3 Aralık 1980 yılında Malta zirvesinde Baba Bush ile Gorbaçov’un bir araya gelmesi aslında yeni bir Dünya’nın da habercisiydi. SSCB artık kendi ayakları üzerinde duramıyor, soğuk savaşın şartları ağır geliyor, Başkan Reagan’ın Uzay Savaşları projesi ise buna tuz biber ekiyordu.
Rusya, Malta’da imzaladığı antlaşmayla yenilgiyi hükmen kabul ediyordu. Dünya artık ABD hâkimiyetinde tek kutupluydu. Yalnız bir sorun vardı. Yeni Dünya’nın nasıl şekilleneceği ve paylaşımın nasıl olacağıydı.
Yeni düzende Dünya küreselleşecekti. Yani o dönemdeki tanıma göre, Batı medeniyeti ekseninde tek kutuplaşacaktı. Öylede oldu. Rusya bu antlaşmadan 13 yıl sonra Asya’daki ve Avrupa’daki topraklarından geri çekilmek durumunda kaldı. Rusya’nın vermek istemediği, Ukrayna ve Polonya gibi ülkeler ise rengârenk devrimlerle Batı safına çekildi.
Soğuk savaştan galip olarak çıkan ABD’ küresel sermayenin desteğiyle birlikte 2009 yılına kadar tek hâkim olarak ve istediğini gönlünce yaparak geldi. Nitekim 2009 yılındaki ekonomik kriz hem ABD’nin hem kapitalizmin kendini sorgulamasına ve bu düzenin böyle gitmeyeceğini göstermesine vesile oldu. Dünya’nın artık kabuğunu değiştirmesi gerekiyordu.
Dünya sistemi değişmeye başladı. Başta Dünya Bankası, BM ve IMF olmak üzere iç yapılarında değişime gitmeye başladılar.
Dünya’da ‘‘Bölgesel Güç’’ tanımı oluştu. ABD’nin sorunlara tek başına yetemeyeceği bu krizle görülmüş oldu. Dünya ekonomisinde Çin, Hindistan, Brezilya, Türkiye, Rusya’nın daha fazla etkinliği arttı.
Bu süreçten en karlı çıkanı ise hiç şüphesiz ki Çin oldu. Bugün ortalama 5 triyon dolarlık GSMH’si ile ABD’den sonra Dünya’nın en büyük ekonomisi ve IMF verilerine göre ise 2017 yılında Çin’in milli geliri, ABD’nin milli gelirini geçeceği öngörüsü hakim.
Birinci ve İkinci Dünya Harbinden karlı çıkan ABD, gerek savaşlar, gerek, dünyanın değişen şartlarına ayak uyduramaması gerekse gelişen bilişim ve iletişim teknolojileri ve artan ticaret hacmi, Dünya’nın artık tek kutuptan yönetilemeyeceğini göstermiş ve ABD’yi pistin dışına demiyorum ama kenarına doğru sürerken Çin’i merkeze doğru çekmiştir.
Sessiz, sedasız son 30 yıldır gelişen, değişen ve büyüyen Çin, kapitalist sistem içinde Dünya ekonomisinin yani gücünün temsilcisi olacağı kaçınılmaz bir gerçek. Günümüz sisteminde baktığımız zaman artık ticaret bir tık ötede. Çin’de alt yapı ve bilişim ağlarına yaptığı yatırımlarla adeta bugünün yaşanacağını bilerekten bir politikada oluşturmuş gibi görünmektedir.
Remzi DURMUŞ