Özet
Yugoslavya Federal Cumhuriyeti lideri Josip Tito’nun 1980 yılında hayatını kaybetmesiyle bölge pek çok etnik çatışmanın merkezi haline gelmiştir. Dağılma sürecinde yaşanan en büyük sorunlar Bosna ve Kosova savaşları olmuştur. Siyasi iddiaların ötesinde pek çok insan hakları ihlaline konu olan bu savaşlar ancak uluslararası aktörlerin devreye girmesi ile sona ermiştir. Balkan sınırlarının çizilmesinde en önemli katkı şüphesiz Amerika Birleşik Devletleri’nden gelmiştir. Tek Kutuplu Dünya’nın lideri olma iddiası ve buna bağlı olarak oluşturduğu aktif dış politikası nedeniyle Kosova Savaşı’nda da en etkili devletlerden biri olmuştur. Dayton Antlaşması sonrası Kosova sorununu görmezden gelerek Miloseviç’i cesaretlendirmiş ve olayların tırmanmasına ortam sağlamıştır. Buna rağmen yine kendi yarattığı sorunu etkin BM ve NATO diplomasileri ile kendisi çözmüştür.
Anahtar Kelimeler: Kosova Savaşı, Savunma diplomasisi, Yugoslavya Federal Cumhuriyeti, Temas Grubu, NATO kolektif savunma
Abstract
After the death of the leader of the Federal Republic of Yugoslavia, Josip Tito, in 1980, the region became the center of many ethnic conflicts. The biggest problems experienced in the disintegration process were the wars of Bosnia and Kosovo. These wars, which have been the subject of many human rights violations beyond political claims, ended only with the intervention of international actors. Undoubtedly, the most important contribution in drawing the Balkan borders came from the United States of America. It has also been one of the most influential states in the Kosovo War due to its claim to be the leader of the Unipolar World and the active foreign policy it has formed accordingly. By ignoring the Kosovo issue after the Dayton Agreement, he encouraged Milosevic and provided an environment for the events to escalate. Despite this, he solved the problem he created himself with effective UN and NATO diplomacy.
Keywords: Kosovo War, Defense diplomacy, Federal Republic of Yugoslavia, Contact Group, NATO collective defense.
Giriş
Balkanlar kozmopolit yapısı nedeniyle tarih boyu çatışmaların odağı olmuştur. Yakın tarihimizde bu konunun en somut örneği Yugoslavya’nın yıkılışı sırasında yaşanan gelişmelerdir. İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş döneminde oluşan iki kutuplu dünya, bölgede yaşanan gelişmeleri tetikleyen en önemli faktör olmuştur. Bu çatışmalardan en çok etkilenen ülkelerden biri de Kosova’dır. Tito’nun ölümü ile başlayan Hırvat ile Sırp mücadelesinde, etnik yapısı nedeniyle en çok zulüm gören halk Kosova halkı olmuştur. Bu çalışma da Kosova Savaşı sırasında özellikle ABD ve Uluslararası Örgütler tarafından atılan diplomatik adımları ele alacaktır.
Tarihsel Süreç
1. Dünya Savaşı sonrası Balkanların bugünkü Kosova’yı da içeren bölgesinde, Sırp- Hırvat -Sloven ortaklığında Yugoslavya Krallığı kurulmuştur. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise Yugoslavya Krallığı yerini Sovyet Yanlısı Tito yönetimindeki Yugoslavya Federal Cumhuriyeti’ne bırakmıştır. Yugoslavya Federal Cumhuriyeti’nin içinde bugünkü Hırvatistan, Sırbistan, Karadağ, Slovenya, Bosna Hersek ve Kuzey Makedonya bulunmaktadır. Kosova bu federal yapının içinde tıpkı Voyvodina gibi yarı bağımsız bir bölgedir ve Tito’nun başkanlığı döneminde de oldukça geniş haklara sahiptir. 1974 anayasa değişikliği ile de diğer federe devletlere tanınan tüm hakları kazanmış ve federal devletin alacağı kararlarda söz hakkına sahip olmuştur. Kısacası Tito, bir diktatör olarak anılsa da başkanlığı dönemince Yugoslavya’nın bir arada durmasına katkıda bulunmuştur (Zimmerman, 1998: 4).
1980 yılında Tito’nun hayatını kaybetmesiyle Yugoslavya’da iç karışıklıklar yaşanmaya başlamıştır. Özellikle Hırvatlar ve Sırplar arasında yaşanan egemenlik mücadelesi federal devletin her bir parçasına sirayet etmiş, en çok zararı azınlıklar görmüştür. Tito hayattayken çok da tepki çekmeyen 1974 anayasası Kosova üzerindeki haklarını sınırladığı gerekçesiyle Sırplar tarafından eleştirilmeye başlanmıştır. Aynı dönemde Kosova’da bağımsızlık hareketleri başlamıştır.
Bu dönemde devlet başkanlığı için mitingler düzenleyen Yugoslavya Komünist Partisi lideri Miloseviç ise Kosova’yı her söyleminde gündeme getirmiş ve Kosova’nın kesinlikle Sırbistan’dan ayrılamayacağını belirtmiştir. Kosova’nın referandum yaparak bağımsızlığını ilan etmesi ve Miloseviç liderliğindeki Sırp gruplarının etnik temizlik hareketlerine başlaması bölgede gerilimi tırmandırmıştır. Olayların binlerce kişinin ölümüne ve milyonlarca kişinin göç etmesine gerek kalmadan çözülmesi için uluslararası aktörlerden beklenen destek ise yakın zamanda yaşanan Bosna örneğine rağmen çok geç gelmiştir.
Kosova Olaylarının Tırmanması ve Uluslararası Tepkiler
Yugoslavya Komünist Partisi lideri Miloseviç, devlet başkanı seçildikten sonra ilk yaptığı 1974 anayasasının izlerini silmek olmuştur. Kosova’nın özerk statüsü ve imtiyazları bir bir kaldırılmış, Kosovalı Arnavutların çoğu işlerinden atılmış, mülkiyet hakları ellerinden alınmıştır. Kosova’daki Arnavut nüfusunun çokluğu göz önünde bulundurularak tamamen demografik nedenlerle Arnavutlar göçe zorlanmış ve boşalttıkları yerlere Sırplar yerleştirilmiştir (Caplan, 1998: 751).
Miloseviç’in sistematik uygulamalarına karşı Kosova’da da güçlü bir muhalefet oluşmaya başlamış ve Kosova Demokratik birliği (LDK),bu dönemde İbrahim Rugova tarafından kurulmuştur. 1991 referandumunda Kosova halkının çoğunluğu bağımsızlık, kalan kısmı ise Arnavutluk ile birleşmek için oy kullanmıştır. Bunun üzerine yılında bağımsızlık ilan edilerek 1992 yılında bir seçim düzenlenmiştir. Kosova’da güçlü bir muhalif grubun oluşması ve bağımsızlık kararı nedeniyle Sırp baskıları artmış ve bölgede yaşanan olaylar ilk kez uluslararası toplumun dikkatini çekmeye başlamıştır. ABD lideri Bush, Miloseviç’e bizzat mektup göndererek insani suçların durdurulmasını aksi takdirde bölgeye askeri müdahalede bulunulacağını belirtmiştir (Caplan, 1998). Ne var ki Doksanlı yılların başında patlak veren Bosna Savaşı, Kosova’da yaşananların ikinci plana atılmasına sebep olmuştur.
Bill Clinton’ın bölgede gözlemci olarak görevlendirdiği Madeleine Albright, 1996 yılında Bosna’da yaşananlardan ders çıkarıldığını ve erken müdahale edileceğini belirtse de, ne Avrupa ülkeleri ne de ABD doksanlı yılların sonuna kadar etkili bir çözüm bulamamıştır (Caplan, 1998: 745). Hatta Bosna sorunun çözümü için oluşturulan Dayton Antlaşması’nda da Kosova ile ilgili bir karara rastlanmamıştır. Hatta Miloseviç’in kararları kabul etmesi yapıcı bir gelişme olarak görülmüş ve Yugoslavya’ya uygulanan yaptırımların çoğu kaldırılmıştır. Bunun belli başlı sebepleri olduğunu görebiliriz. İlk olarak Bosna Savaşı yeni sona erdiği için Kosova’da yaşanan gelişmelerin hala soğumayan Bosna azınlıklarını tekrar hareket geçirebileceği korkusudur. İkinci olarak Kosova, Sırbistan’ın toprağı olarak görülmüş ve iç meselelere karışmama kararı alınmıştır. Ayrıca Kosova’nın bağımsızlığının asla gündeme alınamayacağı da belirtmiştir. Kosova’nın bağımsızlığının bölgede toprak hakkı iddia eden etnik azınlıkları da etkileyeceği ve Avrupa haritasında birtakım değişmeler olacağından endişe edilmiştir. Ayrıca bir bölünme yaşanması durumunda ‘’Kosova’daki kaynakların nasıl paylaşılacağı’’ ve ‘’dini- kültürel mekanlara Sırpların nasıl erişim sağlayacağı’’ gibi çözülmeyi bekleyen sorunlar söz konusudur.
Sırbistan’a karşı mücadelesinde yalnız kalan Kosovalı Arnavutlar ise silahlı mücadele amacıyla Kosova Kurtuluş Ordusu (UÇK)’nu kurmuştur (1993). Böylece Kosova Milli Hareketi başlamıştır. Sırpların sistematik şiddet hareketlerine karşı, UÇK özellikle Sırp polisi ile çatışmalara girmiş ve terör örgütü ilan edilmiştir. Savaş, 1998 yılında uluslararası toplumun etkin müdahalesine kadar binlerce insanın ölümüne ve milyonlarcasının yer değiştirmesine neden olmuştur.
Uluslararası Aktörlerin Devreye Girmesi
1998 yılında Kosova olaylarına tepkiler etkili şekilde başlamıştır. Buna rağmen aynı yıl Clinton’ın özel temsilcisinin bağımsız Kosova’nın bir seçenek olmamasını vurgulaması müdahalelerin insani boyutta kalmasına neden olmuştur (Caplan, 1998: 751). Bunun yerine ABD önderliğinde çok taraflı barış diplomasisi uygulanmaya başlanmıştır. Bunun için içerisinde Fransa, Almanya, ABD, İtalya, İngiltere ve Rusya temsilcilerinin yer aldığı ve Bosna Savaşında da görevli olan Temas Grubu devreye girer. Avrupa ülkelerinin bu ilgisindeki amacın kıtadaki statükoyu ve ikinci dünya savaşı sonrası belirlenen evrensel insan hakları ilkelerini korumak olduğunu söyleyebiliriz ancak ABD’nin etkinliğinin sebebi oldukça farklıdır.
Öncelikle ABD, Soğuk Savaş sonrası çift kutuplu dünya yerine kendisinin önderlik ettiği bir tek kutuplu dünya sistemi üzerine çalışmaktadır. Bunun için de dünyanın her yerinde etkin güç olarak bulunmaya özen göstermiştir. İkinci olarak ABD’de dış politika, iç politikayı da oldukça etkilemektedir. Kosova Savaşı’nda da, ABD müdahalesinin sebeplerinden birinin insanların televizyonda izledikleri görüntülerden etkilenmesi ve yaşanan zulme birlerinin dur demesini istemesidir. Bu durum ‘’CNN etkisi (CNN effect)’’ olarak adlandırılır. Yani bu müdahalenin altında kendi halkını memnun edip, oy potansiyelini kaybetmeme isteği de yatmaktadır (Carey, 2001: 73).
Temas Grubu, hem Sırpları hem de UÇK’yı şiddet hareketlerini durdurmaları yönünde uyarır. UÇK’nın silahsızlandırılması ve Kosova’dan ağır silahların çıkarılması gündeme gelmiştir. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de 1160 sayılı kararı alır. Buna göre Yugoslavya Federal Cumhuriyeti’ne silah ambargosu uygulanacaktır. Ayrıca Miloseviç ve Rugova barış için ikili görüşmeler yapmaya davet edilir. BM görüşmeleri sırasında Çin çekimser oy kullanır ve Rusya ise Kosova meselesinin Yugoslavya’nın iç meselesi olduğunu söyleyerek herhangi bir müdahaleyi reddeder (Özlem, 2012).
ABD askeri müdahaleden önce etkin diplomasi ile tarafları Şubat – Mart 1999’da iki kez Fransa’nın Rambuillet şehrinde buluşturmuştur. Miloseviç ve Rugova bu görüşmeler sırasında da anlaşmaya varamamıştır. Zira sekiz yıllık mücadeleden sonra Kosovalı Arnavutlar artık özerklikle yetinmeyeceklerdir.
Sırpların insanlığa karşı suçlarına devam etmesi üzerine ABD inisiyatifi ile NATO müdahalesi gündeme gelmiştir. Nato’nun müdahil olmasının belirli sebepleri vardır. Öncelikle Miloseviç liderliğindeki Sırp kuvvetleri tarafından uygulanan müdahalelerin şiddetlenmesi artık dünya kamuoyunda konuşulmaya başlanmıştı. Ayrıca Kosova’da yaşanılacak bir düzensizlik başta Arnavutların yaşadığı Bosna olmak üzere bölgedeki istikrarı ortadan kaldıracak ve önüne geçilemez şiddet hareketleri bütün Balkan coğrafyasına tekrar yayılacaktı.
23 Nisan 1999’da toplanan NATO zirvesinde askeri müdahale konusunda tereddütler yaşanmıştır (Oğultürk, 2014: 111). Günümüzde de devam eden bu tartışmalar NATO’nun kolektif müdahalesinin etkinliği üzerine olmuştur. Kuzey Atlantik Antlaşması’na göre kolektif savunma, barışın kurulması ve savaşın engellenmesi amacıyla yapılabilir. Ayrıca kolektif savunma NATO üyesi olmayan bir devlet, üye bir devlete saldırırsa yapılacaktır. Eğer NATO bu müdahaleyi bölgesel bir kuruluş olarak yapıyorsa da BM Güvenlik Konseyi onayına ihtiyacı vardır. Ne var ki Güvenlik Konseyi’ne gidildiğinde Çin ve Rusya’nın veto kararına kesin gözüyle bakılmaktadır. Tüm bu sebeplerden ötürü NATO, BM iznine başvurmadan ABD inisiyatifinde Kosova’ya hava harekâtını başlatmış ve bu harekat Mart- Haziran 1999 arası tam 78 gün sürmüştür. NATO Müttefik Kuvvetleri tarafından yürütülen bu harekatta yer alan askeri güçlerin %65’i ABD tarafından temin edilmiştir (Kapucu, 2021).
Sırplar bu harekatı iç işlerine doğrudan müdahale olarak görmüş ve ABD’yi kınamışlardır. Hatta Sırp hava komutanı ABD ile etkin mücadele edebilmek için bu konuda uzmanlığına inandığı Irak’ı ziyaret ederek, ABD hava saldırı sistemleri hakkında bilgi almıştır. Ne var ki bu saldırılar sırasında Sırp uçaklarının çoğu imha edilmiş olmasına rağmen yalnızca 1 adet ABD Nigthawk ve F-16’sı düşürülmüştür (Kapucu, 2021: 99).
Haziran 1999’da Miloseviç ateşkesi kabul etmiştir. Kosova’da 2000 yılında yerel seçimler, 2002 yılında cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmış ve Rugova cumhurbaşkanı seçilmiştir. Sırp ve Kosovalı liderler bu tarihten sonra 2003-2005 ve 2006 yıllarında çeşitli görüşmeler yapmıştır. Görüşmeler BM gözetiminde ve Kosova’nın siyasi statüsünü belirlemeye yöneliktir. 2006 yılında Rugova’nın hayatını kaybetmesi üzerine görüşmeler olumlu sonuçlanmamış, bunun üzerine Kosova 2008 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir. İlk önce 52 ülke tarafından tanınan Kosova günümüzde 97 BM ülkesi tarafından tanınmaktadır. Ancak Sırbistan’ın Kosova’nın bağımsızlığını tanımaması ve bölgeyi Sırbistan’ın özerk bölgesi ilan etmesi nedeniyle, bölgede hala Türk askerlerinin de içinde bulunduğu BM Barış Gücü bulunmaktadır. BM bölgedeki etkinliğini büyük ölçüde AB sivil temsilciliklerine bıraksa da, varlığını sürdürmektedir. Uzun süre bölgede kalan ABD askeri güçleri 11 Eylül 2001 olaylarından sonra tamamen çekilmiştir (Steinke, 2015: 43).
ABD’nin Kosova Savaşı’ndaki askeri ve diplomatik etkinliği tartışılmazdır. Öncelikle Bush ardından Clinton döneminde Sırp lidere uyarılarda bulunulmuş ancak Kosova’nın bağımsızlığının söz konusu olmadığı sıklıkla dile getirilmiştir. ABD tek kutuplu dünya sisteminin bir parçası olarak Balkanlar’da önce Bosna daha sonra Kosova savaşları sırasında pek çok Avrupa ülkesinden daha etkin olmuştur. Ayrıca meşruluğu hala tartışılmasına rağmen NATO harekatında büyük inisiyatif almış ve çeşitli Avrupa ülkeleri ile birlikte BM’de de oldukça etkili olmuştur. Bu bakımdan ABD’nin Kosova Savaşı’nın gelişimde 2 etkisi olduğu söylenebilir.
İlk olarak aksi iddia edilmesine rağmen Bosna’daki mevcut durumun bozulmaması için Kosova müdahalesinde geç kalınmıştır. Başkan Clinton bölgede yaşanan gerilimi askeri müdahaleye gerek kalmadan, siyasi ekibi aracılığı ile kınama ve uluslararası baskı ile mikro düzeyde yönetmeye çalışmıştır. Bosna’da yaşanan gerilimin çözümünde etkili olduğuna inandığı Dayton Antlaşması üzerinden yaptırım söylemleriyle Miloseviç’i etkilemeyi denemiştir.ABD liderliğindeki NATO birliklerinin müdahalesine kadar olaylar tırmanmış, sivillere karşı işlenen suçlara önüne geçilemez hale gelmiş ve binlerce insan hayatını kaybetmiştir. Kuzey Makedonya ve Arnavutluk’a sığınan binlerce Kosovalı, bağımsızlık düşüncelerini de beraberinde götürerek bölgedeki gerilimi tekrar tırmandırmıştır.
ABD’nin bölgedeki politikasının söylemlerde kalması bölgedeki milliyetçilik hareketlerini adeta ateşlemiştir. Miloseviç, yaptırım tehditlerini ciddiye almak bir yana ABD yetkililerinden gelen söylemleri, “iç işlerine müdahale” olarak göstererek, milliyetçi politikalarını güçlendirmiştir. ABD’nin bu söylemleriyle, Sırbistan’ın terör örgütü olarak gördüğü UÇK’yı açıkça desteklediğini iddia etmiştir. Dolayısıyla NATO müdahalesine kadar bölgede uygulanan ABD dış politikasının başarıya ulaştığı söylenemez.
İkincisi ise ABD’nin aksini iddia etmesine rağmen Kosova’nın bağımsızlığına olan doğrudan katkısıdır. Zira BM ve NATO müdahaleleriyle Sırpların Kosova üzerindeki etkisi azalmış, Kosova’nın uluslararası arenadaki tanınırlığı artmış ve 1998 yılında hiçbir ülke tarafından bağımsızlığı söz konusu değilken 2008 yılında bağımsızlığını ilan ettikten hemen sonra 52 ülke tarafından tanınmayı başarmıştır.
Çift kutuplu dünyanın Soğuk Savaş sonrası ortadan kalkması ile başat güç olarak görünen ABD önderliğindeki NATO tarafından Kosova’nın desteklenmesi, çatışmalarda tarafsız kalan hatta bölgedeki gelişmelerden haberdar olmayan ülkelerin bile Kosova’yı desteklemesine neden olmuştur. Bu da Kosova’nın bağımsızlık sürecinin hızlanmasına ve sürece olan desteklerin artmasına neden olmuştur.
Sonuç
Sonuç olarak ABD’nin Kosova çatışmalarındaki etkisi tartışılmazdır. Bu etkinin uzun vadede olumlu olup olmadığı hala tartışmaya açık bir konudur. Özellikle ABD önderliğindeki NATO müdahalesi günümüzde hala meşruiyeti tartışılan, hem ABD iç politikasında hem de Balkan ülkelerinde eleştirilen bir hamledir. ABD’nin neden Balkan ülkelerine müdahil olup, benzer sorunları yaşayan diğer ülkelerde müdahalelerde bulunmadığı da tartışılan bir konudur. Ancak SSCB’nin yıkılışı sonrası, ABD’nin Doğu Avrupa ve Balkan ülkelerinde etkin olmaya çalışması şaşırtıcı değildir. Rusya’nın etkin olduğu bölgelerde söz sahibi olma isteği, şüphesiz tek kutuplu dünyanın lideri olma isteğinin bir yansımasıdır.
ABD’nin Kosova’daki politikasının etkinliği ise belirsizdir çünkü 2006 yılında Sırbistan- Karadağ’ın dağılması ile Sırbistan’ın genişleme iddialarının ortadan kalktığı düşünülse de, Kosova’nın AB gibi bir yapının içine girmeden Sırbistan tehdidinden uzaklaşması oldukça zor görülmektedir. Balkanlar’daki hareketliliğin sona ermediğinin en büyük örneğini geçtiğimiz günlerde Bosnalı Sırpların ulusal düzeyde yargı, vergi, savunma ve güvenlik kurumları kurmayı onaylayan tasarıyı parlamentodan geçirmesinde görüyoruz. Bu tür bir hamle bölgede milliyetçi hareketlerin tekrar başladığını ve AB ve benzeri, ekonomik yaptırım uygulayacak bir otorite olmazsa Kosova ve diğer Balkan ülkelerine de yayılabileceğini gösteriyor.
Ezgi Altın Bıçakcıoğlu
Diplomasi Çalışmaları Staj Programı
Kaynakça:
Balcı, A. (2018). Savunma Diplomasisi Kavramı, Özellikleri Ve Uygulamaları. Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 7(14), 45-58. https://dergipark.org.tr/en/pub/ufuksbedergi/issue/57469/815058
Caplan, R. (1998). International Diplomacy and the Crisis in Kosovo. International Affairs (Royal Institute of International Affairs), 74(4), 745–761.
Carey, H., F. (2001). U.S. Domestic Politics and the Emerging Humanitarian Intervention Policy: Haiti, Bosnia, and Kosovo. World Affairs, 164(2), 72–82.
Kapucu, D. (2021) Kosova Krizinin Çözümünde, NATO’nun Barışı Destekleme Harekâtına Türkiye’nin Katkıları. Akademik Tarih ve Araştırmalar Dergisi, 4, 87-113.
Oğultürk, M., C. (2014). Kosova’nın Bağımsızlık Süreci Kapsamında ABD Dış Politikasının Analizi. Güvenlik Stratejileri Dergisi, 10(19), 0-132.
Özlem, K. (2012). Soğuk Savaş Sonrası Dönemde ABD’nin ve Türkiye’nin Balkan Politikalarının Bosna Hersek, Kosova ve Makedonya Krizleri Örneğinde İncelenmesi. Balkan Araştırma Enstitüsü Dergisi, 1(1), 23-40.
Steinke, R. R. (2015). A Look Back at NATO’s 1999 Kosovo Campaign: A Questionably “Legal” but Justifiable Exception? Connections, 14(4), 43–56.
Şimşek, E., D. (2020). ABD’nin Balkan Politikası ve Kosova- Makedonya- Bosna Krizlerine İlişkin İzlediği Politikalar. TUİÇ Akademi. Retrieved from https://www.tuicakademi.org/abdni%CC%87n-balkan-politikasi-ve-kosova-makedonya-bosna-krizlerine-iliskin-izledigi-politikalar/
Williams, P., Grazier, R., & Hooper, J. (2002). Simulating Kosovo: Lessons for Final Status Negotiations. US Institute of Peace.
Zimmermann, W. (1998). The Demons of Kosovo. The National Interest, 52, 3–11.