Geçtiğimiz günlerde Kıbrıs Rum Kesimi’nde Marfin Laiki Bank ve RAI şirketleri tarafından yapılan ‘Kıbrıs Baramotresi’ isimli anket çalışması yayınlandı. Güneydeki yönetim Kıbrıs Rum Halkı’nın görüşlerini yansıtan bir çalışmayı adanın tek sahipleriymiş gibi, ‘Kıbrıs Barometresi’ adı altında yayınlamakta bir mahsur görmüyor. Zira anketten çıkan sonuçları incelediğimizde, Rum’ların durduğu noktadan bir adım geri atmadıklarını açıkça anlıyoruz. Her 10 Rum’dan 6’sı Kıbrıslı Türklerle birlikte yaşamayı zor görüyor. 2004’teki referandumda Rumlar %75 oranında hayır oyu vermişlerdi. Geçen 7 yılda hayır oyu verenlerin oranı kaba taslak %15 civarında azalmış. Rumların %72’si müzakerelerden bir sonuç çıkmayacağını düşünüyor. Güneydeki genel seçim nedeniyle müzakereler uzunca bir süredir ivme kaybetmişti. Hali hazırda Birleşmiş Milletler’in zorlamasıyla ayakta tutulmaya çalışılan süreç daha ne kadar bu şekilde gider bilinmez ama bir mutabakata varılsa dahi Kıbrıs Rum Halkının evet oyu vermesi zor görünüyor. Güneyden çıkacak 2. hayır oyu Rumlara ağır bedeller ödetebilir. Hristofyas bu durumun farkında ve bir mutabakata varılmaması için müzakere masasında elinden geleni yapıyor.
Ankette sorulan bir soru ise oldukça manidar. Katılımcıların %55’i, 20 yıl içerisinde Kıbrıs Sorunu çözülmezse, durumun bugünkünden daha kötü olacağını düşünüyor. %26’lık bir kesim aynı kalacağına inanırken, iyileşeceğini düşünen yanlızca %14. Yüzde 55 küçümsenecek bir rakam değil. Durumun kötüleşmesinden kasıtları KKTC’ye uygulanan izolasyonların bir şekilde kalkması ve Kuzey’in yavaş yavaş tanınması. Hem Kuzey Kıbrıs’ı işgal toprakları olarak tanımlayacaksınız, Kıbrıs Türkünü ayrılıkçı ilan edeceksiniz, hemde iş birleşmeye gelince hayır oyu vereceksiniz. Böyle bir durum kabul edilemez. Esasında Türkiye geçmişte birtakım hatalar yapmış olmasaydı, uluslararası toplum Kıbrıs Türkü’nün maduriyetini şimdiye kadar tescillemiş olacaktı. Annan Planı Referandumu Rum’ların foyasını bir miktar ortaya çıkardı. Az önce bahsettiğim gibi ikinci bir hayır oyu Rum’ların korktuğu senaryoların hayata geçmesine sebep olabilir. Bu nedenle Rumlar ellerinden geldikçe müzakerelerde adeta havanda su dövmeye devam edeceklerdir. Ancak bu politikanın ömrü gün geçtikçe tükeniyor.
Hali hazırda süren müzakerelerin Rumlarca çıkmaza sokulduğu gün gibi ortada. Birleşmiş Milletler de yavaş yavaş bu durumun farkına varıyor. Temmuz ayında Genel Sekreter ve liderlerin üçlü görüşmesinin ardından edinilecek intiba müzakerelerin gidişatını çok daha net bir şekilde ortaya koyacaktır. Ancak öyle görünüyor ki BM’nin Kıbrıs Sorunu’na olan ilgisi gün geçtikçe azalmakta. KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Eroğlu ve Türkiye Hükümeti müzakere sürecini diri tutmak adına ellerinden geleni yapmalıdırlar. AK Parti Hükümeti’nin uyguladığı ‘bir adım önde olma politikası’ çerçevesinde Türk Heyeti masaya çok daha fazla öneriler koyup, Rumları köşeye sıkıştırmalıdır. Türkiye ve KKTC müzakerelerde ne kadar aktif olur, sürece ivme kazandırırsa, Rum Tarafı’nın oyalama politikası o kadar işlerliğini yitirecek, birleşmeyi istemeyen tarafın Rumlar olduğu uluslararası kamuoyunca tescillenecektir.
Uluhan Ceran
BİLGESAM TUİÇ Platformu
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Temsilcisi