Dünyada farklı sebeplerden dolayı çıkan savaşların görünen yüzü anlatılırken medyaya en çok erkeklerin savaştığı ve öldüğü/öldürüldüğü yansıtılmaktadır. Kadın ve çocukların ölüm oranları ise ya sayılarla ifade edilmekte ya da “birçok kadın/çocuk öldürüldü/yaralandı” şeklindeki söylemlerle gündeme getirilmektedir. Uluslararası verilere bakıldığında savaş mağdurlarının en çok siviller olduğu ve siviller içinde de çoğunluğu kadın ve çocukların oluşturduğu görülmektedir. Peki, savaşlarda kadına yönelik şiddet ne boyuttadır?
Tarih boyunca kadınlar, erkek egemen toplumlarda ikincil sınıfta konumlandırılmıştır. Kadınlara atfedilen ev işi yapma, çocuk doğurma ve çocuk bakma gibi toplumsal cinsiyet rolleri kadınların ikincil konumunu pekiştirmiş ve erkeklerden daha değersiz görülen yerde konumlandırılmasına sebep olmuştur. “Erkeklerin çatışması” olarak adlandırılan savaş alanlarında kadınlar, evde çocuk bakan ve kocası savaş alanında çatışırken onu bekleyen ve evin yükünü sırtlanan bireyler olarak kendine yer bulmuştur (Sabırlı, 2016). Bu olumsuz erkek egemen dünyada savaş alanlarındaki çatışmalarda kadınlar ve çocuklar da yaşanan savaşların doğrudan ve dolaylı tarafları olmalarına rağmen, erkeklere göre daha “savunmasız” ve “kırılgan” olarak algılanmaktadır. Dolayısıyla savunmasız görülen kadın ve çocuklar savaşlarda açık hedef haline gelmektedir. Tarih boyunca kadının, erkeğin kimliğini tamamlayan varlık olarak tanım bulması savaş ve çatışmalarda düşmana zarar vermek amacıyla başvurulan stratejik bir araç olarak kullanılmasını da kaçınılmaz hale getirmiştir. Düşman erkekleri öldürmek yerine, düşmanın eşine zarar vermek yüzyıllardır kullanılan bir savaş stratejisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Tarihin her döneminde ahlaki bir gerekçe sunan ideolojilerle silahlanan bir grup erkek “kamu yararı” adına kadınlara yönelik birtakım aşağılayıcı eylemlerde bulunmuştur. Tecavüz farklı derecelerde, farklı koşullarda, farklı etki ve içerikte gerçekleşmiş olsa da neredeyse her savaşın bir parçası haline gelmiştir (Benard, 1994).
Peki, kadının ikincil konumunun bir savaş stratejisi hatta savaş silahı olarak kullanılması ne anlama gelmekte ve ordular bunu nasıl yapmaktadır?
Bilindiği üzere kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddet; cinsel, fiziksel, duygusal istismar ve taciz, erken ve çocuk yaşta zorla evlendirme gibi geleneksel yaklaşımların yanı sıra yasadışı insan ticareti ve seks işçiliğine zorlama, töre ve namus cinayetleri, kadın sünneti, silahlı çatışma ve savaş ortamlarında sistematik cinsel istismar gibi birçok formda meydana gelmektedir (Enloe, 2014). Politik istikrarsızlık, savaş ve çatışma gibi ortamlarda kadın ve kız çocuklarına yönelik cinsel şiddet artmaktadır ve bunun göstergesi olarak kadınlar yerlerinden edilmekte, toplama ya da mülteci kamplarına gönderilmektedir. Kadına yönelik sistematik cinsel istismar kimi zaman bir savaş silahı kimi zaman ise askerlerin düşmanı öldürmesi adına motivasyonunu artırıcı bir ödül olarak kullanılmaktadır. Hatta cinsel istismar ile bulaştırılan HIV/AIDS gibi hastalıklar biyolojik silah niteliği de taşımaktadır (Gögen, 2011).
Savaş sırasında kadınlara cinsel istismar uygulandığına dair kayıtlar Antik Yunan’a dek uzanmaktadır. Tüm savaşlarda kadına yönelik sistematik cinsel istismarın olduğunu söylemek, hatta İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan sürece baktığımızda bile savaşların kadın bedeni üzerinden devam ettiğini, erkek askerlerin zafer kazanmak, intikam almak ve soykırımı gerçekleştirmek üzere cinsel saldırıyı en sert, en aşağılayıcı, en hasar verici şekilde kullandığını gözlemlemek mümkündür (Sabırlı, 2016). İkinci Dünya savaşı sırasında Kore’de çoğu Koreli olan 100-200 bin Asyalı kadın, Japon askerleri tarafından kaçırılmış ve cinsel tutsaklığa mahkûm edilmiştir. Bangladeş’te 1971 yılında başlayan savaş esnasında cinsel istismara uğrayan kadın sayısı da 250-400 bin arası olarak kayda geçmiştir. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komisyonu’nun verilerine göre, 1985 yılında teknelerle savaştan kaçan 11-40 yaş aralığındaki Vietnamlı kadınların çoğu, başka yerlere kaçırılmış ve tecavüze uğramıştır.
Savaş sırasında uygulanan sistematik tecavüz hem kişiye hem kişinin ailesine hem de yaşadığı topluma yönelik bir saldırı türüdür. Özellikle etnik çatışmalarda meydana gelen tecavüzler hem askeri bir strateji hem de ulusal bir politika olabilmektedir. Eski Yugoslavya’da uygulanan ise etnik temizlik amacıyla kullanılan bir stratejidir (Atman, 2003).
Cinsel şiddet, 19. yüzyılın sonlarında bir savaş suçu olarak sınıflandırılmış ve İkinci Dünya Savaşı’nın ardından insanlığa karşı suç olarak kabul edilmiştir (Öztürk ve Kaçmaz, 2022). Askerlerin tecavüzüne yönelik kanıtlar ilk kez Nürnberg Savaş Suçları Mahkemesi’nde ortaya koyulmuş fakat bir savaş suçu olarak tanımlanması Tokyo Savaş Suçları Mahkemesi sırasında gerçekleşmiştir. BM, sistematik tecavüzü 1993 yılında insan hakları ihlali, 1995 yılında ise savaş suçu olarak ilan etmiştir (Atman, 2003). Bu bağlamda, son zamanlarda Rusya- Ukrayna savaşıyla ilgili gündeme gelen tecavüz haberleri, sistematik tecavüz ve etnik temizlik (tıpkı eski Yugoslavya örneğinde olduğu gibi) tartışmalarını da beraberinde getirmiştir. Avrupa Birliği (AB) Komisyonunun İçişlerinden Sorumlu Üyesi Ylva Johansson, Avrupa Parlamentosunun Genel Kurulunda Ukraynalı kadınların durumuyla ilgili yaptığı konuşmada şu cümleleri sarf etmiştir, “Rusya, sadece Ukrayna’ya karşı değil kadınlara karşı da savaş açtı. Rus askerlerinin kadınlara, 10 yaşa kadar küçük kız çocuklarına ve 78 yaşa kadar kadınlara tecavüz ettiğine dair artan sayıda güvenilir raporlar geliyor. Rusya tecavüzü savaş silahı olarak kullanıyor.” Johansson ayrıca Ukrayna’nın Bucha kentinde 25 kadından 9’una bir bodrumda sistematik olarak tecavüz edildiğini, bu konu için “hayatta kalma merkezleri” kurulması gerektiğini ve AB’nin desteğine ihtiyaç duyulduğunu da ifade etmiştir (Anadolu Ajansı, 2022).
Nisan ayında Rusya’nın Ukrayna’nın başkenti Kiev’den çekilmesinin hemen akabinde Ukraynalı kadınlar polise, medyaya ve insan hakları örgütlerine yaşadıkları vahşeti anlatmak üzere öne çıkmışlardı ve yapılan açıklamalardaki iddialar arasında silah zoruyla yapılan saldırılar ve cinsel istismar konuları yer almıştı. Kadınların daha savaş başladığı ilk andan itibaren yanlarına prezervatif ve ertesi gün hapları aldıkları da verilen demeçler arasındaydı. Göze çarpan cinsel şiddet iddialarından bir diğerinin de çocuklarıyla Harkov’da okula sığınan bir kadına yönelik olduğu bildirildi. Olha takma adıyla Human Rights Watch’a (İnsan Hakları İzleme Örgütü) demeç veren 31 yaşındaki bu kadın Rus askerinin cinsel saldırı sürecinin tamamında kendisinin kafasına silah tuttuğunu ve bunu motivasyon için yapması gerektiğini söylediğini aktarmıştı (Öztürk ve Kaçmaz, 2022). Bunun gibi birçok örnek medyada yer almaktadır ve bu saldırıların savaş suçu olarak soruşturulması gerektiği yönünde bir kamuoyu oluşmuştur.
Cinsel saldırının tarihsel örneklerinden birinin de Naking Katliamı ve Naking Tecavüzleri olduğunu belirten akademisyen Onur Uraz, İkinci Dünya Savaşı sırasında Çin’in dayanıklılığını kırmak adına Japon generali Matsui Iwane’nin verdiği emri ve orada neler yaşandığını şu sözlerle anlatmıştır, “İkinci Dünya Savaşı sırasında Çin’in mukavemetini kırmak isteyen Japon Generali Matsui Iwane, Nanking şehrinin yok edilmesi emrini verdi. Bu emre binaen Japon ordusu on binlerce erkeği öldürdü, daha sonra ise kapı kapı dolaşarak sayıları 20.000’e erişen kadınlara toplu ve sistematik olarak tecavüz etti. Yeniden Japon ordusunun pratiklerinden biri de kimi kadınları seks kölesi olarak ordu genelevine almak oldu. Tokyo suçlamaları sırasında bu fiiller insanlığa karşı kabahat ve savaş kabahatleri kapsamında cezalandırıldı.” Daha yakın tarihlerde benzer olayların Ruanda ve Yugoslavya’da hatta 21. yüzyılda Kongo, Güney Sudan, Nijerya ve Myanmar başta olmak üzere birçok silahlı çatışmada da görüldüğünü ifade eden Uraz, 70 yılı aşkın bir süredir hukuken açıkça yasak olmasına hatta Ruanda ve Eski Yugoslavya örneklerinde yapılan yargılamalardaki suçlamalara rağmen silahlı çatışmalarda yaşanan sistematik cinsel saldırıların hala devam ettiğini belirtmiştir (Öztürk ve Kaçmaz, 2022). Bu bağlamda sadece hukuki düzenlemelerin yeterli olmadığını görmek de mümkündür. Her ne kadar Ukrayna Başsavcısı ve Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi yetkilileri Ukrayna’dan bildirilen cinsel istismar ihbarlarına yönelik soruşturma açacaklarını bildirse de Rus ordusuna yöneltilen sistematik tecavüz iddialarının savaş suçu olarak kabul edilmesi için Ukrayna’nın elinde bu fiillerin soykırım amacıyla yapıldığına dair somut delil bulunması gerekmektedir (Euronews, 2022). Günün sonunda, savaşlarda boy gösteren cinsel istismarın savaş suçu olarak kabul edilmemesi ihtimali olsa da bu durumun sadece kitlesel boyutlarda olduğunda ele alınmaması ve madalyonun görünmeyen yüzüne de odaklanılması gerekmektedir. Kadın, genç kadın ve kız çocuklarının savaş sırasında uğradıkları cinsel şiddet ve tecavüzlerden dolayı fiziksel, ruhsal, cinsel ve ürolojik sorunlarla karşılaştıkları, hatta bu sorunların ateşkeslerden uzun yıllar sonra da devam ettiği bilinmektedir. Çoğu kez cinsel şiddet ve sistematik tecavüz mağduru bireylerin toplum ve aileleri tarafından dışlanacakları korkusuyla durumlarını sakladıkları ve dolayısıyla tıbbi yardımdan mahrum kaldıkları gözlenmektedir ve bunun sonucunda saldırganlar ise çoğu kez rapor edilmemekte veya ceza almamaktadır (Gögen, 2011). Rusya- Ukrayna savaşında, bölgedeki kadınlara yönelik cinsel saldırıların boyutları detaylandırılmalı ve iyi takip edilmelidir. Aksi takdirde savaş esnasında kadına verilen her türlü hasar gelecek odaklı olacak; bireysel ve toplumsal anlamda yaşamın her alanında kendini göstermeye devam edecektir. Savaşlarda yaşanan her türlü cinsel suçun gelecekte en az hasarı almış nesiller yetiştirmek adına göz ardı edilmemesi ve buna yönelik çalışmaların detaylı bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir.
Bennur ÖZTÜRK
Kaynakça
Aktan, S. (2022). Rus Askerlerin Tecavüzüne Uğrayan Ukraynalı Kadın: Yaşamak İstemiyorum. Euronews. https://tr.euronews.com/2022/04/12/rus-askerlerin-tecavuzune-ugrayan-ukraynal-kad-n-yasamak-istemiyorum (Erişim Tarihi: 26.05.2022).
Anadolu Ajansı. (2022). AB: Rusya, Ukrayna’da kadınlara sistematik tecavüzü silah olarak kullanıyor. NTV. https://www.ntv.com.tr/ukrayna-savasi/ab-rusya-ukraynada-kadinlara-sistematik-tecavuzu-silah-olarak-kullaniyor,P4hCZKXjRESTdYMdMqzg5A (Erişim Tarihi: 26.05.2022).
Atman, C. (2003). Kadına Yönelik Şiddet; Cinsel Taciz ve Irza Geçme. Sürekli Tıp Eğitim Dergisi, 12(3), 333-335. https://www.ttb.org.tr/STED/sted0903/kadin.pdf
Benard, C. (1994). Rape as Terror: The Case of Bosnia. Terrorism and Political Violance, 6 (1): 29-43.
Enloe, C. (2014). Bananas, Beaches and Bases: Making Feminist Sense of International Politics. California: University of California Press.
Gögen, S. (2011). Bir Savaş Silahı Olarak Kadına Yönelik Cinsel Şiddetin Sağlık Üzerine Etkileri: Bosna Savaşı Örneği. TAF Preventive Medicine Bulletin, 10(1), 119-126. https://ejmcr.com/fulltext/1-1272379525.pdf
Öztürk, T. ve Kaçmaz, S. I. (2022). Bir savaş silahı olarak tecavüz! Berlin ve Nanking’te neler yaşanmıştı? https://www.hurriyet.com.tr/gundem/bir-savas-silahi-olarak-tecavuz-berlin-ve-nankingte-neler-yasanmisti-42037992 (Erişim Tarihi: 28.05.2022).
Sabırlı, O. (2016). Bir Savaş Aracı Olarak Kadın. Detay Gazetesi. http://www.detaykibris.com/bir-savas-araci-olarak-kadin-114802h.htm