21 Eylül 2013 Cumartesi günü Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (Kuzey Irak)’nde genel seçimler gerçekleştirildi. 1991 yılından bu yana “de facto” bağımsız bir devlet olarak nitelenebilecek bir siyasal görünüm arz eden Kuzey Irak, mevcut yapısını ve siyasal-bölgesel kazanımlarını Mesud Barzani-Celal Talabani ikilisinin oluşturduğu siyasal ittifaka ve uyguladıkları politikalara borçludur. Ne var ki, yapılan seçimlerin ortaya çıkardığı görüntü, Iraklı Kürtlerin, içerisinde bulundukları nisbi refah ortamını ve istikrarı Celal Talabani’den çok, Mesud Barzani’ye atfettiklerini ortaya koymaktadır.
2009’da gerçekleştirilen seçimler sonrasında Barzani’nin liderliğini yaptığı ve Kürt ulusçuluğunun taşıyıcı gücü olarak bilinen Irak Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile Celal Talabani’nin kendi kişiliği etrafında kurguladığı, sosyal demokrat eğilimli ancak ulusçuluğu dışlamayan Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) arasındaki teşkilatlanan ve Neçirvan Barzani’nin başbakanlığını yaptığı koalisyon hükümeti eliyle yönetilen bölge halkı, belli oranda bir siyasal değişimi arzuladığını 2013 seçimleri ile açık bir şekilde göstermiştir. Zira bölge, 1991 yılından bu yana aynı siyasal aktörler ve söylemler ekseninde yönetilmekte ve değişim istemi her defasında halının altına süpürülmektedir. Kuzey Irak’ın bölgesel görünümü ve uluslararası statüsü geçen zaman içerisinde ciddi bir değişim göstermiş ve bölge halkı Irak’ın geri kalanına kıyasla ciddi bir refah düzeyine ulaşmış olmasına karşın, özellikle demokratik işleyiş, siyasal çoğulculuk ve bölge halkının komşu coğrafyalarda yaşayan Kürtler ile ilişkileri noktasında daha farklı bir çizgi benimsenmesini arzulayan önemli bir çoğunluk da oluşmuştur. Bu faktörlerin yanı sıra, son dönemde ayyuka çıkan yolsuzluk iddiaları da KDP-KYB koalisyonuna zarar vermiştir.
Seçim sonuçları ise, tüm bu faktörlerin KDP’den çok koalisyonun küçük ortağı KYB’ye zarar verdiğini ortaya koymaktadır. KDP’nin, Kürt ulusçuluğunun taşıyıcı gücü olarak görülmesi ve Mesud Barzani’nin Kürt halkı ve uluslararası aktörler nezdinde elde ettiği siyasal meşruiyet bu noktada etken birer faktör olarak ele alınmalıdır. Yine KYB lideri ve aynı zamanda Irak Cumhurbaşkanı olan Celal Talabani’nin rahatsızlığı sonrası, KYB içerisinde beliren liderlik sorunu, bu partinin genel seçimlerde elde ettiği nisbi başarısızlığın en temel nedenlerinden biri olarak değerlendirilebilir. Son dönemde Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde toplumsal/siyasal değişim isteminin taşıyıcısı haline gelen Noşirvan Mustafa önderliğindeki Goran (Değişim) Hareketi’nin esas toplumsal/siyasal tabanını, KYB’nin kalesi olarak görülen Süleymaniye’nin oluşturması da Goran’ın yükselişinde ve KYB’nin düşüşünde etkili olmuştur. Noşirvan Mustafa’nın, Talabani’nin eski yardımcılarından biri olduğu ve tıpkı Talabani gibi sosyal demokrat soslu, yolsuzluk karşıtı söylemler üzerinden kendi meşruiyetini kurgulamaya çalışan pragmatist bir lider olduğu dikkate alındığında “boynuzun kulağı geçmeye başladığını” söylemek de mümkündür.
Bölgede yapılan seçimlere katılım %73 olarak açıklanmıştır (KDP’nin merkezi Erbil’de %71,7; Duhok’ta %76,4; Süleymaniye’de %73). Bu oran, seçimlere katılımın normal seviyelerde gerçekleştiğini, ancak yine de nüfusun dörtte birinin hiçbir siyasi partiyi kendisine yakın görmediğini, ciddi bir siyasal boşluğun, yani bir değişim istekliliğinin mevcut olduğunu kanıtlamaktadır. Yaklaşık 400 yabancı gözlemcinin izlediği seçimlerde, çok sayıda sivil toplum kuruluşu da sandık başında aktif bir şekilde bulunmuştur. Ufak tefek tartışmalar ve yaralanmalar ile elektronik sistemde yaşanan geçici birtakım arızaların dışında herhangi bir olumsuzluğun yaşanmadığı seçimler, Erbil’de konuşlu ve 111 sandalyeli Bölgesel Kürt Parlamentosu’na gidecek temsilcileri belirlemiştir. Toplam 27 siyasal parti ile 4 bağımsız adayın yarıştığı seçimlerde halkın rağbet gösterdiği en önemli aktörler KDP, KYB ve Goran olmuştur. PKK’nın bölgedeki temsilcisi Demokratik Çözüm Partisi (PÇK) ile dinsel muhafazakârlık noktasından hareketle siyaset yapan diğer partiler ise fazlaca etkili olamamıştır. Hatta PÇK’nin parlamentoya temsilci dahi sokamadığını görüyoruz. Şüphesiz bu durum; Suriye, Türkiye ve İran’ın aksine, Abdullah Öcalan ve PKK’nın Irak’ın kuzeyinde yeterince destek görmediğini ve Kürt ulusçuluğuna yön verilebilmesi noktasında Öcalan ile Barzani arasındaki rekabetin Irak’taki galibinin Barzani olduğunu açıkça göstermektedir. Suriye’deki PYD ve İran’daki PJAK’ın aksine, Irak’taki PÇK’nin etkisizliği, önümüzdeki dönemde PKK’nın Kuzey Irak’a daha fazla eğilebileceğini de göstermektedir. Zira Barzani’nin meşruiyeti yıkılmadan ya da zayıflatılmadan Öcalan’ın Kürt ulusçuluğunun önderi olduğu söylenemeyecektir.
Resmi olmayan açıklamalara göre, Barzani’nin KDP’si %53’lük bir oy oranına ulaşmıştır. Goran ise %22’lik oy oranı ile KYB’yi 1 puan ile de olsa geçmiş ve Süleymaniye’de halkın birinci tercihi haline gelmiştir. KYB ise %21 oy almıştır. Bölgesel Kürt Parlamentosu’na girecek adayların belirlenmesi noktasında %30’luk bir “kadın kotası” uygulanmaktadır. Bunun yanı sıra, 111 sandalyenin 11’i başta Türkmenler olmak üzere Asurîler, Süryaniler ve Keldanilere ayrılmaktadır. Yani bölgede etnik/dini azınlıklara ve kadınlara yönelik kota uygulamasına gidilerek demokratik ve çoğulcu bir görüntü oluşturulmaya çalışılmaktadır. Ne var ki, bu sadece bir görüntü olmaktan öteye geçememektedir. Zira Kuzey Irak’ta Barzani’nin gücü ve peşmergelerin eylemlerini sorgulamaya kalkan her türlü “farklı yapı” derhal etkisizleştirilmektedir. Goran, mevcut haliyle Barzani’yi sorgulayacak bir güce sahip olmadığı ve zaten sistemi kökünden değiştirecek bir isteklilik ya da plan ortaya koymadığı için, şimdilik kaydıyla, varlığını ve etkinliğini sürdürmektedir. Üstelik Goran sayesinde Talabani’nin gücü ve etkinliği de azaltılmış ve Barzani daha rahat hareket etmeye başlamıştır.
Kuzey Iraklı Türkmenler, kota uygulaması gereğince 5 temsilcilerini Bölgesel Kürt Yönetimi Meclisi’ne gönderecekler. Ne var ki, Türkmenlerin kota sistemini benimsemediğini ve kendilerinin azınlık olarak görülmesinden haklı olarak rahatsız olduklarını görüyoruz. Zira Türkmenler, önce Saddam daha sonra da Barzani yönetimlerinin politikaları sonucu kendi yurtlarında “azınlık” haline getirilmişler ve şimdi de sanki bir “süs” gibi, Barzani’nin siyasal çoğulculuk gösterisinin bir parçası olarak kullanılmak istenmektedirler. Bu durumun kabul edilemez bir uygulama olduğu, özellikle Irak Türkmen Cephesi yetkililerince sıklıkla ifade edilmektedir. Üstelik parlamentoya seçilen 5 Türkmen temsilcinin hepsinin de kendi özgür iradeleri ile hareket ettikleri ve Türkmenlerin lehine olacak uygulamalara destek verdiği de söylenemez. Bu nedenle, Irak Türkmen Cephesi, bu seçimde olabildiğince çok (5 kişinin en az 3’ünün) kendi temsilcileri olması için mücadele vermiştir. Görüldüğü kadarıyla bu çabalarından da sonuç alacaklardır.
Bölgesel Kürt Yönetimi’nde gerçekleştirilen seçimler, sadece bölge için değil Türkiye için de çok önemlidir. Ne var ki, Türk basınında Suriye ya da Mısır kadar ilgi gördüğünü söylemek mümkün değildir. Hâlbuki bu seçimin, hem “çözüm süreci” hem de Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelerle çok yakından ilgisi vardır. Barzani’nin siyasal meşruiyetinin sürdüğünü ve PKK’nın Kuzey Irak stratejisinin başarısız olduğunu göstermesinin yanı sıra, Celal Talabani’nin Kürt siyasetinin gelişiminde ikinci adamlıktan uzaklaşmak üzere olduğunu açıkça ortaya koyması, bu seçimden çıkarılacak en önemli sonuçlar olarak değerlendirilmelidir.
Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU
Giresun Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü