21.YY Türkiye Enstitüsü Başkanı ve Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ tarafından ele alınan, son gelişmeler ışığında meydana gelen olayları değerlendirdiği, Kürt sorununa karşı yapılmak istenen çözümler neticesinde olası Türk Sorununa değinerek ortaya çıkabilecek bir kavgadan bahsetmektedir. Özdağ; Türk Sorunu başlıklı kitabını Dört Bölüme ayırarak, sistemli bir inceleme yaparak meydana getirmiştir. Bu bölümlere bakacak olursak;
Birinci bölümde Türkiye Cumhuriyetine karşı açılan örtülü operasyondan bahseden yazar, Türkiyelilik kavramının Türkiye’ye ve Milli Devlete karşı açılan savaş nitelendirmesinde bulunmaktadır. İkinci bölümde, Terör konusunu işleyerek; Terör örgütü PKK’nın gelişim aşamalarını sistemli bir biçimde yer vererek örgütün iç ve dış bağlantılarını, kuruluş stratejisini, amaç ve hedeflerini realist ve objektif bir şekilde analiz etmiştir. Üçüncü bölümde; Terör örgütünün yerli ve yabancı işbirlikçilerinin Türkiye Devleti üzerindeki amacının etnikçilik olduğunu vurgulayarak, çarpıcı belgeler ile ortaya koymaktadır. AB, ABD ve yerli işbirlikçilerin asıl amaçlarının Türkiye’nin milli birliğini zedeleyecek, üniter ve ulus devlet yapısına zarar verecek,etnisiteye dayalı bölücülük sorunun varlığından bahsetmekte ve Avrupa Birliği’nin çifte standartlarının,kamu yönetimi reformunun ve ikiz yasaların Türkiye’de bir etnik bölünmeye yol açacağı tespitinde bulunmaktadır. Dördünce ve son bölümde ise; Kürt açılımı ile başlayan ve zaman içerisinde isim değiştirerek demokratik bir süreç olan Milli birlik ve Kardeşlik Planının sonucunda Kürtleri memnun ederek ortaya büyük ve önlenmesi güç olan Türk Sorunu üzerinde durarak, Türk halkına, milli bir devlet olan Türkiye Cumhuriyetini koruma ve kollamayı hukuki sınırlar içerisinde bırakmamayı, hükümeti, dış güçleri her platformda baskı altında tutmayı öğütlemektedir. Kitabın son bölümünde bugün açılması planlanan ancak açılamayan bu paketin içerisinde kısa, orta ve uzun vadede hangi taleplerin yattığı ve bu taleplerin kimler tarafından hangi örtülü/psikolojik operasyonlarla, nasıl stratejiler izlenerek ortaya konulduğunu, Türk ve Kürt olarak bir etnik ayrışmanın küresel güçlerin geçmişten beri hedefleri olduğunu vurgulamaktadır. Kitabı değerlendirirken bazı kesimler kitabın içeriğinin komplo teorileri üzerine kurulduğunu ve gerçekleşmesinin imkanlar dâhilinde olmadığını belirteceklerdir. Bu konu üzerinde fazla durmadan sadece realist bir bakış açısı ile değerlendirmeye aldığım ve sonuna kadar katıldığım kitabın içeriğinden önemli gördüğüm bazı bilgiler ışığında sizlerle paylaşacağım. Komplolar, bir ülkenin insanlarına örtülü olarak yerleştirilmiş uyuşturucu niteliğinde olan kavramdır diye düşünmekteyim.
İlk olarak Kürt Mağduriyeti üzerinde durmak gerekirse Terör bölgesinde yaşayan halkın yaklaşık 30 seneden beri SEÇİLMİŞ TRAVMA psikolojisinde görülmesidir. Kürt mağduriyeti elbette vardır ancak bu süreç kendilerini üstün bir ırk göstermeye ve devletten ayrılmayı gerektirmemektedir. Milli kimliğin parçalanması durumunda ortaya iç savaşlar, krizler, değişen ittifak yapıları, devletin dağılması gibi sonuçlar çıkabilir. Milli kimlik bağlamında değerlendirilen diğer bir husus ise Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı R.T.Erdoğan’ın Türkiyelilik kavramıdır. Özdağ; ‘Aynı coğrafyayı paylaşmak ve sürekli değişen bir anayasaya bağlı olmak dışında ortak bir paydası olmayan insanlar yığınını anlatmaktadır.’ Diyerek bu kavramın kullanılması ve gerçekleşmesinin milli ve üniter yapımıza zarar vereceği kanaatindedir. En önemli eleştiriyi ise yazar; Türkiye’nin mozaik bir ülke olduğunu dile getirenlere karşı yöneltmektedir. Ona göre, Bir ülkenin sosyolojik olarak mozaik olması için %65 oranında bir nüfusun etnik olarak aynı kökten diğerlerinin ise farklı etnik gruplardan olması gerektiğini ifade etmektedir.
Terör konusunda açıklamalarını dile getiren Özdağ; Terörün yerli ve yabancı güçlerin bir aracı olduğunu, bugün PKK kimin taşeronu tartışmasına kitapta açıkça yer vererek sorunun cevabını bir nevi vermiş bulunmaktadır. ‘ PKK,1984’ten 88’e kadar Sovyetlerin arka planda desteklemesi ile İran ve Suriye adına Türkiye’ye karşı savaşmıştır. 1987’de Türkiye’nin AB tam üyeliği için başvuru yapması, AB Ülkeleri ‘ Kürt-PKK kartını’ oynamaya başlamışlardır.1991’den sonra, PKK’nın Türkiye’ye karşı savaşı AB-Suriye-İran adına sürdürülen vekâleten bir savaşa dönüşmüştür. 2003 sonrasında da artık PKK, Irak’a yerleşen ABD’nin dolaylı-dolaysız denetiminde bir terör sürecinin içindedir, diyerek Terör örgütünün dış desteklerini açıkça ortaya koymaktadır. Bu süreçte, Türklerin hassasiyetlerini dile getiren yazar; bayrak yakılmasına Türk halkının verdiği tepkileri, DEHAP’lı belediyelerin yaptıklarını ve bunların Türkler üzerindeki etkilerinden bahsetmektedir. Prof Özdağ; Devletin yani hükümetin aciz bir politika izlediğini belirtmekte ve görüşlerini şu sözlerle temellendirmektedir. Diyarbakır’da elektrik parasını toplayamayan bir devlet dağdaki eşkıya’yı yok edemez şeklindeki açıklaması ve doğu ve güneydoğu Anadolu’ya gezi düzenleyen başbakanın 100 polis ile gitmesini eleştirirken ‘ Başbakanın bu ülkede Türklerinde yaşadığının farkına varması için Afyona da mı 4000 polisin korumasında girmesi gerekiyor? Diyerek haklı bir eleştiride bulunmaktadır. Bu süreçte koşulsuz hükümet büyük bir hata, gaflet içindedir. Sürecin nasıl biteceğini kestiremeyen devlet yöneticileri sorumluluğu kendi üzerinden atmak için bu bir hükümet projesi değil devlet politikası diyerek ortaya çıkabilecek olası sonuçları kabullenme cesareti bile gösterememektedir. Yazarın bu tür yapıcı ve haklı eleştirilerine katılmamak mümkün değildir. Soruna yanlış tanı koyan geçmiş ve bugünkü hükümetler sonucu da yanlış analiz parametreleri ile tedavi etmeye kalkışmaktadır. Burada bir kesimi memnun etmek için ülkenin %85’inin Türkçe konuştuğu ve Türkiye’nin sahibinin ırkçı ve şoven anlamda değil vatandaşlık bağı ile bağlı herkes Türk’tür anlayışını taşıyan çevreler tarafından son derece kaygıyla izlenmektedir. Terör örgütünün girişimleri ve siyasi kanadın ve örgüt liderinin açıklamaları ülkede Türk-Kürt çatışmasına varan dar kapsamlı bir iç çatışmaya yönelme tehdidini hükümet unutmamalıdır. Terör konusunda yazar; Öcalan’ın ütopist değil, makyavelist bir reel politika izlediğini ve Öcalan’ın demokratik konfederasyon/özerklik talebinin Türkiye’nin milli bütünlüğünün tehdit etmesinin yanında İran, Irak ve Suriye’deki idari ve kültürel özerklikler çerçevesinde bir araya gelmesini öneren model olduğunu belirtmekle, Politik nihai çözümü Güneydoğu Anadolu’da DTP ve AKP dışındaki siyasi partilerinde tekrar etkin olmasına bağlayarak bu konudaki görüşlerini belirtmektedir.
Etnikçilik bağlamında ise yazarın belirttiği görüşlerden ortaya çıkan kavramsal sonuç; Türkiye, milli üniter devletin tasfiye edilmesi amacı ile gerçekleştirilen büyük bir örtülü operasyon ile karşı karşıyadır. Avrupa Parlamentosu’nun kararlarında Türk hükümetlerinin ülkenin tamamını temsil etmediği kararını alarak Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı olduğunu kabul etmiştir ifadesi ile önemli sorunlara yol açacak kararlar vermektedir. En önemlisi ise, Cumhuriyet bürokrasisi içinde etnik-merkezli bir örgütlenme olduğu iddiasıdır. Kürdün Kürdü ve Türk kökenli atanmaması gibi etnik bilinç patlaması yaşanmaktadır.
Sonuç olarak belirtmek gerekirse; Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türklerin devleti olduğudur ve bu cumhuriyete vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür. Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerinde kurulu olduğu en önemli temel değer budur. Bu cumhuriyetin varlık nedenidir. Türkiye, AB tam üyelik sürecinde Türkiye’nin etnik haklar konusunda attığı adımlara rağmen yıllarca ‘Bizim istediğimiz sadece bireysel kültürel haklar’ diyen çevrelerin ‘Kültürel haklar yetmez, AB bizi tatmin etmiyor, cumhuriyet, iki millet esaslı ve federasyon zemininde yeniden kurulmalı’ tezini savunmaya başlamaları Türk milletinin kızgınlığını arttırmaya başlamıştır. Özetle; Ülkesinin kültürünün, egemenliğinin tehdit altında gören Türk Milleti binlerce yıl içinde yüzlerce büyük tehdidi atlatarak varlığını muhafaza etmenin verdiği özgüvenle kızgınlığını ‘ Türk Sorununu’ evlerinden balkonlarından Türk Bayrağı asarak ‘ Şu Çılgın Türkler’ kitabını bir milyon adet satın alarak ve okuyarak, şehit cenazelerinde sakin fakat öfkeli durarak gösteriyor.
{jcomments on}
Süleyman GÖK
Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü