İç siyaset açısından sıkıntılı günler geçiren Irak, dış politika anlamından çok önemli bir yetkiliyi ağırladı. Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği’nin Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan, 10 Temmuz 2012 Salı günü Irak’ın başkenti Bağdat’a kısa süreli bir ziyaret gerçekleştirerek, Irak Başbakanı Nuri El-Maliki ile görüştü. Annan, Bağdat ziyaretinden önce Suriye’de Devlet Başkanı Beşşar Esad’la görüşmüş, daha sonra İran’a geçerek bu ülkede Suriye meselesini konuşmuştu. Annan’ın yaptığı bölge ziyaretinin üçüncü ayağı da Irak oldu. Annan, Maliki ile yaptığı görüşmenin ardından kısa bir basın toplantısı düzenleyerek sorulara cevap verdi. Suriye’deki, özellikle kadın ve çocukları olumsuz etkileyen insanlık dramının sona erdirilmesi ve öldürmelere son verilmesi konusundaki isteğe verilen destekten dolayı Tahran ve Maliki’ye teşekkür eden Annan, her tarafın Suriye konusunda çözüm bulunması için acele edilmesi ve tarafların bir an önce masaya oturması konusunun önemini yineledi.
Annan’ın Irak’a yaptığı kısa ziyaret Irak’ın Suriye olaylarındaki rolü ve tutumunu yeniden gündeme getirdi. Öncelikle Annan’ın Irak ziyaretini Arap Birliği kapsamında değerlendirmek mümkündür. Bilindiği gibi 29 Mart 2012’de Bağdat’ta yapılan Arap Birliği zirvesiyle birlikte Arap Birliği’nin dönem başkanlığı Irak’a geçmiştir. Annan Birleşmiş Milletlerle birlikte Arap Birliği’nin de Suriye Özel Temsilcisi olarak görevini yürütmektedir. Bu nedenle Annan’ın Arap Birliği Dönem Başkanı olması nedeniyle Irak ziyaret ettiği söylenebilir. Ancak Annan’ın ziyaretinin daha önemli tarafı Irak’ın Suriye’nin sınır komşusu olmasıyla birlikte Suriye meselesinde İran’a yakın bir tutum sergileyerek taraf tutması ve bunun bölge politikası açısından önemli olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Zaten Annan’ın açıklamalarına dikkatle bakılacak olursa, Tahran ve Bağdat yönetimlerini ortak bir biçimde değerlendirmesi, Annan’ın olaylara bakışını açıklar nitelikte görünmektedir. Yani daha açık bir ifade ile Annan İran ve Irak yönetimlerinin ortak tavır sergilediklerini vurgulayan bir dille verdiği mesajları iletmiştir.
Zira temel politikaya da bakıldığından İran ve Irak’ın Suriye’ye yönelik tutumlarının örtüştüğü görülmektedir. Irak merkezi hükümeti yetkilileri sıklıkla Suriye’de olayların başladığı Mart 2011’den itibaren Beşşar Esad’a olan desteği açıkça ortaya koymuştur. Bununla birlikte uluslararası medyada ve Ortadoğu’daki bazı medya kuruluşları tarafından yayınlanan haberlerde Maliki yönetiminin Beşşar Esad’a destek vermek amacıyla sınır bölgelerindeki askeri kontrolü arttırdığı, hatta Suriyeli muhaliflerle savaşmaları için milis gönderdiği iddia edilmiştir. (Nisan 2012’de Irak’ta yaptığımız saha çalışmasında edindiğimiz bilgiler de bu iddiaların bazılarını doğrular nitelikte olmuştur.) Öte yandan İran’ın Beşşar Esad’a destek sağlamak için Irak üzerinden Suriye’ye yardım gönderdiği de söylenmektedir. Bu iddiaların gerçeklik payı tartışılabilir bir durumken, İran’ın Irak’taki etkisinin tartışma götürmez bir gerçek olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Özellikle İran’ın Şii gruplar üzerindeki etkisi ve iki taraf arasındaki yakınlık açık bir biçimde göze çarpmaktadır. Buna en iyi örneklerden biri Mart 2010’da Irak’ta yapılan seçimlerin ardından hükümet kurma sürecinde Şii grupların İran’da görüştükten sonra anlaşmaları ve Mukteda El-Sadr’ın Maliki’nin başbakanlığını kabul etmesi olarak gösterilebilir. Bu nedenle Annan’ın İran’ın Irak’ı yönlendirdiğini düşünerek ortak ifadeler kullanmış olabileceğini söylemek mümkündür. Bu Irak merkezi yönetimine İran’dan bağımsız hareket etmesi için verilen bir mesaj olarak da değerlendirilebilir. Irak iç politikasındaki krizle birlikte düşünüldüğünde başta İyad Allavi liderliğindeki Irakiye listesi olmak üzere Maliki’ye muhalif olanların aynı zamanda İran’ın Irak’taki politikalarına karşı çıkan taraflar olduğu da görülmektedir.
İran, Irak ve Suriye üçgeninde yaşanan gelişmelerin mezhebi boyuttan değerlendirilmesi durumunda da yukarıda söylenenler benzer bir durum ortaya çıkmaktadır. Beşşar Esad rejiminin Alevi vurgusuyla birlikte, Irak’taki yönetimsel ağırlığın Şiilerde olduğu düşünüldüğünde İran’ın politikası anlaşılabilir bir durumdur. Bununla birlikte, Maliki ve Beşşar Esad’a muhalif kesimlerin çoğunu Sünni gruplar oluşturmaktadır. Aynı zamanda Irak ve Suriye’deki Sünni Arap aşiretler arasında çok yakın düzeyde akrabalık ilişkileri bulunmaktadır. Bu doğrultuda mücadelenin yönü de ortaya çıkmaktadır.
Diğer taraftan Irak iç siyasetindeki Bölgesel Kürt Yönetimi ve merkezi hükümet arasındaki çekişme Suriye boyutuna da yansımıştır. Irak merkezi hükümetinin Beşşar Esad’a açık desteği karşısında Bölgesel Kürt Yönetimi, Suriye Kürtlerini örgütleyerek Beşşar Esad’ın devrilmesi amacına yönelik olarak bir araya getirmeye çalışmaktadır. Buradan hareketle Irak iç politikasında karşı karşıya gelen iki tarafın, Suriye konusunda da aynı durumda oldukları görülmektedir.
Yukarıda yazılanlar bir arada ele alındığında Ortadoğu’daki grift yapı meydana çıkmaktadır. Daha açık bir ifadeyle başta Suriye ve Irak gibi ülkeler olmak üzere Ortadoğu’daki devletlerin iç ve dış politikalarında karşılıklı bir bağımlılıktan söz etmek mümkündür. Yani devletlerin iç politikalarındaki gelişmeler dış politikalarını etkilerken, aynı şekilde dış politikaları da iç politikalarını etkileyebilmektedir. Bu açıdan devletlerin dış politikalarında yanlı politikalar izlemeleri ülke içerisinde istikrarsızlık da yaratabilmektedir. Bu nedenle Irak’ın Suriye konusunda tarafsız bir tutum izlemesi, Irak’ı iç politikada da rahatlatabilir. Aynı zamanda 2003 sonrası dönemde uluslararası politikaya entegre olmak isteyen Irak için tüm tarafların üzerinde mutabakata vardığı, şiddetin sona ermesi ve her kesimin silah bırakması ile siyasi bir çözümü öngören, Suriye için Annan Planına destek vermesi önemlidir.
Bilgay DUMAN
ORSAM Ortadoğu Uzmanı
Kaynak: ORSAM