Cumhurbaşkanımız Derviş Eroğlu’nun 23-29 Eylül tarihleri arasında BM Genel Kurulunun toplanması nedeni ile New York’a gitmesi belli ki Rum tarafını ve Hristofyas’ı biraz fazla tedirgin etmiş.
Özellikle Eroğlu’nun yaptığı ikili görüşmeler hiç hoşuna gitmemiş Hristofyas’ın. Nede olsa daha evvel meydan, tanınmış devleti sıfatı ile onlarındı. Dolayısıyla Kıbrıs konusunu ve sorununu istedikleri gibi çarpıtıyor, kendi çıkar ve menfaatleri doğrultusunda anlatıp, beyin yıkıyorlardı. Onların bize yaptıklarını, acımasızca katlettikleri Kıbrıslı Türk mazlumların resimlerini gösterip “İşte bakın Türkler bize neler yapıyor” diye yalan söylüyorlardı utanmadan. Propaganda broşürlerinde ve sergi resimlerinde onlarca kez bizim resimlerimize yer verdiler “mazlum Rumlar” diyerekten…
Ama artık geçti o günler. Dünya artık, nerede neler oluyor hemen haberdar oluyor, resimli, hareketli, sözlü ve yazılı olarak.
Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun BM Genel sekreteri Ban Ki Moon’a yaptığı “Kıbrıs Adası Çevresindeki Hidrokarbon Yatakları Konusunda Kıbrıs Türk Önerisi” başlıklı öneri, adada kimin barış istediğini, kimin çözüme katkı koymak için çabaladığını ve kimin uluslararası hukuka uymak istediğini gözler önüne serdi.
Hristofyas, Amerikan İngilizcesinde “Topal Ördek” olarak tanımlanan “Seçime girmeyecek yetkisiz başkan” olarak gittiği New York’ta, Türk heyetine hazırlıksız yakalanınca bu duruma canı fena halde sıkıldı.
Eroğlu’nun Ban’a yaptığı öneri ses getirirken ve Türk tarafına puan kazandırırken, Hristofyas boş koltuklara konuştu. İsteyen TV’deki görüntülere bakabilir.
BM’deki bir arkadaşımın bana anlatımına göre Yunan delegasyonu bile Hristofyas’ı dinlememiş. “Tahminim ya parasızlıktan New York’a grup halinde gelemediler, ya da Hristofyas’ı pek takmıyorlar” diye yorumladı arkadaşım.
Eroğlu’nun sunduğu önerinin içeriği, adada yaşayan iki halkın petrol ve doğalgaz çıkarımı ve dağıtımı konusunda işbirliğine yönelik. Dahiyane, zekice ve BM’nin yana yana istediği, bu uğurda bol ve sınırsız paralar harcadığı “İki Toplumlu Faaliyet” kavramına çok uygun.
Eroğlu, Kıbrıs’ta Türkler ve Rumlar, petrol ve doğalgaz çıkarımı konusunda işbirliği yapsınlar diyor. Her iki devletin Cumhurbaşkanlarının eşit sayıda temsilci atayacağı komiteye BM Genel Sekreteri bir tane aracı atasın ve bu aracı her iki taraftan, imzaladıkları uluslararası anlaşmalar ve ruhsatlar konusunda karşılıklı rızaları alsın.
Elde edilecek petrol ve doğal gaz gelirleri ne Rumların olsun ne de Türklerin. Ortak bir hesapta toplansın ve kapsamlı anlaşmanın hükümlerinin uygulanması için gerekli olan masraflar bu hesaptan karşılansın. Eğer bu paranın bir kısmının çok acil bir durumda kullanılmak zorunluluğu ortaya çıkarsa, her iki tarafın onayı alındıktan sonra kullanılsın.
Önerinin asıl can alıcı noktası ise, Türk tarafının bu önerisinin kabul edilmesinin sonrasında gerek doğalgazın gerekse de petrolün Türkiye üzerinden taşınmasını önermekte.
Zaten Kıbrıs adası, 1958 Uluslararası Deniz Hukuku Konferansında mutabakata varılan kararlara göre, Türkiye’nin Münhasır ekonomik Bölgesi içinde yer alan bir ada konumunda. Dört bir tarafı Türkiye’ye ait denizlerle çevreli. 1960 yılında yapılan İkinci Deniz Hukuku Konferansında herhangi bir karar alınamazken, 1982 yılında gerçekleştirilen Üçüncü Deniz Hukuku Konferansında (UNCLOS) adaların kıta sahanlıkları olduğu kararı çıkmış ve ABD ile Türkiye bu kararın altına imzalarını atmamışlardır.
Bu nedenle de 12. Parselden çıkarılacağı iddia edilen doğalgazın, borularla Kıbrıs adasına taşınmasından sonra Rumların hayal ettiği gibi Arnavut Burnundan Girit adasına kadar döşenecek borularla ve oradan da Yunanistan’a taşınması olanaksız. Hem çok pahalı hem de Türkiye’nin buna izni yok.
İşte bu yapıcı öneri, Hristofyas’ın BM genel Kurulundaki konuşmasını sildi süpürdü, Türk tarafına ve doğalgaz ile petrolün kendi toprakları üzerine geçirilerek dağıtımına izin verecek olan Türkiye’ye büyük puan ve sempati kazandırdı.
Prof. Dr. Ata ATUN
Yakındoğu Üniversitesi Öğretim Üyesi