Soğuk Savaş sonrası küresel politika ve yakın coğrafyasında ciddi bir jeopolitik güç kaybı yaşayan Rusya, jeopolitik ve jeostratejik anlamda kendisi için birincil derecede önemli olan toprakların;Avrupa-Atlantik topluluğuile bütünleşmesine yönelikher türlü hareketi bir “tehdit” olarak algılamaktadır[1].
Bu nedenledir ki; 2013 yılının son ayları itibariyle, Ukrayna ve Karadeniz güvenliğini yakından ilgilendiren Kırım, ciddi bir güç mücadelesine sahne olmuştur[2]. Öyle ki; Ukrayna Devlet Başkanı Yanukoviç’in AB Ortaklık Anlaşması’nı onaylamaması ile muhalefet sokaklara dökülmüş; Yanukoviç görevi bırakmış, bölgenin jeopolitik dengelerinin kendi aleyhine bozulmasından endişelenen Rusya, Kırım’ı kendi topraklarına katarak söz konusu politik gelişmelere yön vermiştir. Rusya kaynaklı olarak Ukrayna’nın batısından doğusuna sıçrayan çatışmalara AB ve ABD ikilisi ise ekonomik yaptırımların seviyesini artırarak cevap vermiştir. Buna karşılık Rusya ise ana sağlayıcı olduğu enerji koridorlarının yönünü değiştirerek karşı bir aksiyon almıştır. Bu anlamda küresel güç mücadelesi, inter-disipliner olarak, siyasetten ekonomiye, ekonomiden de enerji politikalarına doğru evirilerek devam etmiştir.
Varşova Paktı’nın yıkılmasından sonra bir yandan ABD, Ukrayna’nın ayrı ve farklı olan kimliğine vurgu yaparken; diğer yandan AB, entegrasyon politikası ile yeni Rusya’nın sınırına kadar dayanmıştır.Şüphesiz ki bu; Rusya’nın nihai olarak kurmaya çalıştığı “Slav Birliği” tahayyülü ile çelişkili bir durumdur. Bu açıdan, eski Sovyet coğrafyası olan Ukrayna ve çevresi AB için, hem fırsatları hem de riskleri bünyesinde barındırmaktadır.
Yeni bir genişleme hamlesinden çok mevcut komşular ile olan ilişkilerin derinleştirilmesini birincil gaye edinen Avrupa Komşuluk Politikası (ENP)[3]; Rusya’nın Doğu Avrupa’ya nüfuz etme stratejisine ters düşmektedir. Zira Putin, Sovyetler Birliği’nin çöküşünü “20.yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi” olarak tanımlamaktadır[4]. Bu anlamda Avrupa-Atlantik İttifakı, eski Sovyet coğrafyasında siyasi ve ekonomik bütünleşme stratejileri izlerken; Rusya ise bölgede kendi jeopolitik etki alanlarını oluşturmaya çalışmaktadır. Bu anlamda tarafların stratejileri birbirlerine karşı olup; bu durum, bölgede gerilimli alanların oluşmasına sebebiyet vermektedir.
Gorbaçov ve Yeltsin dönemlerinde uygulanan siyasi ve ekonomik politikalar ile dağılmanın eşiğine gelen Sovyetler, Putin’in yönetimi altında büyük oranda yeniden toparlanmıştır. Bunun için de Sovyet sonrası Rusya, eski Sovyet coğrafyasındaki eski hâkimiyetini geri kazanmak ve yeni düzene yumuşak geçiş yapmak için Yakın Çevre Projesi[5] çerçevesinde politika izlemiş; bu sayede güç, yeniden merkezileşmiştir. Eski Sovyet devletlerini yeniden bir araya getirmeye çalışan Putin, bu amaçla Avrasya Birliği[6] fikrini ortaya koymuş; konuşmalarında uluslararası ilişkileri ulus devletlerden çok medeniyetler üzerinden tahayyül etmiştir. Diğer yandan Ukrayna, bugüne kadar, Rusya’nın hem Avrupa ile olan bağlantısını hem de Karadeniz’deki üstünlüğünü sağlamıştır. Bu anlamda Ukrayna, Rusya için hep psikolojik bir sınır olmuş ve bu kapsamda Kırım’ın Rusya tarafından ilhakı Avrupa-Atlantik İttifakı’nda infiale sebep olmuştur. Zira söz konusu ilhak; Ukrayna’nın elinde bulunan nükleer silahları[7] imha etmesi karşılığında toprak bütünlüğünün ABD, İngiltere ve Rusya tarafından korunacağını garanti eden 1994 Budapeşte Anlaşması’nın da bir ihlalidir[8].
Söz konusu ilhak ile birlikte Rusya, ilerleyen dönemde uluslararası hukuk üzerinden geliştireceği olası diplomatik argümanlar ile birlikte; Kırım’ın jeopolitik önemine karşın ticari ehemmiyetinden de vazgeçmiştir. Zira ilhak sonrası AB, Kırım’dan ve Sivastopol’den Avrupa bölgesine gerçekleşen ihracata yasak koymuştur.Benzer şekilde ilhak sonrası Kırım’ın ticaret ve turizm gelirlerinde de belirgin azalmalar gözlenmiştir. Bu kapsamda Rusya; ekonomik yaptırımların, düşen petrol fiyatlarının ve değeri azalan para biriminin yanı sıra Kırım’daki yerel kurumların dönüşümünün ve bölgenin Rusya’ya eklemlenmesinin ekonomik yükünü kendi üstlenmek zorunda kalmıştır. Bu anlamda Kırım, Rusya’ya jeopolitik güç sağlamakla birlikte siyasi, hukuki ve en önemlisi de ekonomik yükü de beraberinde getirmiştir.
Diğer yandan Kırım’ın Rusya tarafından işgali ile birlikte Kırım’daki en büyük azınlığı oluşturan Kırım Türkleri, öz konusu topraklarda on yıllarca maruz kaldıkları sürgün ve göç ile birlikte sahip oldukları kolektif hafızaları[9] nedeniyle gündemi meşgul etmeye başlamıştır. Zira Kırım Türkleri, Ukrayna yönetimi altında toplumsal kurumlar vasıtasıyla kültürel haklarını ve Kırım Tatar Milli Meclisi yoluyla da siyasi haklarını korumayı başarmıştır. Kırım’ın Rusya tarafından ilhakı ile birlikte bu kazanımların kaybedilme ihtimaline de gündeme gelmiştir. Rusya’da büyüyen İslamofobi, Çeçenlere yönelik yürütülen iki büyük kanlı savaş ve Müslüman azınlıkların Rusya Federasyonu yönetimi altında yaşadığı zorluklar bu endişenin temel kaynağını oluşturmaktadır. Bazı Tatar yayın organlarının ilhak sonrası kapatılması, Kırım Tatarlarının lideri Kırımlıoğlu’nun Kırım’a girişinin yasaklanması da bu endişelerin dozunu artırmıştır.
Ukrayna Krizleri ile Avrupa, bir yandan ekonomik yaptırımlar[10] ile Rusya’nın gücünü zayıflatırken diğer yandan da yüksek enerji bağımlılığını azaltıcı alternatif politikalar izlemektedir[11]. Zira Avrupalı akademisyenlere göre AB, azalan enerji talebi, düşük enerji fiyatları ve Rusya’nın yükselen kaynak çıkarım maliyetleri ile Rusya’ya karşı orta erimde büyük avantaj saplayabilecektir. Aksi takdirde, stratejik bir geçiş hattı ve AB ile Rusya arasında doğal tampon görevi gören Ukrayna’nın Rusya yörüngesine girmesi, AB’nin ileriki aşamalarda elini zayıflatacaktır.
Karadeniz; Rus ve Hazar Havzası hidro-karbon kaynaklarının Avrupa pazarlarına ulaştırılmasında önemli bir yere sahip olması nedeniyle jeo-ekonomik değeri her geçen gün daha da fazla artan bir jeo-politik çatışma alanıdır. Bu durum bölgenin, askeri ve stratejik açıdan da merkez haline gelmesine neden olmuştur. Zira Karadeniz, Rusya’nın sıcak denizlere inmesinin de tek yoludur. Bölgenin bünyesinde barındırdığı bu potansiyel ve merkezi olma durumu, aynı zamanda bölgeyi riskli hale getirmekte olup; bölge her geçen gün daha fazla askerileşmekte ve güvenlikleştirilmektedir.
Bir yandan Ukrayna merkezde olmak üzere AB ile Rusya arasında jeopolitik mücadele devam ederken; benzer bir mücadele de ABD ile Rusya arasında yaşanmaktadır. Öyle ki; Ukrayna gibi Rus azınlığa sahip olan Baltık ülkeleri, Kırım ilhakı kaynaklı olarak endişelerini dile getirdikçe; NATO’dan doğuya genişlemeye ve Soğuk Savaş sonrası dönüşüme dair yeni ipuçları doğmaktadır. Zira Soğuk Savaş döneminde savunma örgütü olarak kurulan NATO; bugün, güvenlik örgütün evirilmiş olup güneyde kendisine İŞİD’i tehlike olarak görürken kuzeyde de Rusya’yı yeni tehlike olarak görmeye başlamıştır.
Kırım halkının elindeki en büyük diplomatik enstrüman, topluluğun yüzyıllardır sürdürdüğü pasif direniş tecrübesi ve Abdulcemil Kırımlıoğlu gibi ihtiyatlı ve soğukkanlı bir lidere yol gösterici olarak sahip olmasıdır. Zira bu sayede Kırım Türkleri, Ukrayna’da çıkan olaylarda sahip olduğu kazanımlar namına Batı’yı desteklemiş ama sokaklardaki çatışmalara asla katılmamıştır. Diğer yandan ilerleyen dönemde Rusya’nın Türkiye ile olan ticaretini Kırım limanları üzerinden yapmak istemesi ve Kırım Türkleri aleyhine alınacak kararlar, ticaret ve enerji ağırlıklı Türkiye-Rusya ilişkilerinde ciddi gerilimler yaratabilme potansiyeline sahiptir.
Her ne kadar Yanukoviç sonrasındaki seçimlerde Poroşenko[12] ilk turda devlet başkanı olarak seçilmiş olsa da; içeride ve dışarıda sahip olduğu meşruiyete karşın, Kırım limanını kaybetmesinde dolayı ticari, Doğu Ukrayna’yı kaybetme tehlikesi bulunmasından dolayı endüstriyel anlamda zor durumda kalacağı kesindir[13]. Diğer yandan Rusya, ülkenin doğusunda yaşayan ve Rusça konuşan azınlıklar üzerinden, bu azınlıkların siyasi ve kültürel haklarına yönelik karar alınmasını sağlamaya çalışacak ve Ukrayna’da federalizm tartışmalarını sürekli olarak sıcak tutacaktır.
Yanukoviç, politik bir miyop olarak Ukrayna’yı uzun vadeli bir Avrupa vizyonundan alıkoyarken; kısa vadede görece karlı olan bir anlaşma imzalamıştır. Diğer yandan Rusya, son Kırım hamlesi ile stratejik ve jeopolitik üstünlüğü elde ederken oyunu değil ama oyunun bu setini kazanmış görünmektedir. Avrupa ülkelerinin ekonomik endişeleri ise Rusya’nın geçici kazancının en büyük sebebidir.
Rusya; Sovyetler Birliği’nin çöküşü sonrası kaybettiği askeri ve siyasi etkinliği, yüksek seyreden petrol fiyatlarının da etkisiyle, ekonomik gücüyle geri kazanmıştır; fakat ekonomik yaptırımlar, azalan doğrudan yabancı yatırımlar, değeri düşen ruble ve küresel fiyatı maliyetinin altında seyreden petrol fiyatları bu durumu tersine çevirme potansiyeline sahiptir. Zira Rusya milli gelirinin dörtte biri ve ihracatının yarısı enerji kaynaklıdır. Diğer yandan AB, tek başına küresel bir aktör olmakta ciddi sıkıntılar yaşamaktadır.
DENİZ TÖREN
YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ
[1]Eski Sovyet coğrafyasında 2000’li yıllarlın başında vuku bulan renkli devrimler ve NATO’nun genişleme süreci bu tehdidin temellerini oluşturmaktadır.
[2]Benzer bir güç mücadelesi, 2008 yılında Gürcistan üzerine verilmiştir.
[3]İngilizce “European Neighbourhood Policy” kelimelerinin kısaltılmasından meydana gelen ifade; Batılı Yeni Bağımsız Devletler olarak nitelendirilen Ukrayna, Belarus, Moldova ve Akdeniz coğrafyasını kapsamaktadır.
[4]Detay için: http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/europe/russia/1488723/Soviet-break-up-was-geopolitical-disaster-says-Putin.html
[5]Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte eski Sovyet cumhuriyetlerinin Batı etkisine girmeye başlaması karşısında Rusya’nın yaşamsal çıkarları bulunan eski hâkimiyet alanlarını geri kazanmak için uygulamaya koyduğu politikalar bütünüdür.
[6]Özellikle kalkınma düzeyi ve teknolojik gelişmişlik açısından yeni yükselen güçlerin gerisinde olan Rusya, yakın gelecekte oluşma ihtimali bulunan tehditleri şimdiden bertaraf etmek için kendisinin merkezde olduğu ve Avrasya coğrafyası ve eski Sovyet Birliği ülkelerini bir araya getirdiği bir birliği, Avrasya Birliği çerçevesinde, kurmak istemektedir.http://www.bilgesam.org/incele/99/-rusya%E2%80%99nin-avrasya-birligi-projesi-ve-turkiye/#.VWyV8tLtmko
[7]Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Birliğe ait nükleer silahlar üç ülkeye dağıtılmıştır: Ukrayna, Kazakistan ve Rusya.
[8]Budapeşte Anlaşması’nın detayları için: http://www.cfr.org/nonproliferation-arms-control-and-disarmament/budapest-memorandums-security-assurances-1994/p32484
[9] Sovyetler Birliği çatısı altındaki Kırım Tatarları, 18 Mayıs 1944 tarihinde Stalin’in emriyle ana vatanları olan Kırım’dan Asya’nın steplerine ve Birliğin en ücra köşelerine sürülmüştür. Seçilmiş travma olarak da anılan bu durum, bugün de Kırım Türklerinin toplumsal hafızalarında yer etmektedir. Seçilmiş travma ifadesinin detayı için: http://www.vamikvolkan.com/Chosen-Trauma,-the-Political-Ideology-of-Entitlement-and-Violence.php
[10]Rusya ekonomik yaptırımlara karşı AB ve ABD’den gıda ithalatını yasaklayarak karşılık vermiştir. http://tr.euronews.com/2014/08/08/rusya-nin-gida-yasagi-avrupali-ureticiyi-uzdu-tuketiciyi-guldurdu/
[11]Bu kapsamda Avrupa içerisinde altyapı modernizasyonuna gidilmekte, bölge içi birleştirici boru hatları ve terminaller inşa edilmekte ve yenilebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesine önem verilmektedir.
[12]Sahip olduğu çikolata ve şekerleme fabrikalarından dolayı “çikolata kralı” olarak da bilinen Poroşenko, sahip olduğu 1,5 milyar dolarlık serveti nedeniyle iş adamlığı kimliğinin yanında Ukrayna siyasetinde Dışişleri Bakanlığı, Ticaret, Ekonomi ve Kalkınma Bakanlığı ve Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanlığı görevlerinde de bulunmuştur.http://www.sabah.com.tr/petro-porosenko
[13] Rusya; ordusu için gerekli olan uçak motorları, şanzıman kutuları ve roket benzeri ekipmanları Doğu Ukrayna’dan temin etmektedir. Bu anlamda Doğu Ukrayna, Rus silah endüstrisi için hayati derecede önemlidir.