Sorunlar yumağı olarak görülen Balkanlar’ın, Bosna-Hersek ile birlikte en problemli bölgesi olarak bilinen Kosova’da siyasal kriz yeniden hortladı. Balkanlar’ı birbirine katan Sırp milliyetçiliği ve Arnavut milliyetçiliğinin kesişim noktasında bulunan ve bu nedenle 17 Şubat 2008’de ilan ettiği bağımsızlığın ardından dahi, ancak ve ancak, 77 ülke tarafından tanınan Kosova Cumhuriyeti, Sırbistan ile yaşadığı siyasal sorunların çözümlenmesi yönünde bu ülke ile görüşmelerde bulunduğu ve sürecin olumlu bir şekilde seyrettiği bir anda patlayan şiddet olayları nedeniyle ne yapacağını şaşırmış durumdadır. Krizin kaynağını ise, Kosova Hükümeti’nin karşılıklılık kriterine uygun olarak Sırp mallarına ithalat ambargosu koyması ve bu kararın hemen ardından Kuzey Kosova’da Sırbistan sınırında bulunan ve AB tarafından kontrol edilen gümrük kapılarının kontrolünün Kosova Polisi’nce ele geçirilmesidir.
Kosova nüfusunun %90’ını etnik Arnavutlar oluşturmasına karşın, ülkenin kuzeyinde Sırbistan topraklarına bitişik Mitrovica Şehri ve çevresinde nüfusun yaklaşık %8’ini teşkil eden Sırplar yaşamaktadır. Kuzey Kosova’da Mitrovica ve çevresinde yaşayan Sırplar, Kosova’nın bağımsızlık ilanını kabul etmemekte ve bölgenin Sırbistan’a bağlı bir hukuki statüye sahip olduğunu belirtmektedirler. Sırplar, kendileri için gerekli olan mal ve hizmetleri, AB’nin kontrolünde olan Kosova-Sırbistan Sınırı’ndaki gümrük kapılarından sağlamaktadırlar. Kuzey Kosova’da, özellikle Mitrovica şehrinde nüfusun çoğunluğunu oluşturan Sırplar, Kosova’nın bağımsız bir devlet olarak tanınması halinde dahi Mitrovica ve çevresinin Kosova’dan ayrı tutulmasını ve Sırbistan’a bağlanmasını istemektedirler. Bu nedenle, Kosova’nın bağımsızlık ilanı sonrası Sırplar tarafından bölgede paralel belediyeler ve devlet kurumları oluşturulduğunu ve bu insanların yüzünü döndükleri yer olarak Belgrad’ın kararlarının belirleyici olduğunu görüyoruz. Kosova Cumhuriyeti ise, Kosova topraklarının bir bütün olduğunu ve bu topraklar dâhilinde ayrılıkçı isteklerin kabul göremeyeceğini belirterek, Kuzey Kosova’da görülen ayrılıkçı istemlerin Sırbistan’ın desteği ile yaşayabildiğini belirtmektedir. Son dönemde, AB gözetiminde, Kosova ile Sırbistan arasında gerçekleştirilen görüşmelerin tıkanmasının en önemli nedenini, Sırpların çoğunluğu oluşturduğu Mitrovica ve çevresinin siyasal statüsünün ne olacağı tartışması oluşturmaktadır.
Etnik milliyetçi istemlerin ketum karakteri ve toplumun tümünü manipüle etmeye yatkın karakteri düşünüldüğünde, Kosova’nın bağımsızlık ilanının ardından ortaya çıkan siyasal statü ve toplumlar arası yetki karmaşası sorunlarının bir çözüme kavuşturulmasının çok zor olacağı ortadadır. Sırbistan, Kosova’nın bağımsızlığını dahi kabul etmek istemezken, çoğunluğunu etnik Sırpların oluşturduğu ve topraklarına bitişik olan Mitrovica’da bir Arnavut devleti olarak görülebilecek Kosova makamlarının hâkimiyetinin tecelli etmesi çok büyük bir hayal kırıklığı yaratacaktır. Aynı durum, Kosova nüfusunun %90’ını oluşturan ve topraklarının tamamı üzerinde hâkim olmak isteyen üniter devlet yanlısı Arnavutlar için de geçerlidir. Kosovalı Arnavutlar, Dayton Antlaşması ile Bosna-Hersek Cumhuriyeti’nin içerisine sürüklendiği parçalı federal yapının ortaya çıkardığı ve gün itibarıyla içinden çıkılmaz hale gelmiş siyasal ve yönetimsel sorunların farkındadırlar ve ülkenin geleceğinin böyle bir çıkmaza sürüklenmesini önlemeye çalışmaktadırlar. Son olaylar bağlamında, Kosova Hükümeti’nin ortaya koyduğu hâkimiyet gösterisinin temel nedeni de bu çıkmazın oluşmasına zaman ve mahal vermemektir.
Bu gerçeklik bağlamında son gelişmelere bir göz attığımızda, Kosovalı Sırplar ile Sırbistan arasındaki ekonomik bağları koparmak isteyen Kosova Hükümeti’nin, Sırbistan’ın kendisine uyguladığı ambargonun bir benzerini Sırbistan’a karşı uygulamaya başladığını ve bunun yanı sıra, AB’nin kontrolünde olan, Sırbistan’a komşu 1 ve 31 numaralı sınır kapılarının hâkimiyetini ele aldığını görüyoruz. Bu durum, Kuzey Kosova’da yaşayan ve toplamı 60 bin kişiden biraz daha fazla olan Sırp toplumunun gerginliğini daha da arttırmış ve bölgede yaşayan aşırı milliyetçi ve ayrılıkçı Sırplar, Kosova Polisi’ne ve gümrük memurlarına saldırarak gümrük ofislerini yakmış ve 1 polisi öldürmüşlerdir. Sırplar, bununla da yetinmemiş ve KFOR (NATO’nun Kosova’daki güvenliği sağlamakla görevli uluslararası askeri gücü)’a bağlı güçlere karşı da taşkınlıklarda bulunmuşlardır. Bunun üzerine, BM Güvenlik Konseyi’nin 1244 sayılı kararına istinaden Kosova’nın güvenliğinden sorumlu olan KFOR Komutanı Kuzey Kosova’da sokağa çıkma yasağı ilan ederek olağanüstü hal tedbirlerini yürürlüğe koymuştur. Bu süreçte, AB ve ABD’nin Kosova Hükümeti’ne siyasal baskı yaparak, Kosova Polisi’nin ve 1 ile 31 numaralı gümrük kapılarına konuşlanmış bulunan gümrük muhafaza memurlarının geriye çekilmesini sağladıklarını görüyoruz. Siyasal gelecek kaygısı taşıyan ve bağımsızlığını koruyabilmek için ABD ile NATO’nun desteğine muhtaç olan Kosova Hükümeti’nin bu baskılar karşısında geri adım atması, olayların daha da büyüyerek Mitrovica merkezli bir katliam haline dönüşmesinin önüne geçmiştir.
Olayların biraz olsun yatışması ve KFOR’un inisiyatifi ele geçirmesinin ardından Kosova Hükümeti’nin çıkan olaylardan ötürü Sırbistan’ı suçladığını, Sırp Hükümeti’nin ise Kuzey Kosova’da yaşayan Sırp radikallerin saldırılardan sorumlu olduğunu belirttiğini görüyoruz. Görüldüğü gibi, Kosova Hükümeti’nin Sırbistan’ı açıkça suçlayan açıklamalarına karşılık, Sırp Hükümeti oldukça düşük perdeden ve inisiyatifi radikal milliyetçi Sırplara yükleyen bir tutum takınmıştır. Bu farklılığın nedeni, Sırbistan’ın AB üyeliği beklentisidir. Sırbistan, komşusu Hırvatistan’ın 2013 yılında AB üyesi olacağı bir dönemde, kendi AB yolunu açabilmek için son dönemde oldukça maliyetli adımlar atmıştır. Sırp Hükümeti, milliyetçi kesimin oyunu kaybetme pahasına önce Radovan Karadzic, daha sonra Ratko Mladic ve son olarak da Goran Hadzic’i yakalamış ve Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’ne teslim etmiştir. Bu isimlerin, Sırbistan’da belli bir kesim için halk kahramanı olarak görüldüğünü unutmamak gerekir. Bu süreçten fazla yara almadan çıkan Sırp Hükümeti’nin AB yolunda çözülmesi gereken tek problemi olarak Kosova’nın statüsü sorunu kalmıştır. Bu nedenle Sırbistan, sorunun çözümünü zorlaştıracak hatta içinden çıkılmaz hale getirecek uygulamalar içerisine girmeye yanaşmamaktadır. Kosova ile Sırbistan arasında sürdürülen statü müzakerelerinin sonucunda Kosova’nın bağımsızlığının tanınacağını çok iyi bilen Sırbistan, bu sürecin daha fazla maliyetli hale gelmemesi ve Sırp toplumu içerisinde bulunan milliyetçi kesimin biraz olsun memnun edilebilmesi için Kosova Hükümeti’nden özellikle Kuzey Kosova’da yaşayan Sırpların siyasal hakları konusunda birtakım kriterleri kabul etmesini beklemektedir. Sırbistan-Kuzey Kosova arasındaki gümrük duvarlarının kaldırılması ve özellikle Mitrovica ve çevresinin yönetimi noktasında etnik Sırplara dayalı bir siyasal anlayışın yerleştirilmesi, Sırbistan’ın temel istemlerini oluşturmaktadır. Ne var ki, Kosova Hükümeti’nin önündeki Bosna-Hersek örneği, Sırpların ortaya attığı bu isteğin kabul edilebilmesini şimdilik kaydıyla engellemektedir.
Kosova, mevcut siyasal statüsü ve Balkanlar’ı birbirine katma potansiyeline sahip iki milliyetçi duruşun kesişim noktası olmakla kendisine has bir kriz tehlikesini bünyesinde barındırmaktadır. Son günlerde Kuzey Kosova merkezli yaşanan gerginlik ise işlerin pamuk ipliğine bağlı olduğunu bizlere kanıtlamaktadır. Bu noktada Kosova Hükümeti ve Sırbistan’a düşen görev, etnik milliyetçiliği tırmandıracak söylemlerden ve girişimlerden uzak durmaktır. Aynı sorumluluk, bölgeyle yakından ilgili olan ABD, AB ve Rusya tarafından da benimsenmek zorundadır. Zira Balkanlar’da yanacak bir ateşin söndürülmesi mevcut siyasal konjonktür içerisinde çok uzun bir süre alacaktır.
Göktürk Tüysüzoğlu
Giresun Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma Görevlisi