ÖZET
Bu çalışma Venezuela’nın ulus inşa sürecinde Bolivarcılığın yerini tartışarak, “Ulusal bilinç Bolivarcılık ile sağlanabilmiş midir?” sorusuna tarihsel analiz yöntemi ile cevap aramıştır. Venezuela, 1821 yılında İspanya Krallığından bağımsızlığını kazanmış bir İspanyol sömürge vilayetidir. Bağımsızlığın kazanılmasında önemli rol oynayan lider Bolivar; Latin Amerika tarihinde “Kurtarıcı” sıfatıyla yerini almış; bağımsızlık motivasyonunun temelinde yatan eşitlik, anayasa, dayanışma, özgürlük gibi kavramlar 20. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Chavez ile Bolivarcılık öğretisinde yeniden hayat bulmuştur. 1821 yılından itibaren Bolivar’ın hedeflediği değerlerle inşa edilmesi amaçlanan Venezuela Cumhuriyeti’nde, bu inşa çeşitli müdahaleler ve liderden lidere değişen politikalar nedeniyle topluma tam anlamıyla nüfuz edememiştir. Chavez önderliğinde gerçekleşen Bolivarcı Devrim; dayanışmacı, eşitlikçi, adaletli, özgür ve refaha kavuşmuş bir Venezuela ulusunu hedeflemiştir fakat bu amaç ülkede eşitsizlik uçurumunu kapatsa da neoliberalizme karşı bir zafer kazanamamıştır. Bolivarcılığın “Venezuelalılık” anlamına geldiği bu dönem; hedeflediği birleşmeyi sağlayamamıştır.
Anahtar Kelimeler: Venezuela, Bolivarcılık, Chavez, 21. Yüzyıl Sosyalizmi, Latin Amerika
ABSTRACT
This study discusses the place of Bolivarism in Venezuela’s nation-building process, “Could national consciousness be achieved with Bolivarianism?” sought an answer to the question with the method of historical analysis. Venezuela is a Spanish colonial province that gained independence from the Kingdom of Spain in 1821. Leader Bolivar, who played an important role in achieving independence, took place in the history of Latin America as the “Liberator”; Concepts such as equality, constitution, solidarity and freedom, which underlie the motivation for independence, came to life again in the Bolivarian doctrine with Chavez at the end of the 20th century. In the Republic of Venezuela, which was intended to be built with the values targeted by Bolivar since 1821, this construction could not fully penetrate the society due to various interventions and policies varying from leader to leader. The Bolivarian Revolution led by Chávez; It aimed at a solidaristic, egalitarian, just, free and prosperous Venezuelan nation, but although this goal bridged the gap in inequality in the country, it did not win a victory against neoliberalism. This period when Bolivarianism means “Venezuelanism”; it could not achieve the unification it aimed.
Keywords: Venezuela, Bolivarianism, Chavez, 21st Century Socialism, Latin America
Giriş
Simon Bolivar önderliğinde 1821 yılında İspanya’dan bağımsızlığına, 1830 yılında ise Büyük Kolombiya’dan bağımsızlığına kavuşan Venezuela, 1823 Monroe Doktrini ile “ABD’nin koruması altına” girmiştir (Akgemci, 2020a). Sömürgeciliğe karşı verilen savaştan sonra ABD emperyalizmi eksenine giren Venezuela; Chavez ile anti-emperyalist politikalarla şekillenmiştir ve günümüzde hala ABD ile yaşanan politik sorunlar ve onların toplumsal hayata etkisiyle gündemde yer almaktadır. Chavez döneminde değiştirilen anayasa ile beraber “Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti” adını alan ülkeye (Akgemci, 2020b) “Bolivarcı” sıfatını getiren nedenler ile birlikte tarihsel sürecin incelenmesi; Venezuela’yı yeniden refah içinde, dayanışmacı, eşitlikçi hale getirmek amacıyla bir devrimin önderliğini gerçekleştiren Chavez’in politikalarının ulusu ne denli etkilediğini görebilmemizde yararlı olabilir. Bu çalışmada Bolivarcılığın Venezuela ulusu üzerindeki etkisi ele alınacaktır.
Bolivar; İspanya Krallığına karşı yürüttüğü bağımsızlık mücadelesi ile eşitliğe, özgürlüğe ve anayasaya dayanan bir toplum oluşturmayı amaçlamıştır. Bu amaç doğrultusunda İspanya Krallığına çalışan bir memur olmasına rağmen sömürgeciliğe karşı yerliler ile bir birlik göstererek İspanya’dan bağımsızlığın kazanılmasında öncü isim olmuştur. Sömürgeciliğe karşı verdiği bu mücadele ile coğrafyada “Kurtarıcı” kabul edilen Bolivar; Venezuela’nın domestik dinamiklerinin değişimi ile birlikte birleştirici bir unsur olarak yeniden tarih sahnesine çıkmış, Chavez ile birlikte Bolivarcılık ekseninde ulusu birleştiren bir unsur olarak ülke politikalarında izini bırakmıştır.
Bolivar’ın mirası ile, Bolivarcılık şeklinde dayanışma ve Latin Amerika entegrasyonuna dayalı politikalarla 2000’li yıllardaki sürecini geçiren Venezuela; Bolivarcılık ekseninde bir ulusal uzlaşmayı da sağlayamamış, yabancı sermayenin ülkedeki etkisini azaltmaya yönelik politikalar tam anlamıyla bir başarı gösterememiş, fakat yine de Venezuela; Latin Amerika’da 1950’lerde yarattığı “istisna” gibi, 2000’li yıllarda da “sosyalist bir devrim” gerçekleştirerek, “istisna” olarak anılmıştır.
Bu çalışmada; ilk başlıkta Bolivarcılık’ın esinlenme kaynağı olan, Latin Amerika’nın “kurtarıcısı” olan Bolivar’ın bağımsızlık sürecinde ilerlemesi ve Bolivarcılık’ın fikirsel temelleri aktarılacak; ikinci başlıkta ise Venezuela’yı Bolivarcı Devrime hazırlayan nedenler aktarılarak, Chavez’in ulusal refahı hedefleyerek ortaya çıkardığı politikalar ve Venezuela’ya etkisi aktarılacaktır.
2. Bolivarcılığın Ana Fügürü “Simon Bolivar”
Latin Amerika’nın bağımsızlık sürecinin temeli, Criollo öncülerdir (Anderson, 1995). Criollo öncüler; kökenleri İberya’ya dayanan fakat Amerika doğumlu olan beyaz elitlerdir ve mecliste çeşitli görevlere sahiplerdir (Somel, 2020). İspanya Krallığına hizmet eden memurlar; Amerika doğumlu oldukları için hiçbir zaman gerçek bir İspanyol statüsünde görülmemiştir (Anderson, 1995). Simon Bolivar, bu Criollo öncülerden yalnızca biridir. Bolivar, Venezuela bağımsızlık sürecinin lideri haline gelmiş, tarihte “Liberdator” ünvanı ile kahramanlaştırılmıştır. Bolivar’ın bir Criollo olarak bağımsızlık hareketinin liderliğine kadar giden süreci Rehrmann (2017) şöyle aktarmaktadır: Bolivar, “hacienda” adı verilen malikanelerin birinde doğmuştur. Kıtada hiyerarşinin en üstünde bulunan bir aileye mensup olan Bolivar; çeşitli mülkiyetlere sahip elit bir ailenin varisidir. Bourbon reformları etkisi ile eğitim almış olan Bolivar, eğitim yıllarından itibaren sömürgecilik sistemine dair sorunları gözlemlemiştir. Kolonyal sistemin verdiği eğitimin ezbere dayalı olmasının, bir entelektüel birikim ile aydınlanma katmadığını belirtmiş olan Bolivar; kolonyal düzene dair eleştirilerini, Aydınlanma etkisi ile ortaya çıkan eserlerle birlikte; monarşiye, Katolik misyonerliğe ve köleciliğe karşı bir anlayışla dile getirmiştir. Aynı coğrafyadaki bazı “Criollo”lar bu kavramlara karşı eleştirel yaklaşımları reddetmiştir ve sömürgeciliğe içkin kavramların Krallık’ın bir zenginliği olduğunu belirterek Bolivar ile karşıtlığa düşmüşlerdir. Criollo’ların oluşturduğu seçkinler birliği ile askeri yeteneklerini geliştiren Bolivar, aristokrasi geleneğine yönelik bir eğitim almak üzere İspanya’ya gitmiştir ve Avrupa’yı yakından inceleme şansı bulmuştur. Paris’de yaptığı gözlemler ile Bolivar, İspanya’nın yapılanması ile aydınlanma etkisindeki Fransa’nın, Fransız devrimi sonucundaki ulusal yapılanmanın yanında kültürel yapılanmasını karşılaştırarak, İspanya’yı “vahşilerin yaşadığı bir ülke” (Rehrmann, 2017: 55) olarak tanımlamıştır. Bolivar’a göre (akt. Rehrmann, 2017); Latin Amerika coğrafyasındaki Criollo elitlerin İspanya’ya bağlılığını sağlayan nokta kültürel değildir. Yani onun İspanya’da aristokratik eğitim almasının tek nedeni İspanya sömürgesi altında bir memur olmasıdır. Bu doğrultuda entelektüel birikiminde büyük paya sahip Rousseau ile temellendirdiği bağımsızlık fikirleri, lideri sömürgeciliğin prangasından kurtulma isteğine yönlendirmiştir. İlk Avrupa deneyiminden sonra Venezuela’ya dönen Bolivar, bir süre sonra yeniden Avrupa’ya ziyaret gerçekleştirmiş ve burada Venezuela’daki düşünce dünyasında büyük etki bırakan öğretmeni Simon Rodriguez ile turlar gerçekleştirmiştir. Paris’te tanıştığı, Latin Amerika seyahati ile kıtayı tanımış Alexander von Humbolt; Bolivar’a kıtadaki şartların bağımsızlık için uygun olduğu yönünde telkinlerde bulunmuştur (Masur, 2020). Bu konuşmadan sonra; gittikleri Monte Sacro’da, Bolivar’ın gerçekleştirdiği “Monte Sacro Andı” Güney Amerika bağımsızlık tarihinde şu sözlerle yer etmiştir: “Sizin ve atalarımın tanrısı önünde yemin ederim ki, bizi ezen zincirleri kırana dek kollarımın rahat etmesine, ruhumun huzur bulmasına izin vermeyeceğim…” (Gott, 2008: 115). Bu ant ile bağımsızlık savaşı liderliğine adım adım ilerleyen Bolivar, gezisi sırasında İspanyol bir elçiye eşlik ettiği Papa ziyaretinde haç sembolünü öpmeyi reddettiği için sömürgenin ata toprağında “Genç Indiano” olarak nitelenmiştir. Ayrışma gitgide derinleşirken, Caracas’da Francisco Miranda öncülüğünde bir devrimci ayaklanma gerçekleşmiş fakat başarısız olmuştur. Bu girişimde bulunan savaşçıların çoğu öldürülmüştür ve sömürge düzeninden memnun olan ve düzenin değişmesini istemeyen Criollo elitler tarafından protestoya uğramışlardır (Rehrmann, 2017).
Tüm bu gelişmelerden sonra; 1806’da Bolivar, Güney Amerika’ya dönmüştür. Dönüş yolunda Kuzey Amerika’yı görme şansına erişen lider, Güneyliler için bir “bilinmez” olan bu bölgeyi incelemiştir. Kuzeydeki “özgürlük” Bolivar için önemli bir örnek teşkil etmiştir. Aydınlanma’nın İngiltere hakimiyeti altındaki bir bölgeye nasıl etki ettiğini gözlemleyen Bolivar, bu devrimci hareketin İspanyol sömürgesine nasıl uygulanabileceğine dair çıkarımlar yaparak bölgeden ayrılmıştır (Rehrmann, 2017). Bolivar’ın 1806’da Venezuela’ya dönüşü, bağımsızlık fikrinin pratiğe dökülmesini sağlamıştır.
Bolivar; özgürlüğe, eşitliğe, adalete dayalı bağımsızlık yolunda çıktığı bu yolda, fikirlerini aktardığı çeşitli konuşmaları ile tarihte yerini almıştır. The Libertador (2013) filminde yer alan bir sahnedeki konuşması, onun Latin Amerika’ya dair motivasyonunu anlamamızda yardımcı olmaktadır:
“Büyük bir ulus yaratmak için savaşmaya devam edeceğiz. (…) Kölelik, çıkarcılık ve monarşinin olmadığı… Bir anayasa ile bireylerin haklarını, düşünce ve ifade özgürlüğünü koruyacağız. Bunu sadece çeşitli yerel gruplar için değil, dünyanın her yerindeki özgürlük ve demokrasi aşıkları için yapacağız. Avrupalıların, Güney Amerikalılardan elde edecekleri menfaatler: mutluluğa kaynak olacak özgür bir anayasa, adaletin ve eşitliğin temellerini oluşturacaktır.” (Arvelo, 2013).
Sömürgeciliğe karşı bağımsızlık kazanmak için çıkılan bir yolda simge isim olan Bolivar; bağımsız Venezuela Devleti’nin kuruluşu ve ilerleyişinden sonra, 20. yüzyılda Chavez tarafından gündeme getirilmiş olan 21. yüzyıl sosyalizmi temelindeki politikalar ile Venezuela’da ulusun refahının sağlanması ve birliğin pekiştirilmesi için ülkenin isminde, çeşitli politikalarında yerini almıştır.
2. 21.Yüzyıl Sosyalizminin Temelinde Bolivarcılık ve Venezuela Ulusundaki Yansıması
2.1. Bolivarcı Devrime Giden Süreçteki Ulusal Dinamikler
Venezuela; uluslaşma sürecinde “petrol” ile şekillenerek kıtadaki diğer bölgelerden ayrılan bir devlettir. Ülkedeki toplumsal, siyasal ve ekonomik dinamikler “petrol” üzerinden şekillenmiştir (Akgemci, 2020b).
Ülkenin bağımsızlığını kazanarak bağımsız Venezuela şeklinde yoluna devam ettiği 19. yüzyılda, ülkenin tarihi bir süre diktatörlük, askeri yönetimler ve darbeler ile yazılmıştır (Acar, 2019). Ülke 20. yüzyıla ilerlerken kaos ve iç savaşla geçen bir süreçten sonra bir süre sivil hükümet yönetimi ile beraber önemli haklar getiren bir anayasaya sahip olmuştur. 1874’te kabul edilen anayasa tüm erkeklere oy hakkı, temsili hükümet ve başkanı doğrudan seçebilme yetkisi getirirken, ülkedeki din görevlilerinin ağırlığını azaltmış, medeni evlilik gibi haklar getirilmiştir (Heckel vd., 2020). Bu adımlar ile birlikte bir modernizasyon sürecinde ilerleyen Venezuela; kurumsalcılıkla şekillenmediği ve politikaları liderlere bağlı olarak süreklilik göstermediği için sistematik bir düzen içerisinde uluslaşma sürecini yürütememiştir.
20. yüzyıla adım atıldığında Venezuela; askeri diktatör yöneticilerden arınarak modernizasyon sürecine tam anlamıyla geçiş yapmıştır fakat lider tahakkümünün bitişinin ardından gelen yabancı sermayelerin ülke üzerindeki tahakkümü, ülke dinamiklerini farklı açıdan etkilemeye devam etmiştir. Askeri diktatör yöneticilerin geride bıraktığı mirası ile güçlenmeye çalışan askerler, darbe girişimlerine 20. yüzyıl Venezuela’sında da devam etmiş, fakat mutlak bir başarı kaydedememiştir (Akgemci, 2020). 1958 yılında bu darbelere karşı istikrarlı demokrasiyi hedefleyerek ortaya çıkan; Venezuela Sosyal Hristiyan Partisi, Demokratik Cumhuriyet Birliği ve Demokratik Hareket Partisi’nden oluşan üçlü grup, Punto Fijo Paktı’nı imzalayarak ülkede demokrasiyi korumak adına anlaşmışlardır. Pakt ile birlikte antlaşmadaki hangi parti seçimi kazanırsa kazansın diğer partilerle koalisyon hükümeti kuracağı ilkesi karara bağlanmış, ülkedeki yönetimsel krizlerin aşılması ve düzenin sağlanmasına yönelik adımların atılması sağlanmıştır. İstikrar ve düzeni tesis edecek unsurlar bu pakt ile şöyle belirlenmiştir:
- İdeolojik farklılaşmayı en aza indiren iki parti sistemi
- Aşırı milliyetçi söylemlerden uzak duran ve demokrasiye bağlı siyasi liderler
- Geçmiş deneyimlerden ders alarak partiler arası ve parti içi anlaşmalara önem veren liderlik anlayışı
- Orta sınıfı temsil eden, işçi sınıfı ve oligarşiyi bastırarak geniş bir orta sınıf yaratmaya ve sınıf çatışmasını en aza indirmeye çalışan siyasi partiler
- Parti disiplinine ve kurumsallaşmaya verilen önem (Ellner, 2003).
Demokrasinin zirve noktası olarak görülen bu dönem, istikrar getiriyor gibi gözükürken yeni bir krizin ortaya çıkmaya başladığı bir dönemdir. ABD, çok büyük petrol kaynaklarına sahip olan Venezuela’daki etkisini Batı tipi modernleşmeyi teşvik ederek göstermiştir. “Venezuela istisnası” fikri ABD tarafından bir tahakküm aracı olarak kullanılmış, giderek kapitalist politikalarla ülke şekillenmeye başlamıştır. İstikrarı ve demokrasiyi hedefleyen Punto Fijo Paktı giderek Batı’ya yakın ilişkiler yürüten ve ABD yanlısı politika izleyen sağ partilerin tahakkümü altına girmiş, sol fikirdeki partilerin susturularak baskılandığını gözler önüne sermiştir (Akgemci, 2011).
2.2. El Caracazo ve Bolivarcı Devrim
Petrol gelirlerini kontrol altında tutarak toplumsal ve siyasal istikrarı sağlayan muhafazakar sağ partiler; 1970’lerde Şili’de kıvılcımı atılarak yayılımı gerçekleşen neoliberal politikalardan fazlasıyla etkilenmiştir. Petrolün istikrarının ülkenin istikrarı anlamına geldiği Venezuela’da, neoliberalizmin etkisiyle beraber ülkedeki değişen politikalar, ülkedeki kamusallaştırılmış petrolün uluslararası pazara açılmasına ve giderek istikrarsızlaşmasına sebep olmuş, ülkedeki eşitsizliği gün geçtikçe daha çok derinleştirmiştir. Ülkedeki enflasyon giderek artış göstermiş, bunun sonucunda da “gecekonduların tepelerden indiği” El Caracazo ayaklanması patlak vermiştir. Ülkedeki refahın da krizin de temel kaynağı petrol olmuş, en küçük gündelik pratiği bile etkileyen bir unsur haline gelmiştir (Akgemci, 2020b).
Ülkedeki kriz derinleşmiş; neoliberal politikaların uygulanması koşuluyla IMF ile işbirliği ülkede söz konusu olmuştur. Bunun sonucunda patlak veren 1989 tarihli El Caracazo ayaklanması, halkın IMF’ye ve “istikrar” timsali olan hükümete karşı bir tepkisidir. Bu ayaklanma; süregelen politikalardan radikal bir kopuş göstermiş, Bolivarcı Devrim’in temellerini oluşturarak Venezuela’yı farklı bir ilerleme patikasına sokmuştur (Özdemir, 2010). Washington Uzlaşısı ile gelen neoliberalizm dalgası Venezuela’da karşılığını bir kopuş olarak bulmuştur. Punto Fijo Paktı ile gelen uzlaşma, sol fikirdeki siyasi figürlerin ve partilerin bastırılması ile siyasal anlamda derin ayrışmalar getirirken, aslında ülke, ekonomik politikalarla da derin ayrışmalara şahit olmuştur. Ulusal uzlaşmanın sağlanmasına en uzak dönem olarak değerlendirilebilecek olan bu dönem, hükümetin bütün şiddet araçlarını halkın üzerine yöneltmesi ve halkı baskılamaya çalışması ile birlikte Hugo Chavez’in 1992’de gerçekleştirdiği darbe girişimiyle zirve noktasını görmüştür (Akgemci, 2011).
Chavez, Bolivarcı Devrimci Hareket 200 şeklindeki bir oluşumun mensubudur ve özgünleşerek ortaya çıkan ve “millileşen sol” çizgisinde ilerleyen bir düşünceye sahiptir. 1992’de gerçekleştirilen darbe girişimi başarılı olmasa da siyasi ve sosyal ayrışmanın zirvesini yaşadığı dönemde, alt sınıf halk açısından Chavez’i bir “kahraman” ve siyasi bir figür haline getirmiştir. Darbe girişiminin ardından hapse giren Chavez, ülkedeki yerini korumaya devam etmiştir. Punto Fijo Paktı’nın son iktidarı göreve geldiğinde darbecileri affetse de ülkedeki ayrışmalar hala önemini korumaya devam etmiştir. Chavez, hapisten çıktıktan sonra yarattığı etkiyi devam ettirmek ve Bolivarcı fikirleri ile ülkeyi şekillendirebilmek amacı ile “Beşinci Cumhuriyet Partisi”ni kurmuş; Bolivarcı değerlerle yeni bir düzen, yeni bir anayasa inşa edeceğinin ipucunu vermiştir. Punto Fijo Paktının sarsılan konumu üzerinden yükselen Beşinci Cumhuriyet Partisi, Pakt döneminde ezilen bütün kesimlerin sesi olmuş; Venezuela ulusunun bastırılan kesiminin ortak paydada buluştuğu bir siyasi oluşum haline gelmiştir. Punto Fijo Paktı dönemi iktidarlarının, darbe girişimi sonrası halkı Chavez önderliğindeki gruba karşı kışkırtma politikaları başarılı olamamış, Chavez 1998 seçimlerinde Punto Fijo Partileri’ne karşı önemli bir zafer kazanarak iktidara gelmiştir. Chavez, yoksul halk kesimleri lehine çok etkili söylemler geliştirerek iktidara gelmiş; yoksulluk sınırında yaşayan gecekondu halklarının büyük desteğini kazanmıştır. 21. Yüzyıl sosyalizmi olarak nitelediği dayanışmacı, toprağın ve gelirin eşit dağılımına dayanan politikaları iki kesimi rahatsız etmiştir: Orta sınıfa mensup işçiler ve önde gelen elitler. Chavez; ülke refahını amaçlayarak yürüttüğü seçim kampanyasını giderek yoksulları odak noktasına alarak devam ettirmiş, bu da bu iki sınıfı rahatsız etmiştir. Chavez, Bolivarcılığa dayanan birleştirici unsurlarla “popülist söylemler” geliştirmiş; birleştirici unsurlar ile giderek toplumun daha çok ayrışmasına sebep olmuştur. Sınıf ayrışması; Chavez’i iktidara taşıyan temel unsur olmuştur (Akgemci, 2011).
2.3. Bolivarcı Devrimin Venezuela Ulusundaki Yansıması
Punto Fijo Paktı düzeni; ülkedeki sol görüşlü siyasi oluşumları ve halkı marjinalleştirerek, istikrar çatısı altında bir bası politikası getirmiştir. Bu paktın ülkeye faturası; giderek artan eşitsizlikler ve ülkenin dış borcundaki büyük artış olmuştur. Bu noktada yükselen bir siyasi figür olan Chavez; “demokrasi” niteliğindeki paktın getirdiği zararların yok edileceğinin garantisini halka vererek, Venezuela toplumunun her bir bileşeninin ülke yönetiminde söz sahibi olacağının taahütünü verdiği bir sosyalist Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti iddiasıyla ülke siyasetinde hızla yükselmiştir. “21. Yüzyıl sosyalizmi” iddiasıyla politikalarını şekillenen Chavez’in sosyalizm anlayışının; klasik sosyalizm anlayışından ayrılarak yalnızca emek-sermaye çatışması ile değil; Pan- amerikancı dayanışmaya, yerel gelişime ve yerel entegrasyona dayandığı görülmüştür (Morgül, 2006). Sosyalizmin kamusallaştırma hedeflerini ve enternasyonelizmini törpüleyerek yola devam etmek isteyen Chavez sosyalizmi; kooperatifler, yerel konseyler aracılığıyla “yoksul halkın zenginlerin seviyesine gelmesini” hedeflerken; yabancı yatırımların ve özel mülkiyet sahiplerinin de bu süreçte gelirlerini arttıracağını görmezden gelmiştir.
Chavez, Venezuela ulusunun refahını geliştirmek adına çeşitli adımlar atmıştır. “Misyon” denilen sosyal yardımlarla beraber, bu yardımların koordinasyonunu sağlayacak yerel konseyler kurulmuştur. Bu konseylerle beraber mikro düzeyde etki alanları yaratılarak sosyalizmin inşasının ülkenin her bir alanında görülmesi hedeflenmiştir. Sosyalizm inşası amacı ABD’nin bölgede etkin faaliyet göstermeye başlaması, ülkedeki piyasa müdahaleleri ve darbe girişimleri ile kendisini göstermiştir. Bu girişimler ile sarsılmaya çalışan Chavez iktidarı, daha da güçlenerek yoluna devam etmiştir. 2007 yılında ortaya koyduğu “İlk Sosyalist Plan” ile Venezuela’nın sosyalist devrimi programlanmıştır. Bolivarcılık temelindeki 21. Yüzyıl sosyalizminin temel ilkeleri; Bolivar’ın ilkesel mirasına dayanan, halkın yüksek refahını hedefleyen, bireyin kolektifle entegre olacağı bir sistem hedefinden doğmuştur. Toplumsal dayanışmaya dayanan, sınıfsal çatışmaların son bulduğu, toprağın eşit şekilde dağıtılmasının hedeflendiği bir program hedeflenmiştir. Referanduma sunulan bu program; sosyalist ilkeleri hayata geçirmeyi hedeflerken, Chavez’in başkanın yetkilerini genişletecek maddeleri de programa eklemesiyle ülkede bir çatlak oluşturmuş ve ulusal birlikteliğe darbe vurmuştur. Darbe yiyen birlik; Bolivarcılık temelinde ülkeyi birlikteliğe taşımayı hedefleyen Chavez’in bu bağlamda net bir başarı kazanamadığının bir göstergesidir. Yerel konseyler, kooperatifler, meclisler; ülkedeki eşitsizlik uçurumunun kapanmasına yardımcı olmuştur fakat ülkeyi tam anlamıyla sosyalizm patikasına sokmayı başaramamış ve tam anlamıyla bir refah görülmemiştir (Akgemci, 2020b).
Sosyalist devrim; tam anlamıyla bir kamulaştırmadan geçmediği için refahın tam anlamıyla sağlanamamasına neden olmuştur. Chavez dönemindeki anayasal düzenlemeler; yoksul halkın haklarını ve gelir dağılımını güvence altına alsa da, özel mülkleri de aynı şekilde güvence altına almış, Venezuela’ya özgü bir sosyalizm modeli deneyimlenmiştir. Özel mülk kavramı önemini korumaya devam etmiş, özel mülkiyetin kamulaştırılması yerine, yoksul halkın “mülk sahibi olmasını sağlayan” bir sistem getirilmiş, teşvikler bu yönde yapılmıştır. Chavez’in iktidara geldiği zamandan itibaren artan ekonomik büyüme oranları 2004 yılında %17 olarak görülmüştür ve giderek yoksulluğun azaldığı kaydedilmiştir. Bu Chavez dönemindeki ekonomik reformların bir başarısıdır fakat diğer hedeflenen noktalarda sapmalar görülmüştür ve bu sapmalar ulusal uzlaşının sarsılmasına sebep olmuştur. Bolivarcı Devrim; mikro düzeyden makro düzeye geniş bir örgütlenme hedeflese de, Chavez’in tekil yönetimi ile bunu başaramamıştır. Halkın her bir bileşeninin katılmasının hedeflendiği ülke yönetimi; “Bolivarcı Burjuvazi” denilen oluşumun görülmesi ve Chavez’ e yakın isimlerin yönetimde etkin rol alırken, halkın geri kalanının katılımcı yönetimde rol alamadığının görülmesiyle sağlanamamıştır. Latin Amerika entegrasyonuna dayanan dayanışmacı Bolivarcı Devrim; diğer Latin Amerika ülkeleriyle beklenen işbirliğini gerçekleştirememiş; çeşitli eleştirilere maruz kalmıştır. Yabancı sermayenin ülkedeki payının sosyalist devrimin öngördüğü şekilde de azaltılmaması sorunların tam anlamıyla yok edilemediğini gözler önüne sermiş, Bolivarcılığın birleştirici, dayanışmacı ve ulusalcı gücünün sosyalizm ile sentezinin Venezuela ulusunu birleştirmek yerine derin ayrışmalara götürdüğü görülmüştür (Morgül, 2006).
Ülke derinleşen krizler ile Maduro dönemine adım atmış; Chavez dönemindeki yönetime yakın isimler refahını arttırırken, ülkedeki alt tabaka yeniden bir eşitsizlik durumuna sürüklenmiştir.
3. Sonuç
Bolivar’ın bağımsızlık hedefiyle sömürgeciliğe karşı verdiği mücadele; Latin Amerika’da bir birlik hedeflerken; özgürlük, eşitlik, adalet kavramlarını hedefleyen bir mücadele yürütmüştür. “Kurtarıcı”sı olduğu Latin Amerika’da kurduğu Güney Kolombiya Cumhuriyeti’nden ayrılan Venezuela; yoluna bir süre askeri diktatör yöneticilerin kişiden kişiye değişerek süreklilik göstermeyen politikaları ile devam etmiştir. 20. Yüzyılda tam bir petrol ekonomisi haline gelmiş olan Venezuela; giderek uluslararası pazara adapte olarak ülkedeki yabancı yatırımların artmasını sağlamıştır. Yabancı yatırımların büyük pay sahibi olduğu Venezuela’da 1950’li yıllara kadar asker kökenli yöneticilerin darbeleri baş göstermiş, ülkede istikrarlı bir demokrasi gözlenememiştir. ABD’nin yöneticilerle dirsek teması içerisinde ilerlediği 20.yüzyıl Venezuela’sında, 1958 yılında ülkedeki üç parti arasında gerçekleştirilen Punto Fijo Paktı ile tam anlamıyla bir “istikrar ve demokrasi” hedeflenmiştir; fakat bu Pakt, sağ partilerin ABD eksenli bir Batı modelini ülkeye getirmesi ve giderek sol grupları marjinalize etmesiyle hedeflediği “istikrar ve demokrasi”yi getirememiştir. Giderek bastırılan halkın alt kesimi ve sol düşünceye sahip siyasi oluşumlar; Chavez’in “Bolivarcılık” siyaseti ile beraber hedeflediği eşitlik, adalet, ulusal refah gibi kavramlarla umutlanmış, Chavez’in yükselişine ve iktidara gelişine büyük destek vermiştir. Chavez; Latin Amerika entegrasyonu, dayanışma, eşitlik, özgürlük gibi hedeflerle bir “sosyalist” cumhuriyet fikrini hayata geçirmeyi hedeflemiş fakat bu Venezuela’da tam bir “devrim” niteliğinde gerçekleşmemiştir. Bu durum tüm sorunların temel kaynağı olmuştur. Sosyalizm ekseninde kamulaştırma, yabancı sermayenin ülkedeki etkisinin yok edilecek şekilde azaltılması, toprağın eşit dağılımı, halkın her bir bileşeninin ülke yönetiminde söz hakkına sahip olabilmesi amaçlarına dayanan Bolivarcı Devrim; Chavez’in yetkilerini arttırma isteği ve siyasal katılımı, iktidarına yakın oluşumlar ve insanlarla siyasi sınırlandırması, bir süre sonra ülkede “Chavez yanlıları Venezuelalıdır, olmayanlar değildir” şeklinde bir ayrıma kadar giderek, ulusal birleşmeyi hedeflerken giderek eşitsiz ilişkilerin yenilenmesine sebep olmuştur. Ülkenin kurtarıcısı “Bolivar”ın temellendirdiği değerler, ulusun ortak paydada birleştirilmesini sağlayamamış; politikaların amacından saptırılması ile “Venezuelalık” kavramının ülkede tartışmaya açılmasına sebep olmuştur.
Hande Büyükyörük
Milliyetçilik Çalışmaları Staj Programı
Kaynakça
Acar, A. (2019). Immanuel Wallerstein Perspektifinden Venezuela’da Yaşanan Siyasi Gelişmeleri Anlamak. (Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi Akademik Arşiv Sistemi. (578844).
Akgemci, E. (2011). Chávez Döneminde Venezuela’nın Abd’ye Yönelik Dış Politikası (Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi Akademik Arşiv Sistemi.
Akgemci, E. (2020). Monroe Doktrini’nin İzinde: Latin Amerika’da ABD Müdahaleciliğinin Tarihsel Gelişimi. Akgemci, E. & Ateş, K. (der.), Dünyanın Ters Köşesi Latin Amerika: Tarih, Toplum, Kültür, 53-74, İstanbul: İletişim.
Akgemci, E. (2020). Venezuela’da Post-Neoliberalizm: Bolivarcı Devrim Sürecinin Kazanımı Ve Sınırlılıkları. Akgemci, E. & Ateş, K. (der.), Dünyanın Ters Köşesi Latin Amerika: Tarih, Toplum ve Kültür, 237-252, İstanbul: İletişim.
Anderson, B. (1995), Hayali Cemaatler: Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması. (çev. Savaşır, İ.), (2.ed.). İstanbul: Metis.
Arvelo, A. (Yapımcı), & Arvelo, A. (Yönetmen). (2013). The Libertador [Sinema Filmi]. Venezuela.
Ellner, S. (2003). Introduction: The search for explanations. Ellner, S. Ve Hellinger, D. (der.), Venezuelan Politics In The Chavez Era: Class, Polarization and Conflict. 7-26. Lynne Rienner Publishers.
Gott, R. (2008). Hugo Chavez ve Bolivarcı Devrim. (çev. Böğün, H.), (1. Ed.). İstanbul: Yordam.
Heckel, Heather D. & Edwin Lieuwen vd. (2020). Venezuela. britannica.com/place/Venezuela Erişim Tarihi: 25 Aralık 2020
Masur, G. S. (2020). Simón Bolívar: Venezuelan Soldier And Statesman. britannica.com/biography/Simon-Bolivar Erişim Tarihi: 23 Aralık 2020
Morgül, T. (2006). 21. Yüzyıl Sosyalizmine Bolivarcı Paraf. Birikim, (203). 45-57.
Özdemir, M. (2010). Neoliberalizme karşı ilk umut: Caracazo Ayaklanması. sendika.org/2010/02/neoliberalizme-karsi-ilk-umut-caracazo-ayaklanmasi-mustafa-ozdemir-41182/ Erişim Tarihi: 28.01.2021
Rehrmann, N. (2017). Simon Bolivar: Latin Amerika’yı Özgürlüğüne Kavuşturan Adamın Hayat Hikayesi. (2. Ed.) İstanbul: İletişim.
Somel, G. (2020). Latin Amerika’da Sömürgecilik ve Mirası. Akgemci E. & Ateş K. (der.). Dünyanın Ters Köşesi Latin Amerika: Tarih, Toplum, Kültür. 35-51. İstanbul: İletişim.