9 Mayıs 2018 Tarihinde Kocaeli Üniversitesi’nde, Türkiye Uluslararası İlişkiler Çalışmaları Kocaeli Temsilciliği, Siyasal Bilimler Kulübü ve Uluslararası İlişkiler Kulübü işbirliğiyle düzenlenen, TUİÇ Yönetim Kurulu Üyesi Ersin Kopuz ile Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi öğrencisi Hakan Karadiken’in konuşmacı, Uluslararası İlişkiler öğrencisi Şüheda Polat’ın moderatör olarak yer aldığı ‘’Monarşiden Halk Egemenliğine: Fransız Devrimi’’ panelini gerçekleştirdik.
Fransız Devrimi’nin fikri temelini oluşturan Aydınlanma Düşüncesi Alman Filozofu Kant’ın deyişiyle ‘’İnsanın çocukluktan kurtulup erginliğe erişmesidir, aklın aydınlanmasıdır.’’ Bu bağlamda Fransız Aydınlanmasının üç temel özelliği vardır: Materyalist düşünce, tanrıtanımazlık, despotizm karşıtlığı. Devrimin fikri altyapısını hazırlayan Aydınlanma Düşüncesi; temelde despotizm karşıtlığı, tolerans, serbest ticaret ve mülkiyet hakları çerçevesinde gelişmiştir. Monarşinin despotizme dönmesinden çekinen Montesquieu ve Voltaire monarşik bir devlet tahayyülü kurarken aynı zamanda halk egemenliğinin tiranlığa dönmesi tehlikesine karşı Antik Yunan şüphesini taşırlar ve pragmatik olarak mevcut gücün ara kurumlar ile dengelenerek tek kuvvette toplanmasını arzu ederler. Rousseau doğrudan halkın egemenliğine dayalı sözleşmeci bir devletten bahseder. Ancak hepsinin temelinde temel insan hakları ve hürriyetleri vardır.
16.yy’dan itibaren Fransa’da feodal düzenin yerini diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi merkezi monarşi almış, devletin yetki ve fonksiyonları kralın elinde toplanmıştır. Fransa toplumu Soylular, Ruhbanlar, Üçüncü Sınıf ve Halk olmak üzere 4’e ayrılmıştır. Amerikan Devriminin demokratik-liberal düşüncelerinin etkisi ve bunun yanında Locke, Montesquieu, Rousseau gibi Aydınlanma düşünürlerinin fikirleri devrimin düşünsel altyapısını oluşturmuştur. Sanayileşme ve Kentleşme etkisi, Amerikan Bağımsızlık Savaşındaki askeri harcamalar, kraliyetin yoğun israfı ve sert iklim koşulları beraberindeki hasat alamama sorunu çeşitli ekonomik zorlukları meydana getirmiştir. Tahıl ve ekmek fiyatlarındaki artış, köylülerin kentlere doğru göç etmelerine kentte yaşayan fakir halkın açlık ve salgın hastalıklardan ötürü çeşitli halk hareketlerinin yaşanmasına neden olmuştur. Ekonomik sebepler, siyasi alanda karşılık bulmuş ve bu çerçevede Fransız Devrimine giden süreç oluşmuştur.
Fransa’nın Avusturya ve Prusya ile olan savaşı, belki daha iyi şekilde sonuçlanabilecek devrimin şiddetini körüklemiş ve dönemin terörize olmasına sebep olmuştur. Gittikçe radikalleşen önlemler, halkta tepki uyandırmış ve başta Robespierre olmak üzere Jakobenleri paranoyak senaryolara yönlendirmiştir. Terörün verdiği korku üzerine bireyleri inşaa etmek isteyen Robespierre daha fazla terör daha sağlam cumhuriyet mottosuyla Fransa’yı adeta terör yuvası haline getirmiştir. Ancak aldığı radikal önlemler yüzünden nihayetinde kendi sonunu hazırlayan Robespierre sonraki kuşağa kalacak olan kötü bir miras bırakmış ve otoriter bir simanın tarih sahnesine çıkmasına neden olmuştur. O kişi de Napolyon Bonaparte’dir. Daha sonraki süreçte Napolyon Savaşları ve politikaları, devrim etkilerinin Avrupa başta olmak üzere çeşitli coğrafyalara yayılmasını sağlamıştır.
1789 Fransız Devrimi, Demokrasi kavramının içeriğini ve ilkelerini meydana getirmiştir. Din-devlet, birey-toplum, özgürlük-otorite gibi kavramlar etrafında siyasal toplumu etkilemiştir. Fransız Devriminin yarattığı Ulusçuluk fikri ve Ulus Devlet kavramı, Avrupa siyasi haritasını değiştirmiştir. Fransız Devrimi öncesinde gelişen ruhban sınıfı karşıtlığını ifade eden ‘’laik’’ kelimesi, devrim sonrasında Din Hukukundan bağımsız bir kamu hayatı yaratma düşüncesine evrilmiş aynı zamanda hukuki bir nitelik kazanmıştır. Bununla birlikte günümüz modern dünyanın siyasal yapısının ve siyasal ideolojilerinin temel dayanağını oluşturmuştur.