Muhalafet güçlerinin başkent Trablus’un denetimini ele almasıyla birlikte Libya’da yeni bir dönem başlamıştır. 15 Şubat sonrası dönemde Kaddafi rejimine karşı doğrudan isyan eden bölgelerin başında Bingazi’nin yanı sıra Trablus, Zintan ve Zaviye gelmekteydi. Göstericilerin merkezi olan başkent Trablsu’taki meydan uzunca bir dönem muhalfilerin toplantı ve özgürlük taleplerini dile getirdiği bir alan olmuştu. Ancak Kaddafi, Bingazi hariç diğer üç bölgede kontrolü kısa sürede kurarak isyanın başkentte etkili olmasının önüne geçmişti. Bu bağlamda 19 Marta Libya’ya askeri müdahalenin yapılmasından sonra Doğu Libya’da muhalifler güvenli bir bölge oluşturmayı başarırken Batı’da kalan rejim karşıtı kabileler ise Kaddafi’nin askeri baskısı nedeniyle askeri direnişi bir süreliğine de olsa bırakmışlardı. Bu bağlamda Trablus ve çevresindeki Zintan, Warfallah ve Tarhuna gibi hem sayısal hem de etki olarak oldukça önemli olan kabileler muhaliflerle birlikte hareket etmelerine rağmen askeri bir varlık göstermekten çekinmişlerdi. Bir örnek vermek gerekirse, başkent Trablus’ta ve Batı’daki Tarhuna bölgesinde etkin olan Tarhuna kabilesi üyelerinin yaklaşık 900 bin ile 1 milyon arasında olduğu ileri sürülmektedir. Trablus bölgesinde isyana destek veren bir diğer kabile ise Zintan kabilesidir. Zindan ve Trablus’ta yaşayan kabile üyeleri 16 Şubattan itibaren güçlü bir direniş sergilemişlerdir. Ancak Kaddafi her iki aşireti de 19 Mart öncesi askeri müdahale ile kontrol altına almayı başarmıştı. Ne var ki baskı ile kurulan denetim NATO’nun karadan ve muhaliflerin de doğudan başarılı askeri operasyonları sayesinde zayıflayınca bu aşiretler de yeniden isyan etmiş ve zayıflayan Kaddafi güçlerine öldürücü darbeyi vurmuştur.
Kaddafi Sonrası Libya’yı Bekleyen Senaryolar
Libya’daki Yeşil Meydan bir kez daha Kaddafi karşıtı kesimlerin özgürlük gösterilerine sahne olmaktadır. Ancak bu kez diğerlerinden farklı olarak Kaddafi’nin devrildiği oğlunun ise yargılanmak üzere tutuklandığı bir dönemde gösteriler yapılmaktadır.
Daha önce, isyancıların lideri pazar günü Kaddafi’nin oğlu Şeyfülislam’ın bir turist köyü olan batı Trablus’ta tutuklandığını söylemiştir. Kaddafi’nin nerelerde olduğuna dair bir ifade bulunmamaktadır. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barak Obama da Kaddafi’nin “artık kendisinin Libya’yı yönetmediği gerçeğini kabul etmek” zorunda olduğunu söylemiştir. Martha’s Vineyard’da yaptığı açıklamada Obama “Libya’nın geleceği şimdi Libyalı insanların elindedir” demiştir. Obama isyancılarla yakın işbirliği yapacağı konusunda söz vermiş ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Libyalı insanların temel haklarına saygı duyulması konusunda ısrar etmeye devam edeceğini söylemiştir. Luis Moreno-Ocampo, Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısı, Şeyfülislam’ın gözaltına alındığını ve UCM’nin isyancı Ulusal Geçiş Konseyi ile kendisinin Hague’e transferi konusunda görüşeceklerini ifade etmiştir.
Şeyhülislam, babası ve Libya istihbarat başkanına bu yılın başında iddiaya göre rejime karşıtlarına yapılan şiddetli engellemelerin ilk günlerinde siviller üzerinde yasa dışı saldırılar düzenleme, planlama ve saldırılara katılma konusunda soruşturma başlatılmıştır. Aynı zamanda, Kaddafi’nin en büyük oğlu, Muhammed, isyancılara teslim olmuş ve çok kısa bir süre sonra Al Jazeera’ye konuşmuştur. Görüşmede, üzgün bir ses tonu ile erdem eksikliğinin Libya’da krize ve devrime sebebiyet verdiğini bildirmiştir. “Ben hiçbir zaman bir hükümet ya da güvenlik çalışanı olmadım; ancak bizi bugüne erdem ve ileri görüş eksikliğinin getirdiğini söyleyebilirim. Farklarımız çok daha kolayca çözülebilirdi.” demiştir.
ORSAM olarak Libya’da ilk halk muhalefetinin başladığı günlerden itibaren Libya’da Kaddafi yönetiminin, kabileler arası uzlaşıya dayalı olarak kurulduğunu ve söz konusu uzlaşının son bulmasıyla iktidarı bırakmak zorunda kalacağını ifade etmiştik. Osmanlı döneminde Libya toplumsal yapısına uygun yönetim şekilleri kurulmuştu. Fakat İtalyan’lar Libya’ya girdiklerinde aşiretlerin gücünü ve etkisini göz ardı ettiler. Bunun üzerine uzunca bir dönem aşiret isyanlarıyla uğraşmak zorunda kaldılar ve hiçbir zaman Libya üzerinde tam bir kontrol kuramadılar. Nitekim 19 Mart 2011’de Fransa ve ABD’nin öncülüğünde başlayan hava harekâtının üzerinden aylar geçmesine ve koalisyonun hava operasyonlarını NATO’ya devretmesine rağmen Kaddafi askeri olarak NATO güçlerine ve muhaliflerin saldırılarına karşı güçlü bir direnç göstermiştir. Bunun temel nedenleri arasında Libya’nın sahip olduğu toplumsal yapı ile muhaliflerin askeri ve lojistik anlamda iyi organize olmayışı sayılabilir. Askeri anlamda zayıf olan muhalifler geçen zaman zarfında NATO’nun desteğiyle askeri bir strateji ve komutanlık kurabildikleri gibi kara operasyonlarında da NATO güçleri ile eşgüdüm içerisinde hareket etme yeteneklerini geliştirmişlerdir. Sayısal olarak muhalefeti destekleyen kabilelerin çoğunlukta olması Kaddafi için önemli bir dezavantaj oluşturmaktaydı. Diğer yandan çatışmaların başladığı ilk günlerde bile Zaviya ve başkent Trablus’taki Zintan, Tarhuna ve Warfallah gibi aşiret üyeleri Kaddafi karşıtı gösteriler düzenlemiş ancak Kaddafi’nin orantısız askeri güç kullanması ile bu aşiretler kontrol altına alınmıştı. Ardından, Doğu bölgesindeki muhalif aşiretlerin ve NATO’nun askeri baskılarının sonuç vermeye başlamasıyla birlikte bir anlamda bekleyişte olan batıdaki muhalif aşiretler de yeniden harekete geçmiştir. Zaviya ile başkent Trablus’un denetimini ele geçirme konusunda oldukça önemli bir başarı sağlamışlardır. Bununla birlikte cephe üzerinden de görülebileceği üzere Kaddafi aşireti ile Kaddafi’yi destekleyen Abdullah Sunisi gibi liderlerin yer aldığı Mugariha aşiretinin etkin olduğu bölgelerde henüz bir çatışma yaşanmadığı görülecektir. Bu çerçevede asıl sorun Kaddafi sonrası dönemde Libya’nın nasıl bir iktidar yapısı kuracağıdır.
Libya’da kurulan ve kurulacak bir iktidarın temel meşruiyeti kabileler arası uzlaşıya dayanmasıyla doğrudan ilişkili olduğunu yinelemekte fayda vardır.
Libya 140 aşiretten oluşan ve bunlardan yaklaşık 10’un iktidar çemberini oluşturduğu bir siyasal yapıya sahiptir. 1969 sonrası dönemde Kaddafi büyük aşiretlerin desteğiyle günümüze kadar süren bir iktidar kurmayı başarmıştır. Aşiretleri kendi içerisinde birbirine karşı oynayan ve kendi aşiretini 1993’ten sonra askeri birimlerde üstün bir konuma getiren Kaddafi karşısında yerel güçlerin tek başına muhalefet etmesi, iktidarı değiştirmeye yetmemişti. Nitekim, uluslararası müdahale olmasaydı, Kaddafi’nin 15 Şubat sonrası gelişen muhalefeti bastırabilecek güçte olduğu görülmüştü. Ancak Fransa başta olmak üzere Batının müdahalesinin başlaması, Kaddafi için de sonun başlangıcı olmuştur. Bu aşamadan sonra Kaddafi’nin yapmaya çalıştığı, kendisini destekleyen aşiretlerin yardımıyla muhalif güçlerin askeri anlamda ilerlemesini durdurmaktı. Ancak NATO’nun Kaddafi’ye bağlı kara gücünü önemli darbeler vurmasıyla bu stratejisi de boşa çıkmıştır.
Muhaliflerin stratejik olan başkent ve çevresinde askeri denetim kurmasıyla Kaddafi’nin iktidar dönemi de bitmiş olmaktadır. Ancak muhaliflerin kazandığı askeri başarı kısa sürede demokratik bir Libya’nın kurulacağı veya iç çatışmaların hemen son bulacağı anlamına gelmemektedir. Çünkü henüz hiçbir muhalif güç, Sirte ve Trablus bölgesinde etkili olan Kaddafi aşiretinin bulunduğu bölgeye geçmiş değildir. Ayrıca Kaddafi’yi destekleyen Fizan’ın içlerine kadar olan bölgede muhaliflerin etkili olduğu ileri sürülemez. Bu bölgede muhalif aşiretlerin etkisinin sınırlı olması, askeri operasyonu engellemiştir. Muhalif güçlerin Trablus’un ardından Kaddafi ve Magariha aşiretlerinin bulunduğu bölgeye girmesi ve sivil halka karşı güç kullanması oldukça riskli bazı sorunlara yol açabilir. Dolayısıyla muhalifler kazanmış oldukları askeri başarıyı siyasi bir zafere dönüştürmek için yıllardır rejimi destekleyen büyük aşiretlerle uzlaşıya gitmek zorundadır. Aksi durumda NATO’nun operasyonlarının bitirmesinden ve Libya misyonundan çekildiğini açıklamasından sonra Libya bir aşiretler arası iç savaşa sürüklenebilir. Bunu engellemenin tek ve yegâne yolu toplumsal yapıya uygun bir siyasal sistem kurmaktır. Trablus’taki başarının ardından başlayacak olan idari ve siyasi yapılanma sürecinde tüm aşiretlerin sürece katılımın sağlanması için başta Türkiye olmak üzere tüm uluslararası güçlerin birlikte hareket etmesi gerekmektedir. Diğer yandan toplumsal uzlaşı sağlanmaz ise muhaliflerin Kaddafi’yi devirmesine rağmen Libya’nın istikrara kavuşması oldukça güç olabilir.
Sonuç olarak Libya’da yeni bir dönemin başladığına tanıklık ettiğimiz şu günlerde Kaddafi’nin devrilmesini Libya’daki çatışmaların son bulduğu olarak algılamamamız gerekir. Libya’nın toplumsal yapısının aşiretlerden oluştuğunu ve düne kadar muhalif olan aşiretlerin bugün iktidar olduğunu ancak aynı şekilde düne kadar iktidar olan aşiretlerin de bugün itibariyle sessiz bir muhalefet grubunu oluşturduğunu dikkate almamız gerekir. Dolayısıyla Libya misyonuna katılan ülkelerin Libya misyonunu başarı ile tamamlamaları için yapması gereken en önemli girişimlerin başında Kadddafi sonrası dönemde aşiretler arasında yeni bir toplumsal uzlaşı kurarak iktidarı bu güçler arasında bölüştürmek gelmektedir. Aksi durumda Libya NATO’nun çekilmesinin hemen ardından ciddi bir iç savaşa sürüklenebilir. Muhaliflerin Sirte ve Magariha bölgesine henüz girmemeleri de bu kabilelerle savaşmayacakları anlamına gelmemektedir. Ancak bu kabileler büyük bir olasılıkla askeri yenilgiyi şu an için kabul edeceklerdir. Ancak bu hiçbir zaman isyan etmeyecekleri anlamına gelmez. Sonuç olarak, Kaddafi’nin devrildiği son askeri başarının siyasi bir zaferle taçlandırılabilmesi için tüm aşiretlerin içinde yer bulduğu yeni bir siyasi yapıya ihtiyaç vardır.
Yazının İngilizcesi için tıklayınız…
Doç. Dr. Veysel Ayhan
ORSAM Ortadoğu Danışmanı
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Öğretim Üyesi
Kaynak: ORSAM