Libya Nereye? Türkiye Nerede?

Tunus’ta başlayan isyan ateşininin domino etkisiyle yayılmasının ardından tüm orta doğu alışılmışın dışında günler geçiriyor. Yıllarca diktatörlerin baskısıyla yönetilen halklar, demokrasi taleplerini çok açık bir şekilde ortaya koyuyorlar. Suriye dâhil birçok ülkede halk hareketleri yaşanıyor olsa da Libya’da durum diğerlerinden çok farklı. Ülkeyi 42 yıldır demir yumrukla yöneten Kaddafi kendi halkından gelen demokrasi talebini görmemekte fazlasıyla ısrarcı davrandı ve silahlarını özgürlük isteyen vatandaşlarına doğrulttu. Libya’da son bir aydır yaşanan olaylara baktığımızda mevcut durumun adeta bir iç savaş halini aldığını, akli dengesinin yerinde olduğu şüpheli olan Kaddafi’nin kendi halkına savaş uçaklarıyla saldırdığını gördük.

Diktatörler Devri Bitiyor…

Gerek Mısır’da, gerekse Tunus’ta yaşananlar orta doğuda baskıyla yönetilmiş diğer halkları cesaretlendirdi. Bu nedenle isyan ateşinin kendi ülkelerini yakmasından korkan başta Beşer Esad olmak üzere liderler, koltuklarında oturmaya devam edebilmek için halklarına reform sözleri verdiler. Bu nokta doğru bir analiz  yapmak için son derece önemli. Orta Doğu’nun anti-demokrat liderleri artık haklarına rağmen koltuklarında oturamayacaklarını anlamaya başladılar. Reform sözlerinin birbiri ardına verilmesi bu durumun en iyi göstergesidir. Başka bir deyişle artık bu coğrafyada diktatörlerin devri miadını doldurmak üzere. Küreselleşmenin en üst düzeylere geldiği, iletişim olanaklarının sınır tanımadığı günümüzde yıllarca baskıyla yönetilmiş halkları durdurmak artık çok zor. Matbaa’nın icat edilmesi Rönesans ve Reform’da ne kadar etkiliyse, internet kullanımının yaygınlaşması da bu halk hareketlerinde aynı ölçüde etkilidir. Hal böyleyken Libya Halkı’nın başlattığı isyandan vazgeçmesi çokta olası görünmüyor ancak Kaddafi hala bu savaştan galip çıkabileceği düşüncesini bırakmıyor.  

Ne yazık ki Kaddafi’nin isyanı bastırmak adına yaptıkları sınır tanımadı ve işleri içinden çıkılmaz bir hale getirdi. Şimdi bugün bazı Amerikan karşıtı çevreler Libya’ya yapılan müdahaleyi ağır bir dille eleştiriyorlar. Bununla yetinmeyip bu noktadan AK Parti’ye de saldırmaya çalışıyorlar. Libya’daki hava harekâtını bir işgal olarak görenler sanıyorum ki Kaddafi’nin halkına yaptıklarından habersizler. Özellikle bu harekâtı Irak Savaşı’na benzetenleri anlamak oldukça güç. Libya’ya düzenlenen operasyon Irak’tan ziyade Kosova’yla benzerlikler göstermektedir. Unutmayalım ki Miloseviç o dönemde Kosova’daki Arnavutları nasıl katlettiyse, Kaddafi de bugün Libya’da aynı şeyi demokrasi talep eden Libyalılara yapmaya yeltendi. Kosova’da yaşananlara uluslararası camia kayıtsız kalmış olsaydı bugün Kosova’da bir tek Arnavut yaşıyor olmazdı. Uluslararası camia Libya’da Kaddafi’ye göz yumsaydı, sivil halkı katleden Kaddafi’yi ve tüm baskıcı rejimleri ödüllendirmiş olacaktık. Bu nedenle Birleşmiş Milletler’in aldığı karar son derece doğrudur. Operasyonun hayata geçirilmesinde birtakım sorunlar olsa da, NATO’nun komutayı devralmasıyla taşlar yerine oturacaktır.  

Türkiye Figüran Bile olamamış…! 

Bir diğer husus ise ana muhalefetin AK Parti’nin dış politikasını Libya’dan yola çıkarak eleştirmesi. Kılıçdaroğlu diyor ki Türkiye Paris’teki toplantıya dahi çağırılmadı, Libya olayında figüran bile olamadı. AK Parti izlediği dış politika nedeniyle dünyada yalnızlaşmış! Uluslararası ilişkilerde meydana gelen hadiselerde çok çabuk kesin yargılara varmak kadar büyük bir yanlış daha yoktur. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamalarına baktığımızda, CHP’nin dış politika vizyonunun ne denli zayıf olduğunu net bir şekilde görebiliyoruz. Türkiye’nin Paris’teki toplantıya çağırılmamasından böyle bir genel yargıya varmak körü körüne eleştirmekten başka bir şey olamaz. Sarkozy’nin Türkiye karşıtı tavırlar ve bu şekilde iç politikada puan kazanma çabasını dikkate almak gerekir. Fransa Libya olayında aceleci davranarak adeta rol çalmaya çalıştı ancak uluslararası ilişkilerin dinamikleri bu operasyonu Fransa’nın yürütmesine izin vermedi. Türkiye’nin figüran mı yoksa başrol oyuncusu mu olduğu NATO’nun devreye girmesiyle ortaya çıktı, gün geçtikçe de Türkiye’nin rolü çok daha iyi anlaşılacaktır. Operasyonun amacının Kaddafi’yi devirmek olmadığı, zaten bunun bir kara harekâtı olmadan mümkün olmadığı biliniyor. Sürdürülen hava harekâtı ve ‘no flight zone’ uygulaması oyun teorisinde ‘perfect detterence’ ve ‘extended detterence’ teorileriyle açıklanabilecek hamlelerdir. Bu oyunun sonunda esas olan Kaddafi’yi halkının taleplerine karşılık vermeye ikna etmektir. ABD ve ya Fransa Libya’ya saldırabilir, hava harekâtları düzenleyebilir ancak gerek Kaddafi’yle gerekse Libya Halkı’yla iletişim kurmayı en iyi yapacak olan ülke Türkiye’dir. O nedenle Paris toplantısına davet edilmemiş olması Türkiye’nin figüran olduğunu göstermez. Aksine Fransa’nın Türkiye’yi kendine rakip olarak gördüğünün de bir kanıtıdır bu durum. Ayrıca Türkiye’nin muharip güç olarak operasyona katılmayıp, Afganistan’da olduğu gibi insani yardım hususunda devreye girecek olması ilerleyen günlerde Türkiye’nin elini güçlendirecek, batı bloğuyla Libya arasındaki iletişimi en iyi şekilde kurmasına önemli katkı sağlayacaktır.  

İngiltere, Kıbrıs’taki Bağımsız Üslerini Kullandı!

Son olarak altını çizmek istediğim nokta Kıbrıs’la ilgili. Malum İngiltere Libya’ya Kıbrıs’taki üslerinden kalkan uçaklarla saldırıyor. Ada tam anlamıyla İngiltere’nin lojistik üssü haline gelmiş durumda. Kıbrıs Rum Halkı, operasyonlarda adadaki üslerin kullanılmasından son derece rahatsızlık duyuyor, Kaddafi’nin Kıbrıs’ı vuracağından korkuyor. İngiltere, bu üsleri geçmişte Irak’ı bombalamak için de kullanmıştı. Ancak Rumların tepkisinin bir sonuç getirmesi mümkün değil zira adada bulunan İngiliz üsleri bağımsız. Bu üsler Kıbrıs’ın tümünün %2.75’ini oluşturuyor ve İngiltere bu üsleri hiç kimseye hesap vermeden, istediği gibi kullanmakta serbest. Düşündürücü olan nokta ise bu durumun Libya’ya olan saldırıyla, Rumların Kaddafi korkusuyla gündeme gelmesi. Kıbrıslı Rum’lar Türkiye’nin sözde işgalinden bahsediyorlar ancak İngiltere’nin bağımsız üslerini sorgulamıyorlar. Annan Planı hayta geçmiş olsaydı, sözde Türk işgali sona ermiş olacaktı ancak İngiliz üsleri bağımsız bir şekilde varlıklarını sürdürmeye devam edeceklerdi. Ne yazık ki bu durum Türkiye’de çok fazla gündeme getirilmedi. Bu husus Kıbrıs Sorunu’nun içerisinde barındırdığı en önemli fakat ne yazık ki sorgulanmayan noktalardandır. Libya vesilesiyle hem Kıbrıslı Rumların, hem de Kıbrıslı Türklerin, adadaki İngiliz üslerinin statüsünü daha fazla sorgulamasını umut ediyorum. Türkiye’nin Kıbrıs’ta ne işi var diyen zihniyetin, İngiltere’nin de Kıbrıs’ta ne işi var diyerek, bu duruma başkaldırması gerekmektedir diye düşünüyorum.  

 

 

Uluhan Ceran

BİLGESAM TUİÇ Platformu

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Temsilcisi

 

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...