Kaplumbağalar da Uçar

 ‘“(…) Kimse Irak halkından bahsetmiyordu. Halka ait bir tek resim yoktu. Sadece bir sürü gereksiz görüntü dönüp duruyordu. Bu filmde Saddam ve Bush yardımcı oyuncular. Öte yandan Irak halkı ve sokak çocukları başrolü oynuyor. Filmimi diktatör ve faşistlerin politikalarına kurban edilen tüm masum dünya çocuklarına ithaf etmek istiyorum.” diyen Kürt Bahman Ghobadi’nin senaristliğini ve yönetmenliğini yaptığı 2004 yılında çekilmiş 2005 yılı Berlin Uluslararası Film Festivali’nde en iyi İstikbal ve Barış film ödülünü kazanan Kaplumbağalar da Uçar filmidir. Kaplumbağalar da Uçar filmi Irak-İran-Fransa ortak yapımıdır.

Film, Irak-Türkiye sınırında bir Kürt mülteci kampında geçmektedir. Amerika Irak Savaşı’ndan birkaç hafta önceki zaman dilimini göstererek başlayan Kaplumbağalar da Uçar, mayın tarlalarının ortasında mayın toplayarak geçimini sağlamaya çalışan çocukların gözünden izlediğimiz, Irak Savaşı’na dair çekilmiş ilk filmdir.  Başrollerini çocukların oluşturduğu bu filmde ana karakterlerden biri Soran, Satellite ( Uydu) lakaplı 13-14 yaşlarında bir çocuktur. Yaşının küçük olmasına rağmen mülteci kampındaki bütün çocuklardan sorumludur. Teknolojiye meraklı, oldukça atılgan ve zeki bir çocuk olan Soran, gizliden gizliye bir Amerika hayranıdır. Savaşın ne zaman başlayacağını ve dünyanın bu savaş hakkında ne dediğini öğrenmek için elektrik ve su olmayan mülteci kampına uydu kurmaya çalışırlar. Sonunda bir uyduya sahip olsalar da haber dilini kimse anlayamadığı için uydu sahibi olmak pek işe yaramamıştır. Fazla gelişmiş olmayan İngilizcesi ile haberleri çevirmeye çalışan Soran, Bush’un savaş hakkındaki söylemlerini yarın yağmur yağacakmış diye çevirmesi sorumlulukları ne kadar fazla olursa olsun çocuk olmanın nasıl bir şey olduğunu gösteren trajikomik bir sahnedir. Soran, köydeki çocukların topladığı mayınları götürüp satmak ile ilgilenir. Soran, bir diğer karakterimiz olan güzeller güzeli Agrin’e karşı yoğun duygular beslemektedir. Agrin’in kardeşi Hengov, geçirdiği kaza sonucu mayına basıp iki kolunu birden kaybetmiş, gördüğü kehanetlerle felaketleri öngören bir karakterdir. Filmin büyük bir çoğunluğunda en küçük kardeşleri olarak bildiğimiz 2 yaşındaki gözleri görmeyen Riga, aslında Agrin’in ailesini katledenlerin tecavüzü sonucu hamile kaldığı ve hiç istemeyerek dünyaya getirdiği ve her fırsatta kurtulmak istediği bebeğidir. Film, savaşlarda ve göçlerde, özellikle kız çocuklarının yaşadıklarını çarpıcı gerçekliği ile izleyicilerle yüzleştirmiştir.

Karakterler, topraktan ve çadırlardan başka hiçbir şeyin olmadığı kuru kara parçalarında savaşın yakında olacağını bilip yaşamaya çalışırlar. Köy halkı bu savaşın dünyanın sonunu getireceğine inanmaktadır. Türkiye sınırıyla Irak sınırı arasında ikiye bölünmüş köyde birbirlerine çok yakın olmalarına rağmen iki grubun birbiri ile görüşmeleri yasaklanmıştır. Hatta bazı evli çiftlerin bu sınırdan dolayı ayrı kalmak zorunda kaldığı gösterilmiştir. Kaplumbağalar da Uçar, mülteci çocuklar kadar hassas bir içeriğe sahip olmasına rağmen duygu sömürüsünden olabildiğince uzak kalınarak çekilmiş bir filmdir.

Filmin ele aldığı dönem Amerika Irak savaşından birkaç hafta öncesidir.  Yani İkinci Körfez Savaşı’nı ele almaktadır. İkinci Körfez Savaşı’nın en önemli sonuçlarından biri ise Saddam Hüseyin’in idamıdır. Ghobani, filmi Amerika-Irak savaşı bittikten 1 hafta sonra çekmiştir.

İran asıllı Kürt yönetmen olan Ghobadi; Siste Yaşam filmi ile Clermont Ferrand Festivali’nde Juri Özel ödülünü, Sarhoş Atlar Zamanı filmi ile 2000 yılı Cannes film Festivali’nde Altın Kamera ödülü, Genç Sinema ödülü ve Fipresçi Ödülüne layık görülmüştür. Gergedanlar Zamanı olarak bildiğimiz Türk- İran ortak yapımı filmin yönetmenliği de kendisine aittir. Acı ve ıstırabın tutkusu olduğunu söyleyen Ghobadi bir röportajında “Acılarla dolu bir coğrafyadan geliyor olmamla alakalı bir durum. Biz ne olursa olsun her zaman geçmişimizle yaşıyoruz. Benim geçmişim çöplüklerle dolu ama benim malzemem de onlar. İleride bana daha iyi imkanlar sunulsa da ben buyum ve başka biri olamam. Eğer geçmişimdeki o acılar olmasaydı şu an karşınızda olamazdım. Ancak dünyaya yeniden gelme gibi bir şansım da olmadığı için bu konu hakkında pek konuşmak istemiyorum. Hayatımdan memnunum. Çok fazla şey öğrendim bu şekilde. Çünkü çok fazla sorun gördüğüm acılarla dolu bir coğrafyadan geldim,” diyerek barış, adaletin hüküm sürdüğü ve hiçbir sınırın olmadığı bir dünyada doğmuş olsaydı yönetmen olamayacağını söylemiştir. Aynı röportajında: ‘Kürt sinemasını anne babası olmayan bir çocuk gibi görüyorum,’ yorumunda da bulunmuştur.

Ghobadi, filmlerinde sık sık Kürt kültürü ve sembollerine yer vermektedir. Eski bir Kürt inanışına göre gölde yaşayan kaplumbağa göklerde süzülen kuşlara her zaman özenmiş ve kendisi de uçmak istemiştir. Kaplumbağalar da Uçar filmi adını eğer çok isterlerse uçabilecekleri düşünülen kaplumbağalardan almıştır. Ayrıca uçan kaplumbağalara filmin içerisinde de sık sık yer verilmiştir. Nevruzun sembolü olarak kabul edilen ve bu inanca göre şansı temsil eden kırmızı balıklar da film içerisinde kendine yer bulmuştur. Yönetmenin filmlerinde böyle simgesel ayrıntılara yer vermesi filmi olduğundan daha da fazla derinleştirmiştir. Ghobani filminde aşırı hiçbir şeye yer vermemiştir. Hatta fazlasıyla mütevazi çekilmiş bir film olduğunu söyleyebiliriz. Oyuncuların gerçekliğe yakınlığı ve inandırıcılığı, görüntü kalitesinden oyuncuların kostüm seçimine kadar her şey olması gerektiği gibidir. Mekan olarak mayın tarlalarının ortasında mülteci kamplarında geçen film savaş ve göç konularının simgelerini göstermekte başarılı olmuştur. Kostüm açısından dikkatimi çeken tek problem mülteci kampı sahnelerinden birinde birkaç saniye ekranda gözüken küçük bir çocuğun kıyafetinin diğer çocuklara göre fazla yeni ve renkli olmasıdır. Kaplumbağalar da Uçar senaryosu, her ne kadar tarihsel bir olayı anlatan bir film olsa da olayların tahmin edilemez olması ve bizi şaşırtacak sonuçlara yer vermesi tarihi filmler açısından düşündüğümüzde gayet başarılı karşılanmaktadır. Karakterlerin seçimi ve ilgili rollerin sahip olduğu diyaloglar bağlantılı ve özgündür. Kaplumbağalar da Uçar filminin müzikleri İranlı müzisyen Hossein Alizadeh’e aittir. Tahran doğumlu sanatçının bugüne kadar çıkarttığı 11 tane albümü bulunmaktadır. Ayrıca Ghobadi’nin bir diğer filmi olan Sarhoş Atlar Zamanı’nın da müziklerini yapma şansına sahip olmuştur. Kaplumbağalar da Uçar filminin en önemli müziği tartışmasız Laleli’dir. Müzik film içerisinde tam da ihtiyacımız olduğu an kulaklarımızın içinde kımıldamaya başlamıştır. O kadar yetişkinin yer aldığı kampta mayınları toplayıp satma görevinin çocuklara verilmiş olması, gerçek hayatta ve neredeyse her kategoride olduğu gibi savaşlarda da en zorlu süreçleri çocukların yaşadığına dikkat çekmiştir. Uydu lakaplı karakterimiz Soran, arkadaşlarından toplayıp satmaya götürdüğü mayınlar için pazarlık yaparken kendisine düşük fiyat veren aracı kişi ile arasında şöyle bir diyalog geçmiştir  “Bu mayınları, Birleşmiş Milletler’e 2200 Dolara satıyorsun ama bize yalnızca 22 Dinar veriyorsun.”

Bu diyalog savaşın ve savaşın ekonomide yarattığı etkilerin ne denli yıpratıcı ve zor olduğunu para kazanmak için canından olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış çocukların değerinden az ve emeklerinin karşılığını almadıkları bir şekilde çalıştıklarını göstermektedir. Üstelik bu çocuklardan bazıları aynı mayınlar yüzünden uzuvlarında kayıplar yaşamıştır. Yönetmen ve senarist Ghobadi, her ne kadar kendi filmlerine politikaya yakınlığı ile değil de sosyolojik sonuçlar içeren filmler olarak tanımlayan bir yönetmen olsa da kendisi İran’ın yasaklı sinemacıları arasına girmeyi başarmıştır.

Kaplumbağalar da Uçar, savaşlarda yaşanılan olayları sanki oradaymışçasına bize gösteren bir filmdir. Savaşların sebep olduğu göçlerde, insanların çektiği zorlukları anlatırken özellikle çocukların oyunlar oynaması gereken yaşlarda silah sesleri içerisinde yiyecek, barınma, ısınma gibi en temel ihtiyaçlardan uzak yaşamını seyrettirirken içimizde mayın toplayan minicik ellerine oyuncak yerleştirme isteği uyandıran filmde, hikayenin trajikliğine rağmen çocukların başrol olmasının getirdiği bir sıcaklık içimize işlemiştir.

 

 

 

DİLAN KARAHAN

GÖÇ ÇALIŞMALARI STAJYERİ

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...