuna dair dönüş aldım. Arkadaşımla konuştum ve bana ‘’hiçbir mâni yoktur mâli durumun hazır olur olmaz bize tekrar gelebilirsin’’ demişti ve bir sene bekledim.
Çekdar Aközel: Mâli durum neden önemliydi? Üyelerden bu para neden isteniyordu?
Sami Bey: Aidat meselesi localara verilen. Külfetli bir paraydı o dönemde. Şimdi hatırlayamıyorum miktarını ama bütçemi sarsacak durumda olduğu için tedirgin oldum. Mesela bugünü konuşalım ben Delaware eyaletinde Doric Lodge numara 30’a üyeyim. Biz yeni müracat eden kardeşlerimizden 250 dolar alırız. Bu 250 dolar Masonluk eğitimi sırasında ona sarf edilen hizmetlere karşılık kullanılır. Sene sonunda eğer sen Hıristiyan isen sana İncil verilir Müslüman isen Kur’an verilir Yahudi isen Tevrat verilir. Bu gibi masraflar olduğu için para talep ediyorlar ondan sonra senelik üye aidatı vardır. Mesela bizim burdaki Doric Locası’nda senelik aidatımız 95 dolardır. Mesela Washington’daki Nur Locası’na –ben aynı zamanda oranın da üyesiyim- giriş ücreti hayat boyu alınır ve o da 2000 yılında 3 bin dolar idi. Burda Amerika’da her Mason derneğinin kendine özgü kuralları vardır örnek verdiğim gibi Doric Locası ve Nur Locası arasında büyük farklılıklar var. Türkiye’de nasıl olduğunu bilemem çünkü orada Mason olmadım.
Çekdar Aközel: Peki genel anlamda Mason’u ve Masonluğu nasıl tanımlarsınız? Yani Mason denilince aklımıza gelemsi gereken profil nedir? Sonuçta uzun bir tarihi süreci var Masonluğun.
Sami Bey: Evet 1700 yıllarına kadar dayanıyor. Kütüphanemde pek çok kitabım var bu konuda. Özetle ahlaki yönden çok yüksek bir ahlak ve erdem sahibi olmanız icap eder Mason olabilmek için. Şimdi biraz kendi sırtımı sıvazlayacağım ama asıl temel budur. Mesela İngilizce söyleyeyim “We take best person make it better person” yani iyi bir insanı alır daha iyi bir insan yaparız. Masonluğun temeli bu kardeşlik ve hayırseverliktir.
Çekdar Aközel: Bir Loca’ya üye olmadan kişi kendi kalbinde eğer Mason gibi yaşıyorsa ve bahsetmiş olduğunuz ahlaki gereklilikleri yerine getiriyorsa Mason olarak kabul edilir mi?
Sami Bey: İyi bir insan olabilmek için Mason olmak şart değildir Mason olmadan da iyi bir insan olabilirsin. Bu tamamen senin kalbine ve vicdanına göre değişir. Benim görüşüm.
Çekdar Aközel: Kıyaslama yapıldığında Amerika’daki Masonluk genel olarak Avrupa Masonluğu ve Türkiye’ye göre daha gevşek olarak tanımlanmaktadır. Bunun da başlıca nedenleri arasında Amerika’da bir Mason’un dereceleri daha gevşek bir biçimde alması ve kullandıkları metodların daha esnek olması imiş. Siz Amerika’da 32. Dereceden Mason olmuş biri olarak buna katılıyor musunuz?
Sami Bey: Doğrudur. Bu konuda sizlerle hemfikirim. Masonluk burada Avrupa’ya göre daha gevşek durumda. Kısa zaman önce Türkiye’deki bazı Mason toplantılarına iştirak etme imkanım oldu ve aradaki farkı derhal fark ettim.
Çekdar Aközel: Amerika’nın kuruluşuna baktığımızda kendince bir dünya ideali ve demokrasisi mevcut. Amerika’nın kuruluşunda yer alanlar arasında Mason var mıydı?
Sami Bey: Amerika’nın kurucu babalarından on altısı Masonlardı.
Çekdar Aközel: Kuruluşunda bu on altı Mason olmasaydı ülkenin ilkeleri ve kuruluş ideali bu şekilde olur muydu yine de?
Sami Bey: Olmazdı. Benim kendi aciz düşünceme göre Masonluk Amerika’nın devlet olarak kuruluşunda büyük rol oynamıştır. Masonluk felsefesi kuruluşunda etkili olmuştur. Eğer bütün dünya Masonluk felsefesine adapte edilseydi bugün karşılaştığımız çoğu problemin yok olması icap ederdi. Masonluğun temel taşları kardeşlik hayırseverlik ve iyi bir insan olmaktır. Bunu günlük yaşamına nasıl yansıtırsın? İnsanlara iyilik etmekle yardım etmekle vesaire.
Çekdar Aközel: Efendim Anglosakson Masonluk geleneğince kadınların Mason olamaması ve bu geleneği sürdüren Mason localarına üye alımında bir Tanrı’ya inanma koşulu aranması hususunda ne düşünüyorsunuz? Günümüzde kadınların artık sosyal yaşama katılımı ve Tanrı inancında algı çeşitliliği olduğu göz önüne alındığunda bu tutuculuk mudur sizce?
Sami Bey: Zannetmiyorum. Evet Mason olabilmek için dinin ne olursa olsun Tanrı’nın varlığına inanmak mecburiyetindesin. Onun dışında Masonluk kadınların iştirakını men etmekle beraber Masonların eşlerinin Eastern Star yani Doğu Yıldızı diye bir teşkilat kurduğunu ve kendi aralarında hayır işleriyle uğraştıklarını biliyorum. Amerika’da neredeyse her Mason locasının üyelerinin eşleri tarafından kurulmuştur.
Çekdar Aközel: Efendim kendi locanızda gördüğünüz kadarıyla modern ritüeller kâmil insan olma yolunda güçlü müdür?
Sami Bey: Tabi. Zaten benim bireysel görüşüme göre Masonluk felsefesine adapte olduktan sonra kâmil olmuş bir insan oluyorsunuz. Eğer siz Masonluğu ciddiyetle anlar ve tatbik ederseniz tabi ki… Ciddiye almazsanız olmaz. Bütün konu bireyin düşünce ve tavrına dayanıyor.
Çekdar Aközel: Masonlukla ilgili bir spekülasyon var. Sıradaki soru bununla ilgili efendim. Masonlar kardeşlerine ve locasına ihanet eden örneğin sır denilebilecek hassas meseleleri çok bariz bir şekilde haricilere ifşa eden zarar veren bir üyeye nasıl bir tepki verilir. Loca ve kardeşlerce… Bu kişi locadan uzaklaştırıldıktan sonra da buna devam ediyorsa bir yargı sürecine girilir mi? Bu durum nasıl halledilir? Filmlerde ve kitaplardaki gibi gizlice öldürülürler mi efendim?
Sami Bey: Tarih boyunca Masonluk aleyhtarı olan bir çok hareket mevcuttur. Masonluk hakkında bir sürü negatif kitap yazıldığını biliyorum. Bunların hiçbirisini merak edip okumadım okumak da istemedim. Vaktimi boşa sarf edeceğim düşüncesi beni böyle bir yola sevk etmedi. Eğer bir birey Masonluk kurallarına aykırı hareket ettiği zaman onun cezası Masonluktan ihraç edilmektir. O şahıs Masonluktan ihraç edildikten sonra o kitap kaldırılıp rafa konulur ve bir daha ilgilenilmez. Yargılama yahut ona karşı herhangi bir harekette bulunmak benim bildiğim kadarıyla hiç düşünülmemiş ve olmamıştır.
Çekdar Aközel: Peki eski zamanlarda olmuş mudur?
Sami Bey: Ben hiç duymadım. Açık söyleyeyim.
Çekdar Aközel: Semboller efendim… Masonlukta mâna itibariyle önem arz eden bir konu Semboller. Masonlukta sembollere belli bir kalıp içerisinde mânalar yüklenip üyelere bu mânalar mı öğretilir yoksa sembolün kendisi -içi boş bir şekilde- verilip mânayı göreceli bir şekilde mi doldurmaları mı beklenir?
Sami Bey: Evet. Bu semboller örnek olarak takdim edilir ve bu sembollerin ürettiği konuların öğrenilmesi ve tatbik edilmesi istenir. Size bir hikaye anlatayım. Hitler döneminde Masonluk yeraltındaydı. Masonlar birbirlerini tanıyabilmek için bir rozet çıkarıyorlar ortaya ismi de “Beni Unutma”. Bir çiçek rozeti… mavi dört yaprağı var. İşte bu el sıkışmalar işaretler falan filan… karanlıkta bir insanla karşılaştığın zaman karşındaki kişinin Mason olup olmadığını anlayabilmek için bu işaretleri bilmek mecburiyetindesin. Ki karşındaki de seni tanısın Mason olduğunu bilsin.
Çekdar Aközel: Peki derece alma hususunda Amerika’da daha kolay dedik Avrupa Masonluğuna nazaran. Amerika’da derece almak için bir süre kısıtlaması olmadığı için Mason olan kişi tüm ödevlerini süre beklemeksizin tamamladığı takdirde hızlıca derece alabiliyormuş. Türkiye’de de örneğin verilen ödevleri yerine getirse dahi Mason olan kişi en az bir sene beklemesi gerekiyormuş derece almak için. Amerika’da bu var mıdır?
Sami Bey: Burda da var. Benim Doric locasına alındıktan sonra bir eğitim süreci var. Size verilen bilgilerin öğrenilmesi için bir müddet veriliyor. Mesela ilk derecenin bilgilerinin altı hafta içinde öğrenilip bazı konuların ezberlenmesi isteniyor. Size Mason olan bir öğretmen yani Instructor tayin ediliyor. Bu kişiyle altı hafta boyunca beraber çalışmak icap ediyor. Masonlukla ilgili temel konular… bu temel konuları tatbik etmek için ezberlemek mecburiyetindesiniz. Mesela yemin töreni var. Bu yemini ezberlemek gerekiyor. Mason locasına gittiğin zaman bazı kuralların sizin hafızanızda temel etmesi lazım ki törene iştirak edebilesiniz.
Çekdar Aközel: Masonluk insanlara neden gizemli gibi geliyor? Yayılmacı bir tarafı var mıdır yani üye sayısını attırmak gibi bir amacı var mıdır?
Sami Bey: Gizemli değil kardeşim. Evet Mason olmayan için gizemli oluyor çünkü öğretilenleri yalnız Masonlar biliyor yalnız Masonlar çalışıyorlar yalnız Masonlar tatbik ediyorlar onun için Mason olmayan kimselerin gözünde bu gizemli gibi bir şey oluyor. Nasıl anlatsam size… Askerlikte paralo diye bir şey vardır. İşte bir nevi paroladır. Nöbetçi size bugünün parolası nedir diye sorduğu zaman bilmeniz lazım yanıtı o kapıdan içeri girmek için. Sadece üyelerine açıktır. Toplumdan uzak değillerdir. Hür düşünen insanlar bir araya gelmişler ve Masonluk felsefesini kabul etmişler ve bunu uyguluyorlar. Bu kadar. Diğer soruya gelirsek… Amerika’da çalıştığım yerde tüm arkadaşlarım Mason idi. Onların hal ve tavırları bana Masonluğun iyi bir toplum olduğu intibahını bıraktı. Ben sana gelip de “gel seni Mason yapalım” diyemem. Senin bana gelip müraacat etmen lazım arzunu ifade etmen lazım. Bu kuraldır. Kişi hür iradesiyle Mason olmalıdır.
Çekdar Aközel: Peki Masonlukta Tanrı inancına biraz daha değinelim.
Sami Bey: Tanrı’ya yüzde yüz elli inanmak mecburiyetindesin. Dinsiz insan Tanrı’yı kabul etmeyen insan Mason olamaz.
Çekdar Aközel: Bunun temelinde yatan şey nedir? Yani bir insan ahlaki yönden çok iyi olup erdemli olup Mason gibi yaşayıp ama sadece Tanrı konusunda farklı düşünüyorsa…Ateistse örneğin. Aslında Masonluğun Tanrı dışındaki tüm kriterlerine sahip olmasına rağmen neden Mason olamaz?
Sami Bey: Ulu Mimar’a inanmamak…Din farklılığı önemli değil. Mesela bizim Türk locasında üç tane kitap vardır. Kuran-ı Kerim İncil ve Tevrat. Bu kitap veya kitapların üstüne yemin etmek mecburiyetindesin. Her din bizim gibi yaratılan insanları terbiye etmek için gönderilmiş kurallardır. İyi bir insan olmak için…Ne bir Hıristiyan olmak ne bir Müslüman olmak ne Yahudi olmak… Bütün mesele insanın kendi kalbi ve vicdanı.
Çekdar Aközel: Budist?
Sami Bey: Budist Mason olamaz. Bu arada Amerika’da Mason olacağın zaman ilk soru “Tanrı’ya inanır mısın?” Müracaat ettiğin belgede en önemli soru budur. Evet veya hayır.
Çekdar Aközel: Peki Masonların bir Yaratıcıya inanmalarına sebep olan nedir? Neden bir Yaratıcıya inanmak zorundalar?
Sami Bey: Şimdi o kadar derine inmeyeceğim. Kendime göre kendi düşüncelerim var. İnsanlık tarihini deşelediğiniz zaman bizi bu dünyaya getiren bir kuvvet bir varlık ve çok yüksek bir zeka var. Buna Allah Yaradıcı diye insanlar çeşit çeşit isim vermişler. Fakat böyle bir varlık var bunu inkar etmene imkan yok benim görüşüme göre. İnkar edenler var tabi o ayrı. Hacı Bayram-ı Veli diye bir filozofumuz vardır Ankaralı. Onun dediği bir laf benim düsturumdur: “Ne varsa alemde vardır ademde”. Her din bizim gibi yaratılan insanları terbiye etmek için gönderilmiş kurallardır. İyi bir insan olmak için…Ne bir Hıristiyan olmak ne bir Müslüman olmak ne Yahudi olmak… Bütün mesele insanın kendi kalbi ve vicdanı. Bizi Yaradan kuvvet, kitap vermeden evvel aklı selim vermiş düşünme kabiliyeti vermiş ve doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyeti vermiş. Bunları düşündüğün zaman senin kitaba falan ihtiyacın yok.
Çekdar Aközel: Bunu merak edildiği için soruyorum, Masonlukta loca dışında saygın konuma sahip insanlar loca içerisinde de farklı bir saygınlığa sahipler midir? Özellikle Amerika’da.
Sami Bey: Hayır. Şu latifeyle cevaplayabilirim. Mesela Amerikan başkanlarından Roosevelt Masondur. Bir gün evinde yeni Mason olan bir konuğunu ağırlarken onu akşamki loca toplantısına davet etmiş. Gittiklerinde Roosevelt’in arkadaşı bir de bakıyor ki locadaki Usta Mason (Master Mason) Roosevelt’in bahçıvanı, şaşırıp Roosevelt’a dönüp “nasıl olur bu, sen hür dünyanın başkanısın bu adamsa senin bahçıvanın ama senden üstte mevkisi var?”. Roosevelt ise “işte Masonluk budur, bu odaya girdiğin zaman herkes eşittir” diyor.
Çekdar Aközel: Masonluk hakkında neden bu kadar çok spekülasyon vardır?
Sami Bey: İnsanoğlunun bilmediği anlamadığı şeye olan merakı… Benim görüşüm bu. Aşırı derecede merak…
Röportaj: Çekdar Aközel
27 Ağustos 2019, Delawere, Amerika Birleşik Devletleri