Son demlerin güdümlü söylemlerinden biri oldu “ezber bozmak.”
Güdüleri belli ezber bozanların, içgüdüleri de ezberden.
Güdülenlerin ezberidir bu.
Ezberi en bol olanların, ezber bozmaya bu denli düşmelerini anlamak zor değil.
“Elveda Lenin!”
filmini izlediler, Saddam Hüseyin’in heykelinin alaşağı edildiğini gördüler. Bilerek değil, bilinçaltına ekilen mesajlar katalizör oldu.
Milâtlar oluşturdular.
Beyazlar eski takvimde kaldı hep, “Saatli Maarif Takvimi”nde bulamadılar nedenini.
Yeni saadet asrına hoş geldik zahir.
Şifahî kültürün şifası olmaz.
Kulaktan kulağa dolanır her şey.
Okumak gereksizdir.
Çiğnenmiş lokmayı yutmak kolaydır.
Sonra şifahî kültür, görüntü kültürüne bırakır kendini.
Gözler gözlere sadece gözetleme kuleleri olur.
Yakındıkça demokrattırlar, ıkındıkça objektif. Amaç “objektif bakış” değil aslında, hatta çoğu zaman sübjektif olamayacak kadar da ahlakî duruştan uzak. Birini siz alırsanız, diğeri yanında gelir paket içinde. Kurdelesi bazen çuha yeşili, bazen soluk kırmızı, bazen de satın aldığınıza göre rengini değiştiren renksizlikte.
İki yanıltma birden var bu süreçte.
Birincisi, objektiflik zaten yoktur; birinci yanıltma budur.
İkincisi, sübjektif olduklarını objektif görünümle saklama aldatmacasıdır.
Hani, suret-i haktan görünerek inanılır olma çabası.
Daha da vahim olanıdır bu! Hâlbuki sübjektif olduklarını ifade ederek konuşsalar, daha bir ahlaklı duruş olacaktır. Yani, sübjektif olmak, sizi ille de yanlışa götüren şey değildir. Sizin, sizdeki birikimle, size özgü tavrınızı ifade eder: açık ve net! Gerçeği ortaya çıkarmak –nesne yerine kendini koymak iddiası olan– “objektiflikle” olmaz. Ancak vicdanlı “birey” olmakla, sübjektif olmakla anlam kazanır gerçek.
Dahası, aslında gerçek, farklı sübjektif bakışların açıkça ortaya konulması ve müzakere edilmesi ile mümkündür. Herkesin, karşı tarafın piyonlarıyla oynadığı satranç, zihinsel bir idman olmak yerine, sadece “şah mat” etmeye yönelik bir çıkar kavgasına alet olur.
Kitlenin bireysel vicdanı olmaz.
Meddahlıkta ise, gerçeğin büyük bir kısmını kapatıp, sadece bir kısmı üzerinde övgüler dizmek vardır. Tarihsel, hatta güncel olayları varmak istediğiniz amaca göre yontarsanız, zaten “seçici hafıza” yeterli olacaktır. Zaten belli olan hedefe göre tüm düzenekleri ayarlarsınız, mesele tamam olur.
Ezberi bol olanların, ezber bozma çabalarını anlamak zor değil.
Yıllarca “yalan söyleyen tarih”ten bahsettiler, şimdi yalanları bizzat yazma zamanıdır. Yalanlardan tarih yapma zamanı.
Amaç tarihsel yanlışları ortaya koymak değil, tarihi güya yeniden yorumlarcasına bir tavırla, aslında yeni ezberleri eskisinin üstüne yapıştırmaktan ibaret bir çaba bu.
Çerçeveyi aynı tutmak ve fakat içine yeni bir portreyi iliştirmek…
Hâlbuki ne diyordu şair Asaf Halet Çelebi?
“İbrahim/ içimdeki putları devir/elindeki baltayla/ kırılan putların yerine/ yenilerini koyan kim?”
Lat, Menat, Uzza…
Ha dün, ha bugün!
Metin BOŞNAK
Uluslararası Saraybosna Üniversitesi Öğretim Üyesi