Eski yapıların korunması ve onarımıyla ilgili ilkeleri belirleyen Mayıs 1964 tarihli Venedik Tüzüğü’nün 1. maddesinde tarihi anıt kavramı şu şekilde açıklanmaktadır: “Tarihi anıt kavramı sadece bir mimari eseri içine almaz, bunun yanında belli bir uygarlığın, önemli bir gelişmenin, tarihi bir olayın tanıklığını yapan kentsel ya da kırsal bir yerleşmeyi de kapsar. Bu kavram yalnız büyük sanat eserlerini değil, ayrıca zamanla kültürel anlam kazanmış daha basit eserleri de kapsar”.
Yine Venedik Tüzüğü’nün 3. maddesinde ise, anıtların korunmasında ve onarılmasındaki amacın, onları bir sanat eseri olduğu kadar bir tarihi belge olarak da korumak olduğu açıklanmaktadır.
1975 tarihli Amsterdam Bildirgesi’nin belirlediği temel düşüncelerin b. maddesinde ise, Mimarlık mirasının yalnız üstün nitelikli tek yapılan ve çevrelerini değil, tarihsel ve kültürel özelliği olan tüm kentsel ve kırsal alanları içerdiği belirtilmektedir.
1974 Barış harekâtı sonrasında Klerides ve Denktaş tarafından imzalanan Viyana antlaşması uyarınca topluca kuzeye göç eden Türklerin, arkada bıraktıkları güney toprakları içindeki atalarından kalan tarihi eserler, maalesef, AB üyesi Rumlar tarafından, yukarda bahsettiğim 1964 Venedik Tüzüğü ve 1975 Amsterdam Bildirgesine aykırı olarak sistematik bir şekilde yok edilmektedir.
Bence bu yok edişin arkasındaki amaç, Türkler bir gün geri döndükleri vakit hak sahibi olmasınlar, tazminat istemesinler diyedir.
Bunun ilk örneğini yıllarca önce Baf’ta yaşadık. Baf’ın merkezi yerindeki Türk bölgesi içinde kalan tarihi Türk hamamı ve yanındaki cami, maalesef kaşla göz arasında yıkılmış ve kalıntılar alel acele temizlenerek arazi, otopark haline getirilmişti.
Birkaç yıl evvel de aynı işlem, Kıbrıs’ın güney toprakları içinde yer alan ve Lefkoşa’nın 5 km. güney batısındaki, antik adı Chitocatamia olan Lakadamya (Lakatameia) köyünde uygulamaya kondu.
Lakadamya, 1963 yılına kadar Türklerin, Rumlarla birlikte yaşadığı bir köydü. 21 Aralık 1963 yılında Rumların tek taraflı olarak Türklere saldırmaları üzerine köyde yaşayan 300 kadar Türk bir gecede köyü terk etmek zorunda kalmıştı. 1963 yılında ibadet edilir halde geride bırakılan köy camiinin yerinde bu gün yeller esmektedir. Maalesef yeri bile belli değildir. O günün gençleri olan bu günün Lakadamya’lı yaşlıları, köy içinde tarif ettikleri yerde bırakın camiyi, Türk evleri bile bulunmamaktadır.
Mayıs 2005 tarihinde Lefkoşa-Deftera arasındaki yolun yenilenmesi ve genişletilmesi amacı ile yapılan çalışmalar sırasında, Lakadamya köyü çıkışında yol kenarında yer alan tarihi Osmanlı Mezarlığına gelinince, tarihi Osmanlı Mezarlığınında yol genişleme kapsamı içine girdiği görülmüş ve mezarlıkta kazı yapıldığı vatandaşlar ve de özellikle Türkler tarafından fark edilmesin diye etrafı paravanlar ve perdelerle kesilerek çalışmalara devam edilmişti.
Şimdi Lakadamya’daki Osmanlı Mezarlığı artık yok.
Kazı esnasında Osmanlı mezarlarından çıkan kemikler hiçbir kayıt tutulmadan ve ayırım yapılmadan siyah çöp torbalarına hima (yığma) kondu ve resmen açıklanmayan bir yere götürüldü. Bölgede fotoğraf çekilmesine izin verilmedi ve Lakadamya Belediye Başkanı Hristakis Violaris, çalışmaların gerekli izinlerin alındıktan sonra yapıldığını söylemiş olmasına rağmen siyah çöp poşetleri içine nelerin konduğu ve nereye döküldüğü hiçbir zaman açıklanmadı.
Diğerleri gibi bir tarihi eserimiz daha yok Güney Kıbrıs’ta bu yöntemle yok edildi.
Bafra’daki inşaatta kasıtsız olarak yıkılan Ayia Thekla Şapeli için yaygarayı koparan kişiler, Mayıs 2005 tarihinde neredeydiler.
O gün niye sesleri hiç çıkmadı hala anlamış değilim.
Rum tarafında Türk eserleri yıkılıp yok edilirken ağızlarını açmayanlar, Türk tarafındaki en küçük bir olayda, protesto etmek için her tür olanağı kullanmaktalar.
Halkımız bu kişilerden, Rum tarafında belli bir program içinde yıkılan ve yok edilen üç yüzden fazla tarihi mirasımız ile ilgili açıklama ve protesto beklemektedir, aynen Ayia Thekla Şapeli ile ilgili yaptıkları açıklamalar ve protestolar gibi.
Prof.Dr.Ata Atun