Libya’daki Gelişmelerin Ortadoğu ve Dünya Politikasına Etkileri

Ortadoğu’nun Tanımı

Ortadoğu geniş anlamda; Marakeş’ten Bangladeş’e, Gürcistan’dan Sudan’a uzanan bölge olarak tanımlanır. Dar anlamda; Doğu ve Güney sınırlarımıza bitişik Akdeniz ile Afganistan arasında kalan ve Arap yarımadası ile Mısır’ı içine alan bölge olarak da tanımlayabiliriz.

 Ortadoğu, tarihin bütün dönemlerinde, doğal kaynakları, stratejik özellikleri ile bölgede yaşayan bütün insanların köken, kültür ve inanç yönünden gösterdikleri farklılıklar dolayısıyla, bitip tükenmez krizlere maruz kalan ve istikrar arayışları sürüp giden bir bölge olmuştur. Bölgedeki köken, kültür ve inanç çeşitliliği istikrarın sağlanmasına engel olmuş ve dış güçlerin müdahalesiyle uzun dönemli ve çözümlenmesi zor sorunlara yol açmıştır.

Tarihsel olarak bakmak gerekirse; İngiltere ve İsrail devletinin yol açtığı Arap-İsrail çatışması, Sovyetlerin Afganistan işgali, demokrasi maksadıyla yer altı zenginliklerinden yararlanmak için yapılan ABD’nin Irak ve Körfez bölgesi işgali, nükleer tehdit oluşturuyor maksadıyla İran’ın tehdit edilmesi, şu anki Ortadoğu’daki karışıklıklardan faydalanmak amacıyla NATO ve AB’nin Libya müdahalesi.

Libya’nın Kısa Tarihi

Libya İslami bir terim değildir aslında, bu terimi ilk defa Yunanlılar kullanmıştır. Asıl adı; Trablus ya da Bengazi şeklindedir.

Günümüzdeki adı ise; Arabiyyetu’l-Libeyyetu’ş-Şa’biyyetu’l-Iştirakiyyetu’l-Uzma yani Büyük Libya Arap Halk Sosyalist Cemahiriyyesi’dir.

Batılı devletlerin özelliklede İspanya’nın işgalinden kurtulmak isteyen Trabluslular Osmanlıdan yardım istemiş ve Turgut Reis’in büyük gayretleri sonucu 12 Ağustos 1551 de Trablus ele geçirilmiştir. Osmanlı hâkimiyetinden sonra eskisinin aksine bölgede refah ve huzur hâkim olmaya başlamıştır.(1553-1565).

Uzun yıllar bölgede devam eden Osmanlı hâkimiyeti azalmaya başlayınca,1878’de Osmanlı’nın Rusya’ya yenilmesi sonucu Afrika’nın paylaşılma çalışmaları özellikle Fransa, İngiltere ve daha sonra katılan İtalya arasında başlamıştır. İtalya, İngiltere’nin Trablus ve Bingazi üzerinden yaptığı vaatler sonucu 18 Haziran 1878 Berlin Kongresinde devreye girdi.

İtalya, Trablus ve Bingazi üzerindeki baskısını 1.Dünya Savaşı’nda çok kan kaybetmesine rağmen sürdürmekteydi. Savaştan sonra 1922 Ekiminde Mussolini’nin iktidara gelmesiyle özellikle kolonileşme faaliyetlerinde baskısı daha da sertleşmişti.

Hatta bu faaliyetlerin artması sonucu Libya, 2.Dünya Savaşı’nın başlarında İtalya saflarında savaşmıştır. Libya topraklarına İtalyanların yerleştirilmesi, imar faaliyetleri, dil, kültür öğrenimi gibi alanlarda emperyalist faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. İtalyanların bölgedeki bu üstünlüğü 2.Dünya Savaşı yıllarında İngilizlerin ve Fransızların doğru politikalarıyla İtalya aleyhine zayıflamaya başlamıştır (İngiltere’nin ordu sayısındaki üstünlüğü, Habeşistan’daki iyi örgütlenmesi vs.…).

İtalyan kolonisinin ülkeden tamamen çekilmesi ve BM’nin Libya’nın bağımsız bir devlet olmasını istemesi üzerine 1951’de Libya Birleşik Krallığı’nın anayasası kabul edilmiş ve 27 Kasım 1951’de de BM, Libya’nın bağımsızlığını ilan etmiştir. Tabi Libya bağımsızlığını kazandı diye İngiliz Fransız ve Amerikalıların idari, siyasi, mali politikaları hemen son bulmamıştır.

Bağımsızlığını kazandıktan sonra Libya;

Libya bağımsızlığını kazandığında ekonomik güce hemen sahip olamamıştır. Bu yüzden İngilizlerin ve ABD’nin yardımları söz konusudur. Belli anlaşmalar ve olaylar çerçevesinde ilişkiler kurulmaya başlanmıştır.

1953-İngiltere ile Dostluk antlaşması-Bu antlaşma gereğince İngiltere Libya’yı dışarıdan gelecek saldırılara karşı koruyacak karşılığında da Trablusgarp’ta hava ve kara kuvvetleri bulunduracak

1953-İtalya ile tekrar ilişkilere başlanır.

1954-ABD ile antlaşma sonucu ABD, Libya’ya para yardımında bulunacak, bunun üzerine birçok yerde üs bulundurabilecek.

1953 Ekiminde Türkiye, Libya da elçiliğini açar ve ilişkiler bu noktada başlar

1954’te Başbakan Halim,1956 da Kral 1.İdris Türkiye’ye ziyaretlerini gerçekleştirir. Bunun üzerine Adnan Menderes 1957 de Libya’yı ziyaret eder.1958 de. Celal Bayar’ın ziyareti sonucu Libya ile ilk işbirliği ve kültür antlaşması imzalanır.

1959 da bulunan petrol rezervleri Libya’nın bölgede ve dünyada önemini arttırır. Mısır ile Libya arasındaki ilişkiler Nasır’ın tutumundan dolayı gerginleşir. Libya’nın Batı ile ilişkiler kurması, Tunus ve Libya‘nın aralarında yaptıkları dostluk antlaşmasının Arap birliğini parçaladığını ileri sürer. Libya’daki Nasır etkisinin fazla olması iç karışıklara neden olur. Nasır ayrıca ABD ve İngiltere üslerinin kapatılmasını istemektedir. Libya’daki bu üslerin 1967-Arap-İsrail savaşında Mısır’a karşı kullandığını söyleyerek, ülkedeki karışıklıkları artırır. Bu noktada devreye ‘Özgür Subaylar Hareketi’ girer. ABD ve İngiltere istihbaratının bu oluşumdan haberi olmasına rağmen yönetimi ele geçireceklerini düşünemez. Kral başbakanı değiştirse de olayları engelleyemez ve böylelikle 31 Ağustos/1 Eylül gecesi bu genç subaylar Kaddafi önderliğinde yönetimi ele geçirir.

 O sırada Kral 1.İdris Türkiye’de idi ve krallık yıkılıp Cumhuriyet rejimine geçildi. Kaddafi kendi siyasi teorisini oluşturmaya başladı. Yayınladığı ‘Yeşil Kitap’ adlı eserinde de bundan bahsetti. Ülkenin resmi adını içinde ‘Kütlelerin devleti’ anlamına gelen ‘Cemahiriyye’ şeklinde değiştirdi.

Kaddafi’nin Amacı;

-Sosyal adaleti sağlamak,

-Sınıflar arası farkları ortadan kaldırmak için sosyalist uygulamayı gerçekleştirmek

-Parlamentoyu kaldırıp halk komiteleriyle halk iktidarı oluşturmak

-Bağımsızlık ve tarafsızlığı korumak gibi ilkeleri Kur’an-ı Kerim’e uygun bir şekilde gerçekleştirmekti.

Ne kadarını gerçekleştirdiği ayrı bir konu.

Kaddafi yönetiminde Arap birliği ile birleşme sağlanamadı, örneğin; “Mısır ve Sudan”, “Suriye”, “Tunus” gibi milletlerle bütünleşme çabaları başarısızlıkla sonuçlandı. AB ile ilişkiler bozuldu, ABD tarafından bombalandı, Afrika’da etkinliği arttırmaya çalıştı,1992 de BM ambargosu başladı vs.

Türkiye ile ilişkileri aslında 1974 teki Kıbrıs harekâtında Kaddafi’nin destekleyici tavrıyla canlılık kazandı. Kaddafi bu olayla Türk halkının gönlünü kazanmayı başardı, Türk firmaları bölgede ihaleler almaya başladı, Türk işçi sayısı arttırıldı.

 Türkiye bu çevrede bölgesel istikrar ve refahı sağlamak amacıyla elinden geleni yapmaktadır. Hem Türkiye olsun hem de batılı devletler için son dönemde Libya ilişkilerinde bir hareketlilik olduğu gözlenmektedir.

-2003 Eylül BM yaptırımlarının kaldırılması,

-2003 Aralık Libya’nın kitle imha üretiminden vazgeçmesi üzerine yaptığı açıklama,

-2004 ABD’nin Amerikan ticaret yaptırımının kaldırılması,

-Petrol üretimini arttırıcı politikalar,

-2004 te Kaddafi yönetiminden bu yana ilk İngiliz başbakanının ziyareti (Tonny Blair),

-ABD’nin Libya’yı teröre destek veren ülkeler arasından kaldırması gibi gelişmeler siyasi ve ticari alanda Libya’nın etkisini arttırmıştır.

Ortadoğu’daki Devrimlerin Nedenleri

Domino etkisiyle hızlı bir şekilde gerçekleşen, demokratikleşme amacıyla yapılan devrimlerin istenilen amaca ulaşıp ulaşmayacağı yani istikrar ve demokrasi arayışlarının bitip bitmeyeceği, bölgede demokratikleşme mi, radikalleşme mi yoksa yeni bir Irak durumunun mu oluşacağı, soruları hala belirsizliğini korumaktadır.

TUNUS

Bildiğimiz üzere dominonun ilk taşıdır.17 Aralık 2010’da işsizlik ve polis şiddeti yüzünden bir gencin kendisini yakmasıyla başlamış ve kısa bir süre sonra Bin Ali döneminin sonunu getirmiştir. Hem Tunus’taki hem diğer devletlerdeki isyanların ortak sebebi aynıdır aslında. Bunlar;

-Devlet başkanlarının uzun süren hâkimiyeti

-İşsizlik

-Demokrasi ve insan haklarından yoksunluk

-Genç nüfusun yönetimden memnun olmaması gibi nedenler sayılabilir.

Bunlara ek olarak da Wikileaks belgelerindeki yolsuzluk iddiaları ve Obama yönetiminin terörizme karşı savaşta Bush’a nazaran daha yumuşak politikalar üretmesini söyleyebiliriz.

Tunus’un önemi aslında; Fransa ile iyi ilişkiler kurması, AB ve Afrika birliğine üye olması sonucu AB, Arap ve Afrika kıtasında uzlaştırmacı role sahip olmasıdır.

Şaşırtan nokta ise; tüm bunlara rağmen bu ülkede isyanların olmasıdır.

Tunus’un Batı ile iyi ilişkiler içinde olması, İsrail’i önemseyen devlet başkanlarına sahip olması, Çin gibi Batı dışındaki diğer devletlerle de iyi ilişkiler içerisinde olması, Bin Ali’nin Mısır ve Libya devlet başkanlarından çok daha kısa sürede istifa etmesi, bölgedeki diğer devletlerden farkıdır.

MISIR

Mısır’daki etki Tunus’tan daha büyüktür. Mısır’ın sömürge geçmişinin olamaması, Batı ve İsrail ile ilişkilerinin sürekli iyi olması ve en önemlisi Süveyş Kanalı’na sahip olması önemini anlamaya yetmektedir.

Buradaki isyanların da aynı Tunus’ta ki gibi işsiz bir gencin kendini yakarak başladığını söyleyebiliriz. Mısır’daki isyanlar diğer isyanlara göre daha yoğun ve şiddetten uzak geçmiştir. Özellikle de Tahrir meydanındaki yoğun protestolara ve ordunun da isyanlara sessiz kalması ve hatta ordunun isyancılardan yana olması Mübarek’in istifasını hızlandırmış ve görevini başbakan yardımcısı Omar Süleyman’a bırakmasına neden olmuştur.

CEZAYİR

1999’dan beri yönetimde olan Buteflika toplum düzenini sağlamak adına büyük çaba sarf etmesine, ekonomide büyümeyi sağlamasına rağmen 3.döneminde kazandığı seçimlerdeki hile ve yolsuzluk yaptığı iddialarıyla halkın tepkisini almaya başlamıştır. Tüm bu sorunların ortaya çıkması, 25 Nisan da iki kişinin kendisini yakmasıyla isyanın başlamasına sebep olmuştur. Diğer isyanlarda olduğu gibi burada da ekonomik sorunlar söz konusudur. Özellikle de yiyecek fiyatlarındaki aşırı yükselme olduğunu söyleyebiliriz.

 Buteflika’nın 19 yıllık olağanüstü hali kaldıracağını açıklaması üzerine ise isyanlar hafiflemiştir.

FAS

Fas’taki asıl ilginç nokta ise; protestoların tam anlamıyla ‘demokratikleşme’ üzerinde değil de halkın Kral 6.Muhammed’in bazı haklarından vazgeçmesi üzerine yoğunlaşmıştır.

ARAP YARIMADASI

Despotik rejimlere rağmen Bahreyn, Umman, Yemen, Ürdün, Suudi Arabistan’da da eylemler gerçekleşebilmiştir. ‘İşsizlik’ Petrol zengini bu ülkelerinde isyan nedenidir.

LİBYA

Devrimler arasındaki en şiddetli olanı ve hala belirsizliğini koruyanı kuşkusuz ki Libya’dır. Başta Fransa olmak üzere birçok devletin Libya üzerindeki politikaları ve çok fazla petrol rezervlerine sahip olmasına rağmen, halkın insan haklarından yoksun ve sefalet içinde yaşaması, Kaddafi yönetiminin 1969’dan beri iktidarda olması, demokrasiden uzak baskıcı yönetimi benimsemesi isyanların nedenidir. Hükümete yönelik bir isyan olarak başlamasına rağmen giderek Kaddafi’nin sert tutumları neticesinde ona yönelik bir isyan haline gelmiştir. Bu da ülkenin Kaddafi yanlıları ve muhalifler diye bölünmesine ve devrimden ziyade iç savaşa dönüşmesine neden olmuştur. Kaddafi’nin sert tutumu sonucu olayların tamamen Kaddafi kontrolünden çıkması ve bazı devletlerin BM çatısı altında Libya’ya müdahaleleri olayların boyutunu göstermektedir.

LİBYA’YA MÜDAHALE SÜRECİ

NEDEN?

4 maddeyle açıklayabiliriz. Bunlar;

 -Libya’nın özellikle de liderinin dış dünyaya karşı sorunlu bir politika izlemesi,

-Büyük petrol rezervlerine sahip olması,

-11 Eylül sonrası El-Kaide ile olan bağlantıları,

-Özellikle Fransa’nın tarihsel olarak bakıldığında da o bölgede etkinlik kurmak istemesi sonucu bu süreci kendi lehine çevirme çabası içerisinde olması şeklinde sıralayabilir.

MÜDAHALE SÜRECİ VE DEVLETLERİN TUTUMU

Sorunun uluslararası kamuoyunun gündemine oturması pek de zor olmamıştır. Başta ABD, Ortadoğu’daki gelişmelere bir süre sessiz kaldıktan sonra olayların büyümesi ve ülkedeki karışıklığın başta küresel enerji piyasalarını olumsuz etkileyeceği düşüncesiyle bu sessizliğini bozmuştur. ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton’ın ‘çözümün BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla gerçekleşebileceği’ söylemi üzerine NATO müdahalesi gündeme gelmiştir.

 Bunu üzerine BM Güvenlik Konseyi,26 Şubat 2011’de 15 üyenin oybirliğiyle aldığı 1970 sayılı ‘ ülkeye ambargo uygulamasına dair kararını Kaddafi‘nin tavrında değişiklik olmaması ve bu kararın çiğnendiği haberleri üzerine BM Güvenlik Konseyi 17 Mart 2011’de Libya’daki gelişmelerin Uluslararası barış ve güvenliği tehdit ettiği gerekçesiyle 10 üye ülkenin ‘kabul’ ve 5 üye ülkenin ‘çekimser’(Rusya, Almanya, Çin, Brezilya, Hindistan) oy kullanması sonucu 1973 sayılı kararla ‘acil ateşkes’ talep ederek Libya üzerinde ‘uçuşa yasak bölge’ oluşturulmasını onayladı. Bu kararda özellikle vurgulanan ‘Libya’daki sivillerin korunması için gerekli tüm önlemlerin alınacağı ve her türlü yabancı işgal güçlerinin ülke topraklarında bulunmayacağı oldu.

El Cezire’nin Kaddafi’nin Bingazi’ye saldırdığı haberleri uluslararası kamuoyunu hareketlendirdi. Bu iddiaları yalanlamak adına Libya Dışişleri Bakanlığı’nın ‘ateşkes gerçek ve güvenilir. Libya Hava Kuvvetleri saldırmıyor’ açıklaması, JANA (Libya resmi haber ajansı)’nın El-Kaide’nin Bingazi deki Kaddafi güçlerine saldırdığına dair yayını gibi haberler uluslararası kamuoyunu inandırmadı ve Kaddafi’nin ateşkesi ihlal ettiği görüşü ileri sürüldü.

 Libya’daki karışıklığın dinmeden artması üzerine ABD, AB ve Arap Birliği üyesi ülkeler Kaddafi güçlerinin sivil isyancılara yönelik saldırısını BM‘nin verdiği yetki çerçevesinde durdurmak üzere Libya’ya yapılan askeri müdahaleyi görüşmek için Fransa’nın başkenti Paris’teki Elysee Sarayı’nda 19 Mart 2011’de toplandı. NATO’nun bu olağanüstü zirve sonucunda duruma el atacağı söylendi.

Zirve sonrası Fransa’nın vakit kaybetmeksizin askeri müdahale kararının alındığını söylemesi üzerine hemen harekete geçti ve 20 kadar Fransız Rafael Savaş uçakları Libya üzerinde bombardımana başladı. Fransa bu operasyonu “Harmattan”, İngiltere ‘Ellamy’ ve ABD’de ‘Operation Odyssey Down(Şafak operasyonu)’ diye adlandırırken Kaddafi bu operasyona ‘Haçlı Seferi’ diyerek Akdeniz ve Kuzey Afrika’yı ‘savaş alanı’ ilan etti.

Bu müdahalenin “insani müdahale” çerçevesinde hukuka uygun yapılması dünya kamuoyuna, insani vicdana ‘meşru’ sayıldığı anlamına gelmez. Çünkü adı ne kadar insani müdahale olsa da özünde askeri bir müdahaledir. Şiddetin şiddetle çözümü de tartışılır. Elbet bu operasyonun başarılı sonuçlar verip vermeyeceğini ilerleyen zamanlarda göreceğiz.

Bu hava saldırılarının taraflar arası gerilimin tırmanmasına, insanların güvenlik için göç etmelerine sebep olduğunun geçmişten örneklerle hatırlamak mümkün. Bu hava saldırılarının sivil halkı korumak amacıyla hedefi ne kadar vurduğu da soru işareti-?

Sonuç olarak; belirsizliğin hâkim olması, görüş ayrılıkları, Fransa’nın aceleci tutumu, insanları korumak amacıyla gerçekleşmesi gereken harekâtın güven derecesini ve meşruiyetini zedelemektedir.

Bu harekâtta devletlerin tutumunu alt başlıklar halinde incelersek

RUSYA VE ALMANYA

Rusya ve Almanya’nın belirsiz tutumu ve çekimser oy kullanmaları dünya kamuoyunu şaşırtmıştır. Hele ki Rusya’nın harekâtı veto etme hakkı varken.

Rusya’nın tavrını ilk olarak Medvedev ve Putin arasındaki görüş ayrılıklarına bağlayabiliriz. Rusya’nın bu kararı veto etmemesinin ardından, Rusya Trablus Büyük Elçisi Vladimir Çamov’un ani olarak görevden alınması dikkatleri çekti. Bunun nedeni Rus basınında “Çamov’un Libya konusundaki tutumunun yönetimin tutumu ile örtüşmemesi” şeklinde yer aldı. Bunun üzerine başbakan Putin’in 1973 sayılı kararı “kusurlu ve özürlü” şeklinde değerlendirmesi ve Harekâta “Haçlı Seferi” benzetmesini yapması ve başkan Medvedev’in buna cevabının “böyle deyişlerin kullanılması kabul edilemez” şeklinde olması ikili arasındaki fikir ayrılıklarını açıkça göstermektedir. Medvedev’in bu tavrı 2012 seçimleri öncesi olumsuz etkiler yaratırken, Putin halkın desteğini almıştır.

Rusya’nın bu çekimser tavrının ve müdahaleyi veto etmemesinin diğer nedenlerini ise; bu gibi olayları devletlerin içişleri olarak yorumlayıp müdahale edilmemesi gerektiği görüşünü benimsemiş olmasının kendi içişlerine karışılmaması konusundaki hassasiyetinden kaynaklanmaktadır.

Olayların sona ermemesi durumunda BM’nin Rusya vetosuyla olaylara zamanında müdahale edemediği şeklindeki suçlamalara maruz kalmak istememesi,

Libya ile petrol anlamında iyi ilişkiler içerisinde olmasına rağmen, fazla ön planda görünmemesinde; bu tavrının Libya’nın Ukrayna ile yaptığı petrol anlaşmasına bir tepki olarak görülmesi,

Müdahalenin olumsuz sonuçlanması neticesinde ise bölgede oluşacak batı karşıtlığını lehine çevirmek istemesi şeklinde açıklayabiliriz.

Almanya ise bizde olduğu gibi seçim öncesi böyle bir müdahalenin olumsuz olacağı düşüncesiyle çekimser kalanlardan. Ayrıca bu müdahalenin olumsuz sonuçlarının Avrupa’ya büyük ölçüde zarar verebileceği düşüncesi de hâkim.

İTALYA

İtalya bölgenin eski sömürgecileri olarak pek gündemde kalmayı istemiyor diyebiliriz. Ayrıca Kaddafi’nin üzerinde baskısı var.

ABD ve FRANSA

ABD’nin Irak ve Afganistan’daki sert tutumunun aksine Libya konusunda çok fazla ön plana çıkmaması İslam dünyasındaki ABD karşıtlığını engellemek olabilir. Bu bağlamda operasyonun sonucu Fransa’ya pahalıya patlayabilir. Aslında Fransa’nın bu kadar aceleci ve ön planda olması Obama’nın işini kolaylaştırıyor ve ayrıca ABD de Obama’nın savaş karşıtı olduğu görüşünü savunanlar olsa bile 2012 seçimlerine adaylığını koyacağını söyleyen başkanın askeri-siyasi anlamda kendisini kanıtlama girişimi de diyebiliriz.

VE TÜRKİYE

Türkiye NATO müdahalesi konusunda öngörüde bulunamamış, NATO’nun “Libya’da ne işi var?” söylemleri hükümet tarafından sürekli dile getirilmiştir. Türkiye, NATO’nun Türkiye’yi toplantılara çağırmayıp sonrada müdahalede bulunacağını açıklaması üzerine tabiri caiz “iki arada bir derede kalmış” ne yapacağını bilememiştir. Bu yüzdende tavrını net bir şekilde ortaya koyamamıştır. Kaddafi’ye “demokrasi ve özgürlük” söylemleriyle seslenmiş ve harekâta ‘ülke bütünlüğünün bozulmaması ve sivillerin zarar görmemesi çerçevesinde izin vermiştir. Ne olursa olsun Türkiye gerek insani yardım gerek güvenli ulaşım gibi konularda bu bölgeye elinden gelen desteği vermektedir.

SONUÇ

Bu müdahale Obama’nın da belirttiği gibi  ‘Kaddafi gitmeli’  anlayışı üzerine kuruluydu ve NATO’nun ‘sınırlı harekât’ çerçevesinde karadan müdahale yapmayacağını açıklaması aslında Kaddafi’nin başarı anlamında bir çıkış şansı olabileceği düşüncesiyle savaşa sıkı sıkıya sarılmasına sebep olmuştur. Müdahaleyi gerçekleştiren güçlerin kendi içinde ayrılıklar yaşaması da, müdahalenin görünen; yani ayaklanmayı durdurma, Kaddafi’nin gitmesi, amacını zora sokmakta, Kaddafi’yi cesaretlendirmektedir. Bu çerçevede Kaddafi’nin inadını sürdüreceği, gitmemekte direneceği ortadadır.

Geçmişte de böyle girişimlerin yaşandığı ve öğrenildiği gibi Libya da da barışın uzak olduğu ve tarafların kendi ideolojilerini gerçekleştirmek için, tahmin edilemeyecek rakamlara ulaşan insan ölümlerine göz yummaları ve diğer devletlerin de buna sessiz kalması, insanoğlunun çıkar uğruna vurdumduymaz davrandığının bir kanıtıdır.

Sonuç olarak Ortadoğu’ya bu müdahalelerin sebebi sadece petrol ve doğalgaz değildir. Ortadoğu üç kıtayı birleştiren bir bölge olmasının yanı sıra 3 dini içinde barındıran da bir bölgedir. Bu bakımdan Ortadoğu da petrol ve doğalgaz rezervleri tükense dahi dünya da önemini asla yitirmeyecek bir özelliğe sahip bir bölgedir. Ve ne yazık ki kardeşi kardeşe düşürme politikasıyla din, kültür ve coğrafi bağlamda üzerinde oynanan oyunların farkına varmadıkça, diğer devletlerin üzerinde çalıştığı bir ‘çıkar projesi’ olmaktan öteye geçemeyecektir.

 

Dilek KÜTÜK

Trakya Üniversitesi

Uluslararası İlişkiler Bölümü

 

 

 

KAYNAKÇA

Ceviz,Nurettin,’Libya Tarihine Kısa Bir Bakış’, http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2011314_NURETTIN.CEVIZ.2.2.2.pdf

Ceviz,Nurettin,’Tarihten Günümüze Libya’, http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2011325_orsam.libya.1..pdf

Oğan,Sinan,’NATO’nun Libya’da Ne İşi var mı Demiştiniz?’, http://www.sinanogan.com/yazi.aspx?ID=2370

Çandar,Cengiz,’Ortadoğu Nereye?Türk Dış Politikası Ne Yöne?’ http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=17491525

Çakmak,Cenap,’Ortadoğu’da Devrimler ve Türkiye’, http://www.bilgesam.org/tr/images/stories/rapor/ortadogudevrim.pdf

Ayhan,Veysel,’Libya Savaşı,Uluslar arası Etkileri ve Türkiye’nin Konumu’, http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/201146_kapakkonu1.veysel.ayhan.28.pdf

Tekin,Segah,’’ ‘İnsani Müdahale’ Kavramı ve Libya’nın Geleceği ’’http://www.sde.org.tr/userfiles/file/INSANI%20MUDAHALE%20KAVRAMI%20VE%20LIBYA%20GELECEGI%20analiz.pdf

(Der), http://www.usakgundem.com/dosyalar/43Ho10KLAuP1BrlNFiT1ELtynFInD3.pdf

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...