Küresel Güç Dengeleri ve Orta Asya

Orta Asya havzası, iki temel nedenden ötürü küresel güç dengelerinin önemli bir öğesi durumundadır. Birincisi, bu bölgenin, Asya’nın yükselen ekonomik güçleri olan Çin ve Hindistan gibi ülkelerin yanı sıra eski bir süper güç olan Rusya’ya komşu olması.

İkincisi ise, Ortadoğu’nun ardından en zengin ikinci petrol ve doğal gaz rezervlerine sahip olmasıdır. Yükselen güçlere komşu olma ve enerji rezervlerini bulundurma hususlarının yanı sıra bölgenin güvenlik stratejileri açısından da vazgeçilmez bir konumda olması bölgenin önemini daha da arttırmıştır. Bu denli büyük öneme sahip olan bir bölgenin üzerinde küresel aktörlerin denge ve güç savaşlarının olmaması da elbette abes olacaktır. Bölgeye baktığımızda yükselen güç veya küresel aktör olarak tanımlayacağımız Sovyetlerden miras Rusya, Uzakdoğu’da gelişen Çin ve Batıyla iyi ilişkiler içerisinde büyüyen Hindistan’ı görmekteyiz. Ancak tek kutuplu sistemin süper gücü Amerika Birleşik Devletleri’ni Orta Asya’dan ayrı tutmak büyük yanlış olacaktır. Bu yazıda “okyanus ötesinden süper güce” diye betimlenen ABD ile güçlenen bölge devletlerinin Orta Asya eksenli politikalarını değerlendireceğiz.

ABD’nin Orta Asya Politikaları

Sovyetler Birliği dağıldığında büyük bir coğrafyanın başıboş kaldığı düşünülmüştü. Başta bağımsızlıklarını ilan eden bağımsız devletler topluluğunun ve bölgenin nasıl bir siyasi ve ekonomik sistemi benimseyeceği merak konusuydu. İki kutuplu sistem dağılmış ve ABD tek kalmıştı. Francis Fukuyama bu durumu “Tarihin Sonu” (1989) makalesiyle tarih sona erdi diyerek ifade etmişti. Fukuyama 1992’de bu makalenin genişletilmiş halini yayımlayarak Orta Asya’nın liberal demokratik modeli benimseyeceğini ileri sürmüştü. Ancak bunun önünde otoriter etkilere sahip Çin ve Rusya engeli de ihtimaller arasındaydı. Genel anlamda bölge, hem küresel hem de yerel güç mücadelelerine sahne olarak günümüze kadar hem iç hem dış dinamiklerin etkisiyle ciddi değişimler yaşamıştır.

Orta Asya’nın ABD açısından önemine gelecek olursak temelde iki strateji olduğunu görürüz: birisi küresel güvenliğin sağlanması diğeri ise enerji rezervlerinin dünya piyasalarına aktarılması. ABD’nin bölgeye yönelik diğer politikaları bu iki strateji temelinde türemiş ve bu hedefleri sağlamak amacıyla belirlenmiştir. Güç mücadelesi deyince akıllara genellikle Orta Doğu gelmektedir. Orta Asya bölgesinin, Ortadoğu’dan birçok farkı bulunmaktadır. Ortadoğu’da ABD’nin politikaları Avrupalı devletlerin ve bölgesel müttefiklerin desteği ile daha kolay işlemektedir. Ancak Orta Asya’da ekonomik anlamda ABD’ye rakip olabilecek Rusya, Çin ve Hindistan’ın bölgeye kara bağlantısı vardır. Dolayısıyla Orta Asya’daki rezervler üzerinde Ortadoğu’dakinden daha fazla söz sahibi olabilme ihtimalleri her zaman mevcuttur. ABD’nin Orta Asya politikalarında zaman zaman yumuşak güç (soft power) ve kaba güç (hard power) kullandığı görülse de temel strateji bölge ülkelerinin Rusya ve Çin’in etkisinden mümkün olduğunca uzak durabilecekleri bağımsız güce sahip olmaları, küreselleşmenin temel gereksinimlerini yerine getirmeleri ve küresel ekonomik sistemi benimsemeleri olarak belirlenmiştir. Bölge ülkelerinin savunma sistemlerinin yetersizliği onları Rusya ve Çin gibi iki büyük gücün arasında sıkışmaya itmiştir. ABD’nin savunma konusunda işbirliği planlarında ise Rusya ve Çin’i doğrudan tehdit etmekten kaçınılmıştır. NATO’nun bölgede çok faal olmaması ancak beş ülkenin(Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan, Tacikistan, Özbekistan) Avrupa–Atlantik İşbirliği Konseyine(1) ve Barış İşbirliği Programına(2) dâhil olması bu stratejiyi gözler önüne sermektedir. Bölge ülkelerinin ABD ile yakınlaşmaları bununla da sınırlı değildir. ABD’nin NATO operasyonları için kullandığı hava sahaları ve askeri üsleri bulunmaktadır. ABD’nin bu operasyonlarda destek bulmasının nedeni, Orta Asya ülkelerinin tehdit algısında ilk sırayı Rusya’dan çok aşırı dinci terörizme vermesidir. Bu bağlamda bölge ülkeleri ile ABD’nin politikaları örtüşmektedir. ABD, bu ülkelerin askeri modernizasyonu için ciddi kaynak ayrımı yapmıştır. Bu modernizasyonun ise, ya NATO şemsiyesi altında ya da direk kendi etkisiyle yapılmasını istemektedir. Bunun amacı da bu ülkelerle kurumsal düzeyde kalıcı ilişkiler kurmaktır.

ABD’nin bölge politikalarında dikkat çeken bir diğer unsur da sadece bölge ülkeleriyle değil çevre ülkelerle de çeşitli ilişkiler kurma stratejisidir. Çevre ülkelerden müttefik arayışının temel amacı ise Rusya ve Çin’i dengelemektir. Bu bağlamda, 11 Eylül saldırıları ardından Afganistan’a hareket düzenlenmiş, güvenlik stratejisi temelinde NATO’nun buraya yerleştirilmesi sağlanmıştır. Afganistan’daki direnişçiler ve terör eylemleri için Pakistan’la da işbirliği yapılmıştır.(3) Bunların yanında Hindistan ile ekonomik ilişkiler geliştirilmiştir. Kalabalık nüfusu ve sömürge deneyimiyle önemli bir pazar olan Hindistan aynı zamanda Çin ve Rusya’ya göre daha demokratik bir ülkedir. Bu sebeple Hindistan, hem önemli bir denge unsuru hem de ABD’nin yanına çekebileceği ender ülkelerdendir. Liberal ekonomiye bağlılığı, büyük nüfusu, güçlü ordusu ile Hindistan önemli bir müttefiktir. Ayrıca İsrail’in de bölgedeki yatırımları ve faaliyetleri unutulmamalıdır.

Enerji politikalarına gelince, ABD’nin amacı zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarını Kafkasya veya Türkiye yoluyla (Nabucco Projesi)(4) Avrupa’ya aktarmaktır. Enerji rezervlerinin dünya piyasasına açılmasını sağlamak ta amaçları arasındadır. Rusya ise bu husustaki coğrafi üstünlüğünü kullanarak bu enerji rezervlerini dünya piyasalarına kendi tekelinde sunmak istemektedir. Bunun yanında, Orta Asya’nın küresel ekonomiye entegrasyonu konusunda ABD destekli STK’lar (Sivil Toplum Kuruluşu) önemli bir misyon yüklenmişlerdir. Bölge ülkelerinin bağımsızlıklarını kazandıkları ilk dönemlerde serbest piyasa ekonomisine sıcak bakmamaları ancak 2. Kuşak yönetimlerin daha sıcak bakması bu misyonun bir bakıma yerine getirildiğini göstermektedir

Asya’nın en büyük ekonomik gücü olan Çin’in ABD ile ilişkileri ise neredeyse tamamen ekonomik anlamda gelişme göstermektedir. ABD’li yatırımcıların ucuz iş gücü nedeniyle Çin’i tercih etmesi ve Çin’in satın aldığı ABD tahvilleri bir bakıma Çin’i, ABD ekonomisinin finansörü haline getirmiştir. Sovyetler zamanındaki kadar güçlü olmayan Rusya ise ABD ile daha sıcak ilişkiler içerisinde gibi gözükse de sıkı bir rekabet içinde oldukları yadsınamaz bir gerçektir. Rusya’nın, NATO’nun 2010 Lizbon Zirvesi’ne katılması(5) ardından Afrika’daki isyanlara müdahaleye sert tavır göstermesi(6) bu ifadenin en açık delillerindendir. ABD’nin iki temel stratejisi olan güvenlik ve enerji konusunda Rusya temkinli davranarak hem ABD’nin bölgedeki gücünü ve hareket kabiliyetini kırmaya çalışmakta hem de bölge ülkelerini tarihsel durumu göz önünde tutarak yanına çekmek istemektedir. Bunların yanı sıra Rusya, Avrupa ve ABD ile iyi ilişkiler kurmak için de çaba göstermektedir.

Orta Asya’da Çin Faktörü

Çin, Orta Asya’da artan etkinliğini kullanarak, uzun dönemde Rusya’nın bölgedeki ekonomik ve politik etkisini azaltmak ve kendi hâkimiyetini kurmak istemektedir. Bunun yanı sıra Çin’in Orta Asya politikası, daha geniş stratejik yaklaşım içinde, ABD’ye karşı çok kutuplu dünyanın yaratılması çabası olarak ifade edilebilmektedir. Çin ve Orta Asya pazarına yönelik gelişmeler 1800 Km.den uzun doğalgaz boru hattının Çin pazarına ulaşmasıyla birlikte, bu ülkenin Orta Asya’daki ekonomik ve politik aktörlerden birisi olduğunu göstermiş oldu. Çin’in büyük önem verdiği bölge güvenliği ve istikrarı elinde olmayan gelişmeler nedeniyle özellikle üç bölge üzerinden Çin’i zor duruma sokmuştur. Bu bölgeler: Kuzeydoğu Asya (Kuzey Kore, Güney Kore ve Japonya), Güneydoğu Asya (Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği’ne dâhil ülkeler ve Hindistan) ve Orta Asya (Rusya, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri) olarak tespit edilmiştir. Bu bölgeler temelinde Çin’in politikası “barışçı yükseliş” temelinde belirlenmiştir. Pekin’in çevresel politikası, Çin’in uzun vadeli stratejik çıkarlarını da hedeflemiştir. Bu stratejiler:

1) Ülkenin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü korumak

2) Çevre bölgenin barış ve istikrarını sağlamak

3) Çevre bölgede diyalog ve işbirliğini geliştirmek

Genel olarak bu politika, Çin’in çevresel dış politikasına hizmet etmektedir. Çin’in çevresel dış politikası son yıllarda belli ölçüde başarılı olmasına rağmen, etnik çatışmalar, komşularla sorunlar, bazı sorunlu bölgelerdeki (Sincan Özerk Bölgesi)istikrarsızlıklardan dolayı siyasi, güvenlik ve ticari zorluklarla karşı karşıya kalınmıştır.

Çin’in Orta Asya politikalarında bahsedilmesi gereken en önemli unsur Şangay İşbirliği Örgütü’dür(ŞİÖ). ŞİÖ son olarak 2009 yılında Pekin’de düzenlenen zirvede esas olarak, küresel finans krizi gibi küresel ve bölgesel sorunların arttığı koşullarda, ŞİÖ çatısı altında ekonomik ve kültürel işbirliğinin nasıl geliştirilebileceği, örgütün sağlıklı ve istikrarlı şekilde gelişmesinin nasıl sağlanabileceği soruları tartışılmıştır. Toplantıda Çin Halk Cumhuriyeti Başbakanı Ven Ciabao, küresel finans krizinin bölgedeki ekonomilerin büyümesine olumsuz etki yaptığını ve ŞİÖ çerçevesinde çeşitli alanlarda ortak işbirliğini derinleştirme ve birlikte ekonomik sorunların giderilmesi için önemli fikir birliği sağlandığını söyledi.

Güvenlik ekseninde gelişen ilişkilerin ŞİÖ örgütü gibi bir ortak platformda güvence altına alınmasını izleyen sürece paralel olarak Çin’in önce Orta Asya’nın en dinamik ülkesi olan Kazakistan’la, ardından büyük doğalgaz rezervleriyle dikkati çeken Türkmenistan’la yakın ve etkin ilişkiler kurmaya başladığı görüldü. Bölgeyle genişleyen ilişkilerde en önemlisi Çin’in sürekli genişleyen enerji talebi olmuştur.

Sonuç olarak; Orta Asya’da başta güvenlik ve enerji olmak üzere tüm politikaların belirlenmesinde, Çin, Rusya, ABD ve belki Hindistan’ın birinci derecede etkili olacağı anlaşılmaktadır. Burada hassas olarak bakabileceğimiz nokta bu üç devletin çıkarları açısından nasıl bir ortak zeminde buluşabilecekleridir. Bu devletler temel konularda anlaşabilirlerse Orta Asya’nın geleceği daha barışçıl ve ekonomik yönden refaha önem veren bir tablo ortaya çıkaracaktır, aksi takdirde Orta Asya büyük güçlerin kozlarını paylaştıkları bir bölgeye dönüşecek ve iktidarsızlık bölgenin kaderi haline gelecektir.       

 

Hakan TOĞA  &Mustafa ÇELİK

Selçuk Üniversitesi

Uluslararası İlişkiler

                                                                                       

 

Dipnotlar

http://www.nato.int/cps/en/SID-E5A778CB-C78BF5DE/natolive/51288.htm

http://www.nato.int/pfp/sig-cntr.htm

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=5937066

http://tr.wikipedia.org/wiki/Nabucco_Boru_Hatt%C4%B1_Projesi

http://haberrus.com/politika/4230-%20Rusya-NATOnun-fuze-kalkan-davetini-kabul-etti.html

http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2011/07/110704_nato_libya_update.shtml

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Srebrenitsa Soykırımı Mahkumu Radislav Krstic’in Mektubu

Srebrenitsa’da soykırımın desteklenmesi ve yardım edilmesi suçundan Lahey’de 35...

Trump’ın Ukrayna’da Batı/NATO Barış Gücü Planına Yönelik 10 Engel

Andrew Korybko 10 Obstacles To Trump’s Reported Plan For Western/NATO...

Türkiye-AB İlişkilerinde Kırılma Noktası: AK Parti Döneminde Yaşanan Gelişmeler ve Güncel Durum

Dr. Aziz Armutlu Giriş: Türkiye AB İliskileri Türkiye ile Avrupa Birliği...

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...