”İçlerine kapanmış küçük manyak devletlerimiz olacak.”
Eski Belgrad Belediye Başkanı Bogdan Bogdanoviç *
”Plevlie: Rumeli’nin Osmanlı İmparatorluğunun elinde bulunduğu sıralarda Kosova iline bağlı Taşlıca sancağının merkezi olup, aynı adı taşıyan Taşlıca kasabasıdır. Sırpların Plevlie adını verdikleri bu kasaba, Drina ırmağına dökülen Çehotina çayının sağ kıyısındadır.”
Ivo Andriç, Drina Köprüsü adlı romanında Plevlieli olarak anılan karakterine can verirken okuyucularını Plevlie kasabası hakkında bilgilendirmek için yarattığı tasvirlere bakılacak olursa bir zamanlar Kosova’nın Osmanlı egemenliğinde olduğuna ve ayrıca Sırpların da bu topraklarda etkin konumda bulunduklarına dair izlenimler uyanabilir. İlk defa 1945’te yayınlanan romanda elbette ki akademik bir nesnellik aramak doğru olmayacağı gibi, bir taraftan da Kosova’nın tarihinde Osmanlı yönetiminin gelip geçtiği de bir gerçektir. Makedonya, Arnavutluk, Karadağ ve Sırbistan’a sınırı olan bu küçük balkan ülkesinde günümüze kadar ne gibi tarihsel değişiklikler olmuştur? 17 Şubat 2008’de bağımsızlığını ilan eden Kosova, uluslararası alanda kendini nasıl temsil ediyor? Kosova’ya dair bu soruların cevabına antik çağlardan itibaren günümüze kadar gelmiş, üst üste yığılmış, çözüme ulaşmış veya varlığını devam ettiren, gelişen bir takım sosyolojik, siyasal ve tarihsel olayların analizi yapılarak ulaşılabilir.
Kosova’nın tarihi arka planına değinecek olursak öncelikle bölgenin yerlilerinin Dardanlar ve bugünkü Arnavutların atası İlliryalılar olduğunu söyleyebiliriz. 3. ve 4. yüzyıllara baktığımızda Balkan yarımadasındaki tıpkı diğer bölgeler gibi Kosova bölgesi de sırasıyla Hun, Avar, Bulgar, Peçenek ve Uz gibi Orta Asya’dan başlayıp Karadeniz’in kuzeyinden geçerek yarımadaya gelen Türk kavimlerinin geçici ya da kalıcı olarak yerleşmelerine tanık olmuştur. Daha sonra 6. yüzyılda Avarların Tuna Nehri’nin kuzeyine yerleşmesiyle hareketlenen Slav kavimleri 7. yüzyılda Kosova bölgesine gelmişlerdir. Sadece bu göçler değil Osmanlı’nın Rumeli topraklarında ilerleyişi sırasında Kosova’nın da egemenlik altına alınması büyük yankı uyandırmıştır. Örnek verecek olursak Osmanlı’nın balkanlarda ilerlemesi sonucu Arnavut ve Karadağ prenslikleri tarafından askeri bir birlik olan Arnavut Birliği kurulmuştur.
14. yüzyıla baktığımızda Kosova artık Osmanlı hâkimiyeti altında imparatorluğa ait bir ildir. Zaman içerisinde Osmanlı yönetimi tarafından uygulanan İslamlaştırma ve devşirme politikası büyük ölçüde etkisini göstermiş ve Kosova’nın dağlık bölgelerine kolonizatör Türk dervişleri gönderilerek bu harekât hızlandırılmıştır. 93 Harbi sonunda Rusların Balkanlarda genişlemesine olanak sağlayacak çıkarlar doğrultusunda, Sırpların Kosova üzerinde hak iddia etmesiyle başlayan sıkıntılı dönemler 1912 Balkan Savaşları’na kadar sürmüş ve savaş sonunda bu küçük dağlık bölge Sırbistan Krallığına bırakılmıştır. Ardından krallık yıkılmış ve Tito 1945 yılında Yugoslavya’yı ilan etmiştir. Kosova da Yugoslavya’ya bağlanmıştır. Daha sonraları sosyalist rejimde dengeler sarsılınca Yugoslavya dağılmış ve bugünkü Makedonya, Hırvatistan, Bosna Hersek, Slovenya gibi ülkeler bağımsızlığını ilan etmişlerdir. Elbette bu parçalanma sırasında çeşitli katliamlar gerçekleşmiştir. Kosova da bu şekilde baskılara maruz kalmıştır ve bu yüzden bağımsızlığını daha geç ilan etmiştir. Bunda en büyük etken Sırpların askeri müdahaleleri olmuştur. Öyle ki Kosova’ya giren Sırp askerleri 1995’te birçok insanı öldürmüştür. Kosova’nın denetimi bir süre BM’in elinde bulunduktan sonra ülke 2008’de bağımsızlığını ilan etmiş, Sırbistan’la arasındaki yarı bağımsız bölge sınırını devlet sınırına çevirmiştir.
Bugün Kosova’nın çoğu Arnavutlardan oluşmaktadır. Bunun yanı sıra uzun süren Osmanlı egemenliğinin etkisiyle günümüzde Prizren şehrinde Türklerin bulunuyor olması tesadüf değildir. Resmi dili Arnavutça ve Sırpça olan bağımsız Kosova üzerine yapılan haberlere ve akademik araştırmalara dayanarak ülkenin bağımsız olmasına ilişkin haklı ya da haksız farklı yaklaşımlar içinde bulunan birçok ülke olduğunu görmek mümkündür. Öncelikle belirtmek gerekir ki Kosova’yı tanıyan ilk iki ülke Amerika Birleşik Devletleri ve Kosta Rika olmuştur. Geç olmasına rağmen Türkiye de Kosova’yı tanıyan ilk ülkelerden biridir. Geç tanımaya sebep olacak etmenlerin başında Türkiye ve Azerbaycan ilişkileri gelebilir. Bununla beraber Afganistan, İngiltere ve Arnavutluk da Kosova’yı tanıyan ülkelerdendir. Kosova’yı tanımış olan ülkelerin haricinde bir de daha önce belirtildiği üzere Kosova’nın bağımsızlığına itiraz eden ülkeler vardır. Bu itirazlar kendi içlerinde haklı veya haksız politikalarla halen sürmektedir. Öncelikle Azerbaycan’ın itirazı iki türlü tartışma konusu olabilir. Birincisi Azerbaycan’ın kendi içinde Ermenilerle dâhil oldukları ”Dağlık Karabağ” meselesinde Kosova’nın bağımsızlığının bir model olabileceğini düşünerek duruma sıcak bakmıyor oluşu ve ikincisi Türkiye’nin de bu konuda Kosova’yı tanıma sürecinde sıkıntı çekmiş olmasıydı. Rusya’da ise batının Kosova’yı tanıması çeşitli çevrelerce olumsuz tepkilerle karşılaşmıştır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) batılı devletler tarafından tanınmadığı halde Kosova’nın tanınması aynı zamanda çifte standart bir politika olarak nitelendirilmiştir. İtirazlarda başı çeken ülkelerden biri olan Yunanistan’a baktığımızda açıkça görülebilir ki Kıbrıs Rum Kesimi de aynı şekilde ona eşlik ediyor. Sebebi ise Kosova’nın KKTC için çok önemli bir model olacağı düşüncesidir.
Kosova’nın kültürel yapısına bakıldığında Balkanların tipik karışık çok kültürlü özelliklerini tamamen taşıdığı açıkça görülebilir. Arnavut, Türk, Boşnak, Sırp vs kültürleri birbiriyle iç içe geçmiş durumdadır. Şarkılarına kulak verildiğinde dahi balkanların ruhuna ait her türlü kültürden izler olduğu görülür. Bu izler Makedonyalı yönetmen Vladimir Milçin’in milliyetçilik denizinin ortasında, küçük kara parçalarından oluşan bir Yugoslavya adasının hala var olduğuna dair inancını hatırlatıyor, fakat Kosovalıların büyük zahmetler sonucu elde ettikleri bağımsızlık, ekonomik ve siyasal anlamda dünya üzerinde hegemonyaya sahip ülkelerin çeşitli alanlarda ayrıştırıcı desteklerine ve parçalama politikalarına maruz kalmıştır. Etnikçiliğin derinleşmesinde de ayrı bir yol izleyen bu devletler, bu politikalarını Kosova üzerinde her geçen gün daha da fazla uygulamaktadırlar.
* Sayfa: 14, Milliyetçiliğin Provokasyonu, Tanıl Bora
TUİÇ-BALKAM
Derya DENİZ