2010 yılının son ayları Latin Amerika için bazı önemli gelişmelere sahne oldu. Bu gelişmeler kıtadaki huzuru bozabilecek nitelikler taşımaktadırlar. Özellikle Nikaragua ve Kosta Rika arasındaki sınır sorunlarının tekrar gündeme gelmesi, kıtadaki bütünleşme çabalarına gölge düşürmemesi için OAS ve SICA tarafından hemen çözüm arayışlarına gidilmesine yol açmıştır. Kıtada karışıklıkların yaşanması gibi bazı ülkelerin faaliyetleri Amerika ve diğer sermaye sahibi ülkeler tarafından tepkiyle karşılanmasına ve 2011’de Latin Amerika’nın daha gündemde kalmasına sebep olacaktır.
Nikaragua ve Kosta Rika Sınır Sorunu
Esasen iki ülke arasındaki sınır sorunu Orta Amerika ülkelerinin İspanyol istilasından kurtulmalarıyla başlar. San Juan nehri Nikaragua ve Kosta Rika arasında doğal bir sınır oluşturmaktadır. İki ülke kendi aralarında 1858’ de Canas Jeres sınır anlaşması yapmıştır. Fakat anlaşmanın farklı yorumlanması, Nikaragua’da yaşanan iç savaş ve bu savaş yüzünden Kosta Rika’ ya kaçan Nikaragualılar sorunu ve Nikaragua’nın San Juan nehri üzerinde Kosta Rika’nın hak iddia etmesini istemediği bir kanal projesi arzusu iki ülkeyi sürekli olarak sınır konusunda karşı karşıya getirmiştir. 2005 yılında Uluslar arası Adalet Divanınca bir çözüme kavuşturulmuştur.[1] Geçtiğimiz aylarda bu iki ülke sınır sorunu yüzünden tekrar karşı karşıya geldi. Google Maps’in iki ülke sınırını gösteren harita yaptığı yanlışlık üzerine Nikaragualı askerlerin sınırı aşması ile ortaya çıkan gerginlik[2] ayrıca Nikaragua tarafından San Juan nehri’nin temizlenmesi sorunun tekrar alevlenmesinin sebebidir.
Kosta Rika tarafından sorunun OAS’ de çözülmek istenilmesi Nikaragua tarafından kabul edilmemiş ve OAS’ nin yetkileri dışına çıkacağını belirterek kabul edilemez bulduklarını açıklamış ve sorunun iki ülke arasında hiçbir baskı olmaksızın çözümlenmesi gerektiğini vurgulamıştır. SICA toplantısının ardından Guatemala’nın arabuluculuk yapacağı sorun için Nikaragua Devlet Başkanı Daniel Ortega sorunun Lahey’de çözüleceğini belirtti. Lahey yetkilileri ise 11 Ocak 2011’ de iki ülke rejimlerini bir araya gelmeye davet etti[3]. İki Orta Amerika ülkesi Lahey’ de karşı karşıya gelmeyi bekliyor.
Chavez Reformları
Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez toplamda 24.000 hektarlık alana eş değer olan 47 büyük özel tarımsal mülkü kamulaştırmayı tamamladı. Silahlı kuvvetler ve hükümet tarafından gerçekleştirilen bu kamulaştırma çalışması Chavez’in kırsal bölgelerdeki bütünleşik kalkınma stratejisini uygulama amacı içindedir. Ülkedeki küçük ve güçlü zengin azınlığın elinden alınan bu topraklar sayıları 130 binden fazla olan sel mağdurlarına yardım etmek için kullanılacaktır.
Son seçimde yükselişe geçen sağ oyları Chavez’i destekleyenler tarafından rahatsız edici bulunmuştur. Amerika tarafından desteklenen ve genel olarak zengin azınlığın başını çektiği sağ kanadın özellikle bu kamulaştırma çalışmasından sonra karşı harekete geçmesi beklenmektedir. Oylar açıklandıktan sonra Chavez’in devrimi korumak için yaptığı çalışmalardan son derece rahatsız olduğu bilinen zengin kesimi tamamen ortadan kaldırmak için yapılmış bir kamulaştırma olabilir. Chavez tarafından bazı yetkililerin bu kamulaştırma işleminden sonra ölüm tehditleri almaya başladığı açıklanmıştır[4]. Venezüella’nın kamulaştırma çağrıları bölgenin fakir fakat hızlı kalkınan ülkelerinden olan Bolivya’da da yankı bulmaya başlamıştır. Şimdilik enerji şirketlerini kamulaştıran Bolivya önceden kamuya ait olan bütün şirketleri tekrar kamulaştırılacağını açıklamıştır.[5] Yine Venezüella önderliğinde tüm Latin Amerika gençlerinden oluşan anti- emperyalist gençlik örgütü kurulması çalışmaları, Libya ile yakın ilişkiler kurulması yakında Amerika tarafından tepkilerin gelmesine sebep olacaktır[6].
Chavez’ in yapmayı düşündüğü Bolivarcı Devrim için mali kaynak gerekmektedir ve bu yüzden Venezüella ekonomisini çeşitlendirmelidir. Kıtasında kalmak Venezüella’ya ek mali katkı sağlamayacağı için Rusya gibi, Libya gibi ülkelerle de ekonomik iş birliğine giden Venezüella çok yakın zamanda öncelikle Amerika ardından da kıtada varlığını sürdürmeye çalışan diğer emperyalist ülkeler tarafından tepkiyle karşılanmaya başlayacaktır.
Ekvador’ da Darbe Girişimi
30 Eylül 2010’ da polisler hükümetin, terfilerin 4 yıldan 7 yıla çıkartarak ikramiyeleri kesmesi üzerine polisler eylem yapmak üzere sokağa döküldü. Correa’nın yönetime gelmesiyle polis maaşları iki kat artmıştı. Durumu yatıştırmak amacıyla başkent Quito’daki 1. nolu polis karakoluna giden Rafael Correa saldırıya uğrayarak hastaneye kaldırıldı. Kaldırıldığı hastane polisler tarafından kuşatıldı ve aynı zamanda 20-30 kişilik bir grup tarafından resmi televizyon binası basıldı. Ertesi gün Amerikalar Okulu’ndan yetişmiş bir subayın tutuklanması darbe girişiminin önceden planlanmış olduğu izlemini doğurdu.[7]
Darbe girişiminin arkasındaki nedenlere bakılacak olursa; Correa önceki yönetimlerden kalan Ekvador’un dış borçlarının ekonomik kriz yüzünden ödenemeyeceğini açıklamıştır. Bu yüzden Ekvador’un borçlanma yolları da tıkanmıştır. Ülkenin en önemli gelir kaynaklarından biri olan petrol üretiminin yarası yabancı şirketlerin elindedir ve gelir kaynaklarının %65’ ini vergi olarak ödemektedir. Correa, bu payın yüzde 85’e çıkarılmasını ve kabul etmeyen şirketlerin kamulaştırılmasını istemiştir.[8] Rafael Correa darbe tartışmalarından sonra Ekvador Ulusal Meclisi’nden, Fransa, İsveç ve Hollanda gibi ülkelerle yapılan ve “yatırımların karşılıklı korunması” adı altında Ekvador’a zarar veren maddeler içeren anlaşmaların incelenmesini istedi. Sebep olarak bu anlaşmaların ulusal çıkarlara zarar vermesini göstermektedir.
Bu açıklama Ekvador ile anlaşması olan ülkelerin tepkisini çekecektir. Bu açıklamadan birkaç hafta önce Correa, UNASUR kapsamında bir bölgesel hakemlik merkezi kurma planları olduğunu açıklamıştı. Planın asıl sebebinin uluslararası anlaşmalarda gerçekleşebilecek anlaşmazlıkların çözülmesi ve bu çözümleme de Ekvador yasalarını dikkate alacak bir kurumun var olması gerekliliğidir.[9]
Sonuç
Latin Amerika, Amerika Birleşik Devletlerini dışlayarak kıtada ekonomik kültürel bir bütünleşmeye gitmek istemektedirler. Ekonomilerini iyileştirerek Amerika’yı dışlayacak ve kendi ülkelerine dışarıdan gelecek olan müdahalelere karşı koymak istemektedirler. Askeri darbe ve acılarla dolu bir tarihe sahip olan Latin Amerika kıtası için bu son derece makul bir istektir. Fakat kıtada çok uluslu şirketlerin bulunması, petrol üretiminin olması bölgeyi daha da önemli bir hale getirmektedir. Fakat yinede bölge de ABD’yi rahatsız edecek gelişmeler yaşanmaktadır. Şimdilik sessiz kalan ABD’ nin ise yakın bir zamanda vereceği tepkinin boyutu merak konusudur.
Aslıhan BAŞER
Akdeniz Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü
[1] http://www.diplomatikgozlem.com/haber_oku.asp?id=3935
[2] http://haber.sol.org.tr/dunyadan/google-iki-ulkeyi-birbirine-dusurdu-haberi-35856
[3] http://www.plturkce.org/index.php?yazi_id=4814
[4] http://www.plturkce.org/index.php?yazi_id=4844
[5] http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2010/11/101115_bolivia.shtml
[6] http://www.libyatr.com/libya-venezuela-anlasma.htm
[7] http://lahy.wordpress.com/2010/10/18/ekvatordaki-darbe-girisiminin-icyuzu-mesut-akin/
[8] http://lahy.wordpress.com/2010/10/12/bir-darbe-girisiminin-arka-plani-korkut-boratav/
[9] http://www.plturkce.org/index.php?yazi_id=4847