Küresel İletişim Çağında Kamu Diplomasisi ve Türk Dış Politikası Üzerine Bir İnceleme
1.Giriş
Dünya siyasi tarihine yön veren kırılma noktaları nasıl ki tek bir sebebe indirgenemez ise sonuçları da bir o kadar çeşitli ve uzun vadeli etkilerin tezahürüne yol açar. Bu perspektiften bakıldığında, Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve yeni bir dünya düzenine geçişteki süreç daha geniş bir şekilde anlamlandırılabilir. Çöküş sonrası bölgede meydana gelen güç boşluğu ve bunun doldurulmasına yönelik politikalar Türkiye’yi daha geniş bir coğrafya üzerinde ortaya çıkan taleplere yanıt vermeye zorlasa da ilk on yıl itibariyle istenen başarı elde edilememiştir. Ardından 11 Eylül 2001’de meydana gelen saldırıların sonucu olarak Amerikan hegemonyasını Afganistan’ın işgali ile Asya’nın kalbine ve sonrasında Irak’ın işgali ile Ortadoğu’nun kalbine sirayet edişine tüm dünya tanık oldu. Türk Dış Politikası’nda ise özellikle Irak’ın işgalinden sonra bölgesinde meydana gelen olaylara daha net reaksiyonlar ortaya konulmuş ve buna yönelik çalışmalarda hız kazanmıştır.
Yakın coğrafyada gelişen olaylara geliştirilen farklı tepkiler ve arada gelişen etkileşim sürecinde de dikkate değer bir değişim yaşandığı bir gerçektir. Bu değişimi diplomasi anlayışında meydana gelen tarihsel dönüşüm içinde değerlendirmek ancak diplomasinin de dayanağı olan güç unsurlarının kullandığı mekanizmaları ve araçları iyi çözümlemekle mümkün olacaktır. Klasik anlayışa göre askeri hamleler diplomasinin silahlı hali olarak görülürken; kitle iletişim araçlarının sürece müdahil olma kapasitesi ile bu anlayış ters bir orantıya sahip olmuştur. Artık güç politikalarındaki sert hamlelerden ziyade, yumuşak güçle amaca dolaylı ama kesin bir varış üzerinde durulmaktadır. Bu da ancak kitleleri etkilemekten ve aynı amaca dair çekici bir resim çizerek bu resmi onlara beğendirmekten geçmektedir. İletişim dilinin daha etkili kullanılması ve kamu diplomasisinin devreye girmesi de bu süreci Türk Dış Politikası ile iç içe incelemeyi gerekli hale getirmiştir.
2.Değişen Güç ve Diplomasi Anlayışı
Güç denildiği zaman zihnimizde ilk tahayyül ettiğimiz; askeri güçtür. Ancak askeri güç ile vurgulanan ise amaca giden yolda zora başvurarak ve müdahale ederek olduğu için tümüyle katı bir uygulama niteliğine sahiptir. Ancak savaşlar maddi ve manevi bir külfet getirmektedir. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ise ekonomik güç ön plana çıkmıştır. Ekonomik güç her ne kadar güç politikasında sert gücün kullanımı gibi görünmese ‘sopa’ özelliğine sahiptir ancak ucunda ‘havuç’ vardır. Günümüzde ise askeri harcamalar ülke bütçelerine ciddi kısıtlamalar getirmekte ve bu kısıtlamalar ülkelerin refahını olumsuz yönde etkilemektedir.[1]Farklı bir çıkış yolu ve cazibe merkezi haline gelmek için de artık gücün niteliğindeki değişim kaçınılmaz olmuş ve yumuşak güç kavramı oldukça yankı uyandırmıştır.
İlk olarak Joseph Nye tarafından ortaya atılan yumuşak güç kavramı, 1990’da yayınlanan “Bound to Lead” kitabı ile ortaya çıkmış, 2004 yılında “Soft Power” isimli kitabıyla daha geniş kavramsal bir çerçeveye oturtulmuştur. Nye’a göre yumuşak güç; dünya siyasetinde amaçlara ulaşmak için özenilen, hayran olunan, değerlerine sahip çıkılan ve refah seviyesi ile fırsatları ile cezbeden bir ülke olmaktan geçmektedir.[2]Güç politikalarının etkisini kaybetmese de etkinliğini yitirdiğini ve bunun yerine kitlelere hitap ederek onların akıllarını ve kalplerini kazanmanın; uygulanan politikaların müşterek yararına inandırmanın ikna yolundan geçtiği görülmektedir.[3]
Diplomasi; uluslararası ilişkilerde devletin dış politikalarını yürütme biçimi veya sanatı olarak tanımlanabilir. Birinci Dünya Savaşı öncesi diplomasi sadece belirli çevreleri ilgilendiren ve sadece belirli bir elit tarafından karar verilen bir alandı. Savaştan sonra Wilson Prensipleri ile görüşme-açık sözleşme ilkesinin uygulandığı görülmüştür. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra devlet-dışı aktörler ve sivil toplum kuruluşlarının sürece daha etkin katılımıyla daha geniş bir yelpazeden etkilenen diplomasi; gelişen iletişim araçları ve küreselleşmenin itici güç olarak dünyanın bir yerindeki olayın artık herkesin ilgi alanına girmiştir.[4] Kamuoyunun bu süreci daha fazla etkilemesini ve süreçte daha fazla söz almasını kaçınılmaz hale getirmiş ve dünya kamuoyunu diplomasisinin içine dâhil etmiştir.
3.İletişimin İtici Gücü ve Kamu Diplomasisi
Kamu diplomasisi kavramını ilk kez 1965’de Tufts Üniversitesi’nde ‘Fletcher School of Law and Diplomacy’nin Dekanı’ Edmund Gullion ortaya atmıştır. Gullion’a göre kamu diplomasisi; halkların dış politikanın yapımı ve yürütülmesi sürecindeki ilişkiyle alakalıdır. Geleneksel diplomasinin ötesinde hükümetler tarafından diğer ülkenin kamuoyunun dostluğunun kazanılması, farklı ülkelerdeki özel kuruluşların ilişkilerinin gelişmesi, dış ilişkilerden haberdar edilmesi, diplomatlar ve yabancı meslektaşlar arasında iletişim kurma ve kültürlerarası etkileşim gibi süreçlere değiniliyor.[5]
Leonard ve Small bu konuya dikkat çekmektedir: Geleneksel diplomasi ve kamu diplomasisi arasındaki en büyük farklardan biri, kamu diplomasisinin çok daha fazla grubu ve çok daha çeşitli çıkarları içermesidir. Kamu diplomasinin uluslararası ilişkilerde önem kazanmasının bir sebebi de Soğuk Savaş’taki düşünsel cepheleşmenin derinleşmesi ve çatışmasıyla ilişkilendirilebilir. Emine Akçadağ’ın Thomas A. Bailey ‘in aktardığı söz aslında kamu diplomasinin etkisini özetlemektedir: “Düşünceler dayanıklıdır, silahlarla veya bombalarla yok edilemezler. Uluslararası sınırları ve okyanusları aşarlar. Onlarla ancak daha iyi düşünceler üreterek başa çıkılabilir”.[6]
Kamu diplomasisi alanında yapılan çalışmalar her ne kadar propaganda faaliyetleri olarak çok uzun bir geçmişe sahip olsa da; gelişen iletişim imkanları sayesinde büyük kitlelere hitap etme olanağı bu konuyu çağdaş anlamda mercek altına almayı gerektirmektedir. Küreselleşme çağında iletişimin sihirli gücü her ne kadar sonucu değiştirmese de savaşların her anını dünyaya aynı anda aktarmıştır. Tepkilerden doğan geniş çaplı gösterilerin yapılmasına sebep olmuş ve her ne kadar savaşa engel olunamamışsa da; örneğin dünya çapında Amerika Birleşik Devletleri’nin imajının zedelenmesini kaçınılmaz kılmıştır. Bu imajı düzeltmek adına yapılacak hamleler artık sadece hükümetler arası zeminden çıkmış ve hedef devletin kamuoyunu etkilemeyi zorunu hale getirmiştir.
Kamu diplomasisi tanımı ve işlevi itibariyle bu boşluğu doldurmak için kullanılan bir yöntemdir. Hedef ülke ya da ülkelerin sadece üst düzey bürokrat kitlesini değil; devletten halka ya da halktan halka karşılıklı iletişim sürecinin diplomasi, akademik çevre, sanat, eğitim ve medya camiasının olanaklarını kullanarak kendi politikalarınız hakkında bilgilendirme ve fikirlerinizi çekici hale getirme sürecini ifade eder.[7] Kamu diplomasisinin bir diğer özelliği ise sadece kriz dönemlerinde ya da belli bir sürece ve olaya bağlı kalmadan uzun vadeli bir çalışma ile ortaya çıkmasıdır. Ayrıca, herhangi bir ülkenin bu yolla kendi politikalarını kabul ettirmesinin, politikaları üzerinden karşı devletin kamuoyunu cezbetmesinin muhakkak ki uzun vadeli olumlu sonuçları zuhur edecektir.
Yani insanların hayallerini ele geçirme ve takdirlerini toplama ayrı bir güç türü olarak düşünülmektedir.
4.Kamu Diplomasisi ve Türk Dış Politikası: Doğru Zamanı Beklemek ve Geç Kalmak İkilemi
Son on yılda Türk Dış Politikası’nda meydana gelen değişiklerinin sebeplerini çok farklı iç dinamiklere, bölgesel ve küresel konjonktürde meydana gelen değişikliklere bağlayabiliriz. Ancak, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’ta içine düştüğü belirsizliğin ve bölge halklarında oluşan tepkinin ciddiyeti göz önüne alındığında; Türkiye’nin bölgedeki yükselişini anlamak kolaylaşır.[8] Özellikle Suriye ve Lübnan ile geliştirilen diyalogla önü açılan yüksek düzeyli stratejik iş birliği bölgede Türkiye’ye duyulan güveni arttırmıştır.[9] Bununla beraber, Irak’ta tüm gruplarla etkileşim içinde olunması Türkiye’nin bölgedeki kilit rolünü güçlendirmiştir.[10] Bahsi geçen hususlardan farklı olarak; Türkiye’nin Balkan ülkelerindeki etkisi Türkiye’yi artık farklı dinamiklerle yol almaya zorlamıştır.[11]
Son dönemde Türk Dış Politikası’nda öne çıkarılan söylem; ortak coğrafya ve tarih bilincinin yanı sıra müşterek bir gelecek için yeni yönelimler sunmaktadır. Bu yönelimler tarihsel olarak Osmanlı tecrübesini referans göstermekle birlikte; Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcut imkanları doğrultusunda müşterek bir şekilde yeni bir oluşumun taşlarından biri olma çağrısı yapmaktadır. İşte tam bu noktada; artık Türkiye’nin yumuşak gücü ortaya çıkarılmaktadır.[12] Askeri ve ekonomik gücün ortaya konulması ya da yaptırım gücünden ziyade; sözü geçen ortak bilinç ve zihinlerin kazanımıyla yeni bir yol haritası oluşturulmaktadır. Bu yol haritasının takibi için kullanılacak yöntem de kamu diplomasisidir. Bu yolla Türkiye, sadece coğrafi ve tarihi bağlarının olduğu bu ülkelerle değil, dünya çapında bir imaj düzeltme ve ulusal markalaşma ve tanıtım sürecinin eşiğindedir. Ortak medeniyet algısının yaratılması, yeni bir iletişim süreci ile monologdan diyaloga, diyalogdan iş birliğine gidilmesi öngörülen süreç çok ciddi önem arz etmektedir. Bunun en önemli ayaklarından birini, Türkiye’nin uluslararası kamuoyuna kendini doğru anlatabilmesi, değerlerini doğru aktarabilmesi ve mevcut önyargılardan, karalama kampanyalarından soyutlanması adına alacağı önlemler ve atacağı adımlar oluşturmaktadır.[13]
Belirtilen adımlar ve yaşanan konjonktürel değişime ayak uydurulduğunda ise sorulacak bir soruyla süreç kendi içinde sistematik bir anlam kazanabilir: “Türkiye nasıl bir güç olmak istiyor?” Yani Türkiye kamu diplomasisi faaliyetlerini yürütürken küresel hegemonik bir güç mü; yoksa bölgesel bir güç mü ya da değişen şartlara göre öne çıkan ve değer-yüklü politika izleyen bir ülke mi olmak istiyor?[14] Bu sorunun cevabını kısa vadede net olarak vermek çok mümkün görünmemekle birlikte Türkiye’nin dış politikada yansıtmak istediği değişiklik ve yürüttüğü dış politikada uzun vadeli hedefler yoksa anlık krizlerle değişirse; Türkiye kendini doğru yerde konumlandıramayacağı gibi doğru konuma ulaşmak üzere net bir yol haritası çizmesi olanaksız hale gelebilir.
Türkiye, özellikle kendini doğru anlatmak ve yanlış algıları yıkma çalışmalarını yaparken; yapması gereken ve ama tarihsel süreçte yapamadığı bir etkinliği gerçekleştirecek. İçinde bulunduğu zaman diliminde uluslararası ilişkilerden etkilenip kendi kapasitesi el verdiğince kamu diplomasisini uygulayacak. Ancak tarih geçmiş, uluslararası ilişkiler içinde bulunulan zamanda gelişen süreçtir. Bu sarmalda son nokta ise stratejidir. Strateji de bugünden geleceğe yönelik planlar yapmak ve var olan trendlerden gelecekte en uygulanabilir olanı seçmekle oluşturulabilir. Bu noktadan bakıldığında son dönemde ABD’de ortaya çıkan “akıllı güç” olarak adlandırılan ve yumuşak ve sert gücün müşterek kullanımını öngören proje takip edilmelidir. Çünkü ileriye yönelik yapılacak kamu diplomasisi ataklarını destekleyecek şey maddi olarak ekonomi, irade zorlayıcı güç ise yine askeri güç olacaktır ancak ön plana çıkarılmadan. ABD Dışişleri’nin Kamu İşleri Bürosu’nun tanımı “akıllı gücü” şu şekilde tanımlayıp uygulamaya dair temel hususu ortaya koyuyor:
”Uluslararası ilişkilerde bütün enstrümanlar bizim inisiyatifimizde ve elimizin altındadır. Bunlar diplomatik, ekonomik, askeri, politik, hukuki ve kültürel değerlerdir ve her bir durum için uygun enstrüman veya bunların kombinasyonu tarafımızdan seçilebilir. Akıllı gücün temelinde yatan unsur, eldeki bütün enstrümanların uygun zaman ve mekâna göre kullanılmasıdır.”[15]
Görülmektedir ki; kamu diplomasisinin göz alıcı yöntemleri ve cazip hali ortaya çıkışı itibariyle yine uluslararası ilişkilerin en somut ve vazgeçilmez kaideleri üzerine kurulmuştur: Reel-politik ve ulusal çıkarlar. İşte bu noktada var olan ya da planlanan politikaların oluşturulma ve yürütülme sürecinde çıkış noktasının verilerinden hareketle maksimum fayda sağlanmalıdır.
5.Sonuç
Tüm bu bilgilerin ışığında; Türk Dış Politikası’nda son dönemde meydana gelen gelişmeler ve bu değişimlere uygun izlenen yeni yöntemler ayrılmaz birer bütündür. Bütünün parçalarını birbirinden bağımsız olarak ele almak genel çerçeveyi eksik çizmemize neden olacaktır. Türk Dış Politikası ve kamu diplomasisi konuları bu bağlamda ele alındıktan sonra fayda-maliyet analizine tabi tutulmalıdır. Tarihteki olaylara yönelik doğru anlatım- şu anda yumuşak gücün gereklerini yapmak ve kamu diplomasisinin tüm olanakları olabildiğince kullanmak- ama geleceğe yönelik yumuşak güç ve sert güç kompozisyonunu gerçekleştirmek ve askeri gücü hiçbir zaman ihmal etmeden devam arka planda bu anlamda sert gücü yaptırımla değil ince gücü destekleyici ve onun itici gücü olarak konumlandırarak akıllı güce dönüştürmek ise stratejik bir hamle olacaktır. Böylelikle olumlu ve olumsuz sonuçları ele alındıktan sonra Türkiye için; tarih referansı güçlü, mevcut ilişkileri gelişmeye açık ve stratejisi geleceğe dair parlak sonuçlar vadeden bir ülke görüntüsü ortaya konulabilir.
Ömer ŞİMŞEK
Hacettepe Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü
[1] Yılmaz, Sait. «”YUMUŞAK GÜÇ NEDİR, NASIL UYGULANIR?”.» BUSAM. 12 Nisan 2007.
http://yeni.beykent.edu.tr/WebProjects/Web/egitim.php?CategoryId=897&ContentId=591&phpMyAdmin=26b1ab37aa748d52c4747d623bec741b (Mart 20, 2011 tarihinde erişilmiştir).
[2] Akçadağ, Emine. « “Dünya’da ve Türkiye’de Kamu Diplomasisi”.» Kamu Diplomasisi Enstitüsü. http://kamudiplomasisi.org/pdf/emineakcadag.pdf (Mart 14, 2011 tarihinde erişilmiştir).
[3] Nye, Joseph S. «La nouvelle diplomatie publique.» Project Syndicat . 10 02 2010. http://www.project-syndicate.org/commentary/nye79/French (Mart 15, 2011 tarihinde erişilmiştir).
[4] Tuncer, Hüner. «Küresel Diplomasi.» 22-27. Ankara: Ümit Yayıncılık , 2006.
[5] http://fletcher.tufts.edu/murrow/public-diplomacy.html
[6] Akçadağ, Emine. “Dünya’da ve Türkiye’de Kamu Diplomasisi” Kamu Diplomasisi Enstitüsü
. http://kamudiplomasisi.org/pdf/emineakcadag.pdf (20 Mart 2011 tarihinde erişilmiştir.
[7] EFEGİL, Ertan. «TÜRK DIŞ POLİTİKASI VE KAMU DİPLOMASİSİ.» Kamu Diplomasisi Enstitüsü. http://kamudiplomasisi.org/makaleler/makaleler/94-tuerk-di-poltkasi-ve-kamu-dplomass.html (Mart 12, 2011 tarihinde erişilmiştir)
[8] .( Bülent Aras, “Davutoğlu Era in Turkish Foreign Policy”, SETA Policy Brief, no: 32, May 2009).
[9] Veysel AYHAN,” TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİNDE YENİ BİR DÖNEM: YÜKSEK DÜZEYLİ STRATEJİK İŞBİRLİĞİ KONSEYİ”, Ortadoğu Analiz, Kasım’09, Cilt 1 – Sayı 11
[10] Serhat ERKMEN,“YENİ DÖNEMDE TÜRKİYE-IRAK İLİŞKİLERİ ve ORTADOĞU AÇILIMI”, Ortadoğu Analiz, Kasım’09, Cilt 1 – Sayı 11
[11] Talip Küçükcan “Türkiye bölgede düzen kurucu rol üstleniyor”, Sabah Gazetesi, 22.01.2011
http://www.sabah.com.tr/Perspektif/2011/01/22/turkiye_bolgede_duzen_kurucu_rol_ustleniyor (15.03.2011 tarihinde erişilmiştir.)
[12] İbrahim Kalın “Türkiye’nin ince gücü” Sabah Gazetesi, 23 Ocak 2010
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ibrahim__kalin/2010/01/23/turkiyenin_ince_gucu
[13] İbrahim Kalın,” Türk Dış Politikası ve Kamu Diplomasisi”, Kamu Diplomasi Koordinatörlüğü
http://kamudiplomasisi.org/makaleler/makaleler/100-tuerk-d-politikas-ve-kamu-diplomasisi.html (16.03.2011 tarihinde erişilmiştir.)
[14] Erhan Doğan” Kamu Diplomasisi ve Türkiye”, Kamu Diplomasisi Enstitüsü
http://kamudiplomasisi.org/pdf/kamudiplomasisiveturkiye.pdf (18.03.2011 tarihinde erişilmiştir.)
[15] Serdar Erdurmaz, “ABD Obama’dan sonraki uluslararası ilişkilerinde “smart power-akıllı güç” yaklaşımını öncelikli, uygulama olarak belirlemiştir” Türksam, 11 Mayıs 2009 /// http://www.turksam.org/tr/a1658.html