Katalonya Bağlamında Avrupa Birliği’nin Ulus-Ayrılıkçı Hareketlere Bakışı

Özet

Avrupa coğrafyası, 20. Yüzyılın ikinci çeyreğine değin istikrarsızlıklarla boğuşup durmuştur. Ekonomik refahın yükselmesi ve Avrupa Birliği’nin (AB) varlığı ile bu sorunlar perdelense de mevcudiyetleri devam etmektedir. Bu istikrarsızlığın en büyük sebeplerinden biri Avrupa coğrafyasındaki çok uluslu yapıdır. 21. yüzyılda düşmeye başlayan sosyal refah seviyesi, neo-liberal politikalar ile sosyal devlet anlayışının çözülmesi ve kitlesel göçler sebebiyle yeniden yükselen ırkçı ve popülist söylemler Avrupa’nın tarihsel sorunlarını yeniden ve çok daha güçlü bir biçimde gün yüzüne çıkarmaktadırlar. Bu sorunlar içerisinde en kritik olanlardan biri de AB bünyesindeki ulus-ayrılıkçı hareketlerdir. Katalonya sorunu ise bunlardan en karmaşık ve en uzlaşılmaz olanıdır. 300 yıllık bu mücadele, 21. yüzyılın başlarından itibaren şekil değiştirerek bir bağımsızlık mücadelesine dönüşmüştür. Ekonomik gelişmişliği Katalonya’yı hem AB hem de İspanya için vazgeçilemez bir konuma getirmektedir. Katalonya’nın bağımsızlığı hem AB’nin varlığını hem de Avrupa genelini, Bask bölgesi, Kuzey İtalya, Flamanlar ve Kuzey İrlanda üzerinde yaratacağı domino etkisiyle, yeniden istikrarsız bir düzleme sürükleyebilecek güçtedir.

Anahtar Kelimeler:   Katalonya, Avrupa Birliği, Ulusal ve Ayrılıkçı Hareketler, İspanya, AB

 

Abstract

The European geography has struggled with instabilities until the second quarter of the 20th century. Although these problems are veiled with the increase of economic prosperity and the existence of the EU, their existence continues. One of the biggest reasons for this instability is the multinational structure in the European geography. The racist and populist discourses that have risen again due to the declining social welfare level in the 21st century, the dissolution of the social state understanding with neo-liberal policies and mass migrations reveal the historical problems of Europe again and much more strongly. One of the most critical of these problems is the national-separatist movements within the EU. The Catalonia problem is the most complex and uncompromising one. This 300-year-old struggle has transformed into a struggle for independence since the beginning of the 21st century. Its economic development makes Catalonia an indispensable position for both the EU and Spain. Catalonia’s independence is capable of dragging both the EU’s existence and Europe back to an unstable plane, with the domino effect it will create on the Basque region, Northern Italy, Flemish and Northern Ireland.

Keywords:  Catalonia, European Union, Separatist and National Movements, Spain, EU

 

GİRİŞ

Birinci ve ikinci dünya savaşları arası ve sonrası dönem, değişen uluslararası düzeni dünya genelinde ulusal-ayrılıkçı hareketlerin ortaya çıktığı bir döneme tekabül etmektedir. 1929 petrol krizi ve iki dünya savaşının getirdiği ekonomik yükler Avrupa coğrafyasını zorlarken, ulusalcı hareketlerin yükselişi için de bir hayli uygun bir ortam meydana getirmiştir. Uzun yıllar işgal altında kalan Polonya’nın 1926 yılında, Çekoslovakya, Estonya, Letonya ve Litvanya’nın 1918 yılında bağımsız devletler olarak Avrupa coğrafyasında ortaya çıktıklarını görmekteyiz. Fakat bu uluslaşma sürecinde kimi Avrupa halkları başarıya ulaşamamışlardır. Katalan, İskoç ve Kuzey İrlanda ulusal mücadeleleri bunlardan en ön planda olanlarıdır.

Uluslaşma sürecinin başarı kazandığı Doğu Avrupa ülkeleri pek de uzun olmayan bir zaman diliminden sonra, 1940’ların ikinci yarısından itibaren, Sovyetler Birliği’nin etkisi altına girerek yeniden bağımsızlıklarını kaybetmişlerdir. Katalonya ve diğer Avrupa merkezli ulusalcı hareketler de 20. yüzyıl boyunca zaman zaman yeni haklar kazanmış zaman zaman da bu haklarını kaybetmişlerdir. 17. yüzyıldan itibaren süren Katalan mücadelesinin başarısızlığının ardındaki en önemli sebep, bölgeyi İspanya merkezi hükümeti için vazgeçilmez kılan ekonomik gelişmişliktir. İskoçya’nın aksine Katalonya oldukça gelişkin bir sanayiye ve ekonomik güce sahiptir. Bu durum ekonomik gelişkinliğini, özellikle 16. Yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren, İngiltere’ye karşı kaybetmeye başlayan İspanya için Katalan bölgesini her zaman için oldukça kıymetli kılmıştır. Yaklaşık olarak üç yüz yıllık Katalan- İspanyol gerilimin altında yatan en büyük sebep, bugün de dahil olmak üzere, Katalanların boynuna yüklenen ağır ekonomik ve vergisel yüklerdir.

Katalonya sorunu sadece İspanya için değil Avrupa Birliği’nin varlığı için de oldukça önemli bir nokta teşkil etmektedir. İspanya anayasasının ayrılıkçı ve self-determinatif hareketleri yasadışı ilan etmesi, AB’nin resmi bir gerekçe olarak İspanya anayasasına saygıyı vurgulamasını sağlayarak, Katalan sorununda bir nebze de olsa elinin kolaylaştırmıştır. Öte yandan sorunun hâlâ güncelliğini koruyor olması Avrupa’nın sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi birliğini sağlamaya çalışan AB için, amaçlarının gerçekleştirme yönünde oldukça ciddi bir engel teşkil etmektedir.

Bu çalışmada, Katalonya sorunun tarihsel boyutlarını ve Katalan kimliğinin gelişimini anlayabilmek amacıyla, öncelikli olarak Katalan tarihine bir bakış sunulacaktır. Ardından makalenin asıl odak noktası olan AB’nin Katalonya bağlamında ulus-ayrılıkçı hareketlere karşı nasıl bir tutum sergilediği, çeşitli örnekler incelenerek, açıklanacaktır.

 

KATALAN TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ

Katalonya bölgesi, İspanya’nın Kuzeydoğu kısmında, Fransa- İspanya sınırında, İber Yarımadası’nda bulunmaktadır. 1978 İspanya anayasası ile İspanya’da bulunan 17 özerk bölgeden birini oluşturan Katalonya’nın merkez şehri Barcelona’dır. 2019 verilerine göre Katalonya nüfusu 7,5 milyon civarındadır. Barcelona dışında başlıca şehirleri Tarragona, Lleida, Girona’dır (Zenginoğlu, 2019). Bask bölgesi ve Katalonya ekonomik ve kültürel gelişmişlik bakımından İspanya’nın geri kalanına oranla oldukça gelişkindirler. Fakat Bask bölgesi Katalan bölgesinden farklı olarak ekonomik özerkliğe de sahiptir. İki bölge arasındaki bir diğer fark da Bask bağımsızlık mücadeleleri sırasında ETA (Euskadi Ta Askatasuna) adında bir terör örgütü kurulmuş olmasıdır. Katalan mücadelesi demokratik yollar üzerinden ilerlemeye çalışmaktadır.

Katalonya isminin tarihi 8. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Romalılar istilası ile bölge ekonomik, sosyal, siyasi ve benzeri pek çok alanda yoğun olarak Roma etkisinde kalmıştır. Özellikle Hristiyanlık dini, bu dönemde bölgede yerleşmeye başlamıştır. Öyle ki ilerleyen dönemlerde Hristiyan birliğini sağlamak amacıyla Kastilya prensesi Isabel ile Aragon kralı II. Fernando’nun 1469 yılında evlilikleri ile Katalonya ilk defa İspanyol krallığının bir parçası olmuş ve bir daha da bağımsızlık kazanamamıştır (Zenginoğlu, 2019, s. 1773). 15. Yüzyıldan sonra bu durum her iki taraf için de bir sorun olmamıştır. Çünkü İspanya deniz ticaretine hakimdir, coğrafi keşifler sayesinde pek çok koloni elde edilmiştir. Bunlardan belki de en önemlisi 1492 yılında Christopher Columbus’un meşhur Amerika keşfidir. İspanya Krallığı desteğiyle gerçekleşen bu yolculuk, İspanya’nın kaderini değiştirecek ve Altın Çağ’ın başlangıcı olacaktır. İşte bu ekonomik refahın getirdiği çatışmasız ortam, İngiltere’nin ticaret ve deniz yollarına hakîm olmaya başladığı 17. yüzyıla kadar devam edecektir. Fakat bu tarihten sonra İspanyol Krallığı ciddi bir düşüş yaşamaya başlamış ve düşüş yaşayan ekonomik durumun üstüne bir de Otuz Yıl Savaşları’nın (1618- 1648) getirdiği mali yük eklenmiştir. Otuz Yıl Savaşları’nın neredeyse bütün ekonomik yükü vergiler üzerinden Katalanlara yüklenmiştir. Bu durum üzerinde Katalanlar, tarihte ilk defa, 1640 yılında bağımsızlık için mücadeleye başlamışlardır. Bu savaşın yanı sıra İspanyol- Fransız savaşı (1635-1659) da Katalonya’da hem ekonomik hem de siyasi etkiler doğuracaktır.1659 Pirene Antlaşması ile Katalonya kuzey ve güney olarak Fransa ve İspanya Krallığı arasında ikiye bölünecektir. Devam eden süreçte bölgenin ekonomik sömürüsü devam etmiştir (Cebeci & Gülmez, 2020).

Katalan mücadelesindeki bir diğer önemli kırılma noktası 18. yüzyılda, 1701- 1714 yılları arasında meydana gelmiş İspanya Veraset Savaşı’dır. İspanya kralı II. Carlos’un ölümünden sonra tahtı devir alacak kimsenin olmaması sebebiyle, krallığın geleceği tehlikeye düşmüş ve Avrupa’daki diğer krallıklar, taht üzerinde hakîm olma yarışına girmişlerdir. Avusturya bu savaşta İspanya egemenliğindeki pek çok toprağı almakla beraber bir de Katalanlar ile işbirliği içerisine girmiştir. Avusturya’nın savaşta yenilmesi ile İspanya kralı V. Felipe, Katalancayı yasaklamış ve 11 Eylül 1714 tarihinde Barcelona kentini teslim almıştır. Bugün hâlâ 11 Eylül Katalanlar için büyük bir anlam ifade etmektedir. Öyle ki 11 Eylül Katalan ulusal günü olarak ilan edilmiştir. Akabinde gerçekleşen Yedi Yıl Savaşları (1756- 1763) ile de Katalanların üzerindeki ekonomik yük giderek artmaya devam etmiştir.

Fransız Devrimi’nin etkisi İspanya genelinde ciddi bir değişiklik getirmemekle beraber Katalan ulusal kimlik bilincinin oluşmasında 19. yüzyıl itibari ile ciddi etkiler oluşturmuştur. Bu dönemde başlayan Katalan Rönesansı’nın (Renaixença) dil, tarih ve ekonomik bağımsızlığı vurgulandığını ve Katalanların ilerlemesinde çok ciddi bir ivme oluşturduğunu görmekteyiz. Katalan milliyetçiliğinin doğuşu da tam olarak bu zamanlara denk gelmektedir. Böylece mücadelenin seyri değişmiş, artık çok daha keskin temellere oturmuştur. Devam eden süreçte bağımsızlık hedefinin gerçekleşememesinin yanı sıra Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nın getirdiği ağır ekonomik yükler yeniden bu bölgeden temin edilmeye çalışılmıştır. Sadece dış faktörlerden kaynaklı değil aynı zamanda İspanya’daki iç siyasetten kaynaklanan çatışmalı ve istikrarsız dönem Katalonya’yı derinden etkilemiştir. 20. yüzyılın başlarında derin siyasi istikrarsızlık 1923- 1930 yılları arasında Miguel Primo de Rivera diktatörlüğü ile sonuçlanmıştır ve Katalanca yeniden yasaklanmıştır. Diktatörlüğün 1931’de son bulması ve 1931 Anayasası’nın ilanı ile Katalonya 1932’de özerkliğine yeniden kavuşmuş ve Katalanca resmi dil ilan edilmiştir. Fakat bu durum da çok uzun sürmemiştir. 1936 askeri darbesi ile yönetime gelen Francisco Franco dönemi İspanya genelinde iç savaşın yaşandığı, oldukça kanlı bir dönem olmuştur. Katalanlar bu dönemde faşist yönetime karşı Cumhuriyetçilerin saflarında yer almışlardır. Ülke genelinde tekliği arzulayan darbe yönetimi, karşı saflarda yer alan Katalanları hedef almış ve 1939 yılı itibari ile biten iç savaştan sonra Katalanca yeniden yasaklanmıştır. Bu seferki yasak diğerlerine oranla çok daha serttir. Öte yandan özerklik hakları da yeniden ellerinden alınmıştır. Bu durum Franco’nun ölümüne kadar böyle devam edecektir. Fakat ayrıca belirtmek gerekir ki 1960’lı yıllar modern Katalan milliyetçiliğinin doğduğu yıllar olarak kabul edilmekte ve Katalan tarihinde önemli kırılma noktalarından birine işaret etmektedir (Zenginoğlu, 2019, s. 1776). Dünya genelinde yükselen 60’ların özgürlükçü gençlik hareketleri, Katalanlar arasında milli bilinci besleyen bir anlam doğurmuştur.

General Franco’nun 20 Kasım 1975 yılında ölmesiyle beraber faşist diktatörlük çözülme dönemine girmiş ve parlamenter monarşi ilan edilmiştir. Demokrasi geçiş sürecinde Hawks and Doves Theory[1] bağlamında demokratikleşme sürecinin İspanya gibi ülkelerde daha hızlı yaşandığını görmekteyiz. Bu bağlamda İspanya’nın da hızlı bir demokratikleşme sürecine girdiğini görülmekte. Öyle ki ilk demokratik seçimler 1977 yılında gerçekleşmiş ve 1978 tarihli yeni Anayasa’da geniş demokratik düzenlemeler yer almıştır. Yeni Anayasa ile İspanya genelinde on yedi özerk bölge kurulmuştur. Katalonya da bu bölgelerden biridir. Ayrıca Katalanca da yeniden resmi dil olarak ilan edilmiştir.

Yeni Anayasa ile her ne kadar geniş haklar elde edilse de Katalanların üzerine yıkılan ekonomik yük aynen devam etmiştir ve büyük çoğunlukla bu sebep gerekçesi ile bağımsızlık arayışları devam etmiştir. Fakat 2000’li yıllar 300 yıllık bağımsızlık arayışında en önemli eksen değişikliği periyodunu ifade etmektedir bir bakıma. Dış politika ve ekonomik konular dışında iç işlerinde tamamen özerk olan bölge, büyük çoğunlukla içsel self-determinasyon süreçlerini tamamlamıştır. Fakat 2000’li yıllar, içsel self-determinasyon arayışından ziyade artık dışsal self-determinasyon yani “tamamen bağımsız bir devlet olarak Katalonya” söyleminin ön plana çıktığı yıllardır. Bu tutumun dışa vurulduğu ilk olay 2006 senesi ile 1978 özerklik statüsünün yeniden onaylanması sürecinde statüde yapılan kimi değişiklikler ile dışa vurmuştur. Statünün içeriği genişletilerek yeni tanımlar ve haklar eklenmiştir. Buna göre “Katalanlar bir ulustur” ifadesine yer verilmiş, dilsel ve kültürel haklar genişletilmiş, ekonomik ve vergi yükümlülükleri konusunda yeni haklar belirlenmiştir. Öyle ki bu statü bir çeşit bağımsızlık anayasası olarak görülmüştür. Bu sebeple İspanya Halk Partisi, 2006 yılında statü üzerine İspanya Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunmuş ve 2010 yılında Anayasa Mahkemesi statünün Anayasa’ya aykırı olduğunu belirterek yürütmeyi durdurmuştur. 2006 yılında yapılan statünün gerçekleştirilmesine yönelik referanduma %49 oranında bir katılım olmuş ve %74 evet oyu kullanmıştır (DW Türkçe, 2006). 2010 tarihinde Mahkeme’nin yürütmeyi durdurması ile Barcelona’da bir milyonu aşkın katılımcının olduğu “Biz Ulusuz!” gösterileri gerçekleşmiştir. Elbette ki bu ve bundan sonraki gösterilerin kitleselliğinin en büyük sebeplerinden biri de 2008 ekonomik krizidir. İspanyol GSYH’sinin %20’si kadar bir kısım sadece Barcelona ve Doğu Katalonya’dan karşılanmaktadır (Cebeci & Gülmez, 2020).

Katalonya eski başkanı Artur Mas önceliğinde, Katalonya Parlamentosu 2012 yılında bağımsızlık referandumu çağrısı yapmıştır. 9 Kasım 2014 tarihinde iki milyondan fazla kişinin katılımı ile gerçekleşen gayriresmî referandumda evet oyu verenlerin oranı %80 olarak belirtilmiştir (BBC Türkçe, 2014). Referandum merkezi hükümet tarafından tanınmadığı için herhangi bir hukuksal sonuç doğurmamıştır. Fakat bağımsızlık isteğinin giderek arttığını ve daha keskin kararlar alınmaya başlandığını görmekteyiz. Öyle ki 2017 referandumu bu savı tamamen destekler niteliktedir.  2017 bağımsızlık referandumuna oy kullanma hakkına sahip olanların yarısı yani nüfusun %42,3’ü katılmış ve bağımsızlık isteyenlerin oranı %90,09 olarak belirlenmiştir (BBC Türkçe, 2017). Seçimlerde elde edilen bu sonuçlar sonrasında Katalonya başkanı Carles Puigdemont tek taraflı bağımsızlık ilanını açıklamıştır. İspanyol Anayasası’nın 2. maddesi[2] İspanya’nın birlik ve bütünlüğünü vurgulamaktadır ve ayrılıkçı hareketler devletin varlığına birer saldırı olarak değerlendirilmektedir. Bu sebeple 2017 referandumunu tanımayan ve Anayasaya aykırı faaliyet olarak niteleyen merkezi hükümet, Katalonya bölgesinde yoğun polis şiddetine başvurmuş, öyle ki 900’e yakın oy vermeye giden vatandaş yaralanmıştır. Referandum sebebi ile Puigdemont hakkında AB genelinde tutuklama kararı çıkarılmıştır. Ayrıca İspanya Anayasası’nın 155. maddesine[3] dayanarak, tarihte ilk defa, Katalan Özerk Yönetimi merkezi İspanya Yönetimi’ne devredilmiştir.

 

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN KATALONYA SORUNUNA BAKIŞI

Avrupa Birliği kuruluşu bakımından temel olarak ekonomik bir örgütlenme olsa da özellikle Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında resmi olarak çözülmesinden sonra 1 Kasım 1993 tarihli Maastricht Antlaşması ile siyasi bir örgütlenme olmaya başlamıştır. Bundaki en büyük sebepler Sovyet etkisinden çıkan Doğu Avrupa ülkeleridir. Sovyetlerin dağılmasından sonra ortaya çıkan güç boşluğu anti-demokratik yapılarla dolmaya başlamıştır bu ülkelerde. Yanı başında istikrarsız ve yeniden Rusya güdümüne girme tehlikesi olan komşular istemeyen AB Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini birliğe dahil etmeyi kararlaştırmıştır. Bu kararda etkili olan bir diğer sebep ise bu ülkelerin sahip oldukları pazarların genişliğidir. Böylece AB, Avrupa entegrasyonu amacında başarılı olmaya, Doğu Avrupa’yı dengeleyerek, bir adım daha yaklaşmıştır. Fakat aynı benimseyici, pozitif tavrı Avrupa coğrafyasındaki tüm ulusalcı hareketlere elbette göstermemiştir. Bu tutumun ardındaki sebepler hukuki dayanaklara dayandırılsa da aslında oldukça siyasidir.

Katalonya sorununa karşı AB tutumu İspanya birliğini ve bütünlüğünü korumaya yöneliktir. Avrupa bütünlüğünü korumaya çalışan bir yapının açısından bakılınca elbette ki bu tutum şaşırtıcı değildir. Bu tavrın arkasındaki en büyük sebep Katalonya özerk bölgesinin sahip olduğu ekonomik gelişkinlik ve güçtür. Bölge, İspanya’nın en yüksek GSYİH’sine sahip. Öte yandan Katalonya toplam ekonomisinin %37’sini kaplayan sanayi İspanya ekonomisine %29 oranında bir katkı yaparken, tarım alanında bu katkı %33’ü ve hizmet sektöründe ise %67’yi bulmaktadır (Kalaycıoğlu, 2015). Bu oranlardan da görüleceği üzere Katalan ekonomisi İspanya açısından adeta şah damarı görevi görmektedir. Bu sebeple Katalonya AB için de oldukça önemli bir noktaya tekabül etmekte ve AB böylesi bir ekonomik gücü kaybetmek istememektedir. Bunun ardında iki önemli sebep vardır: İlk olarak Katalonya’nın bağımsızlığı ile yeni yeni toparlanma evresine girmiş olan İspanya ekonomisinin yeniden gerileme evresine girecek olması, Akdeniz ülkelerinin de ekonomik kriz yaşaması anlamına gelmektedir. Bu durum AB’nin varlığını tehlikeye düşürecek derecede ciddi bir krize evirilebilir. İkinci olarak Katalonya bağımsızlığını elde etse bile, Avrupa Birliği böylesine güçlü bir ekonomiyi yeniden bünyesine katmak isteyecektir. Bunun için ise yeniden başvuru yapması gerekmektedir. Fakat İspanya başta olmak üzere pek çok AB üyesi devlet buna karşı çıkacaktır. Bu da AB içerisinde bir diğer kriz olabilir.

Avrupa tarihi boyunca, pek çok irili ufaklı krallığa, prensliğe ve devletlere ev sahipliği yapmıştır. Öyle ki Tuna nehri bile hem geçmişte hem de şimdi pek çok Avrupa devletine sınır olma görevini üstlenmiştir. Üstelik İkinci Dünya Savaşı’na kadar, Avrupa’da egemenlik sınırları oldukça hızlı bir biçimde değişmekteydi. Bu istikrarsız sınırlar, 21.yüzyıl Avrupası’na da miras olarak kaldı. Katalonya’nın yanı sıra İskoçya, Kuzey İrlanda, Bask özerk bölgesi, Flamanlar ve Kuzey İtalya Bağımsızlık Hareketi de Avrupa’daki diğer ulusal- ayrılıkçı hareketlerdir. İngiltere’nin Brexit ile AB’den ayrılmış olsa da İskoçya ve Kuzey İrlanda sorunları hâlâ Avrupa’nın dolayısı ile AB’nin sorunlarıdır. Bu noktada özellikle belirtmek gerekir ki İskoçya’nın bağımsızlık referandumu İngiltere tarafından desteklenmektedir ve yasaldır. Fakat Katalonya için aynı durum geçerli değildir. Bütün bu ulusal hareketlerin kaderi bir bakıma Katalonya’nın bağımsızlığına bağlıdır. Öyle ki AB’nin en büyük endişelerinden biri de Katalan bağımsızlık hareketinin, başarıya ulaşması durumunda, diğer hareketler içerisinde domino etkisi yaratmasıdır.

Avrupa Birliği özellikle Kosova Savaşı gibi yanı başında meydana gelen kargaşalara müdahale etmekte yaşadığı sorunlardan ve 2001 İkiz Kuleler’in bombalanmasından sonra uluslararası tehdit ve güvenlik algılarının değişmesinden sonra daha etkili bir küresel aktör olma yolunu tercih etmiştir. Bu bağlamda AB’nin hedefi genişlemekten çok derinleşmektir. Böylesi bir amaç içerisinde AB, hali hazırda mevcut içsel sorun alanlarına yenilerini eklemek istememektedir. Bunun için Katalan bağımsızlık hareketlerine destek vermemektedir. Fakat yine de çatışmalarda olumlu veya olumsuz bir rol oynamaktan da kaçınmaktadır. Katalonya arabuluculuk çağrısında bulunmasına rağmen AB arabuluculuk yapmayı reddetmekte, bunun yerine sessiz kalma politikasını gütmektedir (BBC Türkçe, 2017). Katalan sorununu İspanya’nın iç meselesi olarak tanımlamakta, birlik üyesi devletin anayasasına saygıyı vurgulamaktadır. AB, sessiz tutumuna gerekçe olarak bu nedenleri sunsa da aslında siyasi sebeplerden ötürü bu duruma sessiz kalmaktadır. Bu iddiayı iki örnek üzerinden temellendirip açıklamak mümkündür. İlk olarak, Avrupa Birliği Polonya, Macaristan ve Türkiye’de meydana gelen polis şiddetini kaygı verici olarak niteleyen açıklamalar yaparken, Katalanlara karşı polis şiddeti hakkında benzer açıklamalar yapmaktan kaçınmaktadır. Bu duruma gerekçe olarak da İspanya iç işlerine müdahale etmemeyi gösterse de asıl kaygılar siyasi sebeplidir. İkinci olarak, 1960 Birleşmiş Milletler 1514 sayılı Genel Kurul kararı ile self-determinasyon sömürgeye uğrayan halklar için hukuksal bir hak olarak kabul edilmiştir. Ama bu hakkın kullanımı için şiddet olaylarının olması gerekmektedir. AB Katalanlara karşı polis şiddetinin ve tarihsel nedenleri self-determinasyon için yeterli görmemektedir. Bu da self-determinasyonu hukuki bir hak olmaktan çıkarıp siyasi bir boyuta sokmaktadır.

Katalonya sorununa karşı AB içerisinde tek sesin hakîm olduğu da söylenemez. 2017 referandumuna destek bir tek İskoçya’dan gelmiş olsa da özellikle AB’nin tutumu açısından farklı görüşler mevcuttur. AB Komisyonu sözcüleri de Komisyon’un üye ülkelerin iç meselelerine müdahale edemeyeceğini ve Katalan bağımsızlık referandumunun hukuka aykırı olduğunu belirtmişlerdir. AB Konseyi Başkanı Donald Tusk da İspanya’nın tek muhatap olduğunu vurgulamaktadır (VOA Türkçe, 2017). Avrupa Parlamentosu Başkanı Ramón Luis Valcárcel, 2017 referandumunu “AB’ye yönelik darbe olarak değerlendirmiştir. (Irish Excaminer, 2017) AB üye devletleri de İspanya devletine destek mesajları vermişlerdir. Öte yandan Avrupa Parlamentosu içerisinde AB’nin tutumunun nasıl olmasına yönelik farklı fikirler mevcuttur. Örneğin Yeşiller Parti Grubu 2017 referandumuna dair AB’nin Katalonya’da arabuluculuk yapması gerektiği çağrısında bulunmuştur. Fakat AB bu çağrıya olumsuz yanıt vermiştir. Ayrıca belirtmek gerekir kiAvrupa Parlamentosu (AP)Yeşiller/Avrupa Özgür İttifakı Grubu’nun Başkan Yardımcılığına, İspanya’da tutuklu olan Katalan siyasetçi Oriol Junqueras seçilmiştir” (Anadolu Ajansı, 2020). Muhafazakâr ve sosyalist parti grupları Katalan sorununun AB gündemine girmemesi gerektiğini vurgularken, Liberaller grubu da İspanya iç işlerine karışılmaması gerektiğini, tarafların “karşılıklı şiddete” başvurmasının kabul edilemez olduğunu belirtmiştir (DW Türkçe, 2017). Katalan sorunu anlamında, AB içerisindeki bir diğer önemli olay ise Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın 2019 Temmuz ayında, Belçika’ya sığınan Katalan siyasetçiler Carles Puigdemont, Antoni Comin ve İspanya’da tutuklu bulunan Oriol Junqueras’in, 26 Mayıs 2019 tarihli Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aday olup seçilmelerine rağmen İspanya Merkez Seçim Kurulu’nca parlamenter ilan edilmemeleri ve listelerde yer almamalarını gerekçe göstererek bahsi geçen siyasetçilerin “ihtiyati tedbir uygulanması taleplerini” reddetmiş olmasıdır (Euronews Türkçe, 2019). Fakat beş ay sonra yani 2019 Aralık ayında aldığı bir başka karar ile yukarıda isimleri geçen Katalan siyasetçilerin ve bu isimlere ek olarak Clara Ponsati’nin, AB üyesi olarak seçilmiş oldukları 26 Mayıs 2019 tarihinden itibaren dokunulmazlık hakkına sahip olduklarına karar verdi. AB, seçilen kişinin parlamenter sıfatı taşıyabilmesi için ilgili devletin iç hukuk kurallarına uygun olarak seçilmesi gerektiğini vurgulamış olmasına rağmen AB Adalet Divanı aksi yönde bir karar almıştır (Anadolu Ajansı, 2019).

 

SONUÇ

Katalonya bağımsızlık mücadelesi İspanya’nın ekonomik boyunduruğu altında süregelen 300 yıllık bir mücadele olarak 21. yüzyılda da var olmaya ve sonuçsuz kalmaya devam etmektedir. Bu sorunun başarısız olmasındaki en büyük sebeplerden biri de bütün Katalanların ortak mücadelesi olamamasından kaynaklanmaktadır (Cebeci & Gülmez, 2020). 2012 ve 2013 yılları arasında üç ayrı ayda yapılan anket çalışması Katalan halkının %2,0 ila 3,6 arasında değişen bir oranla çoğunlukla kendilerini sadece İspanyol, ikinci olarak Katalan’dan çok İspanyol, üçüncü olarak hem İspanyol hem Katalan, dördüncü olarak İspanyol’dan çok Katalan ve nihayet altıncı sırada Katalan olarak tanımladıklarını görmekteyiz (Zenginoğlu, 2019, s. 1779). Referandumlardaki, yukarıda da belirtildiği üzere, düşük katılım oranları da aslında bu durumun bir diğer kanıtı bakımından örnek olarak verilebilir.

Katalanlar 2017 referandumu örneğinde olduğu gibi dışsal self-determinasyon hakkını elde etme yolunda daha kararlı adımlar attıkça İspanya Hükümeti de aynı kararlılıkta daha sert tepkiler vermeye devam etmektedir. Öyle ki son referandumdan sonra Katalanların özerk yönetimi tarihte ilk defa İspanya merkez yönetimine devredilmiştir. Bitmeyen kriz ortamında, 2021 yılı da Katalan mücadelesinde yeniden krizlerin patlak vermesi ile başlamıştır. Monarşiye ve polise karşı eleştirel içerikte rap müzik yaptığı gerekçesiyle Katalan müzisyen Pablo Hasel’in tutuklanması, Madrid ve Barcelona da kitlesel protestoların gerçekleşmesine yol açtı. Bu eylemler sırasında 40’ın üzerinde eylemci gözaltına alındı (BBC Türkçe, 2021).

Avrupa Birliği de bağımsızlığa çeşitli nedenlerden kaynaklı olarak olumsuz yaklaşmakla beraber, Katalan- İspanyol krizinden arabuluculuk yapmaktan da kaçınmaktadır. AB’nin sessizlik politikasını nereye kadar sürdürebileceği merak konusudur. Zira kendi içerisindeki istikrarsızlıklara, Avrupa bütünlüğü amacı önündeki bu engellere ve en önemlisi ‘insan haklarına saygılı demokratik Avrupa değerlerine’ aykırı pek çok muameleye maruz kalan Katalan halkının mücadelesine karşı daha fazla sessiz kalması mümkün görünmemektedir. Katalan siyasetçilere yönelik kitlesel tutuklamaların meydana gelmesi durumunda veya iç siyaseti gereği Katalan siyasetçilerin ilticalarına olumlu yanıt veren Belçika dışında, bu siyasetçilerin olası bir iltica talebine AB ülkelerinin nasıl karşılık vereceği merak konusudur. Bu durumda AB sessizlik politikasını daha fazla devam ettiremeyecektir.

 

 

DİLAN TAS

Avrupa Çalışmaları Staj Programı

 

DİPNOTLAR:

[1] Teorinin kapsamı için bkz. https://academic.oup.com/icb/article/57/3/566/3979667

[2] “Madde 2. (Milletin Birliği ve Özerklik hakkı.) Anayasanın temeli, İspanyol milletinin ayrılmaz birliği, tüm İspanyolların ortak ve bölünmez ülkesidir.” (İspanya Anayasası, 1978)

[3] “Madde 155. (Özerk Topluluklarda Devlet Temsilcisi) 1. Eğer bir Özerk Topluluk, Anayasa veya diğer kanunların koyduğu yükümlülükleri yerine getirmez veya İspanya’nın genel çıkarlarına ciddi biçimde zarar verecek şekilde hareket ederse, Hükümet, Özerk Topluluğun Başkanına şikayette bulunur ve doyurucu bir cevap alamazsa, Senato’nun salt çoğunluğuyla aldığı bir kararın ardından, söz konusu Özerk Topluluğu, ilgili yükümlülükleri yerine getirmeye zorlamak veya yukarıda söz edilen kamu çıkarlarını korumak için gerekli önlemleri alır.” (İspanya Anayasası, 1978)

 

KAYNAKÇA                                                                                                                  

Anadolu Ajansı. (2019, 12 25). Avrupa Adalet Divanı’ndan İspanya’ya Katalan darbesi: https://www.aa.com.tr/tr/analiz/avrupa-adalet-divani-ndan-ispanya-ya-katalan-darbesi/1683378 adresinden alındı

Anadolu Ajansı. (2020, 01 07). Tutuklu siyasetçi Junqueras, AP’de Yeşiller/Avrupa Özgür İttifakı Grubunun Başkan Yardımcılığına seçildi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/tutuklu-siyasetci-junqueras-apde-yesiller-avrupa-ozgur-ittifaki-grubunun-baskan-yardimciligina-secildi/1695459 adresinden alındı

BBC Türkçe. (2014, 11 10). Katalonya’da gayriresmî oylamadan ‘bağımsızlık’ çıktı: https://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/11/141110_katalonya_gelismeler adresinden alındı

BBC Türkçe. (2017, 10 03). Katalonya bağımsızlık referandumu: Bundan sonra ne olacak?: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-41479264 adresinden alındı

BBC Türkçe. (2017, 10 02). İspanya tehdit etti, Katalonya AB’den devreye girmesini istedi: https://www.bbc.com/turkce/41467832 adresinden alındı

BBC Türkçe. (2021, 02 18). Pablo Hasel: İspanya’da rap şarkıcısının tutuklanmasıyla başlayan eylemlere polis müdahale etti, 40’tan fazla kişi gözaltında: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-56110382 adresinden alındı

Cebeci, E., & Gülmez, S. B. (2020). Self-Determinasyon ve Katalonya Sorunu. D. D. Yıldız içinde, Avrupa Birliği Ülkelerinde Ayrılıkçı Hareketler. Ankara: Nobel Bilimsel Eserler.

DW Türkçe. (2006, 06 19). Katalanlar “daha fazla özerklik” dedi: https://www.dw.com/tr/katalanlar-daha-fazla-%C3%B6zerklik-dedi/a-2521278 adresinden alındı

DW Türkçe. (2017, 10 05). AB Katalonya anlaşmazlığına karışmıyor: https://www.dw.com/tr/ab-katalonya-anla%C5%9Fmazl%C4%B1%C4%9F%C4%B1na-kar%C4%B1%C5%9Fm%C4%B1yor/a-40810106 adresinden alındı

Euronews Türkçe. (2019, 07 01). AB Adalet Divanı Katalan liderlerin Avrupa parlamenterliğini reddetti: https://tr.euronews.com/2019/07/01/ab-adalet-divani-katalan-liderlerin-avrupa-parlamenterligini-reddetti adresinden alındı

Irish Excaminer. (2017, 10 12). Birlik Olmaması İşleri Zorlaştırıyor: https://www.eurotopics.net/tr/187122/katalonya-catismasi-ab-nasil-davranmali# adresinden alındı

İspanya Anayasası. (1978, 24 27). http://mahmudcelaleddinoktenaihl.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/44/10/761717/dosyalar/2019_10/13124433_Yspanya_AnayasasY.pdf adresinden alındı

Kalaycıoğlu, P. D. (2015, 09 30). Katalonya’nın Özerklikten Bağımsızlığa Sancılı Yolculuğu. TASAM: https://tasam.org/tr-TR/Icerik/19588/katalonyanin_ozerklikten_bagimsizliga_sancili_yolculugu adresinden alındı

VOA Türkçe. (2017, 10 27). AB’den Katalonya’ya İlk Tepki: https://www.amerikaninsesi.com/a/ab-den-katalonya-ya-ilk-tepki/4088855.html adresinden alındı

Zenginoğlu, S. (2019). Avrupa Birliği’nin Aşil Topuğu: Katalonya. OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi-International Journal of Society Researches, 14(20), 1772. 02 25, 2021 tarihinde alındı

 

 

 

 

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...